ein Bild ein Bild
Sitemize Hoşgeldiniz, Ziyaretçi! Giriş Yap Kayıt Ol


Konuyu Değerlendir
  • 0 Oy - 0 Ortalama
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
DİVANE / ARİF BİLGİN VE RÜBAİLERİ-3
#1
DİVANE / ARİF BİLGİN VE RÜBAİLERİ-3
 
Mustafa CEYLAN
 
Ülkü yolu, çile yoludur. O yolda mevki ve makam bulunmaz.Türk Milleti davasının en parlak yıldızları olan ülkücü gençlik, inandıkları dava uğrunda can vermişler şehid olmuşlardır."Şehitlerimizin kanı yerde kalmaz, kalmayacak da, biz bu vatanı dedelerimizin kanıyla aldık, bu vatanı bizden almak isteyenlerin de canını, kanını alırız! Çekinmeyiz hiç bir zaman. Çünkü ben Türk evladıyım ve ölüme herzaman hazırım. Vatanımı 7 cihana değişmem. ŞEHİTLER ÖLMEZ BU VATAN BÖLÜNMEZ!" diyen Türk Milliyetçileri, Ülkücü Hareketin sevdalıları bu sözlerini "kuru bir gürültü olarak" söylememişlerdir. 
Türk-İslam davasının 22 yaşında ilk şehidi olan Ruhi Kılıçkıran yetimdi Ve 4 Ocak 1968’de Ankara Site Yurdu Kantininde iftarını açtıktan hemen sonra şehid edilmişti. 
[Resim: dky7mwrma39w9ow06.jpg]
12 Eylül idaresi tarafından idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu, son mektubunda “Şunu hiç bir zaman unutmasınlar ki, Mustafa'lar ölür, Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar. Kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakındır. Zafer her zaman Allah'a inananlarındır” demişti.Milliyetçi-Ülkücü dava, ilk şehidinden son şehidine kadar, vatan uğruna can vermiş, vermeye de hazırdır. Şehidlerimizi parmak hesabı ile saymak, onları birir "ölü" görmek oldukça yanlıştır. Sayanlar, "beşbin" demişler, şairimiz, buna öfkelenir ve "Beşbin sayma yanlıştır, ölmeden ölenler var / Elhamdülillâh ardından daha nice gelenler var" diye seslenir ve der ki:

[Resim: dky7nr94xdsaemg3q.jpg]
"Onlar bir nesl-i gayb ki, vatana seri verdiler,
Doğudan ve batıdan, gelene ber’i gerdiler.
Beş bin sayma yanlıştır, ölmeden ölenler var
Elhamdülillah  ona, peş peşe gelenler var."

Şair odur ki, vatan tehlikede ise susmaya! Şair odur ki, yurt uğruna şehid olanları unutturmaya.

*
Divane/Arif Bilgin'in rübaileri, öyle "dolambaçlı", anlaşılmaz, müphem değildir. Edebî sanatlarla süslü mısralarla şiir dokumak yerine, yalın, net, anlaşılır ve kesin, hüküm ifade eden bir söylem biçimini tercih etmiş rübailerdir. Sözler içinde, kendisi ve karşısındaki ya da karşısındakilerle konuşmayı pek sever. Bazen, "geniş zaman" ifade eden kelimelerle kurguladığı bir fiiilde dahi, "kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla" mislince, diyeceğini deyiverir. Aşk dendi mi Divaneleşen Arif, "ilâç kâr etmeyen, aklı uçan, ölmeden önce ölen" oluverir. Peygamber'imizin "ölmeden evvel ölünüz" ifadesini diline pelesenk etmiştir sanki. 

"Aşk nedir bilir misin, ilaç kâr eylemez
Âşık aklı gitmiştir, hayat memat düşünmez.
Kimin gönlü yanar tutuşursa aşk ile
Ölmeden ölür, o olmayınca dirilmez."

Sonra; sevdiğine kurban olur. Dizine baş koyduğunda hazırdır İsmailce başı. Der ki:
"Destursuz girsem gül bahçesine, dizlerine
Koysam başımı, kurban diye keser misin?
"

[Resim: dky7ojsbmrta1ubye.jpg]
Uğruna ölümü bile hiç mertebesine indiren sevgili,"padişah"tır ve ondan gül yüzünü çevirmemelidir. Yoksa, ciğerleri yâre olur. 
Türk Şiir geleneğinin en eski imgesi "verem" hastalığıdır. Ciğer yaresidir. Sevenler hep kan kusarak, ince hastalığa, sevda hastalığına tutularak ölmüşlerdir. Şairimizin sözlerine bakalım hele:

"Ey padişah, gül yüzün dönme benden!
Sensizlik yare olur ciğerimde."

Bu "sevgi hastalığı"nın tek çaresi yârin gözleridir. "Mihnetine razıyım" der. Ve sonra, canımı "kıble yeli" gibi erititirsin. "Kulunum, kölenim" der.
"Mihnetine razıyım, meftunum gözlerine
Aşkına tütsü yaktım, yüreğim közlerine
Kıble yeli misali eritirsin canımı
Kulunum; esaretim, can alan sözlerine."

Peki sevgili, "gözlerine meftun olunan sevgiliyi tasvir etmiş midir" acaba diyoruz. Karşımıza bir rübai çıkıyor Ölebilirim, sürünebilirim dediği sevgiliyi "bal gözlü"diye tarifler. Der ki:
"Sen üzülme bal gözlü,
Ben ölebilirim.
Sen başın dik yürü,
Ben sürünebilirim."

*

"Aşk har’ından yandım, hem batın hem zahiren
Mecnun görse beni, ölürdü kederinden
Şiddetinden pejmürde, böyle harabiyem
Bana ne dünyanın akşamından, seherinden."

Aşk böyledir işte. Yakarsa ateşi hem içden, hem dıştan, hem batın hem de zahiren yakar. Mecnundaki hastalık ne ki? Mecnun görse ölürdü kederinden. 
Şairimizde aşk "kavuşamamaktır veya vuslat ateşidir. Rübai dünyasını toz duman eden aşk ateştir. Onsuz seherler bile anlamsızdır. Hele akşamlar?..
Eflâtun'un ayna nazariyesi aşkın kemalât derecesidir. Kırılma oradadır. Karanlıkları aynadan yansıyan ışık eritecektir.

"Ayn, ayn’a bakar görür bir taneyi
Leb-i ayn coşar şen eder haneyi
Gel ey nur-u ayn koma karanlıkta
Çırpınır; kurtar, çek al Divane’yi
"

*
[Resim: dky7s84wixtwty9dy.jpg]
Aşk, vatan, ölüm ve hasretin şairidir Divane /Arif Bilgin...
Sade, anlaşılır bir dili tercih etmiştir. Millî veznimiz hece onun vaz geçilmezidir. Diyebilirim ki, "rübai"yi kendi kalıplarından çekip çıkarmış ve 7+7=14 veya 15 lik bir hece kalıbına getirmiş, oradan konuşturmuştur. 

Gözü pek, korkusuz bir kalemdir. Sadece ilâhi güç karşısında çaresizliğe düşmekte ve o anda kaderci olmaktadır. Diğer zamanlarda, mutlaka bir "çare veya çıkış yolu" bulmaktadır.
*
Tebriklerimizi ve teşekkürlerimizi sunuyoruz...
 
Cevapla
  


Foruma Git:


Konuyu Görüntüleyenler: 1 Ziyaretçi

Android Haberler | Ansansanat | Borsa Yorumla | Gülce Edebiyat | Türkçe Dersi