kİTABIN KAPAĞI
KİTAPLAR ARASINDA
Kitabın adı: Öldürülen 101 şair( Araştırma-İnceleme)
Yazarı: Mustafa Ceylan
Yayımlayan: Gelişim Sanat
Yayım Yılı:2013
Sayfası:480
Mustafa Ceylan bu kez öldürülen (101) şairi araştırdı ve Gelişim Sanat yayınları arasında piyasaya çıktı. Önsöz şöyle:
“Yeni çağın yeni edebiyat akımı “Gülce’”nin, 2012 yılı projelerinden olan “Öldürülen Şairler” Türk Edebiyatı için çok önemli bir çalışmadır. Sahasında büyük bir boşluğu dolduracağına inandığımız bu eser, bıkmadan-usanmadan çalışan “ Gülce Edebiyat Akımının kurucularından araştırmacı, yazar -şair Mustafa Ceylan’ın çalışmaları sonucu ortaya çıkmıştır.
“Gülce Edebiyat Akımı” projelerinden önce “Türk Dünyası Efsaneleri”ni başarıyla tamamlayan araştırmacı, şair-yazar Mustafa Ceylan; ayrıca, “Divanı Lügatti’t Türk de bulunan efsaneler ve menkıbeleri şiirleştirmiştir.Ceylan’ın “Öldürülen 101 Şairden sonra hangi çalışmayla karşımıza çıkacağı merak konusu.
Bu çalışmada, öldürülen 101 şairin kısa biyografik tanıtımlarından sonra, şiirlerinden örnekler verilmiş; bilâhare, şairin öldürülüş sebebi etraflıca ele alınarak, yazar tarafından günümüze ve geleceğe göndermeler yapılmış. Ardından konuya “Gülce Edebiyat Şiir Türleri” ile şiirin efsunkâr çiğdem kokusu sürülmeye çalışılmıştır.
Gülce’nin ve Ceylan’ın diğer çalışmalarında buluşmak umudu ile.
Gelişim Sanat
ÖLDÜRÜLEN 101 ŞAİR ÜZERİNE BİR ANALİZ(*)
Türk Edebiyatında bilgi bulabildiğim 101 şair üzerine detaylı bir çalışma yapmış ve bunu edebiyat dünyasında paylaşmıştım.
Tespitlerimize göre:
XIV. Yüzyılda 3 şair,
XV. Yüzyılda 15 şair,
XVI. Yüzyılda 29 şair,
XVII. Yüzyılda 26 şair,
XVIII. Yüzyılda 26 şair,
XIX. Yüzyılda 16 şair,
XX. Yüzyılda 22 şair Olmak üzere toplam 132 şair çeşitli sebeplerle öldürülmüştür. Çalışmalarımızda bu şairlerimizden kaynak bulabildiğim 101 şairi ele aldık.
(*) Mustafa Ceylan
Mustafa Ceylan’ın bu kitabı, kitaplıklarımızın demirbaşı olacak, baş vuru ve baş ucu kitaplarımızın arasında, uzun müddet yerini koruyacak nefis bir çalışma olmuştur. Yazarı candan kutluyorum.
Zaman zaman bu kitapta yer alan öldürülen şairlerimiz hakkında tanıtmalar yapacağım.
Ceylan’ın adı geçen kitabının başında “Boğularak Öldürülen Şairler” var. En başta da Nef’î…Edebiyat derslerimizde Nef’î ile ilgili kulak dolgunluğumuz devam ediyor.
*”Müftü Efendi bize kafir demiş”
“Tahir Efendi bana kelp demiş”
“İmre-ül Kays kendidir kafir”“demiş gibi….
Şimdi Mustafa Ceylan’a bırakalım sözü:
NEF’Î
İşte boğularak öldürülen şairlerimizden birisi: NEF’Î….
NEF’Î 17. Yüzyıl Osmanlı Şairlerimizden. Divan Edebiyatı şiir türlerinden olan Kasidenin piri sayılır. Kendi zamanında ve sonraki yüzyıllarda kaside yazan bütün şairleri etkilemiştir. Divan Edebiyatımızın Fuzuli, Bâki, Nedim, Şeyh Galip diye devam eden altın zincirinin, önemli bir halkasıdır.
