DENİZLİ’DEN YÜKSELEN SES : İbrahim KAVAS (2)
Mustafa CEYLAN
*********************
Evet,
Denizli Şiir Evi’ nde muhteşem yürekli şair dostlarla beraber olmaktan sonsuz mutlu oldum. Başta mânevi kızım dediğim Arzu ve üstadım Şerif Kutudağ olmak üzere, cümle dostlara, ayrı ayrı Akdeniz maviliği ve Toros yeşilliği dolu selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.
Üstadımız, hocamız Şerif KUTLUDAĞ, 02.02.2015 tarihinde DEHA’ da çıkan yazısında“DENİZ YAĞMUR VE SEN”le gelen “GİZLİ İTİRAF” başlığı altında İbrahim Kavas dostumuz için bakın neler yazmış?
”
Denizli’de her ne kadar deniz yoksa da en azından adındaki denizle vaziyeti kurtarıyoruz derken, deniz görmeyen toprakların Burdur’un Tefenni’sinin bir çocuğu olarak hayatı yaşayan emekli öğretmenlerimizden İbrahim Kavas “Deniz Yağmur Ve Sen” adını verdiği şiir kitabıyla deniz kokusu getirivermiş Denizli’mize.
Şiirevi’nde bir yıldır şiir soluyan Kent Şairleri Topluluğu’nun bir mensubu olan sayın Kavas, “dostluk zırhıyla kuşatılmış iyilik, güzellik ve doğrulukla aydınlanmış koca bir yürek”ten sadece şiirler fısıldamıştır hep sessiz sedasız. Kasım 2014’te Boy Yayınlarından çıkan bu sevimli şiir kitabı yağmurlarla yolladığımız eski bir yılın yine yağmurlarla karşıladığımız yeni bir yılla vedalaşmasına tanıklık etti “Deniz, Yağmur ve Sen”le…
Deryaları taşıran gözlerimin seli
Silemedi gönlümdeki sevda izlerini
…
Bak cemre de düştü havaya
Bahar yağmurları yağıyor âsi âsi
Ağaçlar çiçeğe durdu inadına
Ama hâlâ sen yoksun, hâlâ gelmedin…”
Evet, hocamızın sözleri bu işte.
İbrahim Kavas, hüzün şairidir. Bir yalnız adam vardır ruh kökünde. Nitekim “Yalnız Adam” başlıklı şiirinde :
“Yalnız Adam
Bir yalnız adam düşün:
Ağır ağır kumsalda kayalıklara doğru
Gözyaşlarını deryaya dökmek istercesine
Hüzünlü,acılı,ağlamaklı...
Korkunç dev dalgaları düşün:
Etrafını çevirmiş kıyılara doğru
Yalnız adamı kucaklamak istercesine
İhtiraslı,güçlü,ürpertici...
O, ıslık çeken rüzgarı düşün:
Enginlerden kopup gelerek, sanki
Denizi kıyılara mahkum etmemek istercesine
Hırslı,çılgın,canlı...
Bir beyaz martı düşün:
Denize inip inip çıkan,çığlık çığlığa
Yalnız adama yoldaş olurcasına
Sıcak,sevgili,şefkatli...
Batmakta olan kızıl güneşi düşün:
Enginde, ufukların orada
Dünyanın pisliklerine katlanamazcasına
Bıkkın,yorgun,kuşkulu... “
Demiştir. 1979 yılında Antalya-Demre’ de sıcak bir Temmuz gününde kaleme aldığı bu şiir, onun ruh kökündeki dalgaların ve fırtınaların ip ucunu vermektedir.
Emekli bir öğretmen. Eğitimci. En çok çocukları düşünür, düşünecek; öyle değil mi? Çocukların zalim insanlık elinde, savaşlarda ölmesini, öldürülmesini asla istemez. Gaz bulutları yerine dünyanın dört bir yanından çiçekler atılsın, şarkılar söylesin çocuklar ve kırılsın kirli eller diye seslenir. Önce, ülkenin; önce tüm insanlığın çocuklarıdır öğretmen yüreğinin kaygısı. “Dünyanın Bütün Çiçekleri” diyen ustamız gibi, İbrahim Kavas’ da her biri çiçek olan çocuklara çiçek sunulmasını ister. Der ki:
“Çocuklar Ölmesin
İyilikten nasip almamış
Ey zalim insanlık!
