04/08/2017, 14:42
Ali GÖZÜTOK
MUSTAFA CEYLANIN 50 NCİ SANAT YILINDA, UNUTULMAZ İKİ ANI
Mustafa Ceylan ile ilk tanışmamız:
Yıl 2004 bir sonbahar günüydü. Bir telefon aldım. Telefondaki ses eski dostlarımdan biri olan Hayrettin Kalkandelen idi. (Ankara’da yaşıyordu. “SEGEM” “Sınai Eğitim Genel Müdürlüğün de beraber çalıştığımız bir ağabeyimdi. Emekli olmuş. Antalya’ya taşınmış burada yaşamını sürdürmeye karar vermiş.)
"Aliciğim, ben Antalya’ya geldim. Seninle görüşelim." Dedi.
"Nerede buluşalım bana bir yer söyle oraya geleyim" dedim. Verdiği adres ANŞOYAD idi. Orası şairler, yazarlar derneği imiş. Her Perşembe günü şairlerin toplantısı olurmuş. Verilen saatte orada Hayrettin ağabey ile buluştuk. Oradan buradan konuşurken toplantı başladı.
İster istemez ben de bir kenarda oturup onları dinledim. Toplantıyı yöneten zatın adı Mustafa Ceylan idi. Onunla da tanıştık. Oradan buradan konuşurken, "ağabey gel seni de derneğimize üye yapalım" dedi. Dedim ki "ben şair değilim." "Ya hu sen şimdiye kadar hiç şiir yazmadın mı? Hiç makale yazmadın mı?" Diye sordu. Ben de, "tabii ki makaleler gazetelerde özellikle Ramazan aylarında, Ramazanla, oruçla ilgili yazılar yazdım.
Her genç gibi lise çağlarımda da şiirler yazdım ama bunlara ne derecede şiir denirse" dedim.
"Ya ağabey sen gel biz sana yardımcı oluruz" dedi. Beni Anşoyad’a üye kaydetti.
İyi ki seninle tanışmışım. Zaten şiiri severdim bana gerçek şiirle sen tanıştırdın. Senden çok şeyler öğrendim. O gündür bu gündür çalışmamalarımın meyvesini almaya başladım. On bir yıllık kısa denecek bu zaman dilimine;
“GÖNÜL IRMAĞINDAN”
“ SEN MİSİN” ve
“ ÖRNEKLERİYLE GÜLCE DEBİYAT AKIMI ŞİİR TÜRLERİ” adı altında üç şiir kitabı ile,
Hz. Âdemden Hz. Muhammed’e Kur’an’da adı geçen 28 peygamberin hayatını gülce tarzı şiirlerle süsleyerek “GÜL TUFANI GÜLCELERLE PEYGAMBERLER” isimli 768 sahifelik bir esere de imza attım. Bu eser 2014 yılında okuyucuları ile buluştu.
Sana sonsuz teşekkürler Mustafa Ceylan.
Hamd olsun seni ellinci sanat yılına ulaştırana,
Hamd olsun beni sana kavuşturana,
Hamd olsun ününü şanını dağlar ötesine aştırana,
Şiirin ustası, Gülce Edebiyat Akımının öncüsü Mustafa Ceylan, sonsuz teşekkürler.
GÜLCE: “BEN” demeyen, “Biz diyen, şair ve yazarların oluşturduğu edebi bir topluluktur.
Bu topluluğun lokomotifi sensin.
GÜLCE: Önce insan ve ülkem, anlayışıyla bakan bir şairler topluluğudur. Bu oluşumun lideri sensin. Böyle bir camianın içerisine beni de aldığınız için size sonsuz teşekkürler ediyorum. Sana daha nice yıllara başarılı sağlıklı uzun ömürler diliyorum.
*
GELELİM UNUTULMAZ ANILARA
Yıl 2011 Mayıs’ın 28 inci günü, rahmetli Ahmet Tufan Şentürk’ün Türk şiirine hizmet ödülü toplantısı için Ankara’ya İLESAM’a gittik. Oradaki programdan sonra bizi “Çamlıdere ve Dostları Derneği' nin” düzenlediği 3. Çamlıdere Aluç Dağı Şiir Günleri Etkinliği Programına davet ettiler. Ben, Harun Yiğit ve de Mustafa Ceylanı özel bir taksi ile oraya götürdüler.