Ölümüne kadar Osmanlı Sarayına ve bilhassa padişahlık makamına da yakın yaşamış olan şair, 4 ayrı padişah döneminde hayatını sürdürmüş ki bunlar, Bahtı mahlaslı I. Ahmet, Farisi maslahlı 2. Osman ve Muradî maslahlı 4. Murat’tı şair padişahlardı… Bu üç şair döneminden başka, hakkında ve dönemine ait hiç şiir kaleme almayan I. Mustafa dönemi de onun yaşadığı dönemleri kapsar.
Övgülere ve hediyelere gark edildiği, edebi şöhretinin en yüksek derecesine ulaştığı devir 4. Murat dönemidir. Fakat taşlamacı dili sebebiyle, sürgün yediği, kıyıma uğradığı, azledildiği musibete ve eziyete uğradığı devir de gene 4. Murat dönemidir.
Padişahtan övgü üstüne övgü aldığı bir zaman diliminde. Günlerden birgün aynı padişaha “Bundan böyle kimseye hicviye yazmayacağına” söz vermek durumunda kalmıştır.
Evet Osmanlı Padişahı 4. Murat, kendisi de şiirle uğraştığı için şairleri, bilginleri ve sanatkârları koruyan zeki bir padişahtır. Nef’î’nin kasidelerini ve Sihamı Kaza’sındaki hicviyeleri beğeniyordu. Edebiyat tarihinde şair bir padişahtan şiirle övgüler alan yeğane şairdir diyebiliriz. Padişah 4. Murat’ın övgüsü şöyle:
“Gelin insaf idelüm, fark idelüm miktarı
Şairüz iz de diytu laf ü güzafı koyalım
İdelüm bi-meze söz söylemeden istiğfâr
Damen-i Nefi-i Pakize edayı tutalım
Biz kelam nakiliyüz nerde o sahib_i güftar?
Ona teslim idelüm emrine münkâd olalım.”
*****
Nef’î; 1572 yılında Erzurum’un Hasankale İlçesinde doğdu. Asıl adı Ömer…
Erzurum, âşıklar ve ozanlar diyarı olan bir Anadolu şehridir. Bundan dolayı devrin kaynakları “Nef’î’den Erzenür- Rumi” diye söz edwerler. Dedesi Mirza Ali Paşa’dır. Babası Kars- Miçingird Sancak Beylerinden;Sipahi Mehmet Bey’dir.
Küçük yaşlardan itibaren güçlü bir eğitim gören şair, İlköğrenimini Hasankale’de yapmış, sonra Erzurum’a gelerek öğrenimini devam ettirmiştir.
Arapça ve Farsça’yı öğrenmiş, genç yaşında şiir yazmaya başlamıştır. İlk mahlası, zararlı anlamına gelen “Zararî”, “Darri”…O tarihlerde Erzurum Defterdarı olan Gelibolu’lu Müverrih Ali, bu genç şairin şiirlerini görmüş, beğenmiş ve bu genç şaire,”Zararî-Zarar’i mahlasının aksine “Nef’î”; (Nafi) yararlı mahlasını vermiştir.
*********
Padişah I. Ahmet zamanında İstanbul’a geldi ve orada tam otuz yıl, öldürüldüğü ana kadar yaşadı. Saraya yakınlığı şairin devlet kapısında iş bulmasını sağlamış ve farklı memurluklarda görev yapmıştır.
Saray ve padişah tarafından çok beğenilen şair, o dönemde yaşayan şairler; Kaf-zade, Fâizî,Nev-î-zade, Hatayî, Gani-zâde, Nadirî, Veysi ve Riyazi gibi çoğu yüksek mevkilerde bulunan devrinin şairleri tarafından hiç sevilmiyordu. Çünkü şiirlerinin fahriyelerinde kendisini zirvede, ulaşılmaz, rakipsiz kendisini ulaşılmaz bir dehası olan söz sultanı olarak görüyor, rakiplerini de aşağılıyordu. Sadece şairler değil, dönemin diğer idarecileri, alimleri bile Nef’î’nin kırbaç gibi şaklayan korkusuz dilinden çekinmişler ve o yüzden de onu hiçbir şekilde sevmemişlerdir. Hayatta iken, şairlik yönü, şiirleri takdir edilmiş, şöhrete ulaşmış, ancak sivri dili ve hicviyeci kalemi sebebiyle etrafına kendisine düşman bir çember yerleştirmiştir.
