16/07/2017, 13:06
HİSARDAN İÇERİ
VEYA
CEVDET DOĞAN IŞIK'IN ŞİİR DÜNYASI ÜSTÜNE BİR ANALİZ
Mustafa CEYLAN
*************************
"Dilesen kölen olur, sabahlardım kapında
İstesen yıldızlardan kolye yapıp takardım.
Pembe gül devşirirdim, bir tırmığın sapında
Ellerim ellerinde aşka türkü yakardım.
Bilmedin kıymetimi, sevgim sığmaz fezaya
Dağlar engel olmazdı, umman küçük gelirdi
İkimiz bir rokette atılsaydık fezaya,
Vadiler derya olur, Ağrı Dağı erirdi.
Rakibim çok mu iyi, mutlu musun onunla?
İsterim iyi olsun, lâyıksın her şeye sen.
Kalbime taş basarım, ağıt yazıp kanımla
Elverir ki mutlu ol, sevdiğinle kal esen."
Hisarî / Cevdet Doğan Işık
![[Resim: dkzat0d4fjonjagjh.jpg]](http://666kb.com/i/dkzat0d4fjonjagjh.jpg)
*
Tarihlerden 20.07.1930...Kütahyalı Barutçuzade Halit Efendi'nin ve Odabaşılardan İsmail Efendinin kızı Nimet'in oğlu olarak Dünyaya gelir Hisarî. Çocuğa Cevdet Doğan adı verilir.
İlk, orta ve lise tahsilinin bir kısmını doğduğu yerde, Lise'nin son iki yılını ise Ankara Atataürk Lisesi'nde tamamlar. Eflatun Cem Güney Kütahya'da, Nurullah Ataç' da Ankara'da iken lisede öğretmenliğini yaparlar.Şiirsel hamuru içinde "öyküsel söylemler" bulunuyorsa Hisarî'nin buna sebep hocası masalcı baba Eflatun Cem Güney'dir. Evler, huzur, net ve yalın bir söylem bulunuyorsa şiirinin ruh kökünde, bunun sebebi de hocası Ataç'dır.
Askerlik vazifesinden sonra, Toprak Mahsulleri Ofisi, PTT, Kütahya Belediyesi, Azot Sanayi T.A.Ş gibi kamu kuruluşlarında 32 yıl görev yaptıktan sonra da 22 yıl da ticaretle iştigal eden Cevdet Doğan Işık /Hisarî şairimiz, halen doğduğu Kütahya'da yaşamakta ve şiir dünyamızda iz bırakmaya devam etmektedir.
![[Resim: dkzatmoml3htbs6yl.jpg]](http://666kb.com/i/dkzatmoml3htbs6yl.jpg)
Nasıl mı?
Yukarıdaki dizelere bir bakın hele.
Sevdiğiyle bir rokette fezaya atılmayı göze alan bir şair, iz bırakmayacak da biz mi bırakacağız yani?
Peki niye bu roket olayı?
Şiir, söylenmemişi söylemek sanatıdır. Madem öyle, işte has şiir. Roket gibi bir şiir. Üçüncü ve son kıtada sebebi açıklanmış roket olayının. Denmiş ki :"Rakibim çok mu iyi, mutlu musun, kalbime taş basıyorum, kanımla ağıt yazıyorum yeterki sen mutlu ol..."
Ağrı Dağı'nın bile eridiği bir aşk hararetinden, uzaya sığmayan, yıldızları kolye yapan bir sevdalı sinesinden gül devşirmeleri ikliminde, sevdanın kenara bırakılması böyle sonuçlar verir.
Oysa, "aşk roketi" ne konulup fırlatılsalardı sevenle seven, ne de güzel olurdu.
Roket dedikte;
"İlk roket 13. yüzyılda Çin’de yapılmış. Yakıt olarak da barut kullanılan ve havai fişeklere benzeyen bu roketler, önceleri bayram ve dini törenlerde, sonraları da savaşlarda oklara tutturularak kullanılmaya başlanmış. Sıvı yakıtlı ilk roket ise ABD’li Robert Goddard tarafından 1926 yılında fırlatılmış. Alman V2 savaş roketi 1942 yılında Avrupa’da yapılan ve uzaya ulaşan ilk roketmiş. 1957 yılında bir Sovyet roketi uzaya ilk uyduyu fırlatmış. Yüksekliği 110 metre, ağırlığı kalkışta 3.000 ton olan Amerikan Satürn 5 roketi aya ayak basan ilk astronotları taşımış.
