(OĞUZLAR)
BOZAKLAR{TÜRKMENLER}ÜÇOKLAR
{BOZAKLAR}
BOZAKLAR'DAN 16 BOY TÜREDİ.
ALITIHALABLU
KAYI
KIZIK
ALKAEVLİ
KARAEVLİ (KARAVELİLER)
YAZIR (YAZAR)
DÖĞER (TÖKER)
AVŞARLAR
DUDURGA
BAYAT
YAPARLI (ÇARIKLI)
BEĞDİLİ (BEYDİLİ,BAĞDILLI)
KARKIN
TRABLUS ŞAM TÜRKMENLERİ
AVŞAR BOYLARI YİRMİBİR AŞİRETE BÖLÜNDÜ
MELLER(MİLLİLER,MELLİ)
BURHANLI
HAVARİZM (HORZUM)
TORUN (TORAN)
İMAMLI
ÇERİT
KADİRLİ
CAPER (CAFER)
DELLER (KARAMANLI)
BALABANLI
HALİLLER (HALİLOĞLULAR)
KIZILIŞIK
ÇATAK (ÇITAK)
SOLAKLAR
HACINALLU
KARABACILI
FARSAK (VARSAK)
HONANAMLI (HONAMLI)
ÇAKIL (ÇAKAL,ÇAKALANLAR)
TÜRKMENALİLER (ALİLER)
CİNGÖZ
KAYI BOYUNDAN DA ALTI BOY TÜREDİ
KARAKEÇİLİ
SARIKEÇİLİ
KURTLU
ATÇEKERLER
HACULU
KIZILKEÇİLİ
BAYAT BOYU İSE BEŞ AŞİRETE AYRILDILAR
DULKADİR (ZULKADİR)
KERKÜK TÜRKMENLERİ
İNALLI (ULU YÖRÜKLERİ,KOÇAÇIK YÖRÜKLERİ)
KAÇAR
ŞAMBAYAT
KARAKEÇİLİ BOYUNDAN İKİ BOY TÜREDİ
OSMANLI PADİŞAHLARI
YENİ OSMANLI
{ÜÇOKLAR}
ÜÇOKLAR'DAN 12 BOY TÜREDİ
SALUR
BÜĞDÜZ
CAVINDIR (ÇAVULDUR)
BAYINDIR
IĞDIR
YÜREGİR (ÜREĞİR,YÜREĞİR,YÜREİL)
YİVA (YUVA)
EMÜR (EMİR,EMRE)
ALAYÖRDLÜ (ALAYÖNTLÜ)
KINIK (KANIK,KONUK)
BİÇNE (BEÇENEK,PEÇENEK)
ÇEPNİ
SALUR BOYLARI SEKİZ AŞİRETE DAĞILDILAR
USTA
KARAMAN (KARAMANLI)
YOMUT
AKKOYUNLU (AKÇAKOYUNLU)
SARIKLI (AKSARIKLI)
KARAKOYUNLU (KARACAKOYUNLU)
HIZIR
TEKE
KINIK DAN ÜREYEN BOYLAR
ATALAR (ATABEYLER)
SELÇUKLU PADİŞAHLARI
CEPNİ DEN ÜREYEN BOYLAR
RUGUŞ
YAKUPOĞULLARI
GANETLER (CANIKLAR)
DEMİRLER
OTURAK
DEMİRLER İKİ BOYA AYRILIYORLAR
KUŞDEMİR
KANDEMİR
OTURAK DAN TÜREYEN BOY İSE SADECE
BAYRAMOĞULLARI
TEKE DEN ONSEKİZ AŞİRET TÜRÜYOR VE TEKE DEN GELENLERE TEKE TÜRKMENLERİ DENİYOR
BURGAZ
AKSEKİ
BAHŞİ (BAHŞİŞ)
KARACA
KARATEKELİ
ALSEKİ
AZİZ (AZİZİYE,KINALI YÖRÜKLER)
DAŞ (TAŞ)
TONGÜÇ (TONGUÇ)
AYAK (KIZILAYAK)
ÖTEMİŞ (ÖDEMİŞ)
MIRIŞ
TUTAMIŞ
KARAAHMET
TOKTAMIŞ
TUFAZ
GÖKÇE
SAÇMAZ (SIÇMAZ)
*
NOT:
YÖRÜK'ün manası:Türkçe ve yabancı sözlüklerde, göçebe türkmenidir. Türkistan'da konuşulan Türkçelerde ve eski Osmanlıca da YÜVRÜK kelimesi güçlü ve atılgan manasına gelir. Horasan'da makedonya'lı İskender ordusuna karşı tek geldiği için SALUR' lara YÜVRÜK (kahraman)adı verilir. Salurlar bu adı Anadolu' ya getirdiler.
Türkmen kelimesi Türk-İman'dan türedi. Oğuz Türklerine Müslüman olduktan sonra bu ad verildi.
Bozaklar Türkistandan 11.asırda gelip Yozgat yöresine yerleştiler. Bunların bir kısmı ayrılıp Halep ve Şam'a göç ettiler. Bilahare 17.yy.da 4.Murat Bağdat seferi dönüşünde bunların çoğunu beraberinde getirip, Anadolu' nun sıcak güney bölgelerine iskan ettirdi. Bunlara Anadolu' da genel olarak ARAPÇİ-ARAPGİR-SAÇIKARA veya HAYTA yörükleri denir.
İlk cepniler Hacı Bektaşi Veli ile birlikte Horasan'dan gelip, Kırşehir ve Sıvas'a yerleştiler. Daha sonra 14.yy da Türkistan (Türkmenistan)dan gelen ve Karadeniz bölgesine yerleşen çok sayıda cepniler vardır. Yakup Han ile Bayram Han gibi kahramanlar bunlardandır. Bayram Han'ın oğlu Hacı Emir Bey ve torunu Süleyman Bey yıllarca Pontuslara karşı savaştı. Süleyman 1397 de bütün Giresun bölgesini beyliğine kattı.
Kayılar, anavatanı olan Türkmenistan Balkan eyaletlerinden geldiler.
Yeni Osmanlılar, Osmanlı padişahlarının boyundan (KARAKEÇİLİ)olup, imparatorluğun sonuna doğru gelenlerdir.
Teke Türkmenleri İran,Horasan,Türkmenistan ile Afganistan sınır bölgesinde şu an yaşayanlardan olup,Anadoluya ilk gelen Türkmenlerdendir.Kendilerine YÜVRÜK denen Türkmenlerdendir.Alparslanın askerlerinin çoğu TEKE idi.Türkmenistan'ın en kalabalık halkı AHILTEKE dir.Bunlara ESKİYÖRÜKLER de denir.Yarış atları Dünya'da emsalsızdır.
TONGUÇ: Türkmencede düğümlemek anlamınadır. (Tangmaktan)gelir. Tonguç ayrıca bir Moğal kabilesidir.
NOT:
Hazırladığımız bu SOY KÜTÜĞÜ nde adı geçmeyen yörükler, bu boylara bağlı olup,ufak ve meşhur olmayan oymaklardır.
Hazırlayan:Hamit Kemal TÜRKMEN
YÖRÜK BOYLARINDA YAŞAM
Yörük boylarının, konar göçerlerin; yükseklere çıkmak, uçsuz bucaksız bozkırlara, yeşil ovalara, kıvrım kıvrım akan derelere, yemyeşil çayırlara, alçak tepelere, pıynarlı yakalara dağlardan bakmak, burcu kokulu bitkilerin arasında kaba ardıcın, koyu gölgesine yaslanmak, çayıra uzanmak, keçilerin çanlarını, erekteki koyunların melemelerini, develerin hataplarındaki havan çanlarını dinlemek, öküzlerin böğürmelerini, sıyırtmacın düdüğüyle beraber duymak, danaların tozu dumana katışını görürken, hergelecinin sıklığını duymak, atların kişnemesini, horozların ötmesini, köpeklerin havlamasını, kuşların cıvıltısını duymak, kaval sesiyle geçmişe dalmak, cura sesiyle uyanmak, kemence sesiyle sevdayı hatırlamak, tekenin kayadan kayaya sekmesi, bögelek tutmuş düvenin koşuşturması, kısrakların kişneyerek suya dört nala gitmesini görmek ne zevklidir yörük için.
Yaslandığınız yerden doğrulur, dengilerek etrafa iyice bakarsanız; öbek öbek çadırları, önünde koşanları, cıngırak oynayan çoçukları. Elinde bakraç koyun sağmaya gidenleri görür, göz kapaklarını hafif kaldırır daha uzaklara bakınca; daha yüksek dağları görür "kimbilir orası nasıldır" der ve özlem duyarsınız, karşı yamaçlara serpilmiş; obalar oymaklar, yeşillikler içerisine" küme küme yerleşmiştir. Tabiat, yeşillere bezenmiş yeryüzü, gökyüzündeki mavilikler arasına serpilmiş pamuk yığınları gibi bulutları hep birarada görünce geçmişi ve geleceği birarada hayal edersiniz. Hele ilk defa bütün bu güzellikleri görürseniz dünyayı yeniden keşfettiğinizi sanırsınız. Oysa yörük obasının insanları o güzelliği sanki içlerindeymiş gibi her gün görüyorlar, uzak kalınca da yayla hasretiyle yanıp tutuşuyorlar.
Yüce dağlarda dolaşmak yiğitliktir,vatanı kuran, kurtaran ve savunan yiğitler, efeler, zeybekler, kızanlar çıkmıştır, Yörük obalarından tarih boyunca. Yörükler her zaman asker sayılırlardı, Türk milletinin özünde varlardı. Asker doğup asker ölmeleri de doğaldı. Tarih incelenirse savaştığımız milletler hep yerleşim birimlerini,savunma ve korunma amacıyla kalelerini dağlara, yüksek tepelere kurmuşlardı. Yüksek tepelere yapılmış düşman kalelerine ilk atağı yapan akıncılar, neferler yörüklerdi. Yörükler dağlara, yükseklere ulaşma sevdasını vatan sevgisi ve hürriyet özlemiyle birleştirilince dayanır mı kaleler. Yörükler tepelere bir bir hakim olunca Türk ordusu zaten savaşı kazanmış sayılırdı. Tarih hep böyle yazılmıştı. O nedenledir ki ordunun öncüleri, akıncıları, uç askerleri, atlıları, neferleri, Alperenleri, yörüklerin gözü pek yağız delikanlılardan seçilirdi.
Gaza ve cihat yapan yörüklere fatihlerin çocukları denirdi. Zeybeklik, efelik isimleri de kolay alınmamıştır. böyle olmasaydı Hazar Denizi, Aral Gölü etrafında ve Orta Asyanın bozkırlarında oturan Oğuz Boyları'nın kolları; Ata yurttan Ana yurda, Anadolu'nun bereketli topraklarına kavuşabilirler miydi, bin yıllık ana yurdu koruyabilirler miydi?
Teke yöresinin kepenek altında yatan aslanları için, güngörmüş Türkmen dedeleri, Aş-elek görmüş eli kınalı, ak dastarı altında kepezli ebeleri dua etmişler; Atadan oğula hep söylene gelmiştir yörük ellerinde: "Güneş batarken ay doğsun, ay batarken güneş doğsun üzerinizden aydınlık hiç eksik olmasın" diye.
Yörük obasının insanları çileye sevdalıdır. Zoru aşmak, uzağa kavuşmak, yükseklere çıkmak özlemidir. Kuşun tüneğinde korkusuz olduğunu bilir. Dağlara ulaşırsa yörük; turluğunu, alacığını, çadırını kuruverirse ata yurduna, işte o zaman mutludur.
Obanın yağız delikanlıları; dağların yamaçlarından akşama doğru ahenkli çan sesleriyle meleşerek inip gelen Yörüklerin seyretmeye doyamadığı keçilerini koşana toplarlar, koyunları ereğe katarlar, eli bakraçlı genç kızlar hayvanlarını sağmaya giderken, delikanlılar, kızanlar, kopiller Çıngırağa koşarlar, tereyağıyla kömürü katınca ne de ses çıkarır kulakları çınlatır Çıngırak sesleri, sanki için için ağlar, bazen nara olur, bazen feryat olur. Belki'de yurtların acılarını, sevdalarını anlatır. Çıngırakta yer bulamayanlar çelik oynamaya koşarlar, el ile başlayan oyun ayak, bel, uç, taş derken sıra yelliye gelince naralar kopar hep birağızdan, çığlıklar yankılanır, kayalardan, zapırayanlar, seyidenler, koşanlar soluk soluğadır, elinde çalı, gütmek zordur aslında çeliği.
Alacakaranlık olunca çöker sessizlik ortalığa, sessizliği bozar erekti koyunların yayılmaya gidişi. Ama sessizdir usul usul, süzüle süzüle yürür koyunlar. Arada bir köpek havlar, salar korkuyu dağlara. Elbet canavarlarda boşdurmaz bekler zamanı. Bulurlarsa sahipsiz sürüyü sıkar geçer. Derler ki Türkmen kocaları; bir canavar yüz koyunu sıkarsa çatlarda ölürmüş, bilinen şudur; en fazla altmış koyunu, sıkmıştır. Ama yamandır çoban köpekleri vermeyince canlarını, vermezler koyunu.
Gecenin karanlığında koyun gütmeye gitmeden önce kocalar; eli kınalı kadınların hazırladığı yufkayla höşmerimi yerler, kese yoğurdundan yapılmış ayranı içerler. Kurmuşken sofranın başında bağdaşı, kalkmak zordur, ama yörüktür yürüyecektir. Başında çorap şapkası ayağında çarığı, çorabıyla dimisi, belinde kuşağına yerleştirdiği kavalı, sırtında kepeneği, elinde değneği, omzunda tüfeği ile koyunun arkasından karanlığa dalınca yörük kocası, kaybolunca karanlıktan her tepeden, her çayırdan ıslıklar duyulmaya başlanır. Her ıslığın anlamı ve manası vardır. Bu yörüklerin haberleşmesidir.
Sağılan sütler kazanlarda kaynatılmış, yoğurtlar çalınmıştır. Yörük için sabah erken olur. Kadını, erkeği için gün gökyüzünden yıldızlar kaybolunca başlar. Zaten keçiler, koyunlar melemeye, horozlar ötmeye, köpekler havlamaya başlar zamanı gelince. Erken yatmak erken kalkmak gerektir. Yerdeki kızıl kilimlerin, karaçulların üzerine, keçeler ve postlar serilir. Koyun yününden yorganlarla yatılır. Dağlar soğuktur ama yazın gözenekleri açılan serin tutan keçi kılından yapılmış çadırın kışın soğukta yağmurlu havalarda gözenekleri kapanır bu defa sıcak tutar.
Erkenden kalkan Yörük; Oğlakların keçilerin yanına koşana katarlar ve emdirirler sonra ayırırlar bir bir anasından oğlağı. Koşanın çırkık kapısını açarlar. Koşarlar özlediği dağlara çan sesleri ortalığı kaplar bir an. Belki'de çobanın müziği, yüzünün gülümseyişi çanlardan çıkan ahenkli seslerdir. Eli kınalı kadınların saçta pişirdiği gatmarları sütle, ayranla, yeni saçtan indirilmiş hamurlu ekmeğin üzerine halis tereyağını sürerek yiyen kızanlar oğlak gütmeye, yağız gençlerde keçileri pıynarlı dağlara ağdırmaya giderler. İşi biten gençler çeşme başlarında buluşurlar, duymak isterler sevda seslerini. Sevdalar sözle söylenmez yörük obalarında. Bir tepede elinde kemençe erkekler, diğer tepede eli boğazında kızlar söyler müziğini. Her nefesin bir anlamı vardır boğaz çalınırken. Sevdalılar adeta konuşurlar müzikle, belki güneşin ilk ışıklarıyla sessizlikte ovalar, dağlar ortak olurlar, dinlerler tıpkı sevdalı insanlar gibi müziği. Sırma, çitme, çift, tek melikli, alyanaklı, eli kınalı kızlar oya, nakış işlemeye, ıstarlarında karaçul, kızıl kilim, alara kilim, heybe, çuval dokumaya başlarlar. Maniler söylerler: Öbür yandan yakınlar bir birlerine eklenir. Öyküler anlatır hiç durmadan, çadırlarında işlerini bitiren analar da ellerinde tengerek eğirirken, halaç bükerken, golan örerken halleşirler konu komşularla. Gece boyunca yayılan koyunlar güneşin yukarılara çıkmasıyla, sıcağın bastırmasıyla ağaç gölgesine yatırılır. Yörük kocası da ya çadırında, ya da ardıç gölgesinde yaslanır gidermeye çalışır gecenin uykusuzluğunu.
