ein Bild ein Bild
Sitemize Hoşgeldiniz, Ziyaretçi! Giriş Yap Kayıt Ol


Konuyu Değerlendir
  • 0 Oy - 0 Ortalama
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
ŞEHNAME-FİRDEVSİ ve İRAN (Son)
#1
[Resim: sehname_kapak.jpg]
ŞEHNAME-FİRDEVSİ ve İRAN (Son)


Mustafa CEYLAN
****************


Evet,
Görüleceği gibi, Şehname, baştan bir iki genel girişten sonra, sonuna kadar EFRASİYÂB, İran ve Turan savaşını anlatmaktadır. Bizim ALPER TUNGA adını verdiğimiz İranlıların EFRASİYÂB dedikleri TÜRK KAHRAMANI' nı ve cihana hakim olmuş, asırlarca İran'ı ve Turan'ı yönetmiş olan kahramanımızı yerden yere vurma gayreti içine girmiş; onu korkak, savaştan kaçan, her çarpışmada yenilen ve en sonunda da öldürülen bir asker olarak ele almıştır. Ona göre bizim bu kahramanımız-anlattığı İran padişahlarının hüküm sürdüğü yılları dikkate alacak olur isek, ( 360-400 ) yıl yaşamış, İran hükümdarlarının torununun torunu ile de savaşmıştır. Zal ve oğlu Rüstem isimli hayâl kahramanlarını hep galip getiren bir destan bu.

Kaynağı Avestâ, Tevrat ve Hudaynâmeler olan bu eseri, bu haliyle, yani birçeşit Türk düşmanlığı ile elbetteki Türk Sultanı olan GAZNELİ MAHMUD kabul edemezdi ve şairini ödüllendiremezdi. Türk hakanının böylesi bir eseri kısaca da olsa gözden geçiremeyeceğini, geçirmeyeceğini sanan Firdevsi yanılmıştır ve düş kırıklığına uğramıştır.

Anlatılanlara göre, 

Firdevsi, Gazneli Mahmud'a eserini sunduğunda bir kaç gün de eserini Sultan'a okumuştur. Tarihî Sistanî' de : (( Ebû'l Kâsım-i Firdevsî Şahnameyi yazdı. Sultan Mahmud'a sundu. Birkaç gün eserini Sultan'a okudu. Şairi dinleyen Sultan:

-Bütün Şehnamede sadece bir Rüstem'den söz etmişsin, benim ordumda Rüstem gibi bin tane kumandan var" dedi.

Bunun üzerine Ebu'l Kasım:

-Hükümdarımın ömrü uzun olsun. Ordusunda Rüstem gibi kaç adam var bilmiyorum? Ancak, şunu biliyorum ki; yaratıcı Rüstem gibi birisini daha yaratmadı" karşılığını verdi. Bu sözlerin ardından büyük şair saygı ifadesi olarak yeri öptü ve Sultan'ın huzurundan ayrıldı. ( Zebîhûllâh Safâ, Tarih-i Edebiyyat Der İrân, I, s.481, Saîd Hâmîdiyân, "Firdevsî", Danişnâme, I,s.652)

Nizâmî-yi Arûzî' nin Çehâr makale'deki aktarımlarına göre, Sultan, şaire 20.000 dirhem hediye etti. Beklentilerini karşılamayan bu bağış karşısında üzülen şair, hamama giderek içki içti ve aldığı dirhemleri oradakilere dağıttı. Herat'a giderek orada gizlendi. Sultan'ın onu bulmak için görevlendirdiği ekibin Tûs'dan geri dönüşüne dek altı ay süreyle şair Ezrâkî-yi Herevî' nin (ö:1072)babası İsmail-i Varrak'ın evinde saklanmak zorunda kaldı. 