Bence, ilk "aşk roketi" ni icad edip fezaya gönderen de Hisar'idir. Bunca yıldır şiir dünyası içindeyim, inanın bu olaya ilk kez rastladım.
"Kaderci" bir anlayışın, sevdiği için ölümü göze alabilenlerin davranış psikolojisidir bu. Bir çeşit kaçış. Hattâ kaçırmadır. Ruh halinin delilik iplerinden dahi koparılmasıdır. Zaten şairimizin, şiir dünyası da aşkla dopduludur ama, mücadeleci-kavgacı bir aşk değil; kaderci, Hakk' a razı, iyi niyetli, hoş görülü bir aşk...
Roketlenmek, yer çekiminden kurtuluştur, havayi fişek gibi bir anda yerden yükseliştir. Geri dönülmeyecek bir kararın taa kendisidir.
Aşk da, zaten malı-mülkü-toprağı-serveti terketmektir. Aşk, yok olmaktır, erimektir. Aşk, geri dönülmez yolların başlangıcıdır. Sonsuzluk ateşidir...
"Roket, tepki esasina gore havada ve uzay boşlugunda buyuk bir hizla hareket eden ulaşım aracı. Etki tepki esasıyla hareket eder… Şairimizin aşk-sevda roketi de aynı." Sevgilisinin bir başkasına meyletmesi", roketi ateşleyen etkidir. Roket, kimsenin ulaşamayacağı hızla hareket eder de sevdiğini aldığı gibi sevda dünyasına doğru fırlar gider.
Ayrıca,
Ben olsaydım bu şiirin başlığına AŞK ROKETİ adını verirdim.
Şiirde orjinalite önemli bir husustur ki, şiirin başlığından başlar. Şiiri, başkalarından, başkalarının söylediklerinden ayıran, daha cazibeli hale getiren başlık'tır. Maalsef çoğu şairlerimiz bu hususa dikkat etmiyorlar ve Hisari' de aynı şekilde, şiir başlıklarına pek önem vermemişe benziyor...
![[Resim: dkzazolxu0a0dswn1.jpg]](http://666kb.com/i/dkzazolxu0a0dswn1.jpg)
Hisarî'nin Şiir Dünyasını üç Dönem'de inceleyebiliriz. Üç ayrı konuyu da o üç döneme koyarak hem de.
1. DÖNEM (HAMLIKTAN KURTULUŞ ÇABALARI DÖNEMİ)
Bu ilk dönemde şair, şiir tekniği olarak hece'nin çoğunlukla 7+7 veya 6+5 kalıplarının çerçevesinden hareket ederek, (L) ağırlık merkezli "kafiye sistematiği"ne yaslanmış olması. Cümle hece şairlerinin, özellikle son dönem hececilerinin takılıp kaldığı L budağına Hisarî de takılmış.
2009 yılında Yayınlanan "Bahara Hasret" şiir kitabındaki şiirlerden bunu anlamaktayız.
Daha açık bir ifadeyle ( kaldır-aldır-haldır-yollarda-dillerde-kaldı-aldı-oldu-doldu-kaldı-dalı-balı-yolda-dalda-yollara-yıllara-kollara-kollarında-yollarında-bal-al-şal-gül-virgül-aldır-baldır-öldüğümü-güldüğümü-sümbülleri-gülleri-tülleri-zil-gül-sümbül-olmayanı-kalmayanı-bulmayanı-solsa da-dolsa da-olsa da-elime-dilime-ölüme-kalıcı-alıcı-bilici-geldin-aldın-kaldın-olsun-gelsin-alsın-gelemezsin-bilemezsin-çile-bile-sebile-eli-eceli-yolun-solun-geliver-deliver-siliver-olur-kahrolur-güller-bülbüller-eller... vb...)
İkinci husus ise (Z)ağırlık merkezli kafiye sistematiği ki:
(beyaz-yaz-az-ayaz-yaz-biraz-az-saz-yaz-naz gibi-saz gibi-az gibi-az-yaz-saz-yaza-beyaza-vb gibi...)
Hülaseten; (L) ve (Z) ağırlık merkezli kafiyeleri şiire yeni başlayanların çoğunluğunda olduğu gibi, şairimiz de bu ilk dönemde yani bence "hamlıktan kurtulma döneminde" sıkça kullanmıştır.
Şiirde, aynı kelimeleri ve aynı sesdeşleri bolca kullanmak, şiirimizde "detanasyon"-vuruntu yapar ki bu şiirimizin zafiyetidir. O sebeple, muadil kelimeleri, benzeri söylemleri başka seslerle söyleyebilmek de gereklidir.