Köşenden şişene, goduktan guline hayvanlar alemi dosttur yörük obalarında insanların. Sevdalarıyla bir tutuşmuşlardır söylemişlerdir türkülerini, manilerini. Belki'de dünyada hayvanları, tabiatdaki bitkileri, ağaçları yücelterek sevdalarıyla bir tutan, tabiatı kendisinde gören yörüklerdir. Bu nedenledir ki bırakmamışlardır dağları, sevgilerini, dertlerini hep dağlara söylemişlerdir. Düşünmüşler ki dertlerine yalnız dağlar ortak olabilir. Herkes bilir ki halk müziğinde hayvanlar vardır, hep yaylalar hep dağlar vardır.
Çok kazanamaz insanlar, eğirdiğini yüne değişir de kazançları için bir türlü ses çıkaramaz, şükreder haline isyan nedir bilmez. Devletine sadakatlıdır, kanında vardır ulul emre itaat, Vatan sevgisi ecdadtan yadigar kalmadır kendisine. Bilir ki Vatan varsa kendi de vardır. Vatan yoksa kendi de yoktur. Olgundur, kabül etmesini bilir, yiğittir, merttir, mücadele etmesini bilir, cömerttir vermesini bilir, inançlıdır hakkı hukuku bilir. gene de gelinemez yörüğün üstüne üstüne; çıkarılınca orman kanunu, salınınca orman askeri çobanın üzerine üzerine çoban abanın altından sopayı gösterip deyiverince "ya keçinin affı yada ormanın mahfı. İşte o zaman atılmıştı geri adım lağvedilmişti orman askeri.
Yörüklerin bakmayın toplu hareket etmediklerine. Yörükler kendi işlerinde bile özgür olmak isterler. Dünya ile tek başlarına mücadele edebileceklerine inanırlar, o gücü kendilerinde görürler. Tıpkı bir "Türk dünyaya bedeldir" sözü gibi. İstemezler kimse karışmasın işlerine, dokunmasın özgürlüklerine, zaten özgürlüğe güce sevdalanmasaydı çıkar mıydı dağlara? Katlanır mıydı zorluklara?
Yolunuz düşerse Yörük obalarına, uğrarsanız çoban yanına; tadarsanız höşmerimi, yerseniz kese yoğurdunu, çökeleği, dağarcıkta saklanan dürgelerle, yufkalarla ayrılasınız gelmez, bir de buz gibi soğuk suyu gözünden avuç avuç, ya da küyner kokulu susakla içince.
Keçilerle teke, o da ister pıynarlı bir tepe, koyunlarla koç o da ister mevsiminde göç. Güzün sahile inen çoban mutlu değildir. Daha ilk gün başlar yayla özlemi. Bitince kış, otlar cücüklemeye, ağaçlar pürçüklemeye başlayınca sahilde; çok zaman geçmeden ak sakallı yörük dedesi toplar ihtiyar heyetini, büyük çadırın baş köşesinde bağdaş kuran güngörmüş yörük dedesi elini kuşağından çıkarır, ihtiyar heyetini bir bir süzer ve derki"ak geçi kara geçi yine geldi yaz göçü". Artık karar verilmiştir.
Genç kızlar, yağız delikanlılar, kızanlar, kopiller heyecan içinde koşuşturmaya başlamıştır. Muhtar hemen deştimene ve tellala görev verir, haber salınır civar obalara, oymaklara göç tarihi duyurulur. Başka obanın aynı tarihte yola çıkması atalardan gelen tecrübelerle pek uygun görülmez. Göçün de kaide ve kuralları vardır. Sürdürüle gelmiştir. Göç hazırlıkları tamamlanmıştır, gök yüzünün doğusunda gecenin karanlığının arkasından deveci yıldızı görününce, "göç yolda düzelir" denir. Önde en değerli kızıl kilimler yüklü hataplarında havan çanlı develer, arkasında yozlar, tülüler, mayalar, köşekler, atlar, ırafanlar, kısraklar, taylar, gulinler, semerinde çar çapıt yüklü eşşekler, sıpalar, goduklar, öküzler sığırlar, düveler, tosunlar, danalar, bızalar, keçiler, tekeler, çepiçler, oğlaklar, koçlar, koyunlar, şişekler, kuzular velhasıl yörüğün evcilleştirdiği dost saydığı hayvanlar sıralanmıştır bir bir. Muhtar, ihtiyar heyetleri önde giderken, tecrübeli atlılar pervane dönerler göçün çevresinde.
Yörük göçte geçit vermeyen koca dağlara tırmanmaya başlayınca, göç zorlaşır. Kalsa da atının nalları yolda, yırtılsa da ayağındaki çarığı, yüklü deve dinlenmez der yürür Yörük insanı.
Göç devam ederken gece olup, konaklama yerine gelince develerdeki, atlardaki, eşşeklerdeki yükler çözülür. Dinlenmeye çekilir, hemen ateş yakılır, tarnalar pişirilir, dağarcıklardaki ekmekler çıkarılır, taze sütler sağılıp ısıtılır, hep birlikde yenilir. Bir taraftan ateş çoğaltılır, curalar çalınır, önünde oynanılır, uyuma zamanı gelince; nöbetçiler dikilir, dağlar tekin değildir, hele göç yollarında, yataklar serilir uyunur, yine gecenin karanlığının ötesinden deveci yıldızı görününce yola çıkılır. Çünkü yörük obalarında göçerlere deveci yıldızının yol gösterdiğine inanılır.
Yaylaya yaklaşınca, Yörük kabaardıcın kokusunu almaya başlar. Bilseniz ne kadar ferahlatır, huzur verir, güven verir insana. Yayla denince akla kabardıç gelir. Yörük Kabardıcın gölgesine bakar hemen oraya kuru verir alacağını, çadırını. Kabaardıç hayvanları da unutmaz elbette; bazen erek olur. Bazen ağıl olur, bazen de koşan olur kuzucuklara. Atalar demiş ki; armut ağlatır, kavak kavlatır, söğüt söyletir, kaba ardıç gölgesi başyayladır.
Yörüklerin bir diğer ismi de konar göçerlerdir. Göç, yörükler için vazgeçilmezdir. Varınca yaylaya; ulaşmıştır insanlar özlediği ata yurtlarına. Bu sevinci kutlamak yarenlik yapmak isterler. Göçün ve çevre obalarının insanlarını alacak kadar geniş, yeşile bezenmiş çayır ve gürül akan suyu olan yerde toplanırlar, buraya genellikle yaren yeri, yaren beleni, yaren tepesi derler. Oğuz Boylarının, Türkmenlerin yörüklerin toplandığı yaren yerine; yiğidin harman olduğu yer denir. Türklerin tarih boyunca oynadığı oyunlar bir kez daha oynanır. Gücün, sevdanın, birliğin gösterisi yapılır. Yüce dağ başlarındaki yaren yerlerinde.
Obanın bütün insanları oyuna iştirak ederler. Sevinci beraber paylaşırlar, hünerlerini gösterirler. Yörüklerde öyle güç parayla, yada kolay kazanılan payelerle gösterilmez. Güç bilekle, yürekle, akılla gösterilir. Yörüğün ata binişi, yürüyüşü, zeybek oyunu, konuşması, oturması, kalkması hepsi bir yiğitlik sembolüdür. Çünkü ata öyle yapmış, oğullar devam etmiş, devam etmekte gerektir.Yörüğün oyunlarında fazla silaha rastlanılmaz, çünkü gücü silahta değil kendilerinde görürler de kendilerini ortaya koyarlar.
Oyunlara at yarışıyla başlanır, cirit, çelik çomak, güreş, cıngırak, an daşı, arap, yanık oynarken erkekler, kadınlarda boş durmazler; kaya, göçek oynarlar. Sıra ezgilere ve oyunlara gelince; cura, bağlama, saz, düdük, sipsi, kaval, kemençe çalınır. Türküler söylenir.
Orta yerde görürsünüz ağır zeybek, kıvrak zeybek, Teke Zortlaması, çömlek kırdıran oynayanları. Oyun deyip geçmemek gerektir. Alıcı gözle bakınca görürsünüz develerin yürüyüşünü, tekenin kayadan kayaya sekmesini, kabaardıcın arasında yürüyen insanı, çayırda usul usul yayılan sonra da suya koşan koyunları.
Her oyunun bir anlamı, bir ifade ediş biçimi vardır. Bütün bunlardan sonra dağılır öbek öbek ata yurtlarına yörükler. Zaten gezilmiş yurdun konması da kolay olur.
Hayat devam ederken yörük obalarında, insanları dosttur, açık sözlüdür, sevda yüklüdür, yiğittir, merttir, cömerttir, olgundur. Türk'ün mayasıdır, saygılıdır büyüğüne, sadakatlıdır devletine, zorlukları aşınca mutlu olur, şükreder haline, soğuk günlerde kepenek yeter, bilir yaşamın zorluklarını, ama kopamaz dağlardan bir türlü; şahsiyetli insandır, aşk ile tutkuludur ÖZGÜRLÜĞÜNE.
*
1. Türkmenlik ve Horasan
[color=#000000][font=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]1. Türkmenlik ve Horasan
Osmanlı tarihinde, mensup olunan boy, ulus veya etnik kimlik yerine kişilerin daha fazla ön plâna çıkması, devlet hizmetindeki Türkmen beylerinin mensup oldukları aşiretlerin saptanmasını zorlaştırmaktadır. Ayrıca politik olayların etrafında odaklanan tarihsel kayıtlar, Türkmen topluluklarının konar-göçer[1] hayatları sırasında meydana getirdikleri olaylar hakkında detaylı bilgiler vermemektedir. Tarihsel kayıtlar Türkmenleri, isyanlar sırasında ya da Akkoyunlu ve Safevî Devleti ile Osmanlı Devleti’nin mücadeleleri içinde anmakta, Safevî Devleti hizmetindeki Türkmenler için ise sıklıkla Kızılbaş tabirini kullanmaktadır. Dolayısıyla Türkmenlerin, kayıtlarda daha çok sosyal ve ekonomik düzeni tehdit eden düşman unsurlar şeklinde yansıdığı ileri sürülebilir.[2]
Anadolu’daki Türkmen Aşiretlerini incelerken önemli bir bölümünün kökeninin çoğunlukla Horasan’a dayandığı veya dayandırıldığı gözlemlenmektedir. Horasan bölgesine de Orta Asya’dan geldikleri ifade edilmektedir:[3]
Bize meftun olan marifet söyler
Biz Horasan illerinde baydanız.
Musa gibi lentarani değiliz
Aslımızı sorar isen Hoy’danız [4]
Abdal Musa’ya ait olduğu varsayılan bu sözlerden Abdal Musa ve çevresindekilerin Horasan’dan geldiklerini kanısına varıyoruz.
Türkmen terimi, tarih ve etnoloji bazında tartışılan terimler içerisinde yer almaktadır. Etimolojisi konusunda da oldukça farklı görüşlere rastlamak mümkündür.[5] 11. yüzyıla kadar Oğuzların dışındaki Türk boylarından bazılarına Türkmen denilmektedir. Daha sonraki kaynaklarda ise Türkmen adıyla daha çok Oğuzlar anlatılmaktadır. Tufan Gündüz, çalışmasında Kaşgarlı Mahmut’un eserine dayanarak 11. yüzyılda yalnızca Oğuz boylarından meydana gelen Türkmen oluşumlarından bahsedildiğini, hatta kendi içlerinde dedelerinin isimlerini alan irili ufaklı oymaklara ayrıldıklarını ifade etmektedir. Öte yandan Oğuzların, 13. yüzyıla kadar kendilerini Türkmen diye isimlendirmelerinin, genelde konar-göçer hayatı temsil eden bir tanımlama olduğu ileri sürülmektedir.[6]
Yörük ve Türkmen adı Osmanlı’da zaman zaman birbirinin yerine kullanılmıştır: Ahmet Refik’in Fatih’in Kanunnamesinde Yürük tabir olunan Türkmenler[7] ifadesi de bunu doğrulamaktadır. Çeşitli zamanlarda ise Yörükler, Türkmenlerin bir alt kolu olarak sınıflandırılmıştır. Örneğin yine Ahmet Refik’in; Rumeli’de bulunan Türkmenler iki sınıfa ayrılmıştı: Yürükler, müsellimler [8] biçiminde yaptığı açıklama bu görüşü desteklemektedir. Farklı zaman ve mekân içinde Türkmenlik ve Yörüklük olgusu değişime uğramıştır. Günümüzde Edremit çevresindeki Tahtacılara, Yörükler tarafından Türkmen denilmektedir. Aynı kökenden gelmelerine rağmen farklı adlarla anılmalarının inançsal boyuttan kaynaklandığı, her iki grup tarafından vurgulamaktadır. “Türkmenler ve Yörükler her ne kadar birbirleri için ‘Aramızda soğan zarı gibi ince fark var.’ deseler de bu farklı dinsel inanç içindeki boylar arasında hemen hemen hiçbir sosyal ilişkinin bulunmadığı gözlemlenmektedir.”[9] Bu yörede (Edremit ve çevresi) Türkmenlikten kasıt Alevilik veya Kızılbaşlıktır. Kısacası bu yörede Türkmenlik, Tahtacılık ve Alevilik/Kızılbaşlık bir şekilde eklemlenmiştir denilebilir.[10]
Türkmenlik denildiğinde, Osmanlı’nın son dönemlerine kadar konar-göçer bir yaşam tarzı anlaşılmaktadır. Cengiz Orhonlu, çalışmasında bu durumu; “Türkmenlerin hayat tarzlarını yerleşik hayat ile göçebelik arasında bir ara şekil diye tarif edebiliriz”[11] diye anlatmaktadır. Ayrıca resmî kayıtlarda ve kanunnamelerdeki konar-göçer tabirinin bir terim olarak Türkmenlerin hayat tarzını[12] ifade edildiği belirtilmektedir.