Hicviye öyle bir taş yığınıdır ki, kendisini kaleme alan şairinin bile kafasında patlar. Hicviye şairi olmak ayrı bir maharet sahibi olmayı gerektirir. Dili ve edebi sanatları muhteşem bir şekilde kullanmasını bilmeyen hicviyeci, kendi attığı taş altında kalabilir. Öldürülen şairler ve ozanların geneline bakacak olursanız, hepsinin de dil ve edebi sanatlarda çok ileri derecede usta olduklarını göreceksiniz.
Nef’î yazdığı hicivlerle dönemin bir çok isminin nefretini ve öfkesini üstüne çekti. Dönemin müftüsü Nef’î’yi öven. Ancak içerisinde “Nef’î kafir”diyen bir beyit söylemiştir.
“Şimdi hayli sühanveran içre,
NEF’Î manendi var mı bir şair?
Sözleri seba-ı muallakadır
İmreül Kays kendidir kafir.”
Nef’î buna karşılık olarak:
“Müftü Efendi bize kâfir demiş
Tutalım ben O’na diyem müselman,
Lâkin varıldıkta ruz-ı mahşere
İkimiz de çıkarız orda yalan.”
Diye seslenmiştir.
****
Yine başka bir dörtlüğünde kendisine kelp(köpek) diyen Tahir Efendiye şöyle karşılık verir:
Der ki:
“Tahir Efendi bana kelp demiş
İltifatı bu söz de zahirdir
Maliki mezhebim benim zira
İtikadımca kelp Tahir’dir.
****
Yine de uzunca bir süre Padişah IV. Murat tarafından korunur, daha sonraları padişah kendisinden hiciv yazmamasını istedi. Padişaha bu konuda söz verse de, kalemini durduramayıp Vezir Bayram Paşa hakkında bir hicviye kaleme aldı. Çarşıda, pazarda, halk arasında bu hicviye dilden dile dolaşmaya başlayınca Vezir Bayram Paşa, itibarının zedelendiğini Padişah’a ileterek şairin katli için yalvararak izin istemiştir. Padişah, hiciv yazmayacağına dair söz vermesine rağmen, sözünde duramayan şairin katli için vezirine izin vermiştir.
Nef’î (63 yaşında iken) Çavuşbaşı Boynu Eğri tarafından 26 Ocak 1635 tarihinde, hicivci dili sebebiyle, sarayın odunluğunda kementle boğularak öldürülmüştür.. Cesedi İstanbul Boğazı’ndan denize atıldı. Kimi tarihçiler O’nun ölümüne sebep olan hicviyesini, vezir Bayram Paşa’ya değil de, adeta dostu olan Padişaha yazdığını ve o yüzden öldürüldüğünü not düşerler.
Edebiyat araştırmacılarının tespitine göre Türkçe divanında :
2 Adet Mevlâna’yı öven kaside, 60 adet ayrı devlet büyüğü için kaleme alınmış
Kaside, terkib-i bent tarzı bir sakiname, 2 adet müseddes, IV. Murat’ı öven kısa bir mesnevi, IV. Murat’ın ok atışı, Kandilli’de yaptırılan kasır ve padişah’ın yaptırdığı bir çeşme için düşürülen tarih kıtaları, Canıbek Giray, Tabibâz, Esat Efendi, Yahya Efendi, İsmail Ağa, Musa Çelebi ve kendini anlatan fahriye kıtalar,143 gazel, 2 Genç Osman Kıtası, 1 adet Halil Paşa’ya rübai, 13 matla ve 5 rübai bulunmaktadır.
