16/07/2017, 13:09
Gelelim "Rübai"ye...
Edebî tarif ve tanımlara göre:
RUBÂİ: Dört dizelik ve kendine özgü ayrı ölçüsü olan bir şiir türüdür. Konusu daha çok dünya görüşüne ve şairin felsefi düşüncelerine yöneliktir.
Edebiyatımızda bu türün en başarılı son temsilcisi olarak Yahya Kemal gösterilmektedir.
Özellikleri ise şunlardır:
Kafiye düzeni aaxa ya da aaaa biçimindedir.
Rubailerde aşk, şarap, dünyanın türlü nimetlerinden yararlanma, hayatın anlamı ve hayat felsefesi, tasavvuf ve ölüm gibi konular işlenir.
Rubai diğer nazım şekillerinden farklı olarak özel bir ölçüyle yazılır. Zira, 24 kalıbı vardır.
Rubaide ilk iki dize fikrin hazırlayıcısıdır. Asıl söylenmek istenen düşünce 3. veya 4. dizede ortaya çıkar.
Genelde mahlassız şiirlerdir.Ve edebiyatımıza,İran Edebiyatından geçmiştir.
Rubai'nin en büyük şairi İranlı Ömer Hayyâm (XII. yy)'dır.
Türk edebiyatının ise en usta şairleri Kara Fazlî, Azmizâde Haletî, Nâbî ve son dönemde de Yahya Kemâlir.
Bunlara, Arif Nihat Asya Hocamızı, Hüseyin Yurdabak'ı ve Divane / Arif Biilgin'i de ekleyebiliriz.
Rübai, tıpkı "Tuyuğ" benzeri, "kıt'a" benzeri veya "tuğra" benzeri bir şiir türü olduğundan, rübai yazan şairin işi hem zor, hem de kolaydır. Zor olmasının sebebi, dar alanda özlü ve çok etkili söz söylenmesi gerekmesi. Kolay olmasının sebebi de sadece dört mısradan oluşmasıdır.
Dört mısraı birbiriyle kafiyeli Rubailere "rubâ'-i musarra" veya "terâne" adı verilmiştir.
Rubai, bu nazım biçimine özgü ahreb ve ahrem adları verilmiş iki grup vezinle yazılır.
Aslında Rubaiyi nazım ve kıt'adan ayıran da budur.
Rubai vezinlerinin sayısı 24'e kadar ulaşır.
Bunlardan mefûlü ile başlayan 12 vezin kalıbına "ahreb", mefûlün ile başlayan 12 vezin kalıbına da "ahrem" adı verilmiştir.
Ahrem kalıplarında açık hece sayısı daha az olduğu; dolayısıyla bu gruptaki vezinler Türkçenin ses sistemine uygun olmadığı için Türk şairler Rubaide daha âhenkli olan "ahreb" kalıplarını kullanmayı tercih etmişlerdir.
Rubainin kendine özgü vezinlerle yazılmak dışında bir başka özelliği de bu nazım biçiminde her mısrada farklı bir veznin kullanılabilmesidir.
Ancak bir Rubaide kullanılan farklı vezinler aynı gruptan olmak zorundadır. Bu zorunluluktan dolayı bir Rubaide "ahrem" grubundan bir vezin kullanılmışsa, dört mısrada da "ahrem", ahreb grubundan bir vezin kullanılmışsa dört mısrada da "ahreb" grubundan vezinler kullanılmıştır.
Türk edebiyatında en çok kullanılmış Rubai vezinleri (kalıpları) şunlardır:
Ahreb
1. mefûlü mefâ'îlü mefâ'îlün fâ'
2. mefûlü mefâ'îlü mefâ'îlü fe'ûl
3. mefûlü mefâ'ilün mefâ'îlün fâ'
4. mefûlü mefâ'ilün mefâ'îlü fe'ûl
5. mefûlü mefâ'îlün mefûlün fâ'
6. mefûlü mefâ'îlün mefûlü feûl
Ahrem
1. mefûlün fâ'îlün mefâ'îlün fâ'
2. mefûlün fâ'îlün mefâ'îlü fe'ûl
Divan edebiyatının yetiştirdiği en ünlü Rubai şairi Azmîzâde Hâletî (öl. 1631)'dir. Türk edebiyatı Batı edebiyatının etkisi altına girdikten sonra Türk şairleri ünlü İranlı Rubai şairi Ömer Hayyam (öl. 1123)'ın Rubailerini manzum olarak Türkçeye aktarmak dışında bu tarza fazla ilgi göstermemişlerdir. Bu dönem Türk şairleri içinde Rubai tarzının en önemli şairi Yahya Kemal (öl. 1958)'dir.