10. yüzyılın birinci yarısında Oğuzların yaşam alanları, Hazar Denizi’nden Sir (Seyhun, İnci) ırmağının orta yatağındaki Fârâb (11. yüzyıldaki adı ile Karaçuk) ve İsficab yörelerine kadar olan yer ile bu ırmağın kuzeyindeki bozkırlardır. Aynı yüzyıl içinde Oğuzların, yerleşik yaşama geçişlerindeki en büyük etkenin İslâmlaşma olduğu ve İslâmiyet’in gelişimiyle yerleşik yaşam düzeninin geliştiği iddia edilmektedir. Faruk Sümer’in Kaşgarlı Mahmut’tan aktardığına göre; Moğol istilası sırasında bir kısım göçebe Türkmenler, aşağı Sir-Derya boylarında yaşamaktaydılar. Bu durumu yazar, “Horasan adı ile şüphesiz Türkistan da ifade olunuyordu.” diyerek aktarmaktadır. Yine aynı çalışmada Faruk Sümer, Türkmenlerin Horasan’a ve oradan Anadolu’ya göçlerini Moğol istilasına dayandırmaktadır.[13] Bu göçün aslında bir kaçış olduğu söyleyebiliriz. Aynı konu hakkında Irene Melikoff’un görüşlerini aktaralım: "... Hacı Bektaş’ın, Baba İlyas’ın peşinden Horasan’dan geldiğini biliyoruz. Horasan’dan gelmek, eski vakayinamelerde ve menkıbelerde sık sık kullanılan bir klişedir. Bu söz, esas olarak göç fikrine gönderme yapar. Türkmen boyları 11. yüzyılın sonlarında Anadolu’ya gelmeye başlamıştı. Bu boyların göç hareketleri 12. yüzyılda ve özellikle de, Moğol istilasından kaçmak zorunda kaldıkları 13. yüzyıl boyunca iyice yoğunlaştı. Genel olarak Orta Asya ya da Maveraünnehir’den gelen göçmenlerin izlediği yol Horasan’dan geçiyor ve Hazar kıyılarını takip ederek İran Azerbaycanı’na ulaşıyordu. Bu yol, İran çöllerine girmemek için izlenen olağan yoldu. Bu nedenle, Horasan’dan gelmek deyimi, bahsedilen kişilerin o yerin yerlisi değil de göçebe insanlar olduğu anlamına geliyordu.”[14] Aynı konuda Ahmet Yaşar Ocak farklı bir görüş ileri sürmektedir:
“Horasan kelimesi, onların hakikaten Horasan mıntıkasından geldiklerini değil, Horasan’da doğmuş bulunan cezbe ve ilâhi aşk esasına dayalı Melâmetî sûfiliğinden kaynaklanan Kalenderilik akımına mensup olduklarını göstermekteydi." [15]
Türkmenlerin Orta Asya ile olan bağlantıları, atasözleri ve deyimlerden yola çıkarak da saptanabilmektedir. Konu hakkında Mehmet Eröz, çalışmasında şu deyim ve atasözlerini aktarmıştır: “Sarıkeçililer, gururlanan kimseye: ‘Horasan’da kaç dönüm tarlan var?’, ‘Amma Horasanlı ha!...’, ‘Ne Horasanlı adam!... Bu kadar olmaz’ derler. Kozan’ın Aslanlı köyünde, saf adama ‘Horasan akıllı’ derler. Silifke’nin Kırtıl köyü Alevileri ‘Âlim Buhara’dan çıkarmış da evliya Horasan’dan’ diyorlar.”[16]
KAYNAKÇA
166 Numaralı Muhâsebe-İ Vilâyet-İ Anadolu Defteri, (1995), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, Ankara.
370 Numaralı Muhâsebe-İ Vilâyet-İ Rûm-İli Defteri,(2001), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, Ankara.
387 Numaralı Muhâsebe-İ Vilayet-İ Karaman Ve Rum Defteri (937/1530) I,(1996), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, Ankara.
387 Numaralı Muhâsebe-İ Vilayet-İ Karaman Ve Rum Defteri (937/1530) II, (1997), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, Ankara.
438 Numaralı Muhâsebe-İ Vilâyet-İ Anadolu Defteri (937/1530) I, (1993), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, Ankara.
998 Numaralı Muhâsebe-İ Vilâyet-İ Diyâr-İ Bekr Ve Arab Ve Zü’l-Kâdiriyye Defteri(937/1530) I, (1998), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, Ankara.
998 Numaralı Muhâsebe-İ Vilâyet-İ Diyâr-İ Bekr Ve Arab Ve Zü’l-Kâdiriyye Defteri(937/1530) II,(1999), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, Ankara.
AKDAĞ, Mustafa, (1995), Türk Halkının Dirlik Ve Düzenlik Kavgası-Celâlî İsyanları,Cem Yayınevi, İstanbul, Eylül
AKSOY, Bilal, (1985), Tarihsel Değişim Sürecinde Tunceli, Cilt: 1, (Kendi Yayını), 1. Baskı, Ankara.
AKSOY, Erdal, (2000), “Anadolu’da Yaşayan Oğuz Türklerinde Sosyal Farklılaşma: Türkmenler ve Yörükler”, Kök Araştırmalar Dergisi, Osmanlı Özel Sayısı, KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Vakfı Yayını, Ankara.
AKSOY, Mustafa, (1996), Kültür Sosyolojisi Açısından Doğu Anadolu, (Kendi Yayını), 1. Basım, İstanbul, Ekim
AKSÜT, Hamza, (2002), Anadolu Aleviliği’nin Sosyal Ve Coğrafi Kökenleri, 1. Baskı, Art Yayını, Ankara
AKTEPE, M. Münir, (1953), 14. ve 15. Asırlarda Rumeli’nin Türkler Tarafından İskânı’na Dâir, Türkiyat Mecmuası Cilt 10’dan Ayrı Basım, Osman Yalçın Matbaası, İstanbul.
AKTEPE, M. Münir, (1953), Osmanlı Türkleri’nin Rumeli’ye Yerleşmeleri, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, İstanbul.
ALİ KEMALİ, (1992), Erzincan Tarihi (Tarihi-Coğrafi-Toplumsal-Etnografi-İdari-İhsai İnceleme Araştırma Tecrübesi), Kaynak Yayınları, İstanbul.
ALLOUCHE, Adel, (2001), Osmanlı-Safevî İlişkileri, Kökenleri Ve Gelişimi, Çeviren: Ahmed Emin DAĞ, Anka Yayınları, 1. Basım, İstanbul.
ARSLAN, H. Çetin, (2001), Türk Akıncı Beyleri Ve Balkanların İmarına Katkıları(1300-1451), Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara..
Âşıkpaşaoğlu Tarihi, (1992), Atsız, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul.
Aşiretler Raporu, (1998), Kaynak Yayınları, İstanbul, Şubat.
AYDIN, Dündar, (1998), Erzurum Beylerbeyliği ve Teşkilatı, Kuruluş Ve Genişleme Devri (1535-1566), Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
AYDIN, Mahir, (1992), Şarkî Rumeli Vilâyeti, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
BAHA SAİD BEY, (2000), Türkiye’de Alevi-Bektaşi, Ahi Ve Nusayri Zümreleri, Hzl. İsmail GÖRKEM, Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Müdürlüğü Yayını, Ankara.
BARKAN, Ömer Lütfi, (1942), “İstila Devrinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, II. Sayı, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayını.
BARKAN, Ömer Lütfi, (2000), Osmanlı Devleti’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi, Osmanlı Devlet Arşivleri Üzerinde Tetkikler-Makaleler, Cilt 1, Yayına Hazırlayan: Hüseyin ÖZDEĞER, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Yayını, İstanbul.
BAŞAR, Fahamettin, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Devrinde Meydana Gelen Şehzâde İsyanları ve Bu İsyanlarda Bizans İmparatorluğu’nun Rolü”, 8.Türk Tarih Kongresi Bildirileri, 3. Cilt, 1. Kısım.
BAYRAK, Mehmet, (1997), Alevilik ve Kürtler, Özge Yayınları, Ankara.
BAYRAK, Mehmet, (1996), Öyküleriyle Halk Anlatı Türküleri, (Kendi Yayını), Ankara.
BENEKAY, Yahya, (1967), Yaşayan Alevilik (Kızılbaşlar Arasında), Varlık Yayınları, İstanbul.
BEŞİKÇİ, İsmail, (1992), Doğu Anadolu’nun Düzeni, Yurt Kitap Yayın, Ankara,
BİRDOĞAN, Nejat, (1992),Anadolu Ve Balkanlarda Alevi Yerleşmesi, Alev Yayınları, İstanbul.
BİRDOĞAN, Nejat, (1996), “Anadolu Aleviliği’nin Bugününe Ahiliğin Etkisi”, I. Uluslararası Ahilik Kültürü Sempozyum Bildirileri, Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara.
BRUINESSEN, Martin van; Kürtlük-Türklük-Alevilik, Çeviren: Hakan YURDAKUL, İletişim
CELİL, Celile, (1992), 19. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nda Kürtler, Çeviren: Mehmet DEMİR, Öz-Ge Yayını, 1. Basım, Ankara.
ÇAĞATAY, Neşet, (1997), Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara.
ÇAMUROĞLU, Reha, (1990), Tarih, Heterodoksi Ve Babailer, Der Yayınları, İstanbul.
ÇEVİK, Hikmet, (1971), Tekirdağ Yürükleri, Tekirdağ Halkevi Yayını, İstanbul
DANİŞMEND, İsmail Hami, (1971), İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi
(6 Cilt), Türkiye Yayınevi, İstanbul.
DELİLBAŞI, Melek & ARIKAN, Muzaffer, (2001), Hicri 859 Tarihli Suret-İ Defteri Sancak-I Tırhala, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
DEMİR, Galip, (2000), Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu ve Ahilik, Ahi Kültürünü Araştırma ve Eğitim Vakfı Yayınları, İstanbul.
DERSİMİ, Nuri, (1997), Hatıratım, Doz Yayınları, İstanbul.
DERSİMİ, Nuri,(1997), Kürdistan Tarihinde Dersim, Doz Yayınları, İstanbul.
DERSİM-Jandarma Genel Komutanlığı’nın Raporu,(1998), Kaynak Yayınları, İstanbul.
DEVELLİOĞLU, Ferit, (1988), Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, 15. Baskı, Aydın Kitabevi Yayınları.
DUKAS, (1956), Bizans Tarihi, Çeviren: VL. MİRMİROĞLU, İstanbul Fethi Derneği İstanbul Enstitüsü Yayınları, İstanbul.
DULKADİR, Hilmi, (1997), İçel’de Son Yörükler-Sarıkeçililer, İçel Valiliği Yayını, 1. Basım, Mersin.
EBU BEKR-İ TIHRANÎ, (2001), Kitab-I Diyarbekriyye, Çeviren: Mürsel Öztürk, Kültür Bakanlığı Yayını.
EDİRNELİ ORUÇ BEY, (1972), Oruç Bey Tarihi, Baskıya Hazırlayan: ATSIZ, Tercüman Gazetesi Yayını -1001 Temel Eser-, İstanbul.
EFENDİYEV, Oktay, (1997), “Safevi Devleti’nin Kuruluşunda Türk Aşiretlerinin Rolü, Yabancı Araştırmacıların Gözüyle Alevilik: Tuttum Aynayı Yüzüme Ali Göründü Gözüme”, Çeviri: İlhan Cem Erseven, Ant Yayınları, 1. Baskı, İstanbul.
EMECEN, Ferdidun, (2001), İlk Osmanlılar Ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası, Kitabevi Yayını, İstanbul.
EREN, Muharrem, (1992), Kocaavşar Köyü ve Tarihte Avşarlar, Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, İstanbul.
ERİŞEN, İhsan Mesut & SAMANCIGİL, Kemal, (1966), Hacı Bektaş Veli Bektaşilik Ve Alevilik Tarihi, Ay Yayınevi, İstanbul.
ERÖZ, Mehmet, (1977), Türkiye’de Alevilik Bektaşilik, Otağ Matbaacılık, İstanbul.
ERÖZ, Mehmet, (1991), Yörükler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul.
EYUBOĞLU, Sabahattin, (1997), Pir Sultan Abdal, Yayına Hazırlayanlar: Azra ERHAT & Atilla ÖZKIRIMLI & Asım BEZİRCİ, Cem Yayınevi, 5. Basım, İstanbul.
FIRAT, M. Şerif, (1983), Doğu İlleri Ve Varto Tarihi, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Yayınları, 5. Baskı, Ankara.
GÖĞEBAKAN, Göknur, (2002), 16. Yüzyılda Malatya Kazası (1516-1560), Malatya Belediyesi Kültür Yayınları, Malatya.
GÖKBİLGİN, M.Tayyib, (1952), 15.-16. Asırlarda Edirne Ve Paşa Livası: Vakıflar-Mülkler-Mukatalar, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını, İstanbul.
GÖKBİLGİN, M.Tayyib, (1957), Rumeli’de Yürükler, Tatarlar Ve Evlâdı Fâtihân, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul.
GÖLPINARLI, Abdülbâki, (1977), Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler Ve Atasözleri, Inkilap Ve Aka Kitabevleri Yayınevi, İstanbul.
GÖLPINARLI, Abdülbâki, (1992), Alevi-Bektaşi Nefesleri, İnkılap Kitabevi Yayını, 2. Baskı, İstanbul.
GÖLPINARLI, Abdülbâki,(1997), Türkiye’de Mezhepler Ve Tarikatlar, İnkılap Kitabevi Yayını, İstanbul.
GÜMÜŞÇÜ, Osman, (2001), 16. Yüzyıl Larende (Karaman) Kazası’nda Yerleşme Ve Nüfus, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
GÜNDÜZ, Tufan, (1997), Anadolu’da Türkmen Aşiretleri “Bozulus Türkmenleri 1540-1640”, Bilge Yayınları, Ankara.
HALAÇOĞLU, Yusuf, (1991), 18. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara.
HANÇERLİOĞLU, Orhan, (1993), Felsefe Ansiklopedisi, Remzi Kitabevi, İstanbul.
HEZARFEN, Ahmet, (2003), Osmanlı Belgeleri’nde Dersim Tarihi, Yayına Hazırlayan: Cemal Şener, Etik Yayınları, İstanbul.
HINZ, Walther, (1992), Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, Çev: Tevfik BIYIKLIOĞLU, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara.
HOCA SADETTİN EFENDİ, (1992), Tacü’t-Tevarih I, Hazırlayan: İsmet PARMAKSIZOĞLU, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
HONIGMANN, Ernst, (1970), Bizans Devleti’nin Doğu Sınırı, Çev: Fikret IŞILTAN, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını, İstanbul.
IŞIK, Adnan, (1998), Malatya (1830-1919), (Kendi Yayını), İstanbul.
İmam Cafer Buyruğu, (1995), Şahkulu Sultan Külliyesi Mehmet Ali Hilmi Dedebaba Araştırma, Eğitim ve Kültür Vakfı Yayınları, İstanbul.
İNALCIK, Halil, (1987), Hicrî 835 Tarihli Sûret-İ Defter-İ Sancak-İ Arvanid, Türk tarih Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara.
İNALCIK, Halil, (1995), Fatih Devri Üzerinde Tetkikler Ve Vesikalar I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 3. Baskı, Ankara.
İNALCIK, Halil, (1999), “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, Cogito Dergisi (Osmanlılar Özel Sayısı), 19. Sayı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
İslam Ansiklopedisi, (1997), Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, Eskişehir.
KAYA, Ali, (1999), Başlangıcından Günümüze Dersim Tarihi, Can Yayınları, 1. Basım, İstanbul.
KOCADAĞ, Burhan, (1992), Doğu’da Aşiretler Kürtler, Aleviler, Can Yayınları İstanbul.
KOCADAĞ, Burhan,, (1987), Lolan Oymağı Ve Çevre Tarihi, (Kendi Yayını), Yalova.
KÖPRÜLÜ, Fuad, (1984), Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, 5. Basım, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara.
KÖPRÜLÜ, Fuad, (1999), Osmanlı’nın Etnik Kökeni, Kaynak Yayınları, İstanbul.
KÜTÜKOĞLU, Bekir, (1993), Osmanlı-İran Siyâsî Münâsebetleri, İstanbul Fetih Cemiyeti Yayını, İstanbul.
MELIKOFF, Irene, (1999), “Bektaşilik/Kızılbaşlık: Tarihsel Bölünme ve Sonuçları, Alevi Kimliği” Editörler: T. OLSSON, E. ÖZDALGA, C. RAUDVERE, Tarih Vakfı , Yurt Yayınları, İstanbul.
MELIKOFF, Irene, (1999), “Alevi-Bektaşiliğin Tarihi Kökenleri, Bektaşi-Kızılbaş(Alevi) Bölünmesi ve Neticel
ri, Türkiye’de Aleviler-Bektaşiler-Nusayriler”, Ensar Neşriyat, İstanbul,.
