BABALAR VE OĞULLARI
Mustafa CEYLAN
30/12/2011
********************
Bir roman yazsam, "babalar ve oğulları" adını koyardım.
Romanı açıp okurken, kitabın kapağındaki resim ve kitabın adından yola çıkarak, romanın kapsama alanını anlatabilirdiniz.
Babam rahmetli fabrikatör değildi ama fabrikada çalışan bir işçiydi. Alın teriyle kazandıklarıyla geçindirirdi evimizi.
Fabrikatör bebesi "zıpçıktı seyfo" evlerinin bahçesinde süslü bisikleti ile mermer havuzun kenarında gezinirken, bana ve bizim Umut'a nasıl alaylı ve tepeden bakardı, nasıl... Halâ unutmuş değilim.
Biz bütün mahallecek Seyfettin'e "zıpçıktı Seyfo" adını vermiştik. Nerede bir olay var, "zıııpppp... Seyfo orada". Hiç umulmadık yerde anında biterdi. Hani "iti an çomağı hazırla" deriz ya, Seyfo'yu anmanıza bile gerek yoktu, düşünmeniz bile yeterliydi. Seyfo karşınıza geliverdiğinde şaşırır kalırdınız.
*
Serde şairlik var ya.
Rahmetli Coşkun Ertepınar' ın sağlığında citlenmiş bir sürü kitabının ki çoğu imzalı kitapları Ankara'da Orman Bakanlığı' nın alt tarafındaki sahaflarda görmüştüm de bir kaç kitap alıp, o kitapların sahafa düşmesinin öyküsünü öğrenmiş ve müthiş üzülmüştüm.
O günden sonra, beni de bir kaygıdır alıp gitmişti.
Gerçi halâ da o kaygıdan kurtulmuş değilim.
Biz de Hakk'a yürüdüğümüzde, çekip gittiğimizde dünyadan bunca yazdığımız şiirler, kitaplar, anılar, hattâ internet sitelerimiz acaba n'olur ki? İşte bu soru, bu kaygılı soru hep benimle son zamanlarda.
Bizim mahdumlarla Coşkun Ertepınar hocamın çocukları arasında pek bir farkın olacağını sanmıyorum.
Neyse;
Umarım GÜLCE SEVDALILARI bazı ortak çaba ve değerlerimize el birliğiyle sahip çıkmaya devam ederler.
*
Sözümü dolandırıp durmak yerine, şu "duygusallık"tan kurtulup sadet'e gelmek istiyorum.
Biliyorsunuz ki, AŞIK MAHZUNİ ŞERİF ve AŞIK MAKSUDİ(Osman DAĞLI) ve de AŞIK REYHANİ, Ozanlık geleneğimizin son döneme damgalarını vuran üç altın halkası.
İşte bunların evlâtlarını merak ediyordum. Bunlar, acaba babalarının eserlerine sahip çıkacaklar mı, çıkıyorlar mı diye...
Dün ve bugün Antalya'da bizim Vatandaş osman Harun Yiğit'in bir konuğu vardı. Kemal DAĞLI. Yani, Osman DAĞLI(Ozan maksudi)nin oğlu.
Ansan-Antalya Sanatçılar Derneği bahçesinde tutuşturduğumuz halk şiiri ve oznalık geleneği sohbeti oradan bizim büroya ve ertesi güne kadar taştı, dalgalandı, yüreklerimizi doldurdu.
Kemal DAĞLI, rahmetli babasının şiirlerinin çoğunu ezbere biliyordu. Ve hiç kimsenin bilmediği, yazmadığı anılarını paylaşıyordu. Duyduklarımızı kaleme almasını ve bunların kalıcı olmasını istediğimde, benim öyle-yazma-yetim pek yok demez mi? Neyse, sonunda karar verdik; ANSAN'ın öncülüğünde bir PROGRAM yapacağız ve KEMAL DAĞLI ile EMRAH MAHZUNİ'yi bir araya getireceğiz ve BABALARINA dair bir ANILAR PROGRAMI yapacağız...