NEF’î SİHAMI KAZA İSİMLİ ESERİNDE:
Kıt’a ve terkibi bent ile önce babasından başlayarak, Gürcü Mehmet Paşa, kemankeş Ali Paşa, Ekmekçi Zâde Ahmet Paşa, Veysi, Nev-î zade Atâyi, Kafzâde, Faizî, Urus-Zâde, Baki Paşa, Fırsatî, Bahşi, Mantıkî, Gani- Zâde, Nadirî, Riyazî, Azmi-Zâde Haletî, Halil paşa gibi pek çok kişiyi hicvetmiştir.
NAİMA TARİHİNDEN:
Bir gün padişah Nef’î’nin “Sihamı Kaza”adlı hiciv mecmuasını okurken fırtına çıkmış ve sarayın civarına bir yıldırım düşmüş. Bunu uğursuzluk sayan Sultan, mecmuayı yırtıp attıktan sonra Nefî’ye ‘Bundan sonra hiciv söylememesi için emretmiş. Nef’î güya bu yıldırım hadisesinden sonra padişahın gözünden düşmüştü. Hattâ onu çekemeyen meslektaşlarından bir şair, bu münasebetle:
“Gökten nazire indi Sihamı Kazasına
Nef’î dilile uğradı Hakk’ın Belasına” beytini söylemiştir.
KENDİNE GÜVEN VE CESARET
İşte bu ikisi arasından yola çıkar katledilen şairler ve ozanlar. Nef’î de aynı noktadan yola çıkmıştır. Padişaha yakınlığı dahi, padişah fermanı ve özel ricası bile onun kalemini susturmaya yetmemiştir. Vezin ve kafiyeye hakim olan şair, Farsça’dan kullanılmamış yeni kelimelerle temiz ve sağlam bir Türkçe ile lirik bir şiir dokusu ortaya koymaya çalışmıştır. Şiirde anlam ve anlaşılır olmak şairin değişmez ilkesi olmuş, teşbih, telmih, istihare ve mübalağa’dan azami derecede istifade etmiştir. Kasidelerde, methiyeye giriş kısımlarında aliterasyonlardan faydalanmıştır. Kasidelerin nesip kısımlarında da baharın güzelliğini, bayram sabahlarının sevincini, at sevgisini, aşk ve şarap zevkini, savaş tasvirlerini, Boğaz’daki Kasırların güzelliklerini dile getirmiştir. Kasidelerinde anlatılarını tek beyitte tamamlamamış, anlatısını diğer beyitlere de taşımıştır. Överken dövme taktiğini en iyi kullanan şairlerimizdendir. Söylemlerinde günceli yakalamış, günlük olayları ustalıkla işlemiştir.
Gazellerinde ise, mübalâğa yerine, aşıkâne ve tasavvufi derinlikli ince ve zarif bir söylem tercih etmiştir. Sebk-i Hindî tesiriyle zincirleme Farsça terkipler kullanmasına rağmen, Söylemlerinde açık ve anlaşılır bir ifade görülmektedir.
Baki gibi ilmiye sınıfından değil, katipler zümresindendi. Memuriyette yüksek makamlar görmemişti. Hicivleri yüzünden ara sıra azledilmiş, sonra tekrar göreve dönmüştür. Bir seferinde Edirne’ye sürülmüş, tekrar İstanbul’a vergi memuru(Cizre) olarak dönmüştü.
ŞİİR BÖYLEDİR İŞTE
Ne makam dinler, ne zaman…Girdiğinde insan yüreğinde, geldiğinde akıl denen ışığın yönünü gönül dehlizlerine, mantığı bile yok eder. Sarar, sarmalar ruhuna şairini ve paramparça eder, duman eder, yedi kat göğe çıkarır veya yedi kat yerin dibine sokar. Kelâm marka silahıyla atomdan ağır kurşunlar sıkar, sıktırır şiir. Yakar, yıkar; ya yüreğe şekil verir, ya yüreğin şeklini alır.
Hele ki hicviyeci-taşlamacı bir şairin tuttuğunda iki yakasından, şairin vah ki haline…
Pervasız, hırçın, atak, mağrur, cesur ve mücadeleci bir çizgide yürütür şairi…İdam sehpasına, kılıca, ölüme kadar sürükler…Zalim-acımasız ve despot idarelerin vezirleri var oldukça, şiirin Nef’îleri hep var olacaklardır.