MİROĞLU, İsmet, (1990), Kemah Sancağı Ve Erzincan Kazası (1520-1566), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
MÜNECCIMBAŞI AHMED B. LÜTFULLAH, (1995), CAMİÜ’D-DÜVEL, Osmanlı Tarihi(1299-1481), Yayına Hazırlayan: Ahmet AĞIRAKÇA, İstanbul.
NICOL, Donald M, (1999), Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453), Çev: Bilge UMAR, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul.
OCAK, Ahmet Yaşar, “Kutb ve İsyan: Osmanlı Mehdici Hareketlerin İdeolojik Arka Planı Üzerine Bazı Düşünceler”, Toplum Ve Bilim Dergisi, 83. Sayı.
OCAK, Ahmet Yaşar, (1991), İslâm-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara.
OCAK, Ahmet Yaşar, (1996), Babailer İsyanı-Aleviliğin Tarihsel Altyapısı, Dergah Yayınları, 2. Baskı, İstanbul.
OCAK, Ahmet Yaşar, (1997), Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnâmeler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara.
OCAK, Ahmet Yaşar, (1999), Kalenderîler, Türk Tarih Kurumu Yayını, 2. Basım, Ankara.
OCAK, Ahmet Yaşar, (1999), Osmanlı Toplumunda Zındıklar Ve Mülhidler, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2. Baskı, İstanbul.
OCAK, Ahmet Yaşar, (2000), Alevi Ve Bektaşi İnançlarının İslâm Öncesi Temelleri, İletişim Yayınları, 1. Baskı, İstanbul.
OCAK, Ahmet Yaşar, (2002), Sarı Saltık-Popüler İslâm’ın Balkanlar’daki Destanî Öncüsü (Xııı. Yüzyıl), Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1. Baskı, Ankara.
OGUZ, Burhan, (1997), Türk Halk Düşüncesi Ve Hareketlerinin İdeolojik Kökenleri, Simurg Yayıncılık, İstanbul.
OĞUZOĞLU, Yusuf, (2000), Osmanlı Devlet Anlayışı, Eren Yayıncılık, İstanbul.
ORHONLU, Cengiz, (1987), Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskanı, Eren Yayıncılık, İstanbul.
Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, (2000), Efsaneler Ve Gerçekler, Tartışma/Panel Bildirileri, İmge Kitabevi Yayınları, 1. Baskı, Ankara.
OSTROGORSY, George, (1957), Hıstory Of Byzantıne State, Almanca’dan İngilizce’ye Çeviren: Joan HUSSEY, Rutgers University Press.
ÖDEN, Zerrin Günal, (1999) Karasi Beyliği, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
ÖZ, Baki, (1997), Kurtuluş Savaşı’nda Alevi-Bektaşiler, Cumhuriyet Gazetesi Yayını, İstanbul.
ÖZ, Baki, (1999), Osmanlı Devleti’nin Kuruluşunda Alevi-Bektaşi-Ahi Çevrelerinin Rolü, Yol Dergisi, 2. Sayı, Ankara.
ÖZGÜL, Vatan , “ Balabanlılar Hakkında Anket Çalışması”, (2004), Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü Ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayını, 29. Sayı, Ankara.
ÖZGÜL, Vatan, (1996), “ Kazdağı Çevresi Tahtacıları ve 5 Telli Saz”, Halkbilimi Dergisi, 1. Sayı, ODTÜ Türk Halk Bilimi Topluluğu Yayını, Ankara.
ÖZGÜL, Vatan, (2000), “ 19. Yüzyıl’dan Önce Balaban Aşireti”, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü Ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayını, 14. Sayı, Ankara.
ÖZGÜL, Vatan, (2000), “Kızılbaşlığın Gelişimi ve Türkmenler Üzerine Bir Deneme”,Folklor/Edebiyat Dergisi, 23. Sayı.
ÖZKAN, Nevzat, (1994), “Dede Korkut Kitabı’nda Dini-Tasavvufi Unsurlar” , Milli Folklor Dergisi, 21. Sayı, Ankara.
ÖZKÖK, Burhan, (1937), Osmanlılar Devrinde Dersim İsyanları, İstanbul Askeri Matbaası, İstanbul.
ÖZMEN, İsmail, (1995), Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi (17.-18. Yüzyıl), 3. Cilt, Saypa Yayınları, 1. Baskı, Ankara.
ÖZYİĞİT, Seydi, (1988), İkibin Yıllık Tarihi İle Lolan Aşireti, Yayımlanmamış Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Elazığ.
PAKALIN, Mehmet Zeki, (1993), Osmanlı Tarih Deyimleri Ve Terimleri Sözlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul.
REFİK, Ahmet, (1989), Anadolu’da Türk Aşiretleri, Enderun Kitabevi, İstanbul.
RIŞVANOĞLU, Mahmut, (1975), Doğu Aşiretleri Ve Emperyalizm, Türk Kültür Yayını, 2. Baskı, İstanbul.
RUMLU HASAN, (2004), Şah İsmail Tarihi (Ahsenü’t Tevârih), Ardıç Yayınları, Çev: Cevat CEVAN, Ankara.
SALTIK, Veli, (2004), Alevi Türkmen Tarihi Ve Saltuklular, 2. Baskı, (Kendi Yayını), Ankara.
SAVAŞ, Saim, (2002), 16. Asırda Anadolu’da Alevilik, Vadi Yayınları, 1. Basım, Ankara.
SEVGEN, Nazmi, (1999), Zazalar Ve Kızılbaşlar, Kalan Yayınları, 1. Basım, Ankara.
SEVİNÇ, Necdet, (1997), Gaziantep’te Türk Boyları, Turan Yayıncılık, İstanbul.
SEYİRCİ, Musa, (2000), Batı Akdeniz Bölgesi Yörükleri, Der Yayını, İstanbul.
SOLAK, İbrahim, (2000), “ Anadolu’da Nüfus Hareketleri ve Osmanlı Devletinin İskân Politikası”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı: 127, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul.
SUNGURLUOĞLU, İshak, (1958), Harput Yollarında, 1. Cilt, Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Yayını, İstanbul.
SÜMER, Faruk, (1980), Oğuzlar (Türkmenler), 3. Baskı, Ana Yayınları.
SÜMER, Faruk, (1984), Karakoyunlular, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
SÜMER, Faruk, (1992), Safevî Devletinin Kuruluşu Ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
SÜMER, Faruk, (1999), Türk Devletleri Tarihinde Şahıs Adları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul.
ŞAHHÜSEYİNOĞLU, Hasan Nedim, (1996), ANADOLU KÜLTÜR MOZAYİğinden Bir Kesit-Balıyan, Ürün Yayınları, Ankara.
ŞAHİN, Ali, (1962), Güneydoğu Anadolu’da Beydili Türkmenleri Ve Baraklar, (Kendi Yayını), Ankara.
ŞAHİN, Erdoğan, (1987), Erzincan Tarihi, Erzincan
ayra Hizmet ve Dayanışma Vakfı Yayını, Erzincan.
ŞAHİN, Osman, (1992), Son Yörük, Kaynak Yayınları, İstanbul..
ŞAKİR, Ziya, (1992), Mezhepler Tarihi Ve Şah İsmail, İstanbul Maarif Kitaphanesi Yayını, İstanbul.
ŞEREF HAN, (1990), Şerefnâme (Kürt Tarihi), Çev: M. Emin BOZARSLAN, Hasat Yayınları, İstanbul.
Tanyeri Ağarırken: Tanyeri Nahiyesi Ve Köyleri, (1996), Erzincan İli Tanyeri Nahiyesi Kültür, Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Yayını.
Tarih (Sultan I.ı. Murad Dönemine Ait Bir Bizans Kaynağı), Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
TAŞDEMİR, Mehmet, (1999), 16. Yüzyılda Adıyaman (Behisni, Hısn-I Mansur, Gerger, Kahta) Sosyal Ve İktisadi Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
TEMREN, Belkıs, (1994), Bektaşiliğin Eğitsel Ve Kültürel Boyutu, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
TÜRKAY, Cevdet, (1979), Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak Aşiret Ve Cemaatler, Tercüman Kaynak Eserler Serisi:1, 1. Basım, İstanbul.
Türkçe Sözlük, (1988), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
TÜRKMANİ, Kudbeddin, (1948), Alevilik-Doğuşu, Yayılışı ve Hususiyet, (Kendi Yayını), Ankara.
UĞUR, Ahmet, (2001), Yavuz Sultan Selim’in Siyasi ve Askeri Hayatı, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul.
ULUÇAY, M. Çağatay, (1944), Saruhan’da Eşkiyalık ve Halk Hareketleri, CHP Manisa Halkevi Yayını, İstanbul.
ULUSOY, A. Celâlettin, (1986), Hünkar Hacı Bektaş Veli ve Alevi-Bektaşi Yolu, (Kendi Yayını), 2. Baskı, Hacıbektaş.
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, (1988), Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
ÜNAL, Mehmet Ali, (1989), 16. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566), Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
ÜNAL, Mehmet Ali, (1999), 16. Yüzyılda Çemişgezek Sancağı, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
YALMAN, Ali Rıza, (1977), Cenupta Türkmen Oymakları, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
YAMAN, Ali, (1998), Alevilik’te Dedelik-Ocaklar, Cep Kitapları Dizisi-2, (Kendi Yayını), İstanbul.
YAMAN, Mehmet, (1994), Erdebilli Şeyh Safi Ve Buyruğu, (Kendi Yayını), İstanbul.
YAVUZ, Edip, (1968), Tarih Boyunca Türk Kavimleri, (Kendi Yayını), Ankara.
Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2000.
YEŞİLGÖZ, Kazım, (1997), Kürtlerin Tarihi Ve Coğrafyası Hakkında Bir Araştırma,(Kendi Yayını).
YILMAZÇELİK, İbrahim, (1999), 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Dersim Sancağı, (Kendi Yayını), 3. Baskı, Elazığ.
YİNANÇ, Refet & ELİBÜYÜK, Mesut, (1983), Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri(1560), Gazi Üniversitesi Yayını, Ankara.
YİNANÇ, Refet & ELİBÜYÜK, Mesut, (1988), Maraş Tahrir Defteri (1563), Ankara Üniversitesi Yayını, Ankara.
YOLGA, Mehmet Zülfü, (1994), Dersim (Tunceli) Tarihi, Türk Halk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Vakfı Yayınları, Ankara.
ZACHARIADOU, Elizabeth A, (2000), Osmanlı Beyliği, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2. Basım, İstanbul.
ZEYREK, Yunus, (2001), Tarih-İ Osman Paşa, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara.
DİPNOTLAR
[1] Konar-göçerlik (ya da yarı göçebelik): Göçebelikten yerleşik hayata geçiş tarzındaki ara tiptir. Kışı köylerde çadır yerine kaim olan ağaç, taş, tuğla, saz vs. gibi muhite uygun evlerde geçirip ziraat yaparlar. Daha ziyade hayvancılıkla beraber yürüyebilen hububat ziraatidir bu. Yazın da hayvanlarını alıp yaylalara çıkarlar, çadırda otururlar (Mehmet ERÖZ, Yörükler, s. 72).
[2] Tufan GÜNDÜZ, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri “Bozulus Türkmenleri 1540-1640”, s. 14
[3] Vatan ÖZGÜL, “Kızılbaşlığın Tarihsel Gelişimi ve Türkmenler Üzerine Bir Deneme,”Folklor/Edebiyat Dergisi, 23. Sayı, s. 119
[4] Nejat BİRDOĞAN, Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşmesi, s. 76; Son beytin farklı bir versiyonu da şöyledir:
Tur’da Musa durup münâcât eyler
Neslimizi sorar isen Hoy’danuz .
(Ahmet Yaşar OCAK, Babailer İsyanı-Aleviliğin Tarihsel Altyapısı, s. 205)
[5] a.g.m., s. 120; bkz. Faruk SÜMER, Oğuzlar (Türkmenler), s. 51, 52; Tufan GÜNDÜZ, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri “Bozulus Türkmenleri 1540-1640”, s. 17-20
[6] bkz.Tufan GÜNDÜZ, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri “Bozuluş Türkmenleri 1540-1640”, s. 19-20
[7] bkz. Ahmet REFİK, Anadolu’da Türk Aşiretleri, s. V.
[8] a.g.e. s. vi; Ahmet REFİK, müsellim terimini kullanmış ancak kastettiği müsellem olabilir. (Bu konuda bakınız Mehmet Zeki PAKALIN, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, müsellem ve müsellim maddeleri) Yörük-Türkmen kavramı konusunda detay tartışma için bkz. Hilmi DULKADİR, İçel'de Son Yörükler-Sarıkeçililer, s. 9-26.
[9] Vatan ÖZGÜL, “Kazdağı Çevresi Tahtacıları ve 5 Telli Saz”, Halkbilimi Dergisi, 1. Sayı, s. 22.
[10] Türkmen-Yörük terimlerinin benzeşen ve ayrılan yönleri konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Erdal AKSOY, “Anadolu'da Yaşayan Oğuz Türklerinde Sosyal Farklılaşma: Türkmenler ve Yörükler”, s. 105-121, Kök Araştırmalar Dergisi, Osmanlı Özel Sayısı.
[11] Cengiz ORHONLU, Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskanı, s. 33.
[12] a.g.e., s. 33.
[13] Faruk SÜMER, Oğuzlar (Türkmenler), s. 33, 37, 41, 42.
[14] Irene MELIKOFF, Bektaşilik/Kız
lbaşlık: Tarihsel Bölünme ve Sonuçları, s. 4, Alevi Kimliği.
[15] Ahmet Yaşar OCAK, Kalenderîler, s. 83.
[16] Mehmet ERÖZ, Yörükler, s. 23.
[17] Vatan ÖZGÜL, Kızılbaşlığın Tarihsel Gelişimi ve Türkmenler Üzerine Bir Deneme, s. 121. bkz. Belkıs TEMREN, Bektaşiliğin Eğitsel ve Kültürel Boyutu, s. 23.
[18] a.g.m. s. 122. bkz. Abdülbaki GÖLPINARLI, Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatlar, s. 47.
[19] a.g.m. s. 122.
[20] Osman ŞAHİN, Son Yörük, s. 35-36.
[21] Fuat KÖPRÜLÜ, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, s. 252.
[22] Nevzat ÖZKAN, “Dede Korkut Kitabı’nda Dinî-Tasavvufi Unsurlar”, Milli Folklor Dergisi, 21. Sayı, s. 67-73; Alevi/Kızılbaş Türkmenlerde ağaç ve su kültü konusunda bkz. Ahmet Yaşar OCAK, Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri.
[23] Dedelik konusunda daha geniş bilgi için bkz. Ali YAMAN, Alevilik’te Dedelik-Ocaklar, s. 18-70.
[24] Vatan ÖZGÜL, “Kızılbaşlığın Tarihsel Gelişimi ve Türkmenler Üzerine Bir Deneme”, Folklor/Edebiyat Dergisi. 23. Sayı, s. 123.; bkz. Ahmet Yaşar OCAK,Kalenderîler, s. 58-70, 204-206.
[25] Abdülbaki GÖLPINARLI, Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatlar, s. 254. Ayrıca bkz. Ahmet Yaşar OCAK, Kalenderîler.
[26] Faruk SÜMER, Oğuzlar (Türkmenler), s. 61.
[27] bkz. İsmail BEŞİKÇİ, Doğu Anadolu’nun Düzeni, s. 106, 108-109; Faruk SÜMER, Oğuzlar (Türkmenler).
[28] Ayrıntılı bilgi için bkz. Reha ÇAMUROĞLU, Tarih, Heterodoksi ve Babailer.
[29] a.g.e. s. 94-95.
[size=xx-small][30] Yeni-Platonculukla (yeni eflatu
BOZAKLAR{TÜRKMENLER}ÜÇOKLAR
{BOZAKLAR}
BOZAKLAR'DAN 16 BOY TÜREDİ.