Rubailerde genellikle mahlas kullanılmamıştır. Bir şairin yazmış olduğu Rubai sayısı fazla ise, bunlar divanların sonunda kafiyelerinin son harflerine göre sıralanmıştır.
Rubai Örnekleri
Aşağıdaki dört mısraı da birbiriyle kafiyeli Rubai, rubâ'î-i musarra' ya da terâne olarak adlandırılmış olan Rubailerdendir. Ayrıca bu Rubainin her mısra'ı ahreb grubundan farklı bir vezinle yazılmıştır. Mısraların vezinleri sırasıyla (mefûlü mefâ 'ilün mefâ'îlün fâ') (mefûlü mefâ'îlü mefâ'îlün fâ')(mefûlü mefâ'ilü mefâ'îlün fâ)(mefûlü mefâ 'ilün mefâ 'îlün fâ)dır.
Gördüm seni elden ihtiyârum gitdi
Bakdum kadüne sabr u karârum gitdi
Hâk oldum ü her yana gubârum gitdi
El-kıssa kapunda i'tibârum gitdi (Fuzulî)
Örnek:
Bu Rubainin kafiye düzeni bir önceki Rubaiden farklıdır. Rubaide üçüncü mısra dışındaki mısralar kendi aralarında kafiyeli, üçüncü mısra' ise serbesttir. Birinci, ikinci ve dördüncü mısralar (mef'ûlü mefâ'ilün mefâ'îlü-fe'ûl), üçüncü mısraı ise (mefûlü mefâ'ilün mefâ'îlün-fâ')vezinlerindedir.
Esrârını dil zamân zamân söyler imiş
Hengâme-i gamda dâstân söyler imiş
Aşk ehli olup da mihnet-i hicrâna
Ben sabr iderin diyen yalan söyler imiş (Azmîzâde Hâletî)
Şimdi burada durup birkaç söz söylememiz lâzım. Yukardaki örneklerde olduğu gibi bir şiirin her mısrasında başka vezin(kalıp)kullanılabiliyorsa, millî veznimiz hece kalıplarının bir şiir bünyesinde kullanılması sırasında aynı tarzı kullanmaya çalışanların, yenilik arayışlarına niye karşı çıkmaktayız ki?
Nitekim, şairimiz Divane / Arif Bilgin'in;
"Dost, bizim sarhoşluğumuz şaraptan değil (14 hece)
Hasretkeş gönlümüze gelen dîdâr-ı haberdir.(15 hece)
Cem olmuşken ben, gül-i ruhsarın hayaliyle(14 hece)
Say ki fetheylediğim bir kale-i hayberdir."(14 hece)(Divane/Arif Bilgin)
rübaisinde;
Fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fa'lün
Fâ'ilâtün / fe'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilün
Fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fe'ilâtün / fa'lün
Fâ'ilâtün / fe'ilâtün / fe'ilâtün / fa'lün
ve
Şiirin Esas Veznininin :
Fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilün (Bakınız: http://ce.istanbul.edu.tr/atakan/aruz/?Aruz)
Kafiye yapısı ise: a-b-c-b dir.
Demek ki, şairimiz Türk Edebiyatında sıkça kullanılan ahrem veya ahreb kalıpları dışında ses itibariyle zengin ve değişik ve de değişken vezin-kalıplı, değişken kafiyeli bir şiir ortaya koymuştur.
Rübai'nin günümüzde tekniğinden daha çok, etkili ve kalıcı söylemine dikkat çekilmektedir.
Şairimiz, elinizde tuttuğunuz bu nadide eserinde:
"Firavuna nefes veren sen Rabbim
Eksik kulluğum, yine senden medet." demiş ve bir başka rübaisinde ise;
"Seni sevmek ama yalnız seni
Kalbe hapsetmek sadece seni
Terazide ayrı ayrı güneşle sen
Güneş söndü, yürekte yanan sen." diye seslenmiştir.
Sadece, teraziye konulan güneş ve sevgilinin ironik anlatımı insan aklını çelmeye yetmektedir. Güneş söner, ama sevda, ama aşk, sevdiğine olan aşkı yanmaya ve yakmaya devam eder. Seni, o zaman seni, kalbe hapsetmek gerekmez mi? İşte "Divane" olmanın en parlak dizeleri...