*
Ozan MAKSUDİ(Osman DAĞLI) senelerce Almanya'da yaşamış. Bizim Harun YİĞİT'in hocası, ustası. Harun'a KAMİLÎ diye isim veren o. Harun'un hece mayalanışında etkin olmuş. Harun'a yazdığı bazı şiirleri de var. Umarım Harun Kardeşim, bu yazının altında o şiirleri paylaşır bizlerle...
*
Bizim Harun, ikide bir bana "Ceylan Hoca, valla Kemal'in sesi tıpkı osman Hocamın sesi. Yüzü de çok benziyor. Gözümü yumup dinlesem tıpkısının aynısı ses" deyip durdu.
Halk edebiyatı, ozanlık geleneği ve şiirimizin dünü-bugününü konuşup sohbeti derinleştirdikçe kovanın en dibinden bal tatlısı-çok kıymetli hatıraları çıkartıyor, teker teker anıp mutlu oluyorduk.
Kemal Dağlı' nın fotoğraf makinasında problem çıkınca, benim "çakaralmaz" fotoğraf makinasına iş düşmüştü. Çektim resimlerini. Sonra, haberleri yokken, arkalarından gidip, hebersizce de çektim resimlerini. işte onlar da :
*
Yakında sizleri davet ederiz inşallah...
BABALAR ve OĞULLARI programımıza...
*
"Sözümüzü rahmetli Osman DAĞLI' nın kısa hayat öyküsü ve eserlerinden örneklerle bağlayalım.
7 Mayıs 1936 tarihinde Afşin'in Hunu (şimdiki adı Arıtaş) köyünde doğdu. İlkokulu köyünde okudu. Aynı zamanda medrese eğitimi de alarak dini öğretiler ve Kuran öğrendi. Şiir yazmaya da bu dönemlerde tasavvuf ağırlıklı konuları işleyerek başladı.
Köylerine gidip gelen çeşitli aşıkların yanında Aşık İhsani, Kul Hasan ve Davut Sulari'nin etkisi oldu. Sonraki yıllarda Mahzuni, Kul Hasan, İhsani, Nesimi Çimen gibi birçok aşıkla Türkiye'nin hemen her bölgesini dolaştı.
Ozan Maksudi mahlasının yanında, adını ya da soyadını da kullanan Dağlı, şiirlerinde toplumsal sorunlardan sevgiye her konuyu işledi. Şiirleriyle birçok aşığı etkileyen Dağlı'nın çeşitli eserleri başta Feyzullah Çınar ve Aşık Mahzuni olmak üzere değişik kişilerce bes-telendi.
1962 yılında açılan Ankara Halk Ozanları Derneğinin kurucuları arasında bulunan Osman Dağlı, 1971'de Almanya'ya yerleşerek yaşamını orada sürdürmeye başladı.
Çeşitli şenlik ve konferanslara katılan ve yaklaşık 2000 şiiri bulunan Osman Dağlı'nın eserleri birçok gazete, dergi ve araştırmada aktarıldı.
4 Ekim 2007 Perşembe günü aramızdan ayrıldı..."
Fadime
Geldim bir kelam sormaya
İnsaf eyle dön Fadime
Seni kötüde görmeye
Dayanır mı can Fadime
Öleydin buna varmadan
Yörebe gönül vermeden
Hergün koynuna girmeden
Düş ataşe yan Fadime
Çalı olur biten gülü
Giyilmez yeşili alı
Tükenmez cefanın sonu
Aşk atına bin Fadime
Kötüye gönül katmadan
Koynuna girip yatmadan
Hergün muhabbet etmeden
Sıkılmaz mı can Fadime
Seni bir kötü sarıyor
Herkes lafını veriyor
Dağlı'm bir şahan arıyor
Gel koluma kon Fadime
Seher Yeli
Sabahta seherde boşa yorulma
Koca Binboğa'ya dön seher yeli
Varıp orda güzellere darılma
Belin yurtlarına kon seher yeli
Belin pınarları akıyor taştan
Gönül vaz gelir mi gerdandan döşten
Bir seferin olsun şol kara taştan
Karcağız eline in seher yeli
Cinoluk yurdunun içmeli suyun
Gölel evci yurdu akıyor çayın
Gene beni yaktı kemer boz koyun