ALITIHALABLU
KAYI
KIZIK
ALKAEVLİ
KARAEVLİ (KARAVELİLER)
YAZIR (YAZAR)
DÖĞER (TÖKER)
AVŞARLAR
DUDURGA
BAYAT
YAPARLI (ÇARIKLI)
BEĞDİLİ (BEYDİLİ,BAĞDILLI)
KARKIN
TRABLUS ŞAM TÜRKMENLERİ
AVŞAR BOYLARI YİRMİBİR AŞİRETE BÖLÜNDÜ
MELLER(MİLLİLER,MELLİ)
BURHANLI
HAVARİZM (HORZUM)
TORUN (TORAN)
İMAMLI
ÇERİT
KADİRLİ
CAPER (CAFER)
DELLER (KARAMANLI)
BALABANLI
HALİLLER (HALİLOĞLULAR)
KIZILIŞIK
ÇATAK (ÇITAK)
SOLAKLAR
HACINALLU
KARABACILI
FARSAK (VARSAK)
HONANAMLI (HONAMLI)
ÇAKIL (ÇAKAL,ÇAKALANLAR)
TÜRKMENALİLER (ALİLER)
CİNGÖZ
KAYI BOYUNDAN DA ALTI BOY TÜREDİ
KARAKEÇİLİ
SARIKEÇİLİ
KURTLU
ATÇEKERLER
HACULU
KIZILKEÇİLİ
BAYAT BOYU İSE BEŞ AŞİRETE AYRILDILAR
DULKADİR (ZULKADİR)
KERKÜK TÜRKMENLERİ
İNALLI (ULU YÖRÜKLERİ,KOÇAÇIK YÖRÜKLERİ)
KAÇAR
ŞAMBAYAT
KARAKEÇİLİ BOYUNDAN İKİ BOY TÜREDİ
OSMANLI PADİŞAHLARI
YENİ OSMANLI
{ÜÇOKLAR}
ÜÇOKLAR'DAN 12 BOY TÜREDİ
SALUR
BÜĞDÜZ
CAVINDIR (ÇAVULDUR)
BAYINDIR
IĞDIR
YÜREGİR (ÜREĞİR,YÜREĞİR,YÜREİL)
YİVA (YUVA)
EMÜR (EMİR,EMRE)
ALAYÖRDLÜ (ALAYÖNTLÜ)
KINIK (KANIK,KONUK)
BİÇNE (BEÇENEK,PEÇENEK)
ÇEPNİ
SALUR BOYLARI SEKİZ AŞİRETE DAĞILDILAR
USTA
KARAMAN (KARAMANLI)
YOMUT
AKKOYUNLU (AKÇAKOYUNLU)
SARIKLI (AKSARIKLI)
KARAKOYUNLU (KARACAKOYUNLU)
HIZIR
TEKE
KINIK DAN ÜREYEN BOYLAR
ATALAR (ATABEYLER)
SELÇUKLU PADİŞAHLARI
CEPNİ DEN ÜREYEN BOYLAR
RUGUŞ
YAKUPOĞULLARI
GANETLER (CANIKLAR)
DEMİRLER
OTURAK
DEMİRLER İKİ BOYA AYRILIYORLAR
KUŞDEMİR
KANDEMİR
OTURAK DAN TÜREYEN BOY İSE SADECE
BAYRAMOĞULLARI
TEKE DEN ONSEKİZ AŞİRET TÜRÜYOR VE TEKE DEN GELENLERE TEKE TÜRKMENLERİ DENİYOR
BURGAZ
AKSEKİ
BAHŞİ (BAHŞİŞ)
KARACA
KARATEKELİ
ALSEKİ
AZİZ (AZİZİYE,KINALI YÖRÜKLER)
DAŞ (TAŞ)
TONGÜÇ (TONGUÇ)
AYAK (KIZILAYAK)
ÖTEMİŞ (ÖDEMİŞ)
MIRIŞ
TUTAMIŞ
KARAAHMET
TOKTAMIŞ
TUFAZ
GÖKÇE
SAÇMAZ (SIÇMAZ)
*
NOT:
YÖRÜK'ün manası:Türkçe ve yabancı sözlüklerde, göçebe türkmenidir. Türkistan'da konuşulan Türkçelerde ve eski Osmanlıca da YÜVRÜK kelimesi güçlü ve atılgan manasına gelir. Horasan'da makedonya'lı İskender ordusuna karşı tek geldiği için SALUR' lara YÜVRÜK (kahraman)adı verilir. Salurlar bu adı Anadolu' ya getirdiler.
Türkmen kelimesi Türk-İman'dan türedi. Oğuz Türklerine Müslüman olduktan sonra bu ad verildi.
Bozaklar Türkistandan 11.asırda gelip Yozgat yöresine yerleştiler. Bunların bir kısmı ayrılıp Halep ve Şam'a göç ettiler. Bilahare 17.yy.da 4.Murat Bağdat seferi dönüşünde bunların çoğunu beraberinde getirip, Anadolu' nun sıcak güney bölgelerine iskan ettirdi. Bunlara Anadolu' da genel olarak ARAPÇİ-ARAPGİR-SAÇIKARA veya HAYTA yörükleri denir.
İlk cepniler Hacı Bektaşi Veli ile birlikte Horasan'dan gelip, Kırşehir ve Sıvas'a yerleştiler. Daha sonra 14.yy da Türkistan (Türkmenistan)dan gelen ve Karadeniz bölgesine yerleşen çok sayıda cepniler vardır. Yakup Han ile Bayram Han gibi kahramanlar bunlardandır. Bayram Han'ın oğlu Hacı Emir Bey ve torunu Süleyman Bey yıllarca Pontuslara karşı savaştı. Süleyman 1397 de bütün Giresun bölgesini beyliğine kattı.
Kayılar, anavatanı olan Türkmenistan Balkan eyaletlerinden geldiler.
Yeni Osmanlılar, Osmanlı padişahlarının boyundan (KARAKEÇİLİ)olup, imparatorluğun sonuna doğru gelenlerdir.
Solaklar; Dinlenme manasına, Meller (Melliler); Göçten geri kalma, Çakıllar;Göç etmeyip,yere çakılıp kalan manasınadır.
Hona; Erkek geyik demektir.
Karahacı; Adana Toroslarda yaşamış Avşar Beylerinden Kara Receb'in oğlu Kara Mustafa'dır.
Teke Türkmenleri İran,Horasan,Türkmenistan ile Afganistan sınır bölgesinde şu an yaşayanlardan olup,Anadoluya ilk gelen Türkmenlerdendir.Kendilerine YÜVRÜK denen Türkmenlerdendir.Alparslanın askerlerinin çoğu TEKE idi.Türkmenistan'ın en kalabalık halkı AHILTEKE dir.Bunlara ESKİYÖRÜKLER de denir.Yarış atları Dünya'da emsalsızdır.
TONGUÇ: Türkmencede düğümlemek anlamınadır. (Tangmaktan)gelir. Tonguç ayrıca bir Moğal kabilesidir.
NOT:
Hazırladığımız bu SOY KÜTÜĞÜ nde adı geçmeyen yörükler, bu boylara bağlı olup,ufak ve meşhur olmayan oymaklardır.
Hazırlayan:Hamit Kemal TÜRKMEN
YÖRÜK BOYLARINDA YAŞAM
Yörük boylarının, konar göçerlerin; yükseklere çıkmak, uçsuz bucaksız bozkırlara, yeşil ovalara, kıvrım kıvrım akan derelere, yemyeşil çayırlara, alçak tepelere, pıynarlı yakalara dağlardan bakmak, burcu kokulu bitkilerin arasında kaba ardıcın, koyu gölgesine yaslanmak, çayıra uzanmak, keçilerin çanlarını, erekteki koyunların melemelerini, develerin hataplarındaki havan çanlarını dinlemek, öküzlerin böğürmelerini, sıyırtmacın düdüğüyle beraber duymak, danaların tozu dumana katışını görürken, hergelecinin sıklığını duymak, atların kişnemesini, horozların ötmesini, köpeklerin havlamasını, kuşların cıvıltısını duymak, kaval sesiyle geçmişe dalmak, cura sesiyle uyanmak, kemence sesiyle sevdayı hatırlamak, tekenin kayadan kayaya sekmesi, bögelek tutmuş düvenin koşuşturması, kısrakların kişneyerek suya dört nala gitmesini görmek ne zevklidir yörük için.
Yaslandığınız yerden doğrulur, dengilerek etrafa iyice bakarsanız; öbek öbek çadırları, önünde koşanları, cıngırak oynayan çoçukları. Elinde bakraç koyun sağmaya gidenleri görür, göz kapaklarını hafif kaldırır daha uzaklara bakınca; daha yüksek dağları görür "kimbilir orası nasıldır" der ve özlem duyarsınız, karşı yamaçlara serpilmiş; obalar oymaklar, yeşillikler içerisine" küme küme yerleşmiştir. Tabiat, yeşillere bezenmiş yeryüzü, gökyüzündeki mavilikler arasına serpilmiş pamuk yığınları gibi bulutları hep birarada görünce geçmişi ve geleceği birarada hayal edersiniz. Hele ilk defa bütün bu güzellikleri görürseniz dünyayı yeniden keşfettiğinizi sanırsınız. Oysa yörük obasının insanları o güzelliği sanki içlerindeymiş gibi her gün görüyorlar, uzak kalınca da yayla hasretiyle yanıp tutuşuyorlar.
Yüce dağlarda dolaşmak yiğitliktir,vatanı kuran, kurtaran ve savunan yiğitler, efeler, zeybekler, kızanlar çıkmıştır, Yörük obalarından tarih boyunca. Yörükler her zaman asker sayılırlardı, Türk milletinin özünde varlardı. Asker doğup asker ölmeleri de doğaldı. Tarih incelenirse savaştığımız milletler hep yerleşim birimlerini,savunma ve korunma amacıyla kalelerini dağlara, yüksek tepelere kurmuşlardı. Yüksek tepelere yapılmış düşman kalelerine ilk atağı yapan akıncılar, neferler yörüklerdi. Yörükler dağlara, yükseklere ulaşma sevdasını vatan sevgisi ve hürriyet özlemiyle birleştirilince dayanır mı kaleler. Yörükler tepelere bir bir hakim olunca Türk ordusu zaten savaşı kazanmış sayılırdı. Tarih hep böyle yazılmıştı. O nedenledir ki ordunun öncüleri, akıncıları, uç askerleri, atlıları, neferleri, Alperenleri, yörüklerin gözü pek yağız delikanlılardan seçilirdi.
Gaza ve cihat yapan yörüklere fatihlerin çocukları denirdi. Zeybeklik, efelik isimleri de kolay alınmamıştır. böyle olmasaydı Hazar Denizi, Aral Gölü etrafında ve Orta Asyanın bozkırlarında oturan Oğuz Boyları'nın kolları; Ata yurttan Ana yurda, Anadolu'nun bereketli topraklarına kavuşabilirler miydi, bin yıllık ana yurdu koruyabilirler miydi?
Teke yöresinin kepenek altında yatan aslanları için, güngörmüş Türkmen dedeleri, Aş-elek görmüş eli kınalı, ak dastarı altında kepezli ebeleri dua etmişler; Atadan oğula hep söylene gelmiştir yörük ellerinde: "Güneş batarken ay doğsun, ay batarken güneş doğsun üzerinizden aydınlık hiç eksik olmasın" diye.
Yörük obasının insanları çileye sevdalıdır. Zoru aşmak, uzağa kavuşmak, yükseklere çıkmak özlemidir. Kuşun tüneğinde korkusuz olduğunu bilir. Dağlara ulaşırsa yörük; turluğunu, alacığını, çadırını kuruverirse ata yurduna, işte o zaman mutludur.
Obanın yağız delikanlıları; dağların yamaçlarından akşama doğru ahenkli çan sesleriyle meleşerek inip gelen Yörüklerin seyretmeye doyamadığı keçilerini koşana toplarlar, koyunları ereğe katarlar, eli bakraçlı genç kızlar hayvanlarını sağmaya giderken, delikanlılar, kızanlar, kopiller Çıngırağa koşarlar, tereyağıyla kömürü katınca ne de ses çıkarır kulakları çınlatır Çıngırak sesleri, sanki için için ağlar, bazen nara olur, bazen feryat olur. Belki'de yurtların acılarını, sevdalarını anlatır. Çıngırakta yer bulamayanlar çelik oynamaya koşarlar, el ile başlayan oyun ayak, bel, uç, taş derken sıra yelliye gelince naralar kopar hep birağızdan, çığlıklar yankılanır, kayalardan, zapırayanlar, seyidenler, koşanlar soluk soluğadır, elinde çalı, gütmek zordur aslında çeliği.
Alacakaranlık olunca çöker sessizlik ortalığa, sessizliği bozar erekti koyunların yayılmaya gidişi. Ama sessizdir usul usul, süzüle süzüle yürür koyunlar. Arada bir köpek havlar, salar korkuyu dağlara. Elbet canavarlarda boşdurmaz bekler zamanı. Bulurlarsa sahipsiz sürüyü sıkar geçer. Derler ki Türkmen kocaları; bir canavar yüz koyunu sıkarsa çatlarda ölürmüş, bilinen şudur; en fazla altmış koyunu, sıkmıştır. Ama yamandır çoban köpekleri vermeyince canlarını, vermezler koyunu.
Gecenin karanlığında koyun gütmeye gitmeden önce kocalar; eli kınalı kadınların hazırladığı yufkayla höşmerimi yerler, kese yoğurdundan yapılmış ayranı içerler. Kurmuşken sofranın başında bağdaşı, kalkmak zordur, ama yörüktür yürüyecektir. Başında çorap şapkası ayağında çarığı, çorabıyla dimisi, belinde kuşağına yerleştirdiği kavalı, sırtında kepeneği, elinde değneği, omzunda tüfeği ile koyunun arkasından karanlığa dalınca yörük kocası, kaybolunca karanlıktan her tepeden, her çayırdan ıslıklar duyulmaya başlanır. Her ıslığın anlamı ve manası vardır. Bu yörüklerin haberleşmesidir.
Sağılan sütler kazanlarda kaynatılmış, yoğurtlar çalınmıştır. Yörük için sabah erken olur. Kadını, erkeği için gün gökyüzünden yıldızlar kaybolunca başlar. Zaten keçiler, koyunlar melemeye, horozlar ötmeye, köpekler havlamaya başlar zamanı gelince. Erken yatmak erken kalkmak gerektir. Yerdeki kızıl kilimlerin, karaçulların üzerine, keçeler ve postlar serilir. Koyun yününden yorganlarla yatılır. Dağlar soğuktur ama yazın gözenekleri açılan serin tutan keçi kılından yapılmış çadırın kışın soğukta yağmurlu havalarda gözenekleri kapanır bu defa sıcak tutar.
Erkenden kalkan Yörük; Oğlakların keçilerin yanına koşana katarlar ve emdirirler sonra ayırırlar bir bir anasından oğlağı. Koşanın çırkık kapısını açarlar. Koşarlar özlediği dağlara çan sesleri ortalığı kaplar bir an. Belki'de çobanın müziği, yüzünün gülümseyişi çanlardan çıkan ahenkli seslerdir. Eli kınalı kadınların saçta pişirdiği gatmarları sütle, ayranla, yeni saçtan indirilmiş hamurlu ekmeğin üzerine halis tereyağını sürerek yiyen kızanlar oğlak gütmeye, yağız gençlerde keçileri pıynarlı dağlara ağdırmaya giderler. İşi biten gençler çeşme başlarında buluşurlar, duymak isterler sevda seslerini. Sevdalar sözle söylenmez yörük obalarında. Bir tepede elinde kemençe erkekler, diğer tepede eli boğazında kızlar söyler müziğini. Her nefesin bir anlamı vardır boğaz çalınırken. Sevdalılar adeta konuşurlar müzikle, belki güneşin ilk ışıklarıyla sessizlikte ovalar, dağlar ortak olurlar, dinlerler tıpkı sevdalı insanlar gibi müziği. Sırma, çitme, çift, tek melikli, alyanaklı, eli kınalı kızlar oya, nakış işlemeye, ıstarlarında karaçul, kızıl kilim, alara kilim, heybe, çuval dokumaya başlarlar. Maniler söylerler: Öbür yandan yakınlar bir birlerine eklenir. Öyküler anlatır hiç durmadan, çadırlarında işlerini bitiren analar da ellerinde tengerek eğirirken, halaç bükerken, golan örerken halleşirler konu komşularla. Gece boyunca yayılan koyunlar güneşin yukarılara çıkmasıyla, sıcağın bastırmasıyla ağaç gölgesine yatırılır. Yörük kocası da ya çadırında, ya da ardıç gölgesinde yaslanır gidermeye çalışır gecenin uykusuzluğunu.