-------------DEVAM EDECEK----------
Edebî tarif ve tanımlara göre:
RUBÂİ: Dört dizelik ve kendine özgü ayrı ölçüsü olan bir şiir türüdür. Konusu daha çok dünya görüşüne ve şairin felsefi düşüncelerine yöneliktir.
Edebiyatımızda bu türün en başarılı son temsilcisi olarak Yahya Kemal gösterilmektedir.
Özellikleri ise şunlardır:
Kafiye düzeni aaxa ya da aaaa biçimindedir.
Rubailerde aşk, şarap, dünyanın türlü nimetlerinden yararlanma, hayatın anlamı ve hayat felsefesi, tasavvuf ve ölüm gibi konular işlenir.
Rubai diğer nazım şekillerinden farklı olarak özel bir ölçüyle yazılır. Zira, 24 kalıbı vardır.
Rubaide ilk iki dize fikrin hazırlayıcısıdır. Asıl söylenmek istenen düşünce 3. veya 4. dizede ortaya çıkar.
Genelde mahlassız şiirlerdir.Ve edebiyatımıza,İran Edebiyatından geçmiştir.
Rubai'nin en büyük şairi İranlı Ömer Hayyâm (XII. yy)'dır.
Türk edebiyatının ise en usta şairleri Kara Fazlî, Azmizâde Haletî, Nâbî ve son dönemde de Yahya Kemâlir.
Bunlara, Arif Nihat Asya Hocamızı, Hüseyin Yurdabak'ı ve Divane / Arif Biilgin'i de ekleyebiliriz.
Rübai, tıpkı "Tuyuğ" benzeri, "kıt'a" benzeri veya "tuğra" benzeri bir şiir türü olduğundan, rübai yazan şairin işi hem zor, hem de kolaydır. Zor olmasının sebebi, dar alanda özlü ve çok etkili söz söylenmesi gerekmesi. Kolay olmasının sebebi de sadece dört mısradan oluşmasıdır.
Dört mısraı birbiriyle kafiyeli Rubailere "rubâ'-i musarra" veya "terâne" adı verilmiştir.
Rubai, bu nazım biçimine özgü ahreb ve ahrem adları verilmiş iki grup vezinle yazılır.
Aslında Rubaiyi nazım ve kıt'adan ayıran da budur.
Rubai vezinlerinin sayısı 24'e kadar ulaşır.
Bunlardan mefûlü ile başlayan 12 vezin kalıbına "ahreb", mefûlün ile başlayan 12 vezin kalıbına da "ahrem" adı verilmiştir.
Ahrem kalıplarında açık hece sayısı daha az olduğu; dolayısıyla bu gruptaki vezinler Türkçenin ses sistemine uygun olmadığı için Türk şairler Rubaide daha âhenkli olan "ahreb" kalıplarını kullanmayı tercih etmişlerdir.
Rubainin kendine özgü vezinlerle yazılmak dışında bir başka özelliği de bu nazım biçiminde her mısrada farklı bir veznin kullanılabilmesidir.
Ancak bir Rubaide kullanılan farklı vezinler aynı gruptan olmak zorundadır. Bu zorunluluktan dolayı bir Rubaide "ahrem" grubundan bir vezin kullanılmışsa, dört mısrada da "ahrem", ahreb grubundan bir vezin kullanılmışsa dört mısrada da "ahreb" grubundan vezinler kullanılmıştır.
Türk edebiyatında en çok kullanılmış Rubai vezinleri (kalıpları) şunlardır:
Ahreb
1. mefûlü mefâ'îlü mefâ'îlün fâ'
2. mefûlü mefâ'îlü mefâ'îlü fe'ûl
3. mefûlü mefâ'ilün mefâ'îlün fâ'
4. mefûlü mefâ'ilün mefâ'îlü fe'ûl
5. mefûlü mefâ'îlün mefûlün fâ'
6. mefûlü mefâ'îlün mefûlü feûl
Ahrem
1. mefûlün fâ'îlün mefâ'îlün fâ'
2. mefûlün fâ'îlün mefâ'îlü fe'ûl
Divan edebiyatının yetiştirdiği en ünlü Rubai şairi Azmîzâde Hâletî (öl. 1631)'dir. Türk edebiyatı Batı edebiyatının etkisi altına girdikten sonra Türk şairleri ünlü İranlı Rubai şairi Ömer Hayyam (öl. 1123)'ın Rubailerini manzum olarak Türkçeye aktarmak dışında bu tarza fazla ilgi göstermemişlerdir. Bu dönem Türk şairleri içinde Rubai tarzının en önemli şairi Yahya Kemal (öl. 1958)'dir.