Sen de benim gibi yan seher yeli
Gönül arzusunu dağla tartıyor
Subatan yaylasın sümbül örtüyor
Söylesem Kaman'ı derdim artıyor
Aşıyor başından gün seher yeli
Osman Dağlı'm yeter düzenle teli
Her dağı aşıyor yaylanın yolu
Ebelikli düzü büsbütün halı
Her tarafın gezdim ben seher yeli
Sinsice
Zaman denen sonsuz ırmak
Akar sinsice sinsice
Sarar ömrüm yumak yumak
Büker sinsice sinsice
Sakın aldanma zamana
Habersiz saldırır sana
Kıvılcım atar ormana
Yakar sinsice sinsice
Habersizce kurar pusun
Böler kralın uykusun
Sanki bir gecekondusun
Yıkar sinsice sinsice
Ne aman dinler ne acır
Belleğine vurur zincir
Birgün ocağına incir
Diker sinsice sinsice
Ahir ömrün bir an eyler
Mamurları viran eyler
Bir katreyi umman eyler
Akar sinsice sinsice
Osman Dağlı'm ömrüm çağı
Ferhat olur deler dağı
Sarartır yeşil yaprağı
Döker sinsice sinsice
Kaybettim Edeli
Gözüm yaşı sele döndü
Sizi kaybettim edeli
Gözlerimin feri söndü
Gizi kaybettim edeli
Sen bu ellerden gideli
O gün bugün gülemedim
Dünyadan zevk alamadım
Dost aradım bulamadım
İzi kaybettim edeli
Sen bu ellerden gideli
Gözlerinde nem var idi
Farıdı gönlüm farıdı
Göz pınarlarım kurudu
Özü kaybettim edeli
Sen bu ellerden gideli
Aylar geçti yıl içinde
Kaldım türlü hal içinde
Yandı cismim kül içinde
Közü kaybettim edeli
Sen bu ellerden gideli
Vuslat sarpta yollar yokuş
Kahrı da hoş lütfü de hoş
Sakiler yok kadehler boş
Sazı kaybettim edeli
Sen bu ellerden gideli
Osman Dağlı'm talan oldum
Dolular boşa doldum
Dost aradım düşman buldum
Gözü kaybettim edeli
Sen bu ellerden gideli
Ne Hacet
Davut Sulari'ye
Üstat ne sorarsın alemin fendin
Arifsen bahara yaza ne hacet
Nerde olsa hüner gösterir kendin
Gönül incitecek söze ne hacet
Bir gönül gafletten ayılır ise
Şöhreti aleme yayılır ise
Aşık maşukunca sevilir ise
Karşıdan karşıya poza ne hacet
Bülbül gibi aşık oldum güllere
Onun için düştüm gurbet ellere
Muhabbet ehlin bul dokun tellere
Keramet dildedir saza ne hacet
Arif olan hercaiye darılmaz
Coşkun seller akmayınca durulmaz
Özür dileyene tokat vurulmaz
Aşk ehline gezden göze ne hacet
Dağlı'yı hor görme er meydanında
Kılıcımız gizli sevda kınında
Kem söz söylemeyiz dostun yanında
Hak birdeyse size bize ne hacet
Geçme Ha Geçme
Sana nasihatim var eylen yolcu
Çürük köprülerden geçme ha geçme
Mertlere haramdır namerdin suyu
Ab-ı hayat olsa içme ha içme
Mürşit olmayınca müşkül çözülmez
Dibi görünmeyen gölde yüzülmez
Hakkın pazarında ayrı gezilmez
Bir seni bir beni seçme ha seçme
İnsan dükkan dükkan şehre misaldir
Keramet ehlinin keremi boldur
Senden sana gitmek bir uzun yoldur
Kendini bilmeden göçme ha göçme
Kul Osman Dağlı'ya birgün elveda
Verdiğini alır cenabı hüda
Hey yolcu ektiğin kalır dünyada
Mevsime ermeden biçme ha biçme
Benim
Dost benimle cidal etme
Senden eksik nerem benim
İnsanlığa dil uzatma
Gelişimci törem benim
Dört maddeyi ruha kardım
Erişilmez burca erdim
Hakkı aynel yakın gördüm
Aslı benim Kerem benim
Kutsal emek alın terim
Güzel sevmek kisb-i karım
Canlı kitap dizelerim