Köşenden şişene, goduktan guline hayvanlar alemi dosttur yörük obalarında insanların. Sevdalarıyla bir tutuşmuşlardır söylemişlerdir türkülerini, manilerini. Belki'de dünyada hayvanları, tabiatdaki bitkileri, ağaçları yücelterek sevdalarıyla bir tutan, tabiatı kendisinde gören yörüklerdir. Bu nedenledir ki bırakmamışlardır dağları, sevgilerini, dertlerini hep dağlara söylemişlerdir. Düşünmüşler ki dertlerine yalnız dağlar ortak olabilir. Herkes bilir ki halk müziğinde hayvanlar vardır, hep yaylalar hep dağlar vardır.
Çok kazanamaz insanlar, eğirdiğini yüne değişir de kazançları için bir türlü ses çıkaramaz, şükreder haline isyan nedir bilmez. Devletine sadakatlıdır, kanında vardır ulul emre itaat, Vatan sevgisi ecdadtan yadigar kalmadır kendisine. Bilir ki Vatan varsa kendi de vardır. Vatan yoksa kendi de yoktur. Olgundur, kabül etmesini bilir, yiğittir, merttir, mücadele etmesini bilir, cömerttir vermesini bilir, inançlıdır hakkı hukuku bilir. gene de gelinemez yörüğün üstüne üstüne; çıkarılınca orman kanunu, salınınca orman askeri çobanın üzerine üzerine çoban abanın altından sopayı gösterip deyiverince "ya keçinin affı yada ormanın mahfı. İşte o zaman atılmıştı geri adım lağvedilmişti orman askeri.
Yörüklerin bakmayın toplu hareket etmediklerine. Yörükler kendi işlerinde bile özgür olmak isterler. Dünya ile tek başlarına mücadele edebileceklerine inanırlar, o gücü kendilerinde görürler. Tıpkı bir "Türk dünyaya bedeldir" sözü gibi. İstemezler kimse karışmasın işlerine, dokunmasın özgürlüklerine, zaten özgürlüğe güce sevdalanmasaydı çıkar mıydı dağlara? Katlanır mıydı zorluklara?
Yolunuz düşerse Yörük obalarına, uğrarsanız çoban yanına; tadarsanız höşmerimi, yerseniz kese yoğurdunu, çökeleği, dağarcıkta saklanan dürgelerle, yufkalarla ayrılasınız gelmez, bir de buz gibi soğuk suyu gözünden avuç avuç, ya da küyner kokulu susakla içince.
Keçilerle teke, o da ister pıynarlı bir tepe, koyunlarla koç o da ister mevsiminde göç. Güzün sahile inen çoban mutlu değildir. Daha ilk gün başlar yayla özlemi. Bitince kış, otlar cücüklemeye, ağaçlar pürçüklemeye başlayınca sahilde; çok zaman geçmeden ak sakallı yörük dedesi toplar ihtiyar heyetini, büyük çadırın baş köşesinde bağdaş kuran güngörmüş yörük dedesi elini kuşağından çıkarır, ihtiyar heyetini bir bir süzer ve derki"ak geçi kara geçi yine geldi yaz göçü". Artık karar verilmiştir.
Genç kızlar, yağız delikanlılar, kızanlar, kopiller heyecan içinde koşuşturmaya başlamıştır. Muhtar hemen deştimene ve tellala görev verir, haber salınır civar obalara, oymaklara göç tarihi duyurulur. Başka obanın aynı tarihte yola çıkması atalardan gelen tecrübelerle pek uygun görülmez. Göçün de kaide ve kuralları vardır. Sürdürüle gelmiştir. Göç hazırlıkları tamamlanmıştır, gök yüzünün doğusunda gecenin karanlığının arkasından deveci yıldızı görününce, "göç yolda düzelir" denir. Önde en değerli kızıl kilimler yüklü hataplarında havan çanlı develer, arkasında yozlar, tülüler, mayalar, köşekler, atlar, ırafanlar, kısraklar, taylar, gulinler, semerinde çar çapıt yüklü eşşekler, sıpalar, goduklar, öküzler sığırlar, düveler, tosunlar, danalar, bızalar, keçiler, tekeler, çepiçler, oğlaklar, koçlar, koyunlar, şişekler, kuzular velhasıl yörüğün evcilleştirdiği dost saydığı hayvanlar sıralanmıştır bir bir. Muhtar, ihtiyar heyetleri önde giderken, tecrübeli atlılar pervane dönerler göçün çevresinde.
Yörük göçte geçit vermeyen koca dağlara tırmanmaya başlayınca, göç zorlaşır. Kalsa da atının nalları yolda, yırtılsa da ayağındaki çarığı, yüklü deve dinlenmez der yürür Yörük insanı.
Göç devam ederken gece olup, konaklama yerine gelince develerdeki, atlardaki, eşşeklerdeki yükler çözülür. Dinlenmeye çekilir, hemen ateş yakılır, tarnalar pişirilir, dağarcıklardaki ekmekler çıkarılır, taze sütler sağılıp ısıtılır, hep birlikde yenilir. Bir taraftan ateş çoğaltılır, curalar çalınır, önünde oynanılır, uyuma zamanı gelince; nöbetçiler dikilir, dağlar tekin değildir, hele göç yollarında, yataklar serilir uyunur, yine gecenin karanlığının ötesinden deveci yıldızı görününce yola çıkılır. Çünkü yörük obalarında göçerlere deveci yıldızının yol gösterdiğine inanılır.
Yaylaya yaklaşınca, Yörük kabaardıcın kokusunu almaya başlar. Bilseniz ne kadar ferahlatır, huzur verir, güven verir insana. Yayla denince akla kabardıç gelir. Yörük Kabardıcın gölgesine bakar hemen oraya kuru verir alacağını, çadırını. Kabaardıç hayvanları da unutmaz elbette; bazen erek olur. Bazen ağıl olur, bazen de koşan olur kuzucuklara. Atalar demiş ki; armut ağlatır, kavak kavlatır, söğüt söyletir, kaba ardıç gölgesi başyayladır.
Yörüklerin bir diğer ismi de konar göçerlerdir. Göç, yörükler için vazgeçilmezdir. Varınca yaylaya; ulaşmıştır insanlar özlediği ata yurtlarına. Bu sevinci kutlamak yarenlik yapmak isterler. Göçün ve çevre obalarının insanlarını alacak kadar geniş, yeşile bezenmiş çayır ve gürül akan suyu olan yerde toplanırlar, buraya genellikle yaren yeri, yaren beleni, yaren tepesi derler. Oğuz Boylarının, Türkmenlerin yörüklerin toplandığı yaren yerine; yiğidin harman olduğu yer denir. Türklerin tarih boyunca oynadığı oyunlar bir kez daha oynanır. Gücün, sevdanın, birliğin gösterisi yapılır. Yüce dağ başlarındaki yaren yerlerinde.
Obanın bütün insanları oyuna iştirak ederler. Sevinci beraber paylaşırlar, hünerlerini gösterirler. Yörüklerde öyle güç parayla, yada kolay kazanılan payelerle gösterilmez. Güç bilekle, yürekle, akılla gösterilir. Yörüğün ata binişi, yürüyüşü, zeybek oyunu, konuşması, oturması, kalkması hepsi bir yiğitlik sembolüdür. Çünkü ata öyle yapmış, oğullar devam etmiş, devam etmekte gerektir.Yörüğün oyunlarında fazla silaha rastlanılmaz, çünkü gücü silahta değil kendilerinde görürler de kendilerini ortaya koyarlar.
Oyunlara at yarışıyla başlanır, cirit, çelik çomak, güreş, cıngırak, an daşı, arap, yanık oynarken erkekler, kadınlarda boş durmazler; kaya, göçek oynarlar. Sıra ezgilere ve oyunlara gelince; cura, bağlama, saz, düdük, sipsi, kaval, kemençe çalınır. Türküler söylenir.
Orta yerde görürsünüz ağır zeybek, kıvrak zeybek, Teke Zortlaması, çömlek kırdıran oynayanları. Oyun deyip geçmemek gerektir. Alıcı gözle bakınca görürsünüz develerin yürüyüşünü, tekenin kayadan kayaya sekmesini, kabaardıcın arasında yürüyen insanı, çayırda usul usul yayılan sonra da suya koşan koyunları.
Her oyunun bir anlamı, bir ifade ediş biçimi vardır. Bütün bunlardan sonra dağılır öbek öbek ata yurtlarına yörükler. Zaten gezilmiş yurdun konması da kolay olur.
Hayat devam ederken yörük obalarında, insanları dosttur, açık sözlüdür, sevda yüklüdür, yiğittir, merttir, cömerttir, olgundur. Türk'ün mayasıdır, saygılıdır büyüğüne, sadakatlıdır devletine, zorlukları aşınca mutlu olur, şükreder haline, soğuk günlerde kepenek yeter, bilir yaşamın zorluklarını, ama kopamaz dağlardan bir türlü; şahsiyetli insandır, aşk ile tutkuludur ÖZGÜRLÜĞÜNE.
*
1. Türkmenlik ve Horasan
[color=#000000][font=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]1. Türkmenlik ve Horasan
Osmanlı tarihinde, mensup olunan boy, ulus veya etnik kimlik yerine kişilerin daha fazla ön plâna çıkması, devlet hizmetindeki Türkmen beylerinin mensup oldukları aşiretlerin saptanmasını zorlaştırmaktadır. Ayrıca politik olayların etrafında odaklanan tarihsel kayıtlar, Türkmen topluluklarının konar-göçer[1] hayatları sırasında meydana getirdikleri olaylar hakkında detaylı bilgiler vermemektedir. Tarihsel kayıtlar Türkmenleri, isyanlar sırasında ya da Akkoyunlu ve Safevî Devleti ile Osmanlı Devleti’nin mücadeleleri içinde anmakta, Safevî Devleti hizmetindeki Türkmenler için ise sıklıkla Kızılbaş tabirini kullanmaktadır. Dolayısıyla Türkmenlerin, kayıtlarda daha çok sosyal ve ekonomik düzeni tehdit eden düşman unsurlar şeklinde yansıdığı ileri sürülebilir.[2]
Anadolu’daki Türkmen Aşiretlerini incelerken önemli bir bölümünün kökeninin çoğunlukla Horasan’a dayandığı veya dayandırıldığı gözlemlenmektedir. Horasan bölgesine de Orta Asya’dan geldikleri ifade edilmektedir:[3]
Bize meftun olan marifet söyler
Biz Horasan illerinde baydanız.
Musa gibi lentarani değiliz
Aslımızı sorar isen Hoy’danız [4]
Abdal Musa’ya ait olduğu varsayılan bu sözlerden Abdal Musa ve çevresindekilerin Horasan’dan geldiklerini kanısına varıyoruz.
Türkmen terimi, tarih ve etnoloji bazında tartışılan terimler içerisinde yer almaktadır. Etimolojisi konusunda da oldukça farklı görüşlere rastlamak mümkündür.[5] 11. yüzyıla kadar Oğuzların dışındaki Türk boylarından bazılarına Türkmen denilmektedir. Daha sonraki kaynaklarda ise Türkmen adıyla daha çok Oğuzlar anlatılmaktadır. Tufan Gündüz, çalışmasında Kaşgarlı Mahmut’un eserine dayanarak 11. yüzyılda yalnızca Oğuz boylarından meydana gelen Türkmen oluşumlarından bahsedildiğini, hatta kendi içlerinde dedelerinin isimlerini alan irili ufaklı oymaklara ayrıldıklarını ifade etmektedir. Öte yandan Oğuzların, 13. yüzyıla kadar kendilerini Türkmen diye isimlendirmelerinin, genelde konar-göçer hayatı temsil eden bir tanımlama olduğu ileri sürülmektedir.[6]
Yörük ve Türkmen adı Osmanlı’da zaman zaman birbirinin yerine kullanılmıştır: Ahmet Refik’in Fatih’in Kanunnamesinde Yürük tabir olunan Türkmenler[7] ifadesi de bunu doğrulamaktadır. Çeşitli zamanlarda ise Yörükler, Türkmenlerin bir alt kolu olarak sınıflandırılmıştır. Örneğin yine Ahmet Refik’in; Rumeli’de bulunan Türkmenler iki sınıfa ayrılmıştı: Yürükler, müsellimler [8] biçiminde yaptığı açıklama bu görüşü desteklemektedir. Farklı zaman ve mekân içinde Türkmenlik ve Yörüklük olgusu değişime uğramıştır. Günümüzde Edremit çevresindeki Tahtacılara, Yörükler tarafından Türkmen denilmektedir. Aynı kökenden gelmelerine rağmen farklı adlarla anılmalarının inançsal boyuttan kaynaklandığı, her iki grup tarafından vurgulamaktadır. “Türkmenler ve Yörükler her ne kadar birbirleri için ‘Aramızda soğan zarı gibi ince fark var.’ deseler de bu farklı dinsel inanç içindeki boylar arasında hemen hemen hiçbir sosyal ilişkinin bulunmadığı gözlemlenmektedir.”[9] Bu yörede (Edremit ve çevresi) Türkmenlikten kasıt Alevilik veya Kızılbaşlıktır. Kısacası bu yörede Türkmenlik, Tahtacılık ve Alevilik/Kızılbaşlık bir şekilde eklemlenmiştir denilebilir.[10]
Türkmenlik denildiğinde, Osmanlı’nın son dönemlerine kadar konar-göçer bir yaşam tarzı anlaşılmaktadır. Cengiz Orhonlu, çalışmasında bu durumu; “Türkmenlerin hayat tarzlarını yerleşik hayat ile göçebelik arasında bir ara şekil diye tarif edebiliriz”[11] diye anlatmaktadır. Ayrıca resmî kayıtlarda ve kanunnamelerdeki konar-göçer tabirinin bir terim olarak Türkmenlerin hayat tarzını[12] ifade edildiği belirtilmektedir.
