03/08/2017, 07:25
30/12/2008, 03:34
“Şairlerbirligi.com” sitemizde ve öteki bazı sitelerde Antalyalı şair-yazar ağabeyimiz Nazmi ÖNER, bizlerin GÜLCE adını verdiği YENİ BİR EDEBİ AKIM ortaya koyma çaba ve gayretlerimizi dile getiren bir yazı kaleme almış. Bu yazıda, sanki bu çaba ve gayretler sadece benim şahsımın gayretleri gibi gösterilmişse de, işin aslını işte bu açıklamamızla dostlarımıza bildirmenin bir zaruret olduğunu hissettim.
Zira, şairlerbirliği.com sitemizin kurucu başkanı AHISKALI kardeşim, söz konusu yazının altına, aynen şunları yazmış :
(Nazmi Öner ağabeyimizi tanırım severim. Mustafa Ceylan'ı da tanır sever ve okurum. Bilgisi ve gayretleri konusunda asla şüphem yoktur. Yalnız Gülce'yi yeni bir akım, tarz, biçim kabul etme konusunda Nazmi Öner ile aynı düşünceyi paylaşmıyorum. Bunun yeni bir biçim ve tarz olmadığını da biliyorum. Daha fazla araştırılma yapılmasını öneriyorum. Paylaşımlarımız daha önceki gayretleri ve bu gayretleri gösterenlerin varlığını perdelememelidir.)
Evet, AHISKALI kardeşim, yerden göğe kadar haklıdır.
Zira, “Garip Üçlüsü” ve “Yedi Meşaleciler” den bu yana, yeni edebi bir akım arayışları hep devam edegelmiş, şairlerimiz şiirlerinde kendilerince uygun gördükleri tarz, şekil ve üsluplarda yeni şiirler kaleme almışlardır. Öyle ki, serbest şiir yazanlar dahi divan edebiyatından etkilenerek beyitlerle kurulan, kaside, Gazel, Mesnevi, Rübai, Murabba ve Muhammes türünde şiirler kaleme almışlardır.
ATİLLA İlhan’ın (müjgana aşk şarkıları)’nda
(Okşamak kumrallığını içinden uysal lambaların,
beyhude ıslıklarını yakınlaşan sonbaharın
akşam tenhalığında birlikte duygulanmaların
saklı mutluluğuyla dalgından çok daha fazla dalgın
nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi) dizelerinin bulunduğu “muhammes” i,
(dünyayı tumturaklı bir yalan sayanlar
yalanın dehşetini yaşlandıkça anlar
nazım’ın piraye’yi sevdiği zamanlar
ölse ölümünden ne suçlar çıkarılırdı) dizelerinin bulunduğu murabba’sı,
Turgut Uyar’ın;
(haydi ben geldim oturup konuşalım ey gök
bütün altın tarlası bütün komşularımla
tarla tapan ırgat esnaf bütün komşularımla
in dolaş bir yerlerde buluşalım ey gök) şeklindeki Rübai’si,
Ziya Osman Saba’nın (Eller, hepsi de beşer tane parmaktan/Eller, türlü türlü…yaşamaktan)(Boynu bükük eller, dizlerin üstünde/İster bir yabancının, ister kardeşimin de) beyitleriyle başlayan Mesnevi’si;
Yine Turgut Uyar’ın “Çokluk Senindir” başlıklı Gazel’i ve
(hatırlarım bir akşam bir yokuşa durmuştum
İri atlarımız macardı dantellerimiz alman
Ne göksuda bülbül dinlemek ne abdülhak Şinasi bey
Ipılık bir sevgi geçerdi arasıra içimden o zaman) diye başlayan “salihat-ı nisvandan saffet hanımefendiye atfettiği” Kasidesi;
Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür.
Aynı şekilde hece ustası olan başta üstad Necip Fazıl Kısakürek olmak üzere Arif Nihat Asya hocamız dahil bir çok usta da divan şiirinden etkilenmişlerdir.