İncil Tevrat Kuran benim
Ekinim harman içinde
Katarım kervan içinde
Döner çark devran içinde
Gelir birgün sıram benim
Aşk ilinde seyyah oldum
Katre-i ummana saldım
Eliften dersimi aldım
Canlı kitap pirim benim
Osman Dağlı'm özüm bildim
İblisi yurdundan sürdüm
Meyhane de karar kıldım
Ki görünmez yaram benim
Aşk
Cehennemin bucağında gizlenir
Çıkar yücelerde seyran eder aşk
Yarası görünmez fakat sızlanır
Girdiği vücudu hayran eder aşk
Kula ruhsat verir padişah kılar
Şahı Mecnun eder çöllere salar
Aşkın bir zerresi bin dağı deler
Güneşe pas çeker duman eder aşk
Tanımaz korkuyu bilmez imanı
Sarı gazel yapar zümrüt çimeni
Parçalar sultanı yırtar fermanı
Tac ü devletini viran eder aşk
Aşk önünde ay ve güneş karalır
Aşk önüne hayat ile varılır
Dağlı'm aşk meyinden içen durulur
Bin daldan bin dala cevlan eder aşk
Bugün
Pirim ile sohbetteyim
Göz bağlarım söktü bugün
Erişilmez bir burçtayım
Ruhum tenden çıktı bugün
Pirim postun serdi yere
Huzur doldu gönüllere
Miracı indirdi yere
Yüzden perde kalktı bugün
Pir elinden bade içtim
Mestolup kendimden geçtim
Meyhanede gözüm açtım
Aşk çırağın yaktı bugün
Enelhak Mansur'un darı
Kıblemiz dostun didarı
Ruhumdaki tabuları
Birer birer yıktı bugün
Osman Dağlı'm sevdamız hak
Mutluluk pire kavuşmak
Yar koynunda kızıl şafak
Birdenbire söktü bugün
Gam Yeme Gönül
Kamil olan kalmaz naçar
Gam yeme gönül gam yeme
Kara gündür gelir geçer
Gam yeme gönül gam yeme
Elif misin hece misin
Gündüz müsün gece misin
Hüseyin'den yüce misin
Gam yeme gönül gam yeme
Derdinden döndüm deliye
Derdimi dökem veliye
Neler ettiler Ali'ye
Gam yeme gönül gam yeme
Maksudi bade içerim
İçer serinden geçerim
Kırar demiri kaçarım
Gam yeme gönül gam yeme
Erenler
Üryan püryan girdim aşk meydanına
Ateşten bir gömlek giydim erenler
Mansur u dar oldum hak meydanına
Serimi meydana koydum erenler
Dört kapı kırk makam ilmi cavidan
Bize bizden yakın hazreti süphan
Secdemiz ademe kıblemiz insan
Dost elinden içip aydım erenler
Miraç aynel yakın görebilmezsin
Güzel seven aşık haccı neylesin
Kabe gelsin bizi tavaf eylesin
İnsan-ı kamile uydum erenler
Seyit Nesimi'nin nefesin tuttum
Güzeller içinde kendim unuttum
Talip oldum mürşidimi okuttum
İnsana muhabbet duydum erenler
Bedrettin'in aşkı Mansur'un darı
Puthanede seçtim yari ağyarı
Dağlı'ya anlatmak için bunları
Otuz yıl postaki saydım erenler
Var
Sakın boş belleme küre-i arzı
Bahri gibi ummanlara dalan var
Bad-ı seher vakti edip niyazı
Mecnun gibi Leylasını bulan var
Elele el hakka semaya uçan
Kamil meclisinde bir dolu içen
Sırat Köprüsünü dünyada geçen
Zamanede kılı kırka bölen var
Madem ki bakidir ilmiyle akıl
Tarik-i rahmanda hakikati bul
Çalış şu dünyada sen de arif ol
Şeriatta caiz olan yalan var
Miraç aynel yakın cahile perde
Kabe gönüldeyse Tanrı her yerde
Nice esrar gizli pervanelerde
Miraçtan öteye gidip gelen var
Osman Dağlı'm dünya kutbun bilelim
Çalışıp esrara vakıf olalım
O serverdigara selam salalım
Medine'yi eşiğinde bilen var
OSMAN DAĞLI
*
Mekanı Cennet Olsun...