-----------------DEVAMI VAR----------------------
VEYA
CEVDET DOĞAN IŞIK'IN ŞİİR DÜNYASI ÜSTÜNE BİR ANALİZ
Mustafa CEYLAN
*************************
"Dilesen kölen olur, sabahlardım kapında
İstesen yıldızlardan kolye yapıp takardım.
Pembe gül devşirirdim, bir tırmığın sapında
Ellerim ellerinde aşka türkü yakardım.
Bilmedin kıymetimi, sevgim sığmaz fezaya
Dağlar engel olmazdı, umman küçük gelirdi
İkimiz bir rokette atılsaydık fezaya,
Vadiler derya olur, Ağrı Dağı erirdi.
Rakibim çok mu iyi, mutlu musun onunla?
İsterim iyi olsun, lâyıksın her şeye sen.
Kalbime taş basarım, ağıt yazıp kanımla
Elverir ki mutlu ol, sevdiğinle kal esen."
Hisarî / Cevdet Doğan Işık
![[Resim: dkzat0d4fjonjagjh.jpg]](http://666kb.com/i/dkzat0d4fjonjagjh.jpg)
*
Tarihlerden 20.07.1930...Kütahyalı Barutçuzade Halit Efendi'nin ve Odabaşılardan İsmail Efendinin kızı Nimet'in oğlu olarak Dünyaya gelir Hisarî. Çocuğa Cevdet Doğan adı verilir.
İlk, orta ve lise tahsilinin bir kısmını doğduğu yerde, Lise'nin son iki yılını ise Ankara Atataürk Lisesi'nde tamamlar. Eflatun Cem Güney Kütahya'da, Nurullah Ataç' da Ankara'da iken lisede öğretmenliğini yaparlar.Şiirsel hamuru içinde "öyküsel söylemler" bulunuyorsa Hisarî'nin buna sebep hocası masalcı baba Eflatun Cem Güney'dir. Evler, huzur, net ve yalın bir söylem bulunuyorsa şiirinin ruh kökünde, bunun sebebi de hocası Ataç'dır.
Askerlik vazifesinden sonra, Toprak Mahsulleri Ofisi, PTT, Kütahya Belediyesi, Azot Sanayi T.A.Ş gibi kamu kuruluşlarında 32 yıl görev yaptıktan sonra da 22 yıl da ticaretle iştigal eden Cevdet Doğan Işık /Hisarî şairimiz, halen doğduğu Kütahya'da yaşamakta ve şiir dünyamızda iz bırakmaya devam etmektedir.
![[Resim: dkzatmoml3htbs6yl.jpg]](http://666kb.com/i/dkzatmoml3htbs6yl.jpg)
Nasıl mı?
Yukarıdaki dizelere bir bakın hele.
Sevdiğiyle bir rokette fezaya atılmayı göze alan bir şair, iz bırakmayacak da biz mi bırakacağız yani?
Peki niye bu roket olayı?
Şiir, söylenmemişi söylemek sanatıdır. Madem öyle, işte has şiir. Roket gibi bir şiir. Üçüncü ve son kıtada sebebi açıklanmış roket olayının. Denmiş ki :"Rakibim çok mu iyi, mutlu musun, kalbime taş basıyorum, kanımla ağıt yazıyorum yeterki sen mutlu ol..."
Ağrı Dağı'nın bile eridiği bir aşk hararetinden, uzaya sığmayan, yıldızları kolye yapan bir sevdalı sinesinden gül devşirmeleri ikliminde, sevdanın kenara bırakılması böyle sonuçlar verir.
Oysa, "aşk roketi" ne konulup fırlatılsalardı sevenle seven, ne de güzel olurdu.
Roket dedikte;
"İlk roket 13. yüzyılda Çin’de yapılmış. Yakıt olarak da barut kullanılan ve havai fişeklere benzeyen bu roketler, önceleri bayram ve dini törenlerde, sonraları da savaşlarda oklara tutturularak kullanılmaya başlanmış. Sıvı yakıtlı ilk roket ise ABD’li Robert Goddard tarafından 1926 yılında fırlatılmış. Alman V2 savaş roketi 1942 yılında Avrupa’da yapılan ve uzaya ulaşan ilk roketmiş. 1957 yılında bir Sovyet roketi uzaya ilk uyduyu fırlatmış. Yüksekliği 110 metre, ağırlığı kalkışta 3.000 ton olan Amerikan Satürn 5 roketi aya ayak basan ilk astronotları taşımış.