Artık ayağa kalk da
Şöyle bir silkelen
Ölü toprağını at üzerinden, yeter!
Mutluluk rüzgarları essin başında
Bahar bahar kır çiçekleri açsın
Gözlerinin önünde, alabildiğince...
Özgürlük yağmurlarıyla ılık ılık
Yumuşacık şarkılar söylensin dillerde.
Saklambaç, birdirbir oyunları oynasın çocuklar,
Tatlı şekerler yesinler, bomba yerine.
Mutluluk gözyaşları silinsin ipek mendillerle...
Bir kutuptan diğer kutba
Selam göndersin anne babalar.
Falkland'dan, Ümit Burnu'ndan, Brunei'den
Bering'den, Grönland'dan, Kamçatka'dan
Çiçekler atılsın Enola Gay'lardan,
Yanmasın kimsenin gözleri, gaz bulutlarından...
Dünya yeşile bürünsün, mavilikler hür
Çocuklar şarkılar söylesinler mutlu ve özgür.
Ölüm kusan silahlar utansın
Kazanç sağlayan kirli eller kırılsın.
Ey İnsanlık!
Haydi uzat bir defne dalı
Gülsün artık dünya çocukları
Ve onlarla birlikte anne ve babaları...”
Ve ardından “Biricik Oğlum Onur’a diye seslenir. Böyledir işte bizim öğretmen şairlerimizin çoğu… Edebiyatı, şiiri ve kalemini de mesleği ile harmanlar. Öğütçüdürler hep. Kötüye, yalana, haksızlığa karşı duruşta ilk bayrak onların ellerinde dalgalanır. Umutların kaybolmaması, ülkenin geleceğinin ay aydınlık olması için Onur’lara bembeyaz çizgiler çizer mavi gökler ve mutluluk yazarlar.
Evet
Şiirin temel görevi barış, sevgi ve umut olmalı. Nefret söylemi, öfke ve kin gürültülerini taşımaktan hoşlanmaz şiir. Kelimeler sestirler. Sesimiz ayrılık, zulüm ve kin dolusu çıkmaya başladığında şiir ölür, şiir yaşamaz ve güzellik silinir dünyadan. En acı ve en zor dönemde dahi, şiir umudu ve güzelliği elden bırakmaz. Bırakmamalı… Şiir, cephede Mehmetçikle omuz omuzadır. Şiir, dergâhta derviş neyinde sihirdir. Şiir, ana dilinde ağıt, gelin elinde kınadır. Şiir inceden bir hüzün, şiir Yunuslamasına heybedir hikmet taşıyan. Şiir, Anadolu'dur. Şiir, çiledir. Çilenin kelimelerden dokunmuş coğrafyasıdır. Şiir, küçüklere nasihat; büyüklere saygıdır. Akif' in misyonunu üstlenen “öğütçü şairlerimiz” önce en yakınlarından başlar, ideal, şiirsel bir dünya kurmaya... İbrahim Kavas dostumuz da oğlu ile başlamış zaten. İşte şiiri :
“Çocuğuma
(Biricik oğlum Onur'a)
Masmavi gökyüzüne
Bembeyaz çizgiler çizmek isterim.
Bir kısmına 'sevgi'
Diğer tarafına 'mutluluk' yazardım.
Geriye kalan çok az kısmına da
Pespembe kalpçikler serpiştirirdim.
Dünyadaki tüm silah ve savaşları
Kapkara toprağın altına gömer,
Üzerine yemyeşil çimenler
Arasına da rengarenk çiçekler
Donatırdım.
Yaşayan tüm insanlar mutlu olmalı
Çirkinlikleri ve rezillikleri bilmemeli.
Çok da az ağlayanlar olsa bile
Mutluluk gözyaşları dökmeli.
Tüm dünyalı elele tutuşup
Aşk şarkıları söylemeli yürekten
Çocuklar güzel, tatlı şekerler yemeli.
Yüzüne bakamıyorum çocuğum!
Ne olur, beni affet e mi?
En azından mutlu olman için
Cennete çevirmek isterim bu dünyayı,
Sen ve tüm çocuklar için..”