Rubailerde genellikle mahlas kullanılmamıştır. Bir şairin yazmış olduğu Rubai sayısı fazla ise, bunlar divanların sonunda kafiyelerinin son harflerine göre sıralanmıştır.
Rubai Örnekleri
Aşağıdaki dört mısraı da birbiriyle kafiyeli Rubai, rubâ'î-i musarra' ya da terâne olarak adlandırılmış olan Rubailerdendir. Ayrıca bu Rubainin her mısra'ı ahreb grubundan farklı bir vezinle yazılmıştır. Mısraların vezinleri sırasıyla (mefûlü mefâ 'ilün mefâ'îlün fâ') (mefûlü mefâ'îlü mefâ'îlün fâ')(mefûlü mefâ'ilü mefâ'îlün fâ)(mefûlü mefâ 'ilün mefâ 'îlün fâ)dır.
Gördüm seni elden ihtiyârum gitdi
Bakdum kadüne sabr u karârum gitdi
Hâk oldum ü her yana gubârum gitdi
El-kıssa kapunda i'tibârum gitdi (Fuzulî)
Örnek:
Bu Rubainin kafiye düzeni bir önceki Rubaiden farklıdır. Rubaide üçüncü mısra dışındaki mısralar kendi aralarında kafiyeli, üçüncü mısra' ise serbesttir. Birinci, ikinci ve dördüncü mısralar (mef'ûlü mefâ'ilün mefâ'îlü-fe'ûl), üçüncü mısraı ise (mefûlü mefâ'ilün mefâ'îlün-fâ')vezinlerindedir.
Esrârını dil zamân zamân söyler imiş
Hengâme-i gamda dâstân söyler imiş
Aşk ehli olup da mihnet-i hicrâna
Ben sabr iderin diyen yalan söyler imiş (Azmîzâde Hâletî)
Şimdi burada durup birkaç söz söylememiz lâzım. Yukardaki örneklerde olduğu gibi bir şiirin her mısrasında başka vezin(kalıp)kullanılabiliyorsa, millî veznimiz hece kalıplarının bir şiir bünyesinde kullanılması sırasında aynı tarzı kullanmaya çalışanların, yenilik arayışlarına niye karşı çıkmaktayız ki?
Nitekim, şairimiz Divane / Arif Bilgin'in;
"Dost, bizim sarhoşluğumuz şaraptan değil (14 hece)
Hasretkeş gönlümüze gelen dîdâr-ı haberdir.(15 hece)
Cem olmuşken ben, gül-i ruhsarın hayaliyle(14 hece)
Say ki fetheylediğim bir kale-i hayberdir."(14 hece)(Divane/Arif Bilgin)
rübaisinde;
Fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fa'lün
Fâ'ilâtün / fe'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilün
Fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fe'ilâtün / fa'lün
Fâ'ilâtün / fe'ilâtün / fe'ilâtün / fa'lün
ve
Şiirin Esas Veznininin :
Fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilün (Bakınız: http://ce.istanbul.edu.tr/atakan/aruz/?Aruz)
Kafiye yapısı ise: a-b-c-b dir.
Demek ki, şairimiz Türk Edebiyatında sıkça kullanılan ahrem veya ahreb kalıpları dışında ses itibariyle zengin ve değişik ve de değişken vezin-kalıplı, değişken kafiyeli bir şiir ortaya koymuştur.
Rübai'nin günümüzde tekniğinden daha çok, etkili ve kalıcı söylemine dikkat çekilmektedir.
Şairimiz, elinizde tuttuğunuz bu nadide eserinde:
"Firavuna nefes veren sen Rabbim
Eksik kulluğum, yine senden medet." demiş ve bir başka rübaisinde ise;
"Seni sevmek ama yalnız seni
Kalbe hapsetmek sadece seni
Terazide ayrı ayrı güneşle sen
Güneş söndü, yürekte yanan sen." diye seslenmiştir.
Sadece, teraziye konulan güneş ve sevgilinin ironik anlatımı insan aklını çelmeye yetmektedir. Güneş söner, ama sevda, ama aşk, sevdiğine olan aşkı yanmaya ve yakmaya devam eder. Seni, o zaman seni, kalbe hapsetmek gerekmez mi? İşte "Divane" olmanın en parlak dizeleri...
-------------DEVAM EDECEK----------