Kısaca demem o ki; divan edebiyatı, halk edebiyatı, aşık edebiyatı, tekke edebiyatı, aruz, hece, serbest; adına ne derseniz deyin, bizim şiir dünyamızın şairleri hem maziden ve hem de hal’den etkilenmişler ve kendilerine özgü tarz, şekil ve üslup da da şiirler kaleme almışlardır.
Şimdi desem ki;
………………….a…………………a.
…………………..a…………………a
…………………..a…………………b
*
…………………..c…………………..c
…………………..c…………………..c
…………………...c………………….b
Şeklinde kafiyeleri yer alan ve 7+7=14 hece ölçüsüyle yazılan yeni bir nazım türü öneriyoruz desem, gayet iyi bilmekteyim ki, şiiri sadece KOŞMA’ nın (aaab-cccb-dddb-eeeb)kafiye yapısı ve her zaman ve daima 6+5=11 ve arada bir de 7+7=14 ölçüyle şiir yazan bazı arkadaşlarımız,
-Her mısranın kafiyesi hem ortada ve hemde sonda olacak,
-Bentleri üçer mısralık ŞİİR Mİ OLUR diye bizi saçmalamakla suçlayacaklar. Hatta işi daha da ileri götürenler olacak, onlar da, şiirimizi katlettiğimizi, ihanet ettiğimizi söyleyecekler…
Fakat, bunlar şiiri ciddiye alanların hiç üzerinde durmayacağı suçlama ve atıflar olarak kalır ve kalacaklardır.
Gene desem ki;
…………………………………a
…………………………………a
*
…………………………………b
…………………………………a
*
…………………………………c
…………………………………a tarzıyla devam eden ve aruzla yazılan bir gazelin mısraları arasına HECE vezniyle birkaç dörtlük, yahut SERBEST bölümler ekleyip yeni bir nazım türü öneriyoruz desem;
Bu sefer aynı isnadlar gelecektir.
Ne yazık ki, bu isnadları yapacaklar; bizim o muhteşem şiir tarihimizden habersizler. Şiir tarihimizin renklerini, dokularını ve tarzlarını fark etmemişler bile.
.............................................................................................
Mustafa CEYLAN
“Şairlerbirligi.com” sitemizde ve öteki bazı sitelerde Antalyalı şair-yazar ağabeyimiz Nazmi ÖNER, bizlerin GÜLCE adını verdiği YENİ BİR EDEBİ AKIM ortaya koyma çaba ve gayretlerimizi dile getiren bir yazı kaleme almış. Bu yazıda, sanki bu çaba ve gayretler sadece benim şahsımın gayretleri gibi gösterilmişse de, işin aslını işte bu açıklamamızla dostlarımıza bildirmenin bir zaruret olduğunu hissettim.
Zira, şairlerbirliği.com sitemizin kurucu başkanı AHISKALI kardeşim, söz konusu yazının altına, aynen şunları yazmış :
(Nazmi Öner ağabeyimizi tanırım severim. Mustafa Ceylan'ı da tanır sever ve okurum. Bilgisi ve gayretleri konusunda asla şüphem yoktur. Yalnız Gülce'yi yeni bir akım, tarz, biçim kabul etme konusunda Nazmi Öner ile aynı düşünceyi paylaşmıyorum. Bunun yeni bir biçim ve tarz olmadığını da biliyorum. Daha fazla araştırılma yapılmasını öneriyorum. Paylaşımlarımız daha önceki gayretleri ve bu gayretleri gösterenlerin varlığını perdelememelidir.)
Evet, AHISKALI kardeşim, yerden göğe kadar haklıdır.
Zira, “Garip Üçlüsü” ve “Yedi Meşaleciler” den bu yana, yeni edebi bir akım arayışları hep devam edegelmiş, şairlerimiz şiirlerinde kendilerince uygun gördükleri tarz, şekil ve üsluplarda yeni şiirler kaleme almışlardır. Öyle ki, serbest şiir yazanlar dahi divan edebiyatından etkilenerek beyitlerle kurulan, kaside, Gazel, Mesnevi, Rübai, Murabba ve Muhammes türünde şiirler kaleme almışlardır.