İbrahim Kavas dostumuz, günümüz şairlerinin “moda” tutkusuna uyarak, aşka dair dizeler de kaleme almıştır. Öğretmenin aşkıdır mısralar baştan sona. Maddi aşk-bireysel tutku-karşı cinse sevda bu aşk fırtınasının ilk esintilerini teşkil eder. Sevdiğinin sevmesi için, “mucize”ci bir yaklaşımla “dağları toz eder, yârinin ayakları dibine serer. Gökyüzünü bile dağıtıp param parça etmek ister.
İşte bu gök gürültüsü yaklaşım, genellikle, aşka susamış, arzulamış ama kavuşamamış şairlerin dilinin türküsüdür. Mutluluk arayan işçi giysili kalemleri bu şairlerin, çocukluk dönemleri , kırsal kesimde doğup, orada yaşama; ardından gençlik rüzgârlarını büyük kentlerin varoşlarının kalbine bırakma şeklinde geçmiştir. Kırsaldan kente göçün aşk yansımaları mucize gerçekleştirmenin, öteki arayışın adıdır diyebiliriz. Nitekim demiş ki:
“Hani diyorum ki bir sevsen beni,
Çiçekler açtırıyorum dört bir köşede
Saraylar yaptırıyorum gönül bahçemde
Pembe pancurlar koyduruyorum havuzlu köşklerde.
Karanlık geceleri bunun için seviyorum işte.
Karanlıklar hep senle dolu, senle.
Karanlıkta gözlerime bir gülsen,
Elinle saçlarımı şöyle bir okşasan,
Düşte de olsa, dudaklarıma küçücük
Bir busecik koysan,
Hele bir de yalandan da olsa
Seni seviyorum desen...
İnanmazsın belki ama
Parçalarım o ıssız ayaz geceleri
Dağları, ayaklarına toz eder sererim.
Gökyüzünü yıkar,dağıtırım paramparça.
Bulutları savururum o uçtan diğerine.
Kuşların kanatlarıyla adını yazarım göklere.
Bir duysan,bir gelsen,bir gülsen
Hele,hele bir sevsen
Bir gülsen!
Bir gülsen!
Ahh! Bir... Bir...”
Sevgili…
İhtiraslı, canlı, baygın kokulu, menekşe gözlü…
Sevgili…
Koyu gölgelerde bir giz.
Sevgiliye koşunun şairi İbrahim Kavas… Sade, yalın, yapmacıksız…
O kadar kolay şiir yazar ki, kelimeleri “aşk nehrinden” bir anda sevda okyanusuna akıtıverir. Susmaz, suturamazsınız "Anadolu ve köysü şairleri"... Sessizliğinin altında gürültülü bir şiir göğü, deprem riski taşıyan bir aşk toprağı vardır. Sessiz sandığınız anda, bir de bakmışsınız, en coşkun ifadelerle çıkıvermiştir karşınıza… Bakın neler söylemiş sevdiğine:
“Kayalardan uçan şelale gibi canlı
Deniz dalgaları kadar ihtiraslı
Gün batımında, sokakta baygın kokulu
Hanımeli, saçlarındı senin...
Beyaz enginlerde suskun deniz
Yıllanmış sevdaların saklandığı dehliz
Koyu gölgelerde hayaller ötesi bir giz
Menekşe, gözlerindi senin...”
Özetle;
Denizli Büyükşehir Belediyesi’ nin şiire ve şaire verdiği önemi yakınen bilen ve görenlerden birisi olarak, Belediye Başkanı, Kültür dairesi başkanı ve tüm çalışanlarını yürekten tebrik ediyorum. Şiirevi’nde tanıdığım şair dostlarımı ve daha önceden tanıyıp sohbet ettiğim, mesajlaştığım, yazıştığım şair dostlarımı hepsini, istisnasız hepsini İbrahim Kavas dostumuzla beraber selamlıyor, alkışlıyorum.
Şairimizin bir dörtlüğüyle sözümüze gulden bir nokta ile son verelim:
“Ben Anadolu'yum toprağı taşıyla
Köyde, kentte çalışan kızı, kızanıyla.
Dağlarda dolaşan kurdu, kuzusuyla
Alemin rüyasıyım dostu, düşmanıyla...”