Yağmurlu bir havada akşam vakti oraya vardık. Çeşitli illerden gelen şairlerle de oradaydı.
Onlarla da tanıştık. Yedik içtik program sonrası yatma vaktimiz geldi. Kalabalık olduğumuz için yatacağımız yerde bi hayli sıkışıklık vardı. Bizim üçümüze bir oda verdiler. Hatta yataklarımız yer yatağı idi. Yatacağımız sırada Harun bir hap çıkardı ve onu içti.
Ben "o ne hapı? Tam yatma saatinde" dedim. O da "bu uyku hapı, bunu alınca ben rahat uyuyorum istersen sana da vereyim" dedi. Bir hayli yorgunduk zaten "ver" dedim. Ben de içtim yattık. Ben yerimi yadırgarım zaten, uyur uyumaz horlamaya başlamışım.
Harun bey de ilaç aldığı için uyumuş. Mustafa Ceylan horultudan uyuyamamış. Beni rahatsız etmemek için uyandırmamışta!
Odadan çıkmış gitmiş gezmiş tozmuş, balkonlarda oturmuş sabahı sabah etmiş.
Sabah ezan vaktinde odaya gelmiş. Beni uyandırmaya çalışmış. Ama bütün gayretine bağırmasına karşın ne mümkün! Kollarımdan tutup kaldırır gibi yapıp bırakıyormuş, defaatle tekrar etmesine rağmen uyanmamışım. Sonra bir ses duydum." Kalksana be adam, sen Müslüman değil misin bak ezan okunuyor. Kalk namazını kıl !" diyordu.
Sonunda uyandım. Ben gerçekte çok horlamam. Bazan yastıktan başım kayar horlarmışım. Hanım da söylenirdi. Ama Harun’un verdiği hap çok kuvvetli bir hapmış. Ben sak uykuluyumdur. Yanımdan kedi geçse uyanırım amma o gece uyanmamışım.
Mustafa Ceylan bu durumu her gittiği yerde anlatır oldu.
Amma 15-16 Ekim 2015 tarihinde Burdur da düzenlenen, rahmetli İSA KAYACAN hocamızı anma programına gittiğimizde Ceylan Hocamız daha beteri ile karşılaşmış!
Kendilerine ayrılan otel odasında, Isparta’dan gelen bir arkadaşla aynı odayı paylaşmışlar.
Oda arkadaşı öylesine horluyormuş ki, otelin salonundan duyuluyormuş.
Bu şartlarda Ceylan hocamız uyuyabilir mi? Yine sabahı sabah etmiş.
EEE, BETERİN BETERİ VAR DEMİŞLER.
Ondan sonra Ceylan hocamız. "Sen kurtuldun dilimden" dedi bana. "Öyle bir gece geçirdim ki seninki onun yanında hiç sayılır" dedi.
"Sağlık olsun be hocam! Allah senin yardımcın olsun."
GELELİM İKİNCİSİNE:
6 Ocak 2012 günü akşamında Antalya Kepez Belediye Başkanımızın düzenlediği bir etkinliğe katıldık. Belediyenin verdiği özel bir otobüsle Kepezdeki buluşma salonuna giderken Harun Yiğit arkadaşımızı yoldan alacaktık. Verdiği randevu yerine geldiğimizde Harun kardeşimiz yoktu. Sağa sola bakınırken onu bir levhanın başında gördük.
O levhadaki yazıya takılmış onu okuyordu. Ceylan Hocamız gülmeye başladı. "Ne oluyor?" diye otobüstekiler de dikkat kesildi. "Bu Harun böyle işte her levhadan bir manâ çıkarmaya çalışır" dedi. Sonra bana döndü. Ali Hocam sana bir görev!
“HER GÖRDÜĞÜ LEVHADAN MANÂ ÇIKARIR HARUN”
"Bu bir ayak, Harun için bu ayağa göre bir şiir yaz" dedi. Ben de ertesi gün yazdığım şiiri taktim ettim.