NEF’î İÇİN
Öyle bir nehr-i muazzam gibi cuş etmişsin,
Fakat eyvah! Çorak yerde akıp gitmişsin.
Sana bir başka zemin, bir başka zaman lâzımdı
Sana bir alem-i lâhut, nişan lâzımdı.
Tevfik Fikret
NEF’Î’DEN GAZEL
Ağyâre nigah etmediğin naz anırdım
Çok lutf imiş ol âşıka ben az sanırdım.
Gamzen dili rüsva-yı cihan eyledi
Billâh ben ol afeti hem râz sanırdım.
Seyr eylemesem âyînede aksi emalin
Hüsn ile seni meh gibi mümtâz anırdım.
Ma’mûr idigün bilmez idim böyle hârâbât
Mestaneleri hâne-ber endaz sanırdım.
Sihr etdiğini senden işittim yine Nef’î
Yoksa sözünü hep enin için îcaz sanırdım.
*****
SON SÖZ
EY NEF’Î (GÜLCE –ÜÇGEN)
Yerle yeksan hak, hukuk ve adalet
Emrineymiş bölücünün her alet
Ne kadar ararsan ara, nihayet
Bulamazdın haysiyeti şerefi
Yaşasaydın bu devirde ey Nef’î!
Çözülürdü hile, üç beş arşında
Kelâm kurşundan ağırdı Çarşında
Korkusundan titrer idi karşında
Duramazdı yolsuzluğun son şefi
Yaşasaydın bu devirde ey Nef’î!
****
Nice Bayram Paşa var ki mühür var ellerinde
Gemicikler geçiyor boğazın seherinde
Dağlarım kor ateş, şehirlerimde yangın
Açılım diye diye tümden açıldık
Kırk parçaya bölündük de saçıldık,
Korkusuzlar şairi sen. Nerdesin?
Yankılansın bize doğru sesin
İstanbul Boğazı’ mı nere
De bilelim son adresin?
Eğri, doğru birbiriyle karışık
Sermayeyle esrarkeşler barışık
Zindan rahat, caddeler hep sıkışık
Görür idin Silivri’de gergef’İ
Yaşasaydın bu devirde ey Nef’î!
***
Nice Bayram Paşa var ki, ellerinde mühürler
Bir millete dudak büker, eser, yağar, gürler
Çık gel göğsünden Divan edebiyatı’nın
Acılaştı şarkı, zehroldu türküler…
Korkusuzlar Şairi sen nerdesin?
Yankılansın bize doğru sesin
Halâ Dördüncü Murat mıdır,
De bilelim son adresin?
Planları işliyor inceden ince
Saplanır sırtıma kanlı bir pençe
Bölünürken hain vatan haince
Şerefsizler çalardı yorgun tefi
Yaşasaydın bu devirde ey Nef’î!
Mustafa Ceylan (Şair-Yazar-Araştırmacı)
Ünal Şöhret Dirlik’in Notu:
Mustafa Ceylan dostumuzun “Öldürülen 101 Şair”isimli büyük emeklere mal olan eserini; eskilerin deyimiyle bir solukta okudum. Hele hele”Öldürülen 101 Şair-480 sayfalık koca kitap bir solukta okunur mu? Ama Mustafa Ceylan’ın kaleminden okunur. “Gelişim Sanat” bu alanda büyük bir boşluğu doldurmuş. Gelişim Yayınları ve Araştırmacı-Şair-Yazar Mustafa Ceylan’ı candan kutluyorum. Artık “ Gökten Nazire indi/ Sıhamı kazasına/ Nef’î dilile uğradı hakkın belasına” dendiği zaman; sarayın odunluğunda boğdurulan Şair Nef’î aklımıza gelecek. Daha niceleri var Derisi yüzüleni, yakılanı, ipe çekileni, yakılanı ve kurşuna dizileni..
Bu serideki şairlerden diri diri derisi yüzülen Nesimî ve Pir Sultan’nı da uzunca özetlemek istiyorum. İş geldi kitabın tüm yayın haklarının sahibi Mustafa Ceylan’ın (yazarın) haberleşme adresine( 0 535 622 43 16)
Hoşça kalın.
Ünal Şöhret Dirlik
(0 542 316 74 42)