Mustafa CEYLAN
*********************
Evet,
Denizli Şiir Evi’ nde muhteşem yürekli şair dostlarla beraber olmaktan sonsuz mutlu oldum. Başta mânevi kızım dediğim Arzu ve üstadım Şerif Kutudağ olmak üzere, cümle dostlara, ayrı ayrı Akdeniz maviliği ve Toros yeşilliği dolu selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.
Üstadımız, hocamız Şerif KUTLUDAĞ, 02.02.2015 tarihinde DEHA’ da çıkan yazısında“DENİZ YAĞMUR VE SEN”le gelen “GİZLİ İTİRAF” başlığı altında İbrahim Kavas dostumuz için bakın neler yazmış?
”
Denizli’de her ne kadar deniz yoksa da en azından adındaki denizle vaziyeti kurtarıyoruz derken, deniz görmeyen toprakların Burdur’un Tefenni’sinin bir çocuğu olarak hayatı yaşayan emekli öğretmenlerimizden İbrahim Kavas “Deniz Yağmur Ve Sen” adını verdiği şiir kitabıyla deniz kokusu getirivermiş Denizli’mize.
Şiirevi’nde bir yıldır şiir soluyan Kent Şairleri Topluluğu’nun bir mensubu olan sayın Kavas, “dostluk zırhıyla kuşatılmış iyilik, güzellik ve doğrulukla aydınlanmış koca bir yürek”ten sadece şiirler fısıldamıştır hep sessiz sedasız. Kasım 2014’te Boy Yayınlarından çıkan bu sevimli şiir kitabı yağmurlarla yolladığımız eski bir yılın yine yağmurlarla karşıladığımız yeni bir yılla vedalaşmasına tanıklık etti “Deniz, Yağmur ve Sen”le…
Deryaları taşıran gözlerimin seli
Silemedi gönlümdeki sevda izlerini
…
Bak cemre de düştü havaya
Bahar yağmurları yağıyor âsi âsi
Ağaçlar çiçeğe durdu inadına
Ama hâlâ sen yoksun, hâlâ gelmedin…”
Evet, hocamızın sözleri bu işte.
İbrahim Kavas, hüzün şairidir. Bir yalnız adam vardır ruh kökünde. Nitekim “Yalnız Adam” başlıklı şiirinde :
“Yalnız Adam
Bir yalnız adam düşün:
Ağır ağır kumsalda kayalıklara doğru
Gözyaşlarını deryaya dökmek istercesine
Hüzünlü,acılı,ağlamaklı...
Korkunç dev dalgaları düşün:
Etrafını çevirmiş kıyılara doğru
Yalnız adamı kucaklamak istercesine
İhtiraslı,güçlü,ürpertici...
O, ıslık çeken rüzgarı düşün:
Enginlerden kopup gelerek, sanki
Denizi kıyılara mahkum etmemek istercesine
Hırslı,çılgın,canlı...
Bir beyaz martı düşün:
Denize inip inip çıkan,çığlık çığlığa
Yalnız adama yoldaş olurcasına
Sıcak,sevgili,şefkatli...
Batmakta olan kızıl güneşi düşün:
Enginde, ufukların orada
Dünyanın pisliklerine katlanamazcasına
Bıkkın,yorgun,kuşkulu... “
Demiştir. 1979 yılında Antalya-Demre’ de sıcak bir Temmuz gününde kaleme aldığı bu şiir, onun ruh kökündeki dalgaların ve fırtınaların ip ucunu vermektedir.
Emekli bir öğretmen. Eğitimci. En çok çocukları düşünür, düşünecek; öyle değil mi? Çocukların zalim insanlık elinde, savaşlarda ölmesini, öldürülmesini asla istemez. Gaz bulutları yerine dünyanın dört bir yanından çiçekler atılsın, şarkılar söylesin çocuklar ve kırılsın kirli eller diye seslenir. Önce, ülkenin; önce tüm insanlığın çocuklarıdır öğretmen yüreğinin kaygısı. “Dünyanın Bütün Çiçekleri” diyen ustamız gibi, İbrahim Kavas’ da her biri çiçek olan çocuklara çiçek sunulmasını ister. Der ki:
“Çocuklar Ölmesin
İyilikten nasip almamış
Ey zalim insanlık!