Şiir şöyle:
BİZİM HARUN (Gülce Buluşma)
……..Bir dostumuz var,
……….Dosta dost canlısı.
………….Asıl adı Harun amma,
…………….Vatandaş Osman mahlâsı.
……………….Kaleminden çıkar, şiirin hası.
“ Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.”
Siz daha fazlasını, varın Ceylan' dan sorun.
Temposu aynı tempo, gider her gün işine,
Her alış verişinde, düşer kuruş peşine,
O kadar hassastır ki, rastlanmaz hiç eşine,
……….Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.
………Siz daha fazlasını, varın Ceylan' dan sorun.
Gecenin karanlığı, örtmüyor her gerçeği,
Bülbül sanır camına, konan kuşu, serçeyi!
Yavaşça serer yere, oturduğu keçeyi.
……..Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.
…….Siz daha fazlasını, varın Ceylan' dan sorun.
Loş ışığın altında, titrer durur karanlık,
Her daim ocağında, demleniyor çaydanlık,
Düşünceler içinde, dalgınlığı bir anlık.
………Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.
…….Siz daha fazlasını, varın Ceylan' dan sorun.
Afrika yamyamından, alır bir gün bir haber,
Bilir ki insanları, yamyam öldürür de yer,
Kene öldürmez amma, onun kanını emer.
…..Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.
….Siz daha fazlasını, varın Ceylan' dan sorun,
Yıllar yılı taşlamayla, uyuyanı uyarmış,
Hiciv yazsa, sağır Sultan duyarmış,
Ünü sınırlar aşmış, ta Alamana varmış,
……Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.
…….Siz daha fazlasını, varın Ceylan' dan sorun.
Yorulmuş! Postun serip bir kıyıya uzanmış,
Düşünmüş düşündükçe, kahredip efkârlanmış,
Ateş düşmüş bağrına, tutuşmuş yine yanmış,
Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.
Siz daha fazlasını, varın Ceylandan sorun,
Keh! Keh! Keh!..
MUSTAFA CEYLANIN 50 NCİ SANAT YILINDA, UNUTULMAZ İKİ ANI
Mustafa Ceylan ile ilk tanışmamız:
Yıl 2004 bir sonbahar günüydü. Bir telefon aldım. Telefondaki ses eski dostlarımdan biri olan Hayrettin Kalkandelen idi. (Ankara’da yaşıyordu. “SEGEM” “Sınai Eğitim Genel Müdürlüğün de beraber çalıştığımız bir ağabeyimdi. Emekli olmuş. Antalya’ya taşınmış burada yaşamını sürdürmeye karar vermiş.)
"Aliciğim, ben Antalya’ya geldim. Seninle görüşelim." Dedi.
"Nerede buluşalım bana bir yer söyle oraya geleyim" dedim. Verdiği adres ANŞOYAD idi. Orası şairler, yazarlar derneği imiş. Her Perşembe günü şairlerin toplantısı olurmuş. Verilen saatte orada Hayrettin ağabey ile buluştuk. Oradan buradan konuşurken toplantı başladı.
İster istemez ben de bir kenarda oturup onları dinledim. Toplantıyı yöneten zatın adı Mustafa Ceylan idi. Onunla da tanıştık. Oradan buradan konuşurken, "ağabey gel seni de derneğimize üye yapalım" dedi. Dedim ki "ben şair değilim." "Ya hu sen şimdiye kadar hiç şiir yazmadın mı? Hiç makale yazmadın mı?" Diye sordu. Ben de, "tabii ki makaleler gazetelerde özellikle Ramazan aylarında, Ramazanla, oruçla ilgili yazılar yazdım.
Her genç gibi lise çağlarımda da şiirler yazdım ama bunlara ne derecede şiir denirse" dedim.
"Ya ağabey sen gel biz sana yardımcı oluruz" dedi. Beni Anşoyad’a üye kaydetti.
