ein Bild ein Bild
Sitemize Hoşgeldiniz, Ziyaretçi! Giriş Yap Kayıt Ol


Konuyu Değerlendir
  • 0 Oy - 0 Ortalama
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
KARACAHASAN-DERVİŞ BİLÂL EFSANESİ
#1
ANKARA - ELMADAĞ
KARACAHASAN-DERVİŞ BİLÂL EFSANESİ


Yedi kurt`u, yedi vakit, yetmiş bin kere sever
Sever ey yiğidim, bizim Meşeli Dede
Sever ki can evinden, sever ki rahat ede
Konu komşu,
Cılga yollardan gelip giden
Sen ve ben…
Kurt başı okşamak nedir bilir misin?
Canavarı su misâli yumuşatmak
Süt misâli aklamak; de hele!
Kanatlı gök atlarına
Binip binip gidende
“Sarıkışla Köyü” cümbür cemaat
Bize o günlerden kalan yadigâr
Yedi kurt uluması özgürlüğümce
Bir dua Meşeli Dede dudağından
Her seher, her seher minarelerden
Sonsuzluğun saçlarına Ezan sesiyle…
“Kara yağız, Yusuf yüzlü, Ali Güçlü
Her işte mahir,”
Şıh Ali oğlu Avcı Bilal ki :
Bilal-i Habeş’in kopyası işte
Bizim Bilal, Bizim Bilal canım ey!
Gümüşlü yaylası yaylalar içinde
Gümüşten yayla
Gümüşleten Derviş Bilal; 
Işığı salkım saçak yüreklerde
Her kıvılcım bin şelâle,
Tohum, umut ve doğum…
Şıh Ali, Şam illerinden göçüp gelende
Ve yerleşende; önce
Balâ, Karaali Köyüne
İlimle, fenle, imanla
Kök sala, avuçlaya toprağı…
Horasan Erenlerinin göç yollarından
Kapıp getirmişti,
Aşk ile parlayan bayrağı
Dikiyordu Ankara topraklarına
“Bismillâh” deyip…
Zamanı diziyordu sabır ipine gün-güneş vaktinde
Harman yerlerinde, ekin yığınlarında
Bir testi ayranda, kilimde, oyada, nakışta
Yanık türkülerin ezgilerinde
Ve cami önlerine düşen selvi gölgelerinde
Zamanı diziyordu
Boğum boğum…
Diyordu ki
Şıh Ali oğlu avcı Bilal
Diyordu ki, saz çalmasında usta
Sazcı Bilal
Diyordu ki ah sultanım :
Varım, güle düşen çiğ damlasında
Yoğum, yüreklerin yangın haritasında
Varım, kafatasının ortasında
Yoğum, aynaların arkasında… 

Öndeyim, aynaların yüzündeyim aman hey!
Hiç’den de hiçim “öteyüz” bağlarında
Çoktan da çoğum Gümüşlü yaylasında
Sultanım ey, cananım ey, bi denem hey!
Bu yöre, bu uçsuz bucaksız enginler
Bu yeşille çoraklığın, ormanla çeşmelerin
Bu buğdayla üzüm çotuklarının
Değirmenle harmanın korkusuzca,
Yan yana gezdiği yöre
Bizim yöre hasılı vesselâm…
Şam Göçmeni Şıh Ali oğlu
Bir Derviş Bilal ki, sazıyla silahı
Yanyana, cancanadır omuzlarında
Vurur attığını havada,
Ve
Çalar sazını Balaban Çayı kenarlarında
Günlerden bir gün
Öykü bu ya, dilden dile söylenip gelmiş
Biz de anlatalım olmaz mı?
Evet, hangi av hayvanına doğrultsa silahını
Ak sakallı bir pir-i fani
Nişangâhta çıkıverdi önüne…
Ve düşer peşin sıra Dervişin
Düşer yollara yollara…
Kuşçu Ali Köyü derler
Bereketli yeşillerin cennetine
Piri fani ardı sıra 
Varır yerleşir,
Kalır orada,
Mesken tutar...
Kuşçuluğu Kuşçu Ali’ nin
Bilal’in avcılığından;
Ali’liği zaten belli
Adı üstünde fidanım…
Ve
Asırlardır Kuşçu Ali’dir
Sırtını ormana dayamış
Bereketli muştuların evleri heyy!!!
Kovalar yıllar yılları,
Yolcular gelir geçer yollardan
Edigeli, Delilerli, Tekkeli
Yolcular yollarda boz toprağı giyinmiş
Lastik ayakkabılar içinde ter kokulu yolcular…
Yine av, yine saz
Ve yine ay çiçeğidir güne dönen yüzüm hey…
“Asarköy” den bir yâr gelir bizlere
Yemenisi su yeşili,
Gözlerinin rengini vermiş yemenisine
“Kılıçlar” dan dut sallamasında ürkek imzalar
İmzalar içinde imzaları imzalayan imza var
Derviş Bilâl duasında,
Samimiyet gülü, barış bülbülü
Ve de
Çeşme başlarında kınalı eller içinde
Bulunmaz bir hiza var 
El uzat, al bağrından öğle güneşini göklerin
Ve dipsiz kuyuların çıkrıklarına çal !
Ve güvercin donunda
Ve öte dünya aklığında pir-i fani,
O yürür, ceren yürür, Bilal yürür oy hanım oy!
Karacahasan bağlarında asma dalında hoş
Köprü uğultusunda bir ömür ki sadece boş…
Av ki av işte, avlanmaz, avlanamaz
Sürükler Bilal’i ardı sıra
Getirir Karacahasan’a
Ve kaybolur gider oracıkta…
Yıllardan 1760’lı yıllar,
1765 olsa gerek sanırım,
Işıklar içinde türbesi
Şeyh Bilal Kocanın
Karacahasan Köyü’nün
Manevî mimarıdır
Ve
Konusudur bugün işte
Bu destanın, hanım ey!...
Gümüşlü yaylasında gümüş renginde zaman
Selede süt aklığı duygularım
Duygularım ki yedi iklim dört kutuplu,
Dört cihan…
Bir Hacı Mehmet Dayı’dır Bilal bakışlı
Bir Hacı Mehmet Dayı’dır ki kırklar içinde
Bir tipiye yakalandım, yaman tipiye 
Kovalı deresinde ah anam hey!
Alır, çıkarır Meşeliden köye doğru
Hızır çareli, Bilal sesli canım hey!
Sonra,
Gelin süslemesinden daha süslü
Bir at düşer yollara,üstünde aşkımın göz yaşları
Siniler üstünde “damat yemişi” ve boy aynası
Offf ki offf!...
At düşer yollara, ben düşerim nal izine
Ve serçe yüreğim garkolur tutunamam şimdiye
Düşerim
Dünlerin denizine…
Meşeli Dedemin elleriyim gayri ben
Yedi kurdu yedi yerden
Okşayıp seven
Ve
Ozan Bilal sazıyım inileyen ozanların içinde,
Gurbet türkülerinde,
Köy odalarında, meydanlarda
Duayım, ışığım, seherlere sarmaşığım
Yamaçlardan düzlüğe göz kırpan
Yıldızlara dolaşığım
Sarıkışla gecesinde,
Gümüşlü ikindisinde…

Mustafa CEYLAN
 
Cevapla
  


Foruma Git:


Konuyu Görüntüleyenler: 1 Ziyaretçi

Android Haberler | Ansansanat | Borsa Yorumla | Gülce Edebiyat | Türkçe Dersi