10. yüzyılın birinci yarısında Oğuzların yaşam alanları, Hazar Denizi’nden Sir (Seyhun, İnci) ırmağının orta yatağındaki Fârâb (11. yüzyıldaki adı ile Karaçuk) ve İsficab yörelerine kadar olan yer ile bu ırmağın kuzeyindeki bozkırlardır. Aynı yüzyıl içinde Oğuzların, yerleşik yaşama geçişlerindeki en büyük etkenin İslâmlaşma olduğu ve İslâmiyet’in gelişimiyle yerleşik yaşam düzeninin geliştiği iddia edilmektedir. Faruk Sümer’in Kaşgarlı Mahmut’tan aktardığına göre; Moğol istilası sırasında bir kısım göçebe Türkmenler, aşağı Sir-Derya boylarında yaşamaktaydılar. Bu durumu yazar, “Horasan adı ile şüphesiz Türkistan da ifade olunuyordu.” diyerek aktarmaktadır. Yine aynı çalışmada Faruk Sümer, Türkmenlerin Horasan’a ve oradan Anadolu’ya göçlerini Moğol istilasına dayandırmaktadır.[13] Bu göçün aslında bir kaçış olduğu söyleyebiliriz. Aynı konu hakkında Irene Melikoff’un görüşlerini aktaralım: "... Hacı Bektaş’ın, Baba İlyas’ın peşinden Horasan’dan geldiğini biliyoruz. Horasan’dan gelmek, eski vakayinamelerde ve menkıbelerde sık sık kullanılan bir klişedir. Bu söz, esas olarak göç fikrine gönderme yapar. Türkmen boyları 11. yüzyılın sonlarında Anadolu’ya gelmeye başlamıştı. Bu boyların göç hareketleri 12. yüzyılda ve özellikle de, Moğol istilasından kaçmak zorunda kaldıkları 13. yüzyıl boyunca iyice yoğunlaştı. Genel olarak Orta Asya ya da Maveraünnehir’den gelen göçmenlerin izlediği yol Horasan’dan geçiyor ve Hazar kıyılarını takip ederek İran Azerbaycanı’na ulaşıyordu. Bu yol, İran çöllerine girmemek için izlenen olağan yoldu. Bu nedenle, Horasan’dan gelmek deyimi, bahsedilen kişilerin o yerin yerlisi değil de göçebe insanlar olduğu anlamına geliyordu.”[14] Aynı konuda Ahmet Yaşar Ocak farklı bir görüş ileri sürmektedir:
“Horasan kelimesi, onların hakikaten Horasan mıntıkasından geldiklerini değil, Horasan’da doğmuş bulunan cezbe ve ilâhi aşk esasına dayalı Melâmetî sûfiliğinden kaynaklanan Kalenderilik akımına mensup olduklarını göstermekteydi." [15]
Türkmenlerin Orta Asya ile olan bağlantıları, atasözleri ve deyimlerden yola çıkarak da saptanabilmektedir. Konu hakkında Mehmet Eröz, çalışmasında şu deyim ve atasözlerini aktarmıştır: “Sarıkeçililer, gururlanan kimseye: ‘Horasan’da kaç dönüm tarlan var?’, ‘Amma Horasanlı ha!...’, ‘Ne Horasanlı adam!... Bu kadar olmaz’ derler. Kozan’ın Aslanlı köyünde, saf adama ‘Horasan akıllı’ derler. Silifke’nin Kırtıl köyü Alevileri ‘Âlim Buhara’dan çıkarmış da evliya Horasan’dan’ diyorlar.”[16]
KAYNAKÇA
166 Numaralı Muhâsebe-İ Vilâyet-İ Anadolu Defteri, (1995), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, Ankara.
370 Numaralı Muhâsebe-İ Vilâyet-İ Rûm-İli Defteri,(2001), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, Ankara.
387 Numaralı Muhâsebe-İ Vilayet-İ Karaman Ve Rum Defteri (937/1530) I,(1996), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, Ankara.
387 Numaralı Muhâsebe-İ Vilayet-İ Karaman Ve Rum Defteri (937/1530) II, (1997), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, Ankara.
438 Numaralı Muhâsebe-İ Vilâyet-İ Anadolu Defteri (937/1530) I, (1993), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, Ankara.
998 Numaralı Muhâsebe-İ Vilâyet-İ Diyâr-İ Bekr Ve Arab Ve Zü’l-Kâdiriyye Defteri(937/1530) I, (1998), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, Ankara.
998 Numaralı Muhâsebe-İ Vilâyet-İ Diyâr-İ Bekr Ve Arab Ve Zü’l-Kâdiriyye Defteri(937/1530) II,(1999), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, Ankara.
AKDAĞ, Mustafa, (1995), Türk Halkının Dirlik Ve Düzenlik Kavgası-Celâlî İsyanları,Cem Yayınevi, İstanbul, Eylül
AKSOY, Bilal, (1985), Tarihsel Değişim Sürecinde Tunceli, Cilt: 1, (Kendi Yayını), 1. Baskı, Ankara.
AKSOY, Erdal, (2000), “Anadolu’da Yaşayan Oğuz Türklerinde Sosyal Farklılaşma: Türkmenler ve Yörükler”, Kök Araştırmalar Dergisi, Osmanlı Özel Sayısı, KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Vakfı Yayını, Ankara.
AKSOY, Mustafa, (1996), Kültür Sosyolojisi Açısından Doğu Anadolu, (Kendi Yayını), 1. Basım, İstanbul, Ekim
AKSÜT, Hamza, (2002), Anadolu Aleviliği’nin Sosyal Ve Coğrafi Kökenleri, 1. Baskı, Art Yayını, Ankara
AKTEPE, M. Münir, (1953), 14. ve 15. Asırlarda Rumeli’nin Türkler Tarafından İskânı’na Dâir, Türkiyat Mecmuası Cilt 10’dan Ayrı Basım, Osman Yalçın Matbaası, İstanbul.
AKTEPE, M. Münir, (1953), Osmanlı Türkleri’nin Rumeli’ye Yerleşmeleri, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, İstanbul.
ALİ KEMALİ, (1992), Erzincan Tarihi (Tarihi-Coğrafi-Toplumsal-Etnografi-İdari-İhsai İnceleme Araştırma Tecrübesi), Kaynak Yayınları, İstanbul.
ALLOUCHE, Adel, (2001), Osmanlı-Safevî İlişkileri, Kökenleri Ve Gelişimi, Çeviren: Ahmed Emin DAĞ, Anka Yayınları, 1. Basım, İstanbul.
ARSLAN, H. Çetin, (2001), Türk Akıncı Beyleri Ve Balkanların İmarına Katkıları(1300-1451), Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara..
Âşıkpaşaoğlu Tarihi, (1992), Atsız, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul.
Aşiretler Raporu, (1998), Kaynak Yayınları, İstanbul, Şubat.
AYDIN, Dündar, (1998), Erzurum Beylerbeyliği ve Teşkilatı, Kuruluş Ve Genişleme Devri (1535-1566), Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
AYDIN, Mahir, (1992), Şarkî Rumeli Vilâyeti, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
BAHA SAİD BEY, (2000), Türkiye’de Alevi-Bektaşi, Ahi Ve Nusayri Zümreleri, Hzl. İsmail GÖRKEM, Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Müdürlüğü Yayını, Ankara.
BARKAN, Ömer Lütfi, (1942), “İstila Devrinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, II. Sayı, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayını.
BARKAN, Ömer Lütfi, (2000), Osmanlı Devleti’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi, Osmanlı Devlet Arşivleri Üzerinde Tetkikler-Makaleler, Cilt 1, Yayına Hazırlayan: Hüseyin ÖZDEĞER, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Yayını, İstanbul.
BAŞAR, Fahamettin, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Devrinde Meydana Gelen Şehzâde İsyanları ve Bu İsyanlarda Bizans İmparatorluğu’nun Rolü”, 8.Türk Tarih Kongresi Bildirileri, 3. Cilt, 1. Kısım.
BAYRAK, Mehmet, (1997), Alevilik ve Kürtler, Özge Yayınları, Ankara.
BAYRAK, Mehmet, (1996), Öyküleriyle Halk Anlatı Türküleri, (Kendi Yayını), Ankara.
BENEKAY, Yahya, (1967), Yaşayan Alevilik (Kızılbaşlar Arasında), Varlık Yayınları, İstanbul.
BEŞİKÇİ, İsmail, (1992), Doğu Anadolu’nun Düzeni, Yurt Kitap Yayın, Ankara,
BİRDOĞAN, Nejat, (1992),Anadolu Ve Balkanlarda Alevi Yerleşmesi, Alev Yayınları, İstanbul.
BİRDOĞAN, Nejat, (1996), “Anadolu Aleviliği’nin Bugününe Ahiliğin Etkisi”, I. Uluslararası Ahilik Kültürü Sempozyum Bildirileri, Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara.
BRUINESSEN, Martin van; Kürtlük-Türklük-Alevilik, Çeviren: Hakan YURDAKUL, İletişim
CELİL, Celile, (1992), 19. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nda Kürtler, Çeviren: Mehmet DEMİR, Öz-Ge Yayını, 1. Basım, Ankara.
ÇAĞATAY, Neşet, (1997), Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara.
ÇAMUROĞLU, Reha, (1990), Tarih, Heterodoksi Ve Babailer, Der Yayınları, İstanbul.
ÇEVİK, Hikmet, (1971), Tekirdağ Yürükleri, Tekirdağ Halkevi Yayını, İstanbul
DANİŞMEND, İsmail Hami, (1971), İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi
(6 Cilt), Türkiye Yayınevi, İstanbul.
DELİLBAŞI, Melek & ARIKAN, Muzaffer, (2001), Hicri 859 Tarihli Suret-İ Defteri Sancak-I Tırhala, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
DEMİR, Galip, (2000), Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu ve Ahilik, Ahi Kültürünü Araştırma ve Eğitim Vakfı Yayınları, İstanbul.
DERSİMİ, Nuri, (1997), Hatıratım, Doz Yayınları, İstanbul.
DERSİMİ, Nuri,(1997), Kürdistan Tarihinde Dersim, Doz Yayınları, İstanbul.
DERSİM-Jandarma Genel Komutanlığı’nın Raporu,(1998), Kaynak Yayınları, İstanbul.
DEVELLİOĞLU, Ferit, (1988), Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, 15. Baskı, Aydın Kitabevi Yayınları.
DUKAS, (1956), Bizans Tarihi, Çeviren: VL. MİRMİROĞLU, İstanbul Fethi Derneği İstanbul Enstitüsü Yayınları, İstanbul.
DULKADİR, Hilmi, (1997), İçel’de Son Yörükler-Sarıkeçililer, İçel Valiliği Yayını, 1. Basım, Mersin.
EBU BEKR-İ TIHRANÎ, (2001), Kitab-I Diyarbekriyye, Çeviren: Mürsel Öztürk, Kültür Bakanlığı Yayını.
EDİRNELİ ORUÇ BEY, (1972), Oruç Bey Tarihi, Baskıya Hazırlayan: ATSIZ, Tercüman Gazetesi Yayını -1001 Temel Eser-, İstanbul.
EFENDİYEV, Oktay, (1997), “Safevi Devleti’nin Kuruluşunda Türk Aşiretlerinin Rolü, Yabancı Araştırmacıların Gözüyle Alevilik: Tuttum Aynayı Yüzüme Ali Göründü Gözüme”, Çeviri: İlhan Cem Erseven, Ant Yayınları, 1. Baskı, İstanbul.
EMECEN, Ferdidun, (2001), İlk Osmanlılar Ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası, Kitabevi Yayını, İstanbul.
EREN, Muharrem, (1992), Kocaavşar Köyü ve Tarihte Avşarlar, Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, İstanbul.
ERİŞEN, İhsan Mesut & SAMANCIGİL, Kemal, (1966), Hacı Bektaş Veli Bektaşilik Ve Alevilik Tarihi, Ay Yayınevi, İstanbul.
ERÖZ, Mehmet, (1977), Türkiye’de Alevilik Bektaşilik, Otağ Matbaacılık, İstanbul.
ERÖZ, Mehmet, (1991), Yörükler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul.
EYUBOĞLU, Sabahattin, (1997), Pir Sultan Abdal, Yayına Hazırlayanlar: Azra ERHAT & Atilla ÖZKIRIMLI & Asım BEZİRCİ, Cem Yayınevi, 5. Basım, İstanbul.
FIRAT, M. Şerif, (1983), Doğu İlleri Ve Varto Tarihi, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Yayınları, 5. Baskı, Ankara.
GÖĞEBAKAN, Göknur, (2002), 16. Yüzyılda Malatya Kazası (1516-1560), Malatya Belediyesi Kültür Yayınları, Malatya.
GÖKBİLGİN, M.Tayyib, (1952), 15.-16. Asırlarda Edirne Ve Paşa Livası: Vakıflar-Mülkler-Mukatalar, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını, İstanbul.
GÖKBİLGİN, M.Tayyib, (1957), Rumeli’de Yürükler, Tatarlar Ve Evlâdı Fâtihân, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul.
GÖLPINARLI, Abdülbâki, (1977), Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler Ve Atasözleri, Inkilap Ve Aka Kitabevleri Yayınevi, İstanbul.
GÖLPINARLI, Abdülbâki, (1992), Alevi-Bektaşi Nefesleri, İnkılap Kitabevi Yayını, 2. Baskı, İstanbul.
GÖLPINARLI, Abdülbâki,(1997), Türkiye’de Mezhepler Ve Tarikatlar, İnkılap Kitabevi Yayını, İstanbul.
GÜMÜŞÇÜ, Osman, (2001), 16. Yüzyıl Larende (Karaman) Kazası’nda Yerleşme Ve Nüfus, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
GÜNDÜZ, Tufan, (1997), Anadolu’da Türkmen Aşiretleri “Bozulus Türkmenleri 1540-1640”, Bilge Yayınları, Ankara.
HALAÇOĞLU, Yusuf, (1991), 18. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara.
HANÇERLİOĞLU, Orhan, (1993), Felsefe Ansiklopedisi, Remzi Kitabevi, İstanbul.
HEZARFEN, Ahmet, (2003), Osmanlı Belgeleri’nde Dersim Tarihi, Yayına Hazırlayan: Cemal Şener, Etik Yayınları, İstanbul.
HINZ, Walther, (1992), Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, Çev: Tevfik BIYIKLIOĞLU, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara.
HOCA SADETTİN EFENDİ, (1992), Tacü’t-Tevarih I, Hazırlayan: İsmet PARMAKSIZOĞLU, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
HONIGMANN, Ernst, (1970), Bizans Devleti’nin Doğu Sınırı, Çev: Fikret IŞILTAN, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını, İstanbul.
IŞIK, Adnan, (1998), Malatya (1830-1919), (Kendi Yayını), İstanbul.
İmam Cafer Buyruğu, (1995), Şahkulu Sultan Külliyesi Mehmet Ali Hilmi Dedebaba Araştırma, Eğitim ve Kültür Vakfı Yayınları, İstanbul.
İNALCIK, Halil, (1987), Hicrî 835 Tarihli Sûret-İ Defter-İ Sancak-İ Arvanid, Türk tarih Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara.
İNALCIK, Halil, (1995), Fatih Devri Üzerinde Tetkikler Ve Vesikalar I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 3. Baskı, Ankara.
İNALCIK, Halil, (1999), “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, Cogito Dergisi (Osmanlılar Özel Sayısı), 19. Sayı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
İslam Ansiklopedisi, (1997), Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, Eskişehir.
KAYA, Ali, (1999), Başlangıcından Günümüze Dersim Tarihi, Can Yayınları, 1. Basım, İstanbul.
KOCADAĞ, Burhan, (1992), Doğu’da Aşiretler Kürtler, Aleviler, Can Yayınları İstanbul.
KOCADAĞ, Burhan,, (1987), Lolan Oymağı Ve Çevre Tarihi, (Kendi Yayını), Yalova.
KÖPRÜLÜ, Fuad, (1984), Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, 5. Basım, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara.
KÖPRÜLÜ, Fuad, (1999), Osmanlı’nın Etnik Kökeni, Kaynak Yayınları, İstanbul.
KÜTÜKOĞLU, Bekir, (1993), Osmanlı-İran Siyâsî Münâsebetleri, İstanbul Fetih Cemiyeti Yayını, İstanbul.
MELIKOFF, Irene, (1999), “Bektaşilik/Kızılbaşlık: Tarihsel Bölünme ve Sonuçları, Alevi Kimliği” Editörler: T. OLSSON, E. ÖZDALGA, C. RAUDVERE, Tarih Vakfı , Yurt Yayınları, İstanbul.
MELIKOFF, Irene, (1999), “Alevi-Bektaşiliğin Tarihi Kökenleri, Bektaşi-Kızılbaş(Alevi) Bölünmesi ve Neticel
ri, Türkiye’de Aleviler-Bektaşiler-Nusayriler”, Ensar Neşriyat, İstanbul,.