Artık ayağa kalk da
Şöyle bir silkelen
Ölü toprağını at üzerinden, yeter!
Mutluluk rüzgarları essin başında
Bahar bahar kır çiçekleri açsın
Gözlerinin önünde, alabildiğince...
Özgürlük yağmurlarıyla ılık ılık
Yumuşacık şarkılar söylensin dillerde.
Saklambaç, birdirbir oyunları oynasın çocuklar,
Tatlı şekerler yesinler, bomba yerine.
Mutluluk gözyaşları silinsin ipek mendillerle...
Bir kutuptan diğer kutba
Selam göndersin anne babalar.
Falkland'dan, Ümit Burnu'ndan, Brunei'den
Bering'den, Grönland'dan, Kamçatka'dan
Çiçekler atılsın Enola Gay'lardan,
Yanmasın kimsenin gözleri, gaz bulutlarından...
Dünya yeşile bürünsün, mavilikler hür
Çocuklar şarkılar söylesinler mutlu ve özgür.
Ölüm kusan silahlar utansın
Kazanç sağlayan kirli eller kırılsın.
Ey İnsanlık!
Haydi uzat bir defne dalı
Gülsün artık dünya çocukları
Ve onlarla birlikte anne ve babaları...”
Ve ardından “Biricik Oğlum Onur’a diye seslenir. Böyledir işte bizim öğretmen şairlerimizin çoğu… Edebiyatı, şiiri ve kalemini de mesleği ile harmanlar. Öğütçüdürler hep. Kötüye, yalana, haksızlığa karşı duruşta ilk bayrak onların ellerinde dalgalanır. Umutların kaybolmaması, ülkenin geleceğinin ay aydınlık olması için Onur’lara bembeyaz çizgiler çizer mavi gökler ve mutluluk yazarlar.
Evet
Şiirin temel görevi barış, sevgi ve umut olmalı. Nefret söylemi, öfke ve kin gürültülerini taşımaktan hoşlanmaz şiir. Kelimeler sestirler. Sesimiz ayrılık, zulüm ve kin dolusu çıkmaya başladığında şiir ölür, şiir yaşamaz ve güzellik silinir dünyadan. En acı ve en zor dönemde dahi, şiir umudu ve güzelliği elden bırakmaz. Bırakmamalı… Şiir, cephede Mehmetçikle omuz omuzadır. Şiir, dergâhta derviş neyinde sihirdir. Şiir, ana dilinde ağıt, gelin elinde kınadır. Şiir inceden bir hüzün, şiir Yunuslamasına heybedir hikmet taşıyan. Şiir, Anadolu'dur. Şiir, çiledir. Çilenin kelimelerden dokunmuş coğrafyasıdır. Şiir, küçüklere nasihat; büyüklere saygıdır. Akif' in misyonunu üstlenen “öğütçü şairlerimiz” önce en yakınlarından başlar, ideal, şiirsel bir dünya kurmaya... İbrahim Kavas dostumuz da oğlu ile başlamış zaten. İşte şiiri :
“Çocuğuma
(Biricik oğlum Onur'a)
Masmavi gökyüzüne
Bembeyaz çizgiler çizmek isterim.
Bir kısmına 'sevgi'
Diğer tarafına 'mutluluk' yazardım.
Geriye kalan çok az kısmına da
Pespembe kalpçikler serpiştirirdim.
Dünyadaki tüm silah ve savaşları
Kapkara toprağın altına gömer,
Üzerine yemyeşil çimenler
Arasına da rengarenk çiçekler
Donatırdım.
Yaşayan tüm insanlar mutlu olmalı
Çirkinlikleri ve rezillikleri bilmemeli.
Çok da az ağlayanlar olsa bile
Mutluluk gözyaşları dökmeli.
Tüm dünyalı elele tutuşup
Aşk şarkıları söylemeli yürekten
Çocuklar güzel, tatlı şekerler yemeli.
Yüzüne bakamıyorum çocuğum!
Ne olur, beni affet e mi?
En azından mutlu olman için
Cennete çevirmek isterim bu dünyayı,
Sen ve tüm çocuklar için..”