Mustafa CEYLAN
30/12/2011
********************
Bir roman yazsam, "babalar ve oğulları" adını koyardım.
Romanı açıp okurken, kitabın kapağındaki resim ve kitabın adından yola çıkarak, romanın kapsama alanını anlatabilirdiniz.
Babam rahmetli fabrikatör değildi ama fabrikada çalışan bir işçiydi. Alın teriyle kazandıklarıyla geçindirirdi evimizi.
Fabrikatör bebesi "zıpçıktı seyfo" evlerinin bahçesinde süslü bisikleti ile mermer havuzun kenarında gezinirken, bana ve bizim Umut'a nasıl alaylı ve tepeden bakardı, nasıl... Halâ unutmuş değilim.
Biz bütün mahallecek Seyfettin'e "zıpçıktı Seyfo" adını vermiştik. Nerede bir olay var, "zıııpppp... Seyfo orada". Hiç umulmadık yerde anında biterdi. Hani "iti an çomağı hazırla" deriz ya, Seyfo'yu anmanıza bile gerek yoktu, düşünmeniz bile yeterliydi. Seyfo karşınıza geliverdiğinde şaşırır kalırdınız.
*
Serde şairlik var ya.
Rahmetli Coşkun Ertepınar' ın sağlığında citlenmiş bir sürü kitabının ki çoğu imzalı kitapları Ankara'da Orman Bakanlığı' nın alt tarafındaki sahaflarda görmüştüm de bir kaç kitap alıp, o kitapların sahafa düşmesinin öyküsünü öğrenmiş ve müthiş üzülmüştüm.
O günden sonra, beni de bir kaygıdır alıp gitmişti.
Gerçi halâ da o kaygıdan kurtulmuş değilim.
Biz de Hakk'a yürüdüğümüzde, çekip gittiğimizde dünyadan bunca yazdığımız şiirler, kitaplar, anılar, hattâ internet sitelerimiz acaba n'olur ki? İşte bu soru, bu kaygılı soru hep benimle son zamanlarda.
Bizim mahdumlarla Coşkun Ertepınar hocamın çocukları arasında pek bir farkın olacağını sanmıyorum.
Neyse;
Umarım GÜLCE SEVDALILARI bazı ortak çaba ve değerlerimize el birliğiyle sahip çıkmaya devam ederler.
*
Sözümü dolandırıp durmak yerine, şu "duygusallık"tan kurtulup sadet'e gelmek istiyorum.
Biliyorsunuz ki, AŞIK MAHZUNİ ŞERİF ve AŞIK MAKSUDİ(Osman DAĞLI) ve de AŞIK REYHANİ, Ozanlık geleneğimizin son döneme damgalarını vuran üç altın halkası.
İşte bunların evlâtlarını merak ediyordum. Bunlar, acaba babalarının eserlerine sahip çıkacaklar mı, çıkıyorlar mı diye...
Dün ve bugün Antalya'da bizim Vatandaş osman Harun Yiğit'in bir konuğu vardı. Kemal DAĞLI. Yani, Osman DAĞLI(Ozan maksudi)nin oğlu.
Ansan-Antalya Sanatçılar Derneği bahçesinde tutuşturduğumuz halk şiiri ve oznalık geleneği sohbeti oradan bizim büroya ve ertesi güne kadar taştı, dalgalandı, yüreklerimizi doldurdu.
Kemal DAĞLI, rahmetli babasının şiirlerinin çoğunu ezbere biliyordu. Ve hiç kimsenin bilmediği, yazmadığı anılarını paylaşıyordu. Duyduklarımızı kaleme almasını ve bunların kalıcı olmasını istediğimde, benim öyle-yazma-yetim pek yok demez mi? Neyse, sonunda karar verdik; ANSAN'ın öncülüğünde bir PROGRAM yapacağız ve KEMAL DAĞLI ile EMRAH MAHZUNİ'yi bir araya getireceğiz ve BABALARINA dair bir ANILAR PROGRAMI yapacağız...
*
Ozan MAKSUDİ(Osman DAĞLI) senelerce Almanya'da yaşamış. Bizim Harun YİĞİT'in hocası, ustası. Harun'a KAMİLÎ diye isim veren o. Harun'un hece mayalanışında etkin olmuş. Harun'a yazdığı bazı şiirleri de var. Umarım Harun Kardeşim, bu yazının altında o şiirleri paylaşır bizlerle...