MİROĞLU, İsmet, (1990), Kemah Sancağı Ve Erzincan Kazası (1520-1566), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
MÜNECCIMBAŞI AHMED B. LÜTFULLAH, (1995), CAMİÜ’D-DÜVEL, Osmanlı Tarihi(1299-1481), Yayına Hazırlayan: Ahmet AĞIRAKÇA, İstanbul.
NICOL, Donald M, (1999), Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453), Çev: Bilge UMAR, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul.
OCAK, Ahmet Yaşar, “Kutb ve İsyan: Osmanlı Mehdici Hareketlerin İdeolojik Arka Planı Üzerine Bazı Düşünceler”, Toplum Ve Bilim Dergisi, 83. Sayı.
OCAK, Ahmet Yaşar, (1991), İslâm-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara.
OCAK, Ahmet Yaşar, (1996), Babailer İsyanı-Aleviliğin Tarihsel Altyapısı, Dergah Yayınları, 2. Baskı, İstanbul.
OCAK, Ahmet Yaşar, (1997), Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnâmeler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara.
OCAK, Ahmet Yaşar, (1999), Kalenderîler, Türk Tarih Kurumu Yayını, 2. Basım, Ankara.
OCAK, Ahmet Yaşar, (1999), Osmanlı Toplumunda Zındıklar Ve Mülhidler, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2. Baskı, İstanbul.
OCAK, Ahmet Yaşar, (2000), Alevi Ve Bektaşi İnançlarının İslâm Öncesi Temelleri, İletişim Yayınları, 1. Baskı, İstanbul.
OCAK, Ahmet Yaşar, (2002), Sarı Saltık-Popüler İslâm’ın Balkanlar’daki Destanî Öncüsü (Xııı. Yüzyıl), Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1. Baskı, Ankara.
OGUZ, Burhan, (1997), Türk Halk Düşüncesi Ve Hareketlerinin İdeolojik Kökenleri, Simurg Yayıncılık, İstanbul.
OĞUZOĞLU, Yusuf, (2000), Osmanlı Devlet Anlayışı, Eren Yayıncılık, İstanbul.
ORHONLU, Cengiz, (1987), Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskanı, Eren Yayıncılık, İstanbul.
Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, (2000), Efsaneler Ve Gerçekler, Tartışma/Panel Bildirileri, İmge Kitabevi Yayınları, 1. Baskı, Ankara.
OSTROGORSY, George, (1957), Hıstory Of Byzantıne State, Almanca’dan İngilizce’ye Çeviren: Joan HUSSEY, Rutgers University Press.
ÖDEN, Zerrin Günal, (1999) Karasi Beyliği, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
ÖZ, Baki, (1997), Kurtuluş Savaşı’nda Alevi-Bektaşiler, Cumhuriyet Gazetesi Yayını, İstanbul.
ÖZ, Baki, (1999), Osmanlı Devleti’nin Kuruluşunda Alevi-Bektaşi-Ahi Çevrelerinin Rolü, Yol Dergisi, 2. Sayı, Ankara.
ÖZGÜL, Vatan , “ Balabanlılar Hakkında Anket Çalışması”, (2004), Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü Ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayını, 29. Sayı, Ankara.
ÖZGÜL, Vatan, (1996), “ Kazdağı Çevresi Tahtacıları ve 5 Telli Saz”, Halkbilimi Dergisi, 1. Sayı, ODTÜ Türk Halk Bilimi Topluluğu Yayını, Ankara.
ÖZGÜL, Vatan, (2000), “ 19. Yüzyıl’dan Önce Balaban Aşireti”, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü Ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayını, 14. Sayı, Ankara.
ÖZGÜL, Vatan, (2000), “Kızılbaşlığın Gelişimi ve Türkmenler Üzerine Bir Deneme”,Folklor/Edebiyat Dergisi, 23. Sayı.
ÖZKAN, Nevzat, (1994), “Dede Korkut Kitabı’nda Dini-Tasavvufi Unsurlar” , Milli Folklor Dergisi, 21. Sayı, Ankara.
ÖZKÖK, Burhan, (1937), Osmanlılar Devrinde Dersim İsyanları, İstanbul Askeri Matbaası, İstanbul.
ÖZMEN, İsmail, (1995), Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi (17.-18. Yüzyıl), 3. Cilt, Saypa Yayınları, 1. Baskı, Ankara.
ÖZYİĞİT, Seydi, (1988), İkibin Yıllık Tarihi İle Lolan Aşireti, Yayımlanmamış Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Elazığ.
PAKALIN, Mehmet Zeki, (1993), Osmanlı Tarih Deyimleri Ve Terimleri Sözlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul.
REFİK, Ahmet, (1989), Anadolu’da Türk Aşiretleri, Enderun Kitabevi, İstanbul.
RIŞVANOĞLU, Mahmut, (1975), Doğu Aşiretleri Ve Emperyalizm, Türk Kültür Yayını, 2. Baskı, İstanbul.
RUMLU HASAN, (2004), Şah İsmail Tarihi (Ahsenü’t Tevârih), Ardıç Yayınları, Çev: Cevat CEVAN, Ankara.
SALTIK, Veli, (2004), Alevi Türkmen Tarihi Ve Saltuklular, 2. Baskı, (Kendi Yayını), Ankara.
SAVAŞ, Saim, (2002), 16. Asırda Anadolu’da Alevilik, Vadi Yayınları, 1. Basım, Ankara.
SEVGEN, Nazmi, (1999), Zazalar Ve Kızılbaşlar, Kalan Yayınları, 1. Basım, Ankara.
SEVİNÇ, Necdet, (1997), Gaziantep’te Türk Boyları, Turan Yayıncılık, İstanbul.
SEYİRCİ, Musa, (2000), Batı Akdeniz Bölgesi Yörükleri, Der Yayını, İstanbul.
SOLAK, İbrahim, (2000), “ Anadolu’da Nüfus Hareketleri ve Osmanlı Devletinin İskân Politikası”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı: 127, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul.
SUNGURLUOĞLU, İshak, (1958), Harput Yollarında, 1. Cilt, Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Yayını, İstanbul.
SÜMER, Faruk, (1980), Oğuzlar (Türkmenler), 3. Baskı, Ana Yayınları.
SÜMER, Faruk, (1984), Karakoyunlular, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
SÜMER, Faruk, (1992), Safevî Devletinin Kuruluşu Ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
SÜMER, Faruk, (1999), Türk Devletleri Tarihinde Şahıs Adları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul.
ŞAHHÜSEYİNOĞLU, Hasan Nedim, (1996), ANADOLU KÜLTÜR MOZAYİğinden Bir Kesit-Balıyan, Ürün Yayınları, Ankara.
ŞAHİN, Ali, (1962), Güneydoğu Anadolu’da Beydili Türkmenleri Ve Baraklar, (Kendi Yayını), Ankara.
ŞAHİN, Erdoğan, (1987), Erzincan Tarihi, Erzincan
ayra Hizmet ve Dayanışma Vakfı Yayını, Erzincan.
ŞAHİN, Osman, (1992), Son Yörük, Kaynak Yayınları, İstanbul..
ŞAKİR, Ziya, (1992), Mezhepler Tarihi Ve Şah İsmail, İstanbul Maarif Kitaphanesi Yayını, İstanbul.
ŞEREF HAN, (1990), Şerefnâme (Kürt Tarihi), Çev: M. Emin BOZARSLAN, Hasat Yayınları, İstanbul.
Tanyeri Ağarırken: Tanyeri Nahiyesi Ve Köyleri, (1996), Erzincan İli Tanyeri Nahiyesi Kültür, Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Yayını.
Tarih (Sultan I.ı. Murad Dönemine Ait Bir Bizans Kaynağı), Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
TAŞDEMİR, Mehmet, (1999), 16. Yüzyılda Adıyaman (Behisni, Hısn-I Mansur, Gerger, Kahta) Sosyal Ve İktisadi Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
TEMREN, Belkıs, (1994), Bektaşiliğin Eğitsel Ve Kültürel Boyutu, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
TÜRKAY, Cevdet, (1979), Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak Aşiret Ve Cemaatler, Tercüman Kaynak Eserler Serisi:1, 1. Basım, İstanbul.
Türkçe Sözlük, (1988), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
TÜRKMANİ, Kudbeddin, (1948), Alevilik-Doğuşu, Yayılışı ve Hususiyet, (Kendi Yayını), Ankara.
UĞUR, Ahmet, (2001), Yavuz Sultan Selim’in Siyasi ve Askeri Hayatı, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul.
ULUÇAY, M. Çağatay, (1944), Saruhan’da Eşkiyalık ve Halk Hareketleri, CHP Manisa Halkevi Yayını, İstanbul.
ULUSOY, A. Celâlettin, (1986), Hünkar Hacı Bektaş Veli ve Alevi-Bektaşi Yolu, (Kendi Yayını), 2. Baskı, Hacıbektaş.
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, (1988), Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
ÜNAL, Mehmet Ali, (1989), 16. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566), Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
ÜNAL, Mehmet Ali, (1999), 16. Yüzyılda Çemişgezek Sancağı, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
YALMAN, Ali Rıza, (1977), Cenupta Türkmen Oymakları, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
YAMAN, Ali, (1998), Alevilik’te Dedelik-Ocaklar, Cep Kitapları Dizisi-2, (Kendi Yayını), İstanbul.
YAMAN, Mehmet, (1994), Erdebilli Şeyh Safi Ve Buyruğu, (Kendi Yayını), İstanbul.
YAVUZ, Edip, (1968), Tarih Boyunca Türk Kavimleri, (Kendi Yayını), Ankara.
Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2000.
YEŞİLGÖZ, Kazım, (1997), Kürtlerin Tarihi Ve Coğrafyası Hakkında Bir Araştırma,(Kendi Yayını).
YILMAZÇELİK, İbrahim, (1999), 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Dersim Sancağı, (Kendi Yayını), 3. Baskı, Elazığ.
YİNANÇ, Refet & ELİBÜYÜK, Mesut, (1983), Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri(1560), Gazi Üniversitesi Yayını, Ankara.
YİNANÇ, Refet & ELİBÜYÜK, Mesut, (1988), Maraş Tahrir Defteri (1563), Ankara Üniversitesi Yayını, Ankara.
YOLGA, Mehmet Zülfü, (1994), Dersim (Tunceli) Tarihi, Türk Halk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Vakfı Yayınları, Ankara.
ZACHARIADOU, Elizabeth A, (2000), Osmanlı Beyliği, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2. Basım, İstanbul.
ZEYREK, Yunus, (2001), Tarih-İ Osman Paşa, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara.
DİPNOTLAR
[1] Konar-göçerlik (ya da yarı göçebelik): Göçebelikten yerleşik hayata geçiş tarzındaki ara tiptir. Kışı köylerde çadır yerine kaim olan ağaç, taş, tuğla, saz vs. gibi muhite uygun evlerde geçirip ziraat yaparlar. Daha ziyade hayvancılıkla beraber yürüyebilen hububat ziraatidir bu. Yazın da hayvanlarını alıp yaylalara çıkarlar, çadırda otururlar (Mehmet ERÖZ, Yörükler, s. 72).
[2] Tufan GÜNDÜZ, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri “Bozulus Türkmenleri 1540-1640”, s. 14
[3] Vatan ÖZGÜL, “Kızılbaşlığın Tarihsel Gelişimi ve Türkmenler Üzerine Bir Deneme,”Folklor/Edebiyat Dergisi, 23. Sayı, s. 119
[4] Nejat BİRDOĞAN, Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşmesi, s. 76; Son beytin farklı bir versiyonu da şöyledir:
Tur’da Musa durup münâcât eyler
Neslimizi sorar isen Hoy’danuz .
(Ahmet Yaşar OCAK, Babailer İsyanı-Aleviliğin Tarihsel Altyapısı, s. 205)
[5] a.g.m., s. 120; bkz. Faruk SÜMER, Oğuzlar (Türkmenler), s. 51, 52; Tufan GÜNDÜZ, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri “Bozulus Türkmenleri 1540-1640”, s. 17-20
[6] bkz.Tufan GÜNDÜZ, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri “Bozuluş Türkmenleri 1540-1640”, s. 19-20
[7] bkz. Ahmet REFİK, Anadolu’da Türk Aşiretleri, s. V.
[8] a.g.e. s. vi; Ahmet REFİK, müsellim terimini kullanmış ancak kastettiği müsellem olabilir. (Bu konuda bakınız Mehmet Zeki PAKALIN, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, müsellem ve müsellim maddeleri) Yörük-Türkmen kavramı konusunda detay tartışma için bkz. Hilmi DULKADİR, İçel'de Son Yörükler-Sarıkeçililer, s. 9-26.
[9] Vatan ÖZGÜL, “Kazdağı Çevresi Tahtacıları ve 5 Telli Saz”, Halkbilimi Dergisi, 1. Sayı, s. 22.
[10] Türkmen-Yörük terimlerinin benzeşen ve ayrılan yönleri konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Erdal AKSOY, “Anadolu'da Yaşayan Oğuz Türklerinde Sosyal Farklılaşma: Türkmenler ve Yörükler”, s. 105-121, Kök Araştırmalar Dergisi, Osmanlı Özel Sayısı.
[11] Cengiz ORHONLU, Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskanı, s. 33.
[12] a.g.e., s. 33.
[13] Faruk SÜMER, Oğuzlar (Türkmenler), s. 33, 37, 41, 42.
[14] Irene MELIKOFF, Bektaşilik/Kız
lbaşlık: Tarihsel Bölünme ve Sonuçları, s. 4, Alevi Kimliği.
[15] Ahmet Yaşar OCAK, Kalenderîler, s. 83.
[16] Mehmet ERÖZ, Yörükler, s. 23.
[17] Vatan ÖZGÜL, Kızılbaşlığın Tarihsel Gelişimi ve Türkmenler Üzerine Bir Deneme, s. 121. bkz. Belkıs TEMREN, Bektaşiliğin Eğitsel ve Kültürel Boyutu, s. 23.
[18] a.g.m. s. 122. bkz. Abdülbaki GÖLPINARLI, Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatlar, s. 47.
[19] a.g.m. s. 122.
[20] Osman ŞAHİN, Son Yörük, s. 35-36.
[21] Fuat KÖPRÜLÜ, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, s. 252.
[22] Nevzat ÖZKAN, “Dede Korkut Kitabı’nda Dinî-Tasavvufi Unsurlar”, Milli Folklor Dergisi, 21. Sayı, s. 67-73; Alevi/Kızılbaş Türkmenlerde ağaç ve su kültü konusunda bkz. Ahmet Yaşar OCAK, Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri.
[23] Dedelik konusunda daha geniş bilgi için bkz. Ali YAMAN, Alevilik’te Dedelik-Ocaklar, s. 18-70.
[24] Vatan ÖZGÜL, “Kızılbaşlığın Tarihsel Gelişimi ve Türkmenler Üzerine Bir Deneme”, Folklor/Edebiyat Dergisi. 23. Sayı, s. 123.; bkz. Ahmet Yaşar OCAK,Kalenderîler, s. 58-70, 204-206.
[25] Abdülbaki GÖLPINARLI, Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatlar, s. 254. Ayrıca bkz. Ahmet Yaşar OCAK, Kalenderîler.
[26] Faruk SÜMER, Oğuzlar (Türkmenler), s. 61.
[27] bkz. İsmail BEŞİKÇİ, Doğu Anadolu’nun Düzeni, s. 106, 108-109; Faruk SÜMER, Oğuzlar (Türkmenler).
[28] Ayrıntılı bilgi için bkz. Reha ÇAMUROĞLU, Tarih, Heterodoksi ve Babailer.
[29] a.g.e. s. 94-95.
[size=xx-small][30] Yeni-Platonculukla (yeni eflatu