İbrahim Kavas dostumuz, günümüz şairlerinin “moda” tutkusuna uyarak, aşka dair dizeler de kaleme almıştır. Öğretmenin aşkıdır mısralar baştan sona. Maddi aşk-bireysel tutku-karşı cinse sevda bu aşk fırtınasının ilk esintilerini teşkil eder. Sevdiğinin sevmesi için, “mucize”ci bir yaklaşımla “dağları toz eder, yârinin ayakları dibine serer. Gökyüzünü bile dağıtıp param parça etmek ister.
İşte bu gök gürültüsü yaklaşım, genellikle, aşka susamış, arzulamış ama kavuşamamış şairlerin dilinin türküsüdür. Mutluluk arayan işçi giysili kalemleri bu şairlerin, çocukluk dönemleri , kırsal kesimde doğup, orada yaşama; ardından gençlik rüzgârlarını büyük kentlerin varoşlarının kalbine bırakma şeklinde geçmiştir. Kırsaldan kente göçün aşk yansımaları mucize gerçekleştirmenin, öteki arayışın adıdır diyebiliriz. Nitekim demiş ki:
“Hani diyorum ki bir sevsen beni,
Çiçekler açtırıyorum dört bir köşede
Saraylar yaptırıyorum gönül bahçemde
Pembe pancurlar koyduruyorum havuzlu köşklerde.
Karanlık geceleri bunun için seviyorum işte.
Karanlıklar hep senle dolu, senle.
Karanlıkta gözlerime bir gülsen,
Elinle saçlarımı şöyle bir okşasan,
Düşte de olsa, dudaklarıma küçücük
Bir busecik koysan,
Hele bir de yalandan da olsa
Seni seviyorum desen...
İnanmazsın belki ama
Parçalarım o ıssız ayaz geceleri
Dağları, ayaklarına toz eder sererim.
Gökyüzünü yıkar,dağıtırım paramparça.
Bulutları savururum o uçtan diğerine.
Kuşların kanatlarıyla adını yazarım göklere.
Bir duysan,bir gelsen,bir gülsen
Hele,hele bir sevsen
Bir gülsen!
Bir gülsen!
Ahh! Bir... Bir...”
Sevgili…
İhtiraslı, canlı, baygın kokulu, menekşe gözlü…
Sevgili…
Koyu gölgelerde bir giz.
Sevgiliye koşunun şairi İbrahim Kavas… Sade, yalın, yapmacıksız…
O kadar kolay şiir yazar ki, kelimeleri “aşk nehrinden” bir anda sevda okyanusuna akıtıverir. Susmaz, suturamazsınız "Anadolu ve köysü şairleri"... Sessizliğinin altında gürültülü bir şiir göğü, deprem riski taşıyan bir aşk toprağı vardır. Sessiz sandığınız anda, bir de bakmışsınız, en coşkun ifadelerle çıkıvermiştir karşınıza… Bakın neler söylemiş sevdiğine:
“Kayalardan uçan şelale gibi canlı
Deniz dalgaları kadar ihtiraslı
Gün batımında, sokakta baygın kokulu
Hanımeli, saçlarındı senin...
Beyaz enginlerde suskun deniz
Yıllanmış sevdaların saklandığı dehliz
Koyu gölgelerde hayaller ötesi bir giz
Menekşe, gözlerindi senin...”
Özetle;
Denizli Büyükşehir Belediyesi’ nin şiire ve şaire verdiği önemi yakınen bilen ve görenlerden birisi olarak, Belediye Başkanı, Kültür dairesi başkanı ve tüm çalışanlarını yürekten tebrik ediyorum. Şiirevi’nde tanıdığım şair dostlarımı ve daha önceden tanıyıp sohbet ettiğim, mesajlaştığım, yazıştığım şair dostlarımı hepsini, istisnasız hepsini İbrahim Kavas dostumuzla beraber selamlıyor, alkışlıyorum.
Şairimizin bir dörtlüğüyle sözümüze gulden bir nokta ile son verelim:
“Ben Anadolu'yum toprağı taşıyla
Köyde, kentte çalışan kızı, kızanıyla.
Dağlarda dolaşan kurdu, kuzusuyla
Alemin rüyasıyım dostu, düşmanıyla...”