ATİLLA İlhan’ın (müjgana aşk şarkıları)’nda
(Okşamak kumrallığını içinden uysal lambaların,
beyhude ıslıklarını yakınlaşan sonbaharın
akşam tenhalığında birlikte duygulanmaların
saklı mutluluğuyla dalgından çok daha fazla dalgın
nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi) dizelerinin bulunduğu “muhammes” i,
(dünyayı tumturaklı bir yalan sayanlar
yalanın dehşetini yaşlandıkça anlar
nazım’ın piraye’yi sevdiği zamanlar
ölse ölümünden ne suçlar çıkarılırdı) dizelerinin bulunduğu murabba’sı,
Turgut Uyar’ın;
(haydi ben geldim oturup konuşalım ey gök
bütün altın tarlası bütün komşularımla
tarla tapan ırgat esnaf bütün komşularımla
in dolaş bir yerlerde buluşalım ey gök) şeklindeki Rübai’si,
Ziya Osman Saba’nın (Eller, hepsi de beşer tane parmaktan/Eller, türlü türlü…yaşamaktan)(Boynu bükük eller, dizlerin üstünde/İster bir yabancının, ister kardeşimin de) beyitleriyle başlayan Mesnevi’si;
Yine Turgut Uyar’ın “Çokluk Senindir” başlıklı Gazel’i ve
(hatırlarım bir akşam bir yokuşa durmuştum
İri atlarımız macardı dantellerimiz alman
Ne göksuda bülbül dinlemek ne abdülhak Şinasi bey
Ipılık bir sevgi geçerdi arasıra içimden o zaman) diye başlayan “salihat-ı nisvandan saffet hanımefendiye atfettiği” Kasidesi;
Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür.
Aynı şekilde hece ustası olan başta üstad Necip Fazıl Kısakürek olmak üzere Arif Nihat Asya hocamız dahil bir çok usta da divan şiirinden etkilenmişlerdir.
Kısaca demem o ki; divan edebiyatı, halk edebiyatı, aşık edebiyatı, tekke edebiyatı, aruz, hece, serbest; adına ne derseniz deyin, bizim şiir dünyamızın şairleri hem maziden ve hem de hal’den etkilenmişler ve kendilerine özgü tarz, şekil ve üslup da da şiirler kaleme almışlardır.
Şimdi desem ki;
………………….a…………………a.
…………………..a…………………a
…………………..a…………………b
*
…………………..c…………………..c
…………………..c…………………..c
…………………...c………………….b
Şeklinde kafiyeleri yer alan ve 7+7=14 hece ölçüsüyle yazılan yeni bir nazım türü öneriyoruz desem, gayet iyi bilmekteyim ki, şiiri sadece KOŞMA’ nın (aaab-cccb-dddb-eeeb)kafiye yapısı ve her zaman ve daima 6+5=11 ve arada bir de 7+7=14 ölçüyle şiir yazan bazı arkadaşlarımız,
-Her mısranın kafiyesi hem ortada ve hemde sonda olacak,
-Bentleri üçer mısralık ŞİİR Mİ OLUR diye bizi saçmalamakla suçlayacaklar. Hatta işi daha da ileri götürenler olacak, onlar da, şiirimizi katlettiğimizi, ihanet ettiğimizi söyleyecekler…
Fakat, bunlar şiiri ciddiye alanların hiç üzerinde durmayacağı suçlama ve atıflar olarak kalır ve kalacaklardır.
Gene desem ki;
…………………………………a
…………………………………a
*
…………………………………b
…………………………………a
*
…………………………………c
…………………………………a tarzıyla devam eden ve aruzla yazılan bir gazelin mısraları arasına HECE vezniyle birkaç dörtlük, yahut SERBEST bölümler ekleyip yeni bir nazım türü öneriyoruz desem;
Bu sefer aynı isnadlar gelecektir.
Ne yazık ki, bu isnadları yapacaklar; bizim o muhteşem şiir tarihimizden habersizler. Şiir tarihimizin renklerini, dokularını ve tarzlarını fark etmemişler bile.
.............................................................................................
Mustafa CEYLAN