04/08/2017, 14:38
PİŞTİK ELHAMDÜLİLLAH
Ahmet Turan KUL
Canlar, kil pişmek isteyince ateşe dönüşürmüş insan.
İnsan da pişirdikçe pişermiş.
Yunus Emre’mizin “Piştik elhamdülillah” dizesiyle girelim konuya.
Mustafa Ceylan’ın elli sanat yılına sığan yayımlanmış kayıtlı kırk kitabı var. Bu kırk kitabın yirmisi yanımda şimdi. Hepsine teker teker dokunuyorum. Yazıma nasıl başlayacağımı araştırıyorum. “Ezan Susmaz” kitabında yakalıyorum girizgâhımı….
Sayın Mustafa Ceylan benim, kardeşim, yoldaşım. İlk eserinde, nereden geldiğini yazıp çizmiş. Ben de siyasete onunla aynı yerden başladım. İlk şiirim “Pınar” dergisinde yayımlandı. Yetmiş ikilerde ayrıldım. Sağa sola sapmadan bugüne geldim. Elli yıl sonra Mustafa Ceylan ile beni efsaneler , destanlar birleştirdi.
Mustafa Ceylan’ı tekkesiz Mehmet Akif’e, aşiyansız Tevfik Fikret’e benzetiyorum.
Gülü eşikten aşırıp gönüle ulaştırmak da şairin gerçek serüvenidir.
Dile dönüştür beni Tanrı, yola dönüştür beni Tanrı, hale dönüştür beni Tanrı uyağıyla böceğe, çiçeğe, ağaca, dağa, yaylaya, sahile… açmış yüreğini. Yürek açanları kucaklamış.
Köyün öyküsünü kentin karmaşasına taşımış. “Destanlaşan köylü İsa Kayacan “ kitabında; kentlerin öykülere burun kıvırışını işlemiş. Anılarla karşılaştırmış. Anıların kum tanesi gibi dağılışını gözler önüne sermiş.
Ceylan’ın geniş hacimli başucu kitapları diyeceğimiz araştırma kitapları var.
Kilin pişme isteğini zanaatkârı bilir. Zanaatkar demiri döver, su verir çelikleştirir, kılıcının keskinliğini ipekle sınar.
Şairin tartısı da güldür. Gülü gülceye, gülceyi gönülceye taşır.
Mustafa Ceylan kuvayi milliye kalpağındaki yıldızı görünce daha bir mutlu olur. Bizi de sevindirir. Gülüşü soylu bir ruhun varlığını sergiler.
21 / 12 / 2015
AHMET TURAN KUL
Ahmet Turan KUL
Canlar, kil pişmek isteyince ateşe dönüşürmüş insan.
İnsan da pişirdikçe pişermiş.
Yunus Emre’mizin “Piştik elhamdülillah” dizesiyle girelim konuya.
Mustafa Ceylan’ın elli sanat yılına sığan yayımlanmış kayıtlı kırk kitabı var. Bu kırk kitabın yirmisi yanımda şimdi. Hepsine teker teker dokunuyorum. Yazıma nasıl başlayacağımı araştırıyorum. “Ezan Susmaz” kitabında yakalıyorum girizgâhımı….
Sayın Mustafa Ceylan benim, kardeşim, yoldaşım. İlk eserinde, nereden geldiğini yazıp çizmiş. Ben de siyasete onunla aynı yerden başladım. İlk şiirim “Pınar” dergisinde yayımlandı. Yetmiş ikilerde ayrıldım. Sağa sola sapmadan bugüne geldim. Elli yıl sonra Mustafa Ceylan ile beni efsaneler , destanlar birleştirdi.
Mustafa Ceylan’ı tekkesiz Mehmet Akif’e, aşiyansız Tevfik Fikret’e benzetiyorum.
Efsanelerden topladık nefsimizi
Nüfustar olduk
Sunduk cenabımıza ecnebiliğimizi
Ve uygar olduk
Duman bizi tutmasın
“Gülende’nin Beşiği” çalışmasında halk ozanı sevgili Muharrem Yazıcıoğlunu’nu ele almış ve onun “Sende Buldum” şiirini öne çıkarmış.
Aşkına düştüm düşeli
Ben Tanrı’yı sen de buldum
Derdinden yanıp pişeli
Ben Tanrı’yı sen de buldum
Mustafa Ceylan gönül damının eşiğidir. Eşiği “Türap” olmak sözcüğüyle eş anlamlı kullanır.Gülü eşikten aşırıp gönüle ulaştırmak da şairin gerçek serüvenidir.
Gül demiş ki:
Gül olmak kolay
Gönül bulmak zor
Gönül arayışını “Toroslar’ın Türküsü” kitabına taşımış Mustafa Ceylan. Gönül bağını yeşertmiş bu romanında.Dile dönüştür beni Tanrı, yola dönüştür beni Tanrı, hale dönüştür beni Tanrı uyağıyla böceğe, çiçeğe, ağaca, dağa, yaylaya, sahile… açmış yüreğini. Yürek açanları kucaklamış.
Köyün öyküsünü kentin karmaşasına taşımış. “Destanlaşan köylü İsa Kayacan “ kitabında; kentlerin öykülere burun kıvırışını işlemiş. Anılarla karşılaştırmış. Anıların kum tanesi gibi dağılışını gözler önüne sermiş.
Sonrası Mustafa Ceylan’ın “Paşa Gönlü”
Paşa gönlüm coştu yine
Banka kasalarını yoksullara
Fırınları verdim açlara
Yolda bir ceylan gördüm
Kalbimi bağladım zeytin saçlarına
Dağlar boynunu büktü
Bulutlar şapka çıkardı aşkıma
Ceylan gitti ben gittim
Peşindeyim, eridim
“Yaralı Ceylan” kitabına dokunuyorum. Kitap, yapraklarını açıyor bana. Elinden tutuyor bir şiiri.
Bütün yürekleri aydınlık tutan
Kudret kandilini gördüm ağladım
Bütün eğrileri nurla doğrultan
Işıktan giysiler ördüm ağladım
Cennet kapısından içeri baktım
Irmaklar misali çağladım aktım
Nefsimi iğneli fıçıya soktum
Yüzümü toprağa sürdüm ağladım
Kilin pişme isteğini zanaatkârı bilir. Zanaatkar demiri döver, su verir çelikleştirir, kılıcının keskinliğini ipekle sınar.
Şairin tartısı da güldür. Gülü gülceye, gülceyi gönülceye taşır.
Mustafa Ceylan kuvayi milliye kalpağındaki yıldızı görünce daha bir mutlu olur. Bizi de sevindirir. Gülüşü soylu bir ruhun varlığını sergiler.
21 / 12 / 2015
AHMET TURAN KUL