16/10/2017, 11:29
Halil Erdem
Mustafa Ceylan’ın 5 0. Sanat yılı
26 Ocak 2015 tarihinde ANSAN etkinliklerinde yer alan sanatçı Mustafa Ceylan’ın 49. SANAT YILINI kutladık. Sanatçı dostumuz Mustafa Ceylan’ın doğum günü de 25 Ocak; yaş günüyle birlikte iki kutlama denk düştü. Bu yıl ise 50. Sanat Yılını dostları sürpriz yapacak. Çünkü kendisi için sık sık gün düzenleyecek biri değildir.
Ben kendisinden önce namıyla tanışmıştım. Zaman zaman Mustafa Ceylan’dan söz edildiği zaman “kim bu adam?” dediğimde, biraz önce karşı masadaydı, yanımızdan geçti görmedin mi? Kel, irice biri” dediler. Buna benzer durum birkaç kere daha yaşandı ama ANSAN üyeleri bir seçimde çarşaf listede bizi buluşturmuştu. Bir yıllık yoğun bir çalışma temposunda çok sayıda projeye imza atmıştık.
Mustafa Ceylan bu yıl sanatta 50. Yılına ulaştı. Bu yıllar boşa geçen yıllar değildir. Her yıl en az bir iki külliyete imza attığını biliyorum. Geçen yıldan bu yana “Anadolu Efsaneleri” adlı uzun soluklu bir araştırması Kaynak Yayınlarından çıktı. Çok çalışkan, yaratıcı, işten korkmayan Ceylan, gece çalışır, gündüz rutin işlerini takip eder, dostlarına zaman ayırır.
Şiir denilince 50 yıllık bir birikimi olmasına karşın yeni yetme bir âşık kadar heyecanla ama cesurca her ortamda şiir okumayı, konuşmayı sevdiğini gördüm.
Henüz 63 yaşında bir insanın 50. Sanat yılının kutlaması sanata çok erken yaşlarda başladığını gösteriyor. Öyle de olmuş. İlk şiirini ortaokulda öğretmenleri bir kutu mürekkep, bir kalem ile ödüllendirmiş. İlk şiiri yine o yıllarda Adalet Gazetesi’nde yayınlanmış. O gün bu gün şiir yazıyor.
Mustafa Ceylan’ın beslendiği, etkilendiği iki kişi vardır. Birisi sazsız ozan olarak bilinen Destancı Ahmet Ramiz Ceylandır. Amca Ceylan Peygamberler tarihini, Yunus Emre, Karacaoğlan ve Köroğlu gibi ozanların şiirlerini hatmetmiş ve çevredeki olayları destansı dille anlatan bir şairdir. Mustafa Ceylan onun yanında ondan tarihi öyküleri, ünlü ozanların eserlerini dinleyerek geçirir çocukluğunu ve amcasının yazdığı destansı şiirleri yazarak çoğaltmakla görevlidir. Anne tarafındansa anneanne Miyase neşe dolu, şen şakrak biridir ve düğünlerde türküler söylemesi, cenazelerde ağıt yakmasıyla bilinir; işte bu iki kişi Ceylan’nın gelecekte iyi bir şair olmasını sağlayacak alt yapıyı atarlar. (G. ONAY)
Mustafa Ceylan 50’ye yakın eser vermiş. Bunların yaklaşık 11 tanesi kendi çalışması: şiir roman, öykü, araştırma gibi. Gülce Edebiyat sitesinde görebileceğiniz efsaneleri, destanları ve yüzlerce şiirini okuyabilirsiniz. Onlar kitaba dönüştürmesini beklediğimi söylemek isterim. Asıl kitapları başkalarının yazdıklarıyla ilgili inceleme, araştırma yazılarından oluşuyor. Yani başka sanat ve kültür adamlarını söz yerindeyse kolundan tutup yükseltip, sanatseverlere tanıtmış. O sanatçının ne yaptığını, sanatın neresinde olduğunu tahlillerle ortaya koymuş.
İnanırım ki bazı insanlar dünyaya gelirken belli misyonlarla gelir. Bu yönde görevleri vardır. Bunlardan biri de Prof. Dr. İsa Kayacan idi ve 150 kitapla bu görevini tamamlayıp hayata gözlerini yumdu. Kim çıkardığı bir yapıtını eline ulaştırırsa, onu okur, o kitap ve yazarı hakkında yazdığı yazıları Edirne’den Kars’a kadar yazıyı en az üç- beş gazetede yayınlar, bu gazeteleri dosyalar ve yazarın adresine gönderirdi. Bