03/08/2017, 07:21
HAN DUVARLARI ve ÖTESİ
(HAN DUVARLARI şiiri, muhteva bakımından başlıca ÜÇ VARLIĞA AİT UNSURLARIN BİRLEŞMESİYLE meydana gelmiştir. Anadolu coğrafyası, Anadolu insanı (hanlarda rastlanan yolcular, bilhassa KOŞMANIN PARÇALARI ile muzdarip bir hayalet gibi her menzilde şairin karşısına çıkan meçhul halk şairi Maraşlı Şeyhoğlu) ve şairin kendisi.
Bunlardan birincisi, şiiirde en geniş yeri tutuyor. Şair, at arabası ile yaptığı üç günlük seyahati boyunca görmüş olduğu manzaraları en küçük teferruatına kadar BİR TABLO GİBİ gözler önüne seriyor.
Bu cephesiyle şiir, REALİST BİR TASVİR ŞİİRİ karakteri taşır. Yalnız burada DIŞ ALEM tamamiyle objektif bir gözle görülmemiştir. ŞAİR, şiir boyunca kendi varlığını hissettiriyor. Gördüğü şeylerin kendi üzerinde bırakmış olduğu tesirleri, uyandırdığı his ve hayalleri de anlatmaktan geri kalmıyor. Objektif unsurlarla subjektif unsurların, dış alemle insanın birbiriyle karşılaşması, şiire LİRİK BİR HAVA veriyor.
Maraşlı Şeyhoğlu'nun gözle görünmeyen, fakat bu coğrafyanın adeta her tarafına sinmiş olan manevi varlığı, şiirin EN MÜHİM UNSURLARINDAN birini teşkil eder. 'Han Duvarları'nın içine DAĞITILMIŞ olmakla beraber Maraşlı Şeyhoğlu'na izafe edilen KOŞMAnın muhtelif PARÇALARINI BİR ARAYA GETİRİRSEK MÜSTAKİL BİR ŞİİR TEŞKİL ETTİĞİNİ görürüz. Fakat böyle bir ameliye neticesinde şiirin asıl gövdesinde BÜYÜK BİR BOŞLUK kalır. Bu da gösterir ki, Maraşlı Şeyhoğlu'nun KOŞMASIYLA ASIL ŞİİR ARASINDA SIKI BİR MÜNASEBET VARDIR. Ve ASIL OLAN MARAŞLI ŞEYHOĞLU'NUN KOŞMASIDIR. BÜTÜN ŞİİR ADETA ONU KUCAKLAMA, ONA BİR ÇERÇEVE TEŞKİL ETMEK İÇİN YAZILMIŞ GİBİDİR. HAN DUVARLARI'NDA BİR ÇOK MISRALAR MARAŞLI ŞEYHOĞLU'NUN KOŞMASI İÇİN HAZIRLIK YAPMAK VE ONU DEĞERLENDİRMEK MAKSADIYLE YAZILMIŞTIR.'
(Prof.Dr. Mehmet KAPLAN-Şiir Tahlilleri-2, Syf:18, Dergâh Yayınları, 1973)
Evet;
HAN DUVARLARI şiiri, Türk Şiir tarihinin önemli kilometre taşlarından, TÜRK ŞİİRİNDE YEİLEŞME HAREKETLERİ TARİHİ'nde önemli yer tutan şiirlerden birisidir. Üstad Mehmet KAPLAN'ın da ifade ettikleri gibi,
'.............................................
..............................................
Uykuya varmak için bu hazin günde, erken
Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
Birdenbire kıpkızıl bir kaç satırla yandı,
Bu dört mısra değildi, sanki dört damla kandı,
Ben garip çizgilerle uğraşırken başbaşa,
Rastlamıştım duvarda bir şair arkadaşa:
...........'On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan
...........Baba ocağından, yâr kucağından
...........Bir Çiçek dermeden sevgi bağından
...........Huduttan huduta atılmışım ben.'
Altında da bir tarih:Sekiz mart otuz yedi...
Gözüm imza yerinde başka bir ad görmedi.
Artık bahtın açıktır, uzun etme arkadaş!
Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
Araya gitti diye içlenme baharına,
Huduttan götürdüğün şan yetişir yarına! ...
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk,
Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor.
.........................................................
........................................................
.......................................................
.......................................................
Bizden evvel buraya inen üç, dört arkadaş
Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
Çatırdayan çalılar dört cana can katıyor,
Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
Kalbime, ateş gibi, şu satırlar giriyor:
.........'Gönlümü çekse de yarin hayâli
..........Aşmaya kudretim Yetmez cibâli
..........Yolcuyum bir kuru yaprak misali
..........Rüzgârın önüne katılmışım ben.'
Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,
Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
Baş ucumda gördüğüm şu satırlara yandım!
.........'Garibim namıma Kerem diyorlar
..........Aslımı el almış harem diyorlar
..........Hastayım derdime verem diyorlar
..........Maraşlı Şeyhoğlu Satılmışım ben'
............................................................
............................................................
............................................................
............................................................
............................................................'
Evet;
Görüleceği gibi HAN DUVARLARI,
..................a
..................a
..................b
..................b
..................c
..................c
.....Koşma-4'lüğü
şeklinde, o güne kadar TÜRK ŞİİR TARİHİNDE yapılmamış bir ilki gerçekleştirmiştir. Mehmet Akif ERSOY'un konuşma dilini ARUZ'a getirişi nasıl ve yerinde bir yenilik ise, BEYİTlerle GAZEL tarzı devam eden bir şiirin gövdesine 4'lükleriyle giren Koşma'nın girişiyle, YENŞDEN YENİ BİR TARZ ortaya konması da bize göre yaerinde bir yeniliktir. Ve bu yenilikte şair Faruk Nafiz ÇAMLIBEL, ne beyitlerle oluşan dokuyu ve ne de dörtlüklerle oluşan Koşma dokusunu ASLA BOZMAMIŞTIR.
TIPKI;
Yeni edebi akımımız GÜLCE'nin çıkış noktasını yıllar öncesinden müjdelemiş, ortaya koymuştur.(*)
Mustafa CEYLAN
-------------------------------------------
KAYNAK:Antoloji.com'daki GÜLCE grup mesajlarından alınmıştır.
(HAN DUVARLARI şiiri, muhteva bakımından başlıca ÜÇ VARLIĞA AİT UNSURLARIN BİRLEŞMESİYLE meydana gelmiştir. Anadolu coğrafyası, Anadolu insanı (hanlarda rastlanan yolcular, bilhassa KOŞMANIN PARÇALARI ile muzdarip bir hayalet gibi her menzilde şairin karşısına çıkan meçhul halk şairi Maraşlı Şeyhoğlu) ve şairin kendisi.
Bunlardan birincisi, şiiirde en geniş yeri tutuyor. Şair, at arabası ile yaptığı üç günlük seyahati boyunca görmüş olduğu manzaraları en küçük teferruatına kadar BİR TABLO GİBİ gözler önüne seriyor.
Bu cephesiyle şiir, REALİST BİR TASVİR ŞİİRİ karakteri taşır. Yalnız burada DIŞ ALEM tamamiyle objektif bir gözle görülmemiştir. ŞAİR, şiir boyunca kendi varlığını hissettiriyor. Gördüğü şeylerin kendi üzerinde bırakmış olduğu tesirleri, uyandırdığı his ve hayalleri de anlatmaktan geri kalmıyor. Objektif unsurlarla subjektif unsurların, dış alemle insanın birbiriyle karşılaşması, şiire LİRİK BİR HAVA veriyor.
Maraşlı Şeyhoğlu'nun gözle görünmeyen, fakat bu coğrafyanın adeta her tarafına sinmiş olan manevi varlığı, şiirin EN MÜHİM UNSURLARINDAN birini teşkil eder. 'Han Duvarları'nın içine DAĞITILMIŞ olmakla beraber Maraşlı Şeyhoğlu'na izafe edilen KOŞMAnın muhtelif PARÇALARINI BİR ARAYA GETİRİRSEK MÜSTAKİL BİR ŞİİR TEŞKİL ETTİĞİNİ görürüz. Fakat böyle bir ameliye neticesinde şiirin asıl gövdesinde BÜYÜK BİR BOŞLUK kalır. Bu da gösterir ki, Maraşlı Şeyhoğlu'nun KOŞMASIYLA ASIL ŞİİR ARASINDA SIKI BİR MÜNASEBET VARDIR. Ve ASIL OLAN MARAŞLI ŞEYHOĞLU'NUN KOŞMASIDIR. BÜTÜN ŞİİR ADETA ONU KUCAKLAMA, ONA BİR ÇERÇEVE TEŞKİL ETMEK İÇİN YAZILMIŞ GİBİDİR. HAN DUVARLARI'NDA BİR ÇOK MISRALAR MARAŞLI ŞEYHOĞLU'NUN KOŞMASI İÇİN HAZIRLIK YAPMAK VE ONU DEĞERLENDİRMEK MAKSADIYLE YAZILMIŞTIR.'
(Prof.Dr. Mehmet KAPLAN-Şiir Tahlilleri-2, Syf:18, Dergâh Yayınları, 1973)
Evet;
HAN DUVARLARI şiiri, Türk Şiir tarihinin önemli kilometre taşlarından, TÜRK ŞİİRİNDE YEİLEŞME HAREKETLERİ TARİHİ'nde önemli yer tutan şiirlerden birisidir. Üstad Mehmet KAPLAN'ın da ifade ettikleri gibi,
'.............................................
..............................................
Uykuya varmak için bu hazin günde, erken
Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
Birdenbire kıpkızıl bir kaç satırla yandı,
Bu dört mısra değildi, sanki dört damla kandı,
Ben garip çizgilerle uğraşırken başbaşa,
Rastlamıştım duvarda bir şair arkadaşa:
...........'On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan
...........Baba ocağından, yâr kucağından
...........Bir Çiçek dermeden sevgi bağından
...........Huduttan huduta atılmışım ben.'
Altında da bir tarih:Sekiz mart otuz yedi...
Gözüm imza yerinde başka bir ad görmedi.
Artık bahtın açıktır, uzun etme arkadaş!
Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
Araya gitti diye içlenme baharına,
Huduttan götürdüğün şan yetişir yarına! ...
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk,
Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor.
.........................................................
........................................................
.......................................................
.......................................................
Bizden evvel buraya inen üç, dört arkadaş
Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
Çatırdayan çalılar dört cana can katıyor,
Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
Kalbime, ateş gibi, şu satırlar giriyor:
.........'Gönlümü çekse de yarin hayâli
..........Aşmaya kudretim Yetmez cibâli
..........Yolcuyum bir kuru yaprak misali
..........Rüzgârın önüne katılmışım ben.'
Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,
Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
Baş ucumda gördüğüm şu satırlara yandım!
.........'Garibim namıma Kerem diyorlar
..........Aslımı el almış harem diyorlar
..........Hastayım derdime verem diyorlar
..........Maraşlı Şeyhoğlu Satılmışım ben'
............................................................
............................................................
............................................................
............................................................
............................................................'
Evet;
Görüleceği gibi HAN DUVARLARI,
..................a
..................a
..................b
..................b
..................c
..................c
.....Koşma-4'lüğü
şeklinde, o güne kadar TÜRK ŞİİR TARİHİNDE yapılmamış bir ilki gerçekleştirmiştir. Mehmet Akif ERSOY'un konuşma dilini ARUZ'a getirişi nasıl ve yerinde bir yenilik ise, BEYİTlerle GAZEL tarzı devam eden bir şiirin gövdesine 4'lükleriyle giren Koşma'nın girişiyle, YENŞDEN YENİ BİR TARZ ortaya konması da bize göre yaerinde bir yeniliktir. Ve bu yenilikte şair Faruk Nafiz ÇAMLIBEL, ne beyitlerle oluşan dokuyu ve ne de dörtlüklerle oluşan Koşma dokusunu ASLA BOZMAMIŞTIR.
TIPKI;
Yeni edebi akımımız GÜLCE'nin çıkış noktasını yıllar öncesinden müjdelemiş, ortaya koymuştur.(*)
Mustafa CEYLAN
-------------------------------------------
KAYNAK:Antoloji.com'daki GÜLCE grup mesajlarından alınmıştır.