İyi ki seninle tanışmışım. Zaten şiiri severdim bana gerçek şiirle sen tanıştırdın. Senden çok şeyler öğrendim. O gündür bu gündür çalışmamalarımın meyvesini almaya başladım. On bir yıllık kısa denecek bu zaman dilimine;
“GÖNÜL IRMAĞINDAN”
“ SEN MİSİN” ve
“ ÖRNEKLERİYLE GÜLCE DEBİYAT AKIMI ŞİİR TÜRLERİ” adı altında üç şiir kitabı ile,
Hz. Âdemden Hz. Muhammed’e Kur’an’da adı geçen 28 peygamberin hayatını gülce tarzı şiirlerle süsleyerek “GÜL TUFANI GÜLCELERLE PEYGAMBERLER” isimli 768 sahifelik bir esere de imza attım. Bu eser 2014 yılında okuyucuları ile buluştu.
Sana sonsuz teşekkürler Mustafa Ceylan.
Hamd olsun seni ellinci sanat yılına ulaştırana,
Hamd olsun beni sana kavuşturana,
Hamd olsun ününü şanını dağlar ötesine aştırana,
Şiirin ustası, Gülce Edebiyat Akımının öncüsü Mustafa Ceylan, sonsuz teşekkürler.
GÜLCE: “BEN” demeyen, “Biz diyen, şair ve yazarların oluşturduğu edebi bir topluluktur.
Bu topluluğun lokomotifi sensin.
GÜLCE: Önce insan ve ülkem, anlayışıyla bakan bir şairler topluluğudur. Bu oluşumun lideri sensin. Böyle bir camianın içerisine beni de aldığınız için size sonsuz teşekkürler ediyorum. Sana daha nice yıllara başarılı sağlıklı uzun ömürler diliyorum.
*
GELELİM UNUTULMAZ ANILARA
Yıl 2011 Mayıs’ın 28 inci günü, rahmetli Ahmet Tufan Şentürk’ün Türk şiirine hizmet ödülü toplantısı için Ankara’ya İLESAM’a gittik. Oradaki programdan sonra bizi “Çamlıdere ve Dostları Derneği' nin” düzenlediği 3. Çamlıdere Aluç Dağı Şiir Günleri Etkinliği Programına davet ettiler. Ben, Harun Yiğit ve de Mustafa Ceylanı özel bir taksi ile oraya götürdüler.
Yağmurlu bir havada akşam vakti oraya vardık. Çeşitli illerden gelen şairlerle de oradaydı.
Onlarla da tanıştık. Yedik içtik program sonrası yatma vaktimiz geldi. Kalabalık olduğumuz için yatacağımız yerde bi hayli sıkışıklık vardı. Bizim üçümüze bir oda verdiler. Hatta yataklarımız yer yatağı idi. Yatacağımız sırada Harun bir hap çıkardı ve onu içti.
Ben "o ne hapı? Tam yatma saatinde" dedim. O da "bu uyku hapı, bunu alınca ben rahat uyuyorum istersen sana da vereyim" dedi. Bir hayli yorgunduk zaten "ver" dedim. Ben de içtim yattık. Ben yerimi yadırgarım zaten, uyur uyumaz horlamaya başlamışım.
Harun bey de ilaç aldığı için uyumuş. Mustafa Ceylan horultudan uyuyamamış. Beni rahatsız etmemek için uyandırmamışta!
Odadan çıkmış gitmiş gezmiş tozmuş, balkonlarda oturmuş sabahı sabah etmiş.
Sabah ezan vaktinde odaya gelmiş. Beni uyandırmaya çalışmış. Ama bütün gayretine bağırmasına karşın ne mümkün! Kollarımdan tutup kaldırır gibi yapıp bırakıyormuş, defaatle tekrar etmesine rağmen uyanmamışım. Sonra bir ses duydum." Kalksana be adam, sen Müslüman değil misin bak ezan okunuyor. Kalk namazını kıl !" diyordu.
Sonunda uyandım. Ben gerçekte çok horlamam. Bazan yastıktan başım kayar horlarmışım. Hanım da söylenirdi. Ama Harun’un verdiği hap çok kuvvetli bir hapmış. Ben sak uykuluyumdur. Yanımdan kedi geçse uyanırım amma o gece uyanmamışım.