Ardından yıllarını verdiği Şahname'yi alarak Taberistan'a gitti ve Emir Şehriyâr'ın huzuruna çıktı. Sultan Mahmud'a yazdığı hicviyeyi ona sundu. Ancak, Şehriyâr, Sultan'a olan sevgisinden şairin hicviyesinin her beytine bin dirhem vererek aldı ve bunları imha etti. Söz konusu manzumeden sadece altı dize kaldığı aktarılır." ( Nizâmî-yi Arûzî, Çehâr Makale, s.80, Bediüzzaman Furûzânfer, Sohen u Sohenverân, s.51, Firdevsi, Şahname, nşr. Julius Mohl, Giriş, s.z, E.G.Browne, ez Firdevsî Ta Sa'dî,s.195-196, Zebîhûllâh Safâ, a.g.e,I,s.483-484, Saîd Hamîdiyân, ag.m, I, s.652)

İşte buyurun milli kahraman(!)bu...
Yaptığına bakın...
Hediye, kese ve altın beklentisini göremeyince, eserinde övdüğü Türk Hakanına bu sefer taş yağdırmakta, hicvetmekte.

Ya Türk Sultanının dostu olan Şehriyâr'ın davranışına ne dersiniz. Ortalıkta, orda burda sürünüp durmasın diye, her beytine 1000 dirhem vererek satın alıp, hicviyesini imha etmesine....

Yaaa işte böyle olur, Türk'ün töresi....

Bizim Cennet mekân millî şairimiz Akif'e bakın bir, bir de şu İranın millî şairi Firdevsi'ye bakın Allah aşkına... Bizim Akif, fakir,yoksul olduğu halde, kendisine TBMM tarafından bağlanan maaşı bile kabul etmemiştir.

Bizim Akif, kimse karşısında eğilip bükülmemiştir. Yedi kandilli süreyyayı uzatırken Türk şehidinin kabrine,"Kâbe'yi bu taşındır diyerek diksem başına" demiştir...
Ve Mısır'da, diyar-ı gurbette çektiği sıkıntılar...

Of ki offf!!!!
Arada dağlar var fark olarak değil mi?
Arada okyanuslar, dağlar var ...

*

IX.Yüzyılda İranlı şairler ve yazarlar el ve fikir birliği ederek halk efsânelerini yeniden dile getirerek şiirleştirmeye çalışmışlar ve Fars Edebiyatı'nın şahnamecilik piri-önderi Mes'ûdî-i Merzevi'nin açtığı yoldan ilerlemişlerdir. Ve Firdevsi'den başka, Samaniler döneminde yaşamış olan, ilk mensur Şehname yazarı olan Ebu'l-Müeyyed-i Belhî de eski İran rivayetleri, tarihi destanlarını konu alan Şahname-i Bozorg'u yazmıştı. O dönemde, ayrıca, Ebu Alî-yi Belhî, Ebu Mansurî gibi şairler de Şehnameler yazmışlardı. Firdevsi, bunların eserlerinden istifade ederek, kendi deyimiyle "yoktan bir İranlı kahramanı" yani, Zaloğlu Rüstem'i diriltmiş ve ona yaslamıştır kendi soy köklerini...

*

Peki destanın bitiminde bizim EFRASİYÂB kaç yaşında dersiniz?
Siyavuş'un yeryüzüne yeni bir düzen getirmesi sırasında 296 yaşında olması gerekir idi, ardından Rüstem'in 7 yıl süren Turan'daki iktidar dönemi ve 60 yıl hükmeden Keyhüsrev'den bahseder destan. Arada geçen zamanı yok saysak bile, sadece Şahname'de verilen zaman sınırlarına göre bizim Türk kahramanı EFRASİYÂB 363 YAŞINDA olmalıdır.
Ancak,
Zamanı kalemine oyuncak yapan destan anlatıcı, zaman üstü kahramanları nakışlarken, rakip gördüklerini yaşlı, yorgun, korkak, kaçak, yenik de yapmaktadır. 