Bence, ilk "aşk roketi" ni icad edip fezaya gönderen de Hisar'idir. Bunca yıldır şiir dünyası içindeyim, inanın bu olaya ilk kez rastladım.
"Kaderci" bir anlayışın, sevdiği için ölümü göze alabilenlerin davranış psikolojisidir bu. Bir çeşit kaçış. Hattâ kaçırmadır. Ruh halinin delilik iplerinden dahi koparılmasıdır. Zaten şairimizin, şiir dünyası da aşkla dopduludur ama, mücadeleci-kavgacı bir aşk değil; kaderci, Hakk' a razı, iyi niyetli, hoş görülü bir aşk...
Roketlenmek, yer çekiminden kurtuluştur, havayi fişek gibi bir anda yerden yükseliştir. Geri dönülmeyecek bir kararın taa kendisidir.
Aşk da, zaten malı-mülkü-toprağı-serveti terketmektir. Aşk, yok olmaktır, erimektir. Aşk, geri dönülmez yolların başlangıcıdır. Sonsuzluk ateşidir...
"Roket, tepki esasina gore havada ve uzay boşlugunda buyuk bir hizla hareket eden ulaşım aracı. Etki tepki esasıyla hareket eder… Şairimizin aşk-sevda roketi de aynı." Sevgilisinin bir başkasına meyletmesi", roketi ateşleyen etkidir. Roket, kimsenin ulaşamayacağı hızla hareket eder de sevdiğini aldığı gibi sevda dünyasına doğru fırlar gider.
Ayrıca,
Ben olsaydım bu şiirin başlığına AŞK ROKETİ adını verirdim.
Şiirde orjinalite önemli bir husustur ki, şiirin başlığından başlar. Şiiri, başkalarından, başkalarının söylediklerinden ayıran, daha cazibeli hale getiren başlık'tır. Maalsef çoğu şairlerimiz bu hususa dikkat etmiyorlar ve Hisari' de aynı şekilde, şiir başlıklarına pek önem vermemişe benziyor...
![[Resim: dkzazolxu0a0dswn1.jpg]](http://666kb.com/i/dkzazolxu0a0dswn1.jpg)
Hisarî'nin Şiir Dünyasını üç Dönem'de inceleyebiliriz. Üç ayrı konuyu da o üç döneme koyarak hem de.
1. DÖNEM (HAMLIKTAN KURTULUŞ ÇABALARI DÖNEMİ)
Bu ilk dönemde şair, şiir tekniği olarak hece'nin çoğunlukla 7+7 veya 6+5 kalıplarının çerçevesinden hareket ederek, (L) ağırlık merkezli "kafiye sistematiği"ne yaslanmış olması. Cümle hece şairlerinin, özellikle son dönem hececilerinin takılıp kaldığı L budağına Hisarî de takılmış.
2009 yılında Yayınlanan "Bahara Hasret" şiir kitabındaki şiirlerden bunu anlamaktayız.
Daha açık bir ifadeyle ( kaldır-aldır-haldır-yollarda-dillerde-kaldı-aldı-oldu-doldu-kaldı-dalı-balı-yolda-dalda-yollara-yıllara-kollara-kollarında-yollarında-bal-al-şal-gül-virgül-aldır-baldır-öldüğümü-güldüğümü-sümbülleri-gülleri-tülleri-zil-gül-sümbül-olmayanı-kalmayanı-bulmayanı-solsa da-dolsa da-olsa da-elime-dilime-ölüme-kalıcı-alıcı-bilici-geldin-aldın-kaldın-olsun-gelsin-alsın-gelemezsin-bilemezsin-çile-bile-sebile-eli-eceli-yolun-solun-geliver-deliver-siliver-olur-kahrolur-güller-bülbüller-eller... vb...)
İkinci husus ise (Z)ağırlık merkezli kafiye sistematiği ki:
(beyaz-yaz-az-ayaz-yaz-biraz-az-saz-yaz-naz gibi-saz gibi-az gibi-az-yaz-saz-yaza-beyaza-vb gibi...)
Hülaseten; (L) ve (Z) ağırlık merkezli kafiyeleri şiire yeni başlayanların çoğunluğunda olduğu gibi, şairimiz de bu ilk dönemde yani bence "hamlıktan kurtulma döneminde" sıkça kullanmıştır.
Şiirde, aynı kelimeleri ve aynı sesdeşleri bolca kullanmak, şiirimizde "detanasyon"-vuruntu yapar ki bu şiirimizin zafiyetidir. O sebeple, muadil kelimeleri, benzeri söylemleri başka seslerle söyleyebilmek de gereklidir.
-----------------DEVAMI VAR----------------------