*
Bizim Harun, ikide bir bana "Ceylan Hoca, valla Kemal'in sesi tıpkı osman Hocamın sesi. Yüzü de çok benziyor. Gözümü yumup dinlesem tıpkısının aynısı ses" deyip durdu.
Halk edebiyatı, ozanlık geleneği ve şiirimizin dünü-bugününü konuşup sohbeti derinleştirdikçe kovanın en dibinden bal tatlısı-çok kıymetli hatıraları çıkartıyor, teker teker anıp mutlu oluyorduk.
Kemal Dağlı' nın fotoğraf makinasında problem çıkınca, benim "çakaralmaz" fotoğraf makinasına iş düşmüştü. Çektim resimlerini. Sonra, haberleri yokken, arkalarından gidip, hebersizce de çektim resimlerini. işte onlar da :
*
Yakında sizleri davet ederiz inşallah...
BABALAR ve OĞULLARI programımıza...
*
"Sözümüzü rahmetli Osman DAĞLI' nın kısa hayat öyküsü ve eserlerinden örneklerle bağlayalım.
7 Mayıs 1936 tarihinde Afşin'in Hunu (şimdiki adı Arıtaş) köyünde doğdu. İlkokulu köyünde okudu. Aynı zamanda medrese eğitimi de alarak dini öğretiler ve Kuran öğrendi. Şiir yazmaya da bu dönemlerde tasavvuf ağırlıklı konuları işleyerek başladı.
Köylerine gidip gelen çeşitli aşıkların yanında Aşık İhsani, Kul Hasan ve Davut Sulari'nin etkisi oldu. Sonraki yıllarda Mahzuni, Kul Hasan, İhsani, Nesimi Çimen gibi birçok aşıkla Türkiye'nin hemen her bölgesini dolaştı.
Ozan Maksudi mahlasının yanında, adını ya da soyadını da kullanan Dağlı, şiirlerinde toplumsal sorunlardan sevgiye her konuyu işledi. Şiirleriyle birçok aşığı etkileyen Dağlı'nın çeşitli eserleri başta Feyzullah Çınar ve Aşık Mahzuni olmak üzere değişik kişilerce bes-telendi.
1962 yılında açılan Ankara Halk Ozanları Derneğinin kurucuları arasında bulunan Osman Dağlı, 1971'de Almanya'ya yerleşerek yaşamını orada sürdürmeye başladı.
Çeşitli şenlik ve konferanslara katılan ve yaklaşık 2000 şiiri bulunan Osman Dağlı'nın eserleri birçok gazete, dergi ve araştırmada aktarıldı.
4 Ekim 2007 Perşembe günü aramızdan ayrıldı..."
Fadime
Geldim bir kelam sormaya
İnsaf eyle dön Fadime
Seni kötüde görmeye
Dayanır mı can Fadime
Öleydin buna varmadan
Yörebe gönül vermeden
Hergün koynuna girmeden
Düş ataşe yan Fadime
Çalı olur biten gülü
Giyilmez yeşili alı
Tükenmez cefanın sonu
Aşk atına bin Fadime
Kötüye gönül katmadan
Koynuna girip yatmadan
Hergün muhabbet etmeden
Sıkılmaz mı can Fadime
Seni bir kötü sarıyor
Herkes lafını veriyor
Dağlı'm bir şahan arıyor
Gel koluma kon Fadime
Seher Yeli
Sabahta seherde boşa yorulma
Koca Binboğa'ya dön seher yeli
Varıp orda güzellere darılma
Belin yurtlarına kon seher yeli
Belin pınarları akıyor taştan
Gönül vaz gelir mi gerdandan döşten
Bir seferin olsun şol kara taştan
Karcağız eline in seher yeli
Cinoluk yurdunun içmeli suyun
Gölel evci yurdu akıyor çayın
Gene beni yaktı kemer boz koyun
Sen de benim gibi yan seher yeli
Gönül arzusunu dağla tartıyor
Subatan yaylasın sümbül örtüyor
Söylesem Kaman'ı derdim artıyor
Aşıyor başından gün seher yeli
Osman Dağlı'm yeter düzenle teli