Bir kalede sıkışmış olan EFRASİYÂB'ın kaleyi kuşatan Keyhüsrev'e oğlu ile gönderdiği mektup da (( ALTMIŞ YAŞINA GELDİM)) dediğini de söylemeden geçemez.

Destanı yazan Firdevsî ise, 76 veya 80 yaşında vefat etmiştir.

Ona göre, EFRASİYÂB, korkak kaçak, yorgun, insanlık düşmanı, kötü, eğlence ve şaraba düşkün bir kişiliktir. Hattâ ömrü boyunca da zırh kuşanıp ordunun başında savaşa girmemiş, kendini sarayında saklamış ve kaçmış birisidir. Anlatıcı yazdırdığı mektupda bunları da kaydeder.

Rakibi büyük ve kahraman olmayan savaşa savaş mı denilir ? Babadan oğula, oğuldan toruna akan, intikam ve kinin sebebi korkak bir kişiliğe olan kin ve nefret olamaz ki...

Destandır, ne derse yeridir mi diyeceğiz.
Buyurun bakın manzaraya....

*

Gelelim Rüstem ve Zal'a...
İran için en önemli kaynaklardan birisi olan Avestâ' da bu iki isim yok. Diğer Pehlevice eserlerin hiç birinde de bu iki isimden ve öykülerinden en küçük bir şekilde bahsedilmez. Sadece İslâmiyet'in kabulünden sonraki dönemlerde Doğu İran'da Pehlevice yazılmış bazı eserlerde Rüstem'in adı geçer. Dolayısıyla Şahname, İran Avesta ve Zerdüşt eksenli bir anlatı değil, Doğu İran kültür ve gelenekleriyle harmanlanmış bir anlatıdan ibarettir. Eserde eski İran sülâlesi olan Medler, Ahâmenişler yotur, bunların yerine Pişdadîler, Keyâniler ve Sasaniler hakkında mitolojik tasvirler vardır. Anlatılardaki efsânelerin çoğu Aryâ kökenlidir. 

*
En önemli özelliği de Arap kültür ve Arap Dil etkisini kırarak kendi millî dillerini ve ulus kahramanlarını nakış nakış işlemiş olmasıdır. Fars dilini o dönemde yeniden canlandırmıştır diyebiliriz. Keyûmers'den III.Yezdicerd'e kadar 50 İranlı hükümdarın dönemini mitologya ile süsleyerek anlatmasıdır...

*
Bu eserin içinde;

-Arzu ile Kamber
-Hüsrev ile Şirin
-Şapur ile Malike
-Rüstem ile Tehmine
gibi bugün ülkemizde de bilinen bazı aşk hikâyeleri de vardır. 

*
Bizim ALPER TUNGA'mızın nasıl öldürüldüğüne dair ayrı bir inceleme yayınlayacağım...

*
Son söz olarak;

Temel Türk Destanlarımızı bugüne kadar "nesir" olarak bizlere sunanların, Firdevsî'nin baştan sona hayâl kahramanlarını övdüğü ve Türk kahramanı ALPER TUNGA'yı elinden geldiği kadar aşağıladığı bu, bana göre biraz da "deli saçması" olan ve Gazneli Mahmud'un kuruş etmez diye nitelediği, İran milliyetçiliğini anlatan eseri nasıl olup da kopyala yapıştır yoluyla sunduklarına şaşarım hep.

Ve
Türk Destanları'nı doğru bir şekilde kaleme alan GÜLCE EDEBİYAT AKIMI kurucularından HARUN YİĞİT'e ve TÜRK KAHRAMANLARI'nı destanlaştıran-Gülceleştiren OSMAN ÖCAL kardeşlerime çok teşekkür ediyorum...

Saygılarımla...
 
Cevapla
  


Foruma Git:


Konuyu Görüntüleyenler: 1 Ziyaretçi

Android Haberler | Ansansanat | Borsa Yorumla | Gülce Edebiyat | Türkçe Dersi