Mustafa Ceylan bu durumu her gittiği yerde anlatır oldu.
Amma 15-16 Ekim 2015 tarihinde Burdur da düzenlenen, rahmetli İSA KAYACAN hocamızı anma programına gittiğimizde Ceylan Hocamız daha beteri ile karşılaşmış!
Kendilerine ayrılan otel odasında, Isparta’dan gelen bir arkadaşla aynı odayı paylaşmışlar.
Oda arkadaşı öylesine horluyormuş ki, otelin salonundan duyuluyormuş.
Bu şartlarda Ceylan hocamız uyuyabilir mi? Yine sabahı sabah etmiş.
EEE, BETERİN BETERİ VAR DEMİŞLER.
Ondan sonra Ceylan hocamız. "Sen kurtuldun dilimden" dedi bana. "Öyle bir gece geçirdim ki seninki onun yanında hiç sayılır" dedi.
"Sağlık olsun be hocam! Allah senin yardımcın olsun."
GELELİM İKİNCİSİNE:
6 Ocak 2012 günü akşamında Antalya Kepez Belediye Başkanımızın düzenlediği bir etkinliğe katıldık. Belediyenin verdiği özel bir otobüsle Kepezdeki buluşma salonuna giderken Harun Yiğit arkadaşımızı yoldan alacaktık. Verdiği randevu yerine geldiğimizde Harun kardeşimiz yoktu. Sağa sola bakınırken onu bir levhanın başında gördük.
O levhadaki yazıya takılmış onu okuyordu. Ceylan Hocamız gülmeye başladı. "Ne oluyor?" diye otobüstekiler de dikkat kesildi. "Bu Harun böyle işte her levhadan bir manâ çıkarmaya çalışır" dedi. Sonra bana döndü. Ali Hocam sana bir görev!
“HER GÖRDÜĞÜ LEVHADAN MANÂ ÇIKARIR HARUN”
"Bu bir ayak, Harun için bu ayağa göre bir şiir yaz" dedi. Ben de ertesi gün yazdığım şiiri taktim ettim.
Şiir şöyle:
BİZİM HARUN (Gülce Buluşma)
……..Bir dostumuz var,
……….Dosta dost canlısı.
………….Asıl adı Harun amma,
…………….Vatandaş Osman mahlâsı.
……………….Kaleminden çıkar, şiirin hası.
“ Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.”
Siz daha fazlasını, varın Ceylan' dan sorun.
Temposu aynı tempo, gider her gün işine,
Her alış verişinde, düşer kuruş peşine,
O kadar hassastır ki, rastlanmaz hiç eşine,
……….Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.
………Siz daha fazlasını, varın Ceylan' dan sorun.
Gecenin karanlığı, örtmüyor her gerçeği,
Bülbül sanır camına, konan kuşu, serçeyi!
Yavaşça serer yere, oturduğu keçeyi.
……..Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.
…….Siz daha fazlasını, varın Ceylan' dan sorun.
Loş ışığın altında, titrer durur karanlık,
Her daim ocağında, demleniyor çaydanlık,
Düşünceler içinde, dalgınlığı bir anlık.
………Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.
…….Siz daha fazlasını, varın Ceylan' dan sorun.
Afrika yamyamından, alır bir gün bir haber,
Bilir ki insanları, yamyam öldürür de yer,
Kene öldürmez amma, onun kanını emer.
…..Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.
….Siz daha fazlasını, varın Ceylan' dan sorun,
Yıllar yılı taşlamayla, uyuyanı uyarmış,
Hiciv yazsa, sağır Sultan duyarmış,
Ünü sınırlar aşmış, ta Alamana varmış,
……Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.
…….Siz daha fazlasını, varın Ceylan' dan sorun.
Yorulmuş! Postun serip bir kıyıya uzanmış,
Düşünmüş düşündükçe, kahredip efkârlanmış,
Ateş düşmüş bağrına, tutuşmuş yine yanmış,
Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.
Siz daha fazlasını, varın Ceylandan sorun,
Keh! Keh! Keh!..