Her dağı aşıyor yaylanın yolu
Ebelikli düzü büsbütün halı
Her tarafın gezdim ben seher yeli
Sinsice
Zaman denen sonsuz ırmak
Akar sinsice sinsice
Sarar ömrüm yumak yumak
Büker sinsice sinsice
Sakın aldanma zamana
Habersiz saldırır sana
Kıvılcım atar ormana
Yakar sinsice sinsice
Habersizce kurar pusun
Böler kralın uykusun
Sanki bir gecekondusun
Yıkar sinsice sinsice
Ne aman dinler ne acır
Belleğine vurur zincir
Birgün ocağına incir
Diker sinsice sinsice
Ahir ömrün bir an eyler
Mamurları viran eyler
Bir katreyi umman eyler
Akar sinsice sinsice
Osman Dağlı'm ömrüm çağı
Ferhat olur deler dağı
Sarartır yeşil yaprağı
Döker sinsice sinsice
Kaybettim Edeli
Gözüm yaşı sele döndü
Sizi kaybettim edeli
Gözlerimin feri söndü
Gizi kaybettim edeli
Sen bu ellerden gideli
O gün bugün gülemedim
Dünyadan zevk alamadım
Dost aradım bulamadım
İzi kaybettim edeli
Sen bu ellerden gideli
Gözlerinde nem var idi
Farıdı gönlüm farıdı
Göz pınarlarım kurudu
Özü kaybettim edeli
Sen bu ellerden gideli
Aylar geçti yıl içinde
Kaldım türlü hal içinde
Yandı cismim kül içinde
Közü kaybettim edeli
Sen bu ellerden gideli
Vuslat sarpta yollar yokuş
Kahrı da hoş lütfü de hoş
Sakiler yok kadehler boş
Sazı kaybettim edeli
Sen bu ellerden gideli
Osman Dağlı'm talan oldum
Dolular boşa doldum
Dost aradım düşman buldum
Gözü kaybettim edeli
Sen bu ellerden gideli
Ne Hacet
Davut Sulari'ye
Üstat ne sorarsın alemin fendin
Arifsen bahara yaza ne hacet
Nerde olsa hüner gösterir kendin
Gönül incitecek söze ne hacet
Bir gönül gafletten ayılır ise
Şöhreti aleme yayılır ise
Aşık maşukunca sevilir ise
Karşıdan karşıya poza ne hacet
Bülbül gibi aşık oldum güllere
Onun için düştüm gurbet ellere
Muhabbet ehlin bul dokun tellere
Keramet dildedir saza ne hacet
Arif olan hercaiye darılmaz
Coşkun seller akmayınca durulmaz
Özür dileyene tokat vurulmaz
Aşk ehline gezden göze ne hacet
Dağlı'yı hor görme er meydanında
Kılıcımız gizli sevda kınında
Kem söz söylemeyiz dostun yanında
Hak birdeyse size bize ne hacet
Geçme Ha Geçme
Sana nasihatim var eylen yolcu
Çürük köprülerden geçme ha geçme
Mertlere haramdır namerdin suyu
Ab-ı hayat olsa içme ha içme
Mürşit olmayınca müşkül çözülmez
Dibi görünmeyen gölde yüzülmez
Hakkın pazarında ayrı gezilmez
Bir seni bir beni seçme ha seçme
İnsan dükkan dükkan şehre misaldir
Keramet ehlinin keremi boldur
Senden sana gitmek bir uzun yoldur
Kendini bilmeden göçme ha göçme
Kul Osman Dağlı'ya birgün elveda
Verdiğini alır cenabı hüda
Hey yolcu ektiğin kalır dünyada
Mevsime ermeden biçme ha biçme
Benim
Dost benimle cidal etme
Senden eksik nerem benim
İnsanlığa dil uzatma
Gelişimci törem benim
Dört maddeyi ruha kardım
Erişilmez burca erdim
Hakkı aynel yakın gördüm
Aslı benim Kerem benim
Kutsal emek alın terim
Güzel sevmek kisb-i karım
Canlı kitap dizelerim
İncil Tevrat Kuran benim
Ekinim harman içinde
Katarım kervan içinde
Döner çark devran içinde
Gelir birgün sıram benim
Aşk ilinde seyyah oldum
Katre-i ummana saldım
Eliften dersimi aldım
Canlı kitap pirim benim
Osman Dağlı'm özüm bildim
İblisi yurdundan sürdüm
Meyhane de karar kıldım
Ki görünmez yaram benim
Aşk
Cehennemin bucağında gizlenir
Çıkar yücelerde seyran eder aşk
Yarası görünmez fakat sızlanır
Girdiği vücudu hayran eder aşk
Kula ruhsat verir padişah kılar
Şahı Mecnun eder çöllere salar
Aşkın bir zerresi bin dağı deler
Güneşe pas çeker duman eder aşk
Tanımaz korkuyu bilmez imanı
Sarı gazel yapar zümrüt çimeni
Parçalar sultanı yırtar fermanı
Tac ü devletini viran eder aşk
Aşk önünde ay ve güneş karalır
Aşk önüne hayat ile varılır
Dağlı'm aşk meyinden içen durulur
Bin daldan bin dala cevlan eder aşk
Bugün
Pirim ile sohbetteyim
Göz bağlarım söktü bugün
Erişilmez bir burçtayım
Ruhum tenden çıktı bugün
Pirim postun serdi yere
Huzur doldu gönüllere
Miracı indirdi yere
Yüzden perde kalktı bugün
Pir elinden bade içtim
Mestolup kendimden geçtim
Meyhanede gözüm açtım
Aşk çırağın yaktı bugün
Enelhak Mansur'un darı
Kıblemiz dostun didarı
Ruhumdaki tabuları
Birer birer yıktı bugün
Osman Dağlı'm sevdamız hak
Mutluluk pire kavuşmak
Yar koynunda kızıl şafak
Birdenbire söktü bugün
Gam Yeme Gönül
Kamil olan kalmaz naçar
Gam yeme gönül gam yeme
Kara gündür gelir geçer
Gam yeme gönül gam yeme
Elif misin hece misin
Gündüz müsün gece misin
Hüseyin'den yüce misin
Gam yeme gönül gam yeme
Derdinden döndüm deliye
Derdimi dökem veliye
Neler ettiler Ali'ye
Gam yeme gönül gam yeme
Maksudi bade içerim
İçer serinden geçerim
Kırar demiri kaçarım
Gam yeme gönül gam yeme
Erenler
Üryan püryan girdim aşk meydanına
Ateşten bir gömlek giydim erenler
Mansur u dar oldum hak meydanına
Serimi meydana koydum erenler
Dört kapı kırk makam ilmi cavidan
Bize bizden yakın hazreti süphan
Secdemiz ademe kıblemiz insan
Dost elinden içip aydım erenler
Miraç aynel yakın görebilmezsin
Güzel seven aşık haccı neylesin
Kabe gelsin bizi tavaf eylesin
İnsan-ı kamile uydum erenler
Seyit Nesimi'nin nefesin tuttum
Güzeller içinde kendim unuttum
Talip oldum mürşidimi okuttum
İnsana muhabbet duydum erenler
Bedrettin'in aşkı Mansur'un darı
Puthanede seçtim yari ağyarı
Dağlı'ya anlatmak için bunları
Otuz yıl postaki saydım erenler
Var
Sakın boş belleme küre-i arzı
Bahri gibi ummanlara dalan var
Bad-ı seher vakti edip niyazı
Mecnun gibi Leylasını bulan var
Elele el hakka semaya uçan
Kamil meclisinde bir dolu içen
Sırat Köprüsünü dünyada geçen
Zamanede kılı kırka bölen var
Madem ki bakidir ilmiyle akıl
Tarik-i rahmanda hakikati bul
Çalış şu dünyada sen de arif ol
Şeriatta caiz olan yalan var
Miraç aynel yakın cahile perde
Kabe gönüldeyse Tanrı her yerde
Nice esrar gizli pervanelerde
Miraçtan öteye gidip gelen var
Osman Dağlı'm dünya kutbun bilelim
Çalışıp esrara vakıf olalım
O serverdigara selam salalım
Medine'yi eşiğinde bilen var
OSMAN DAĞLI
*
Mekanı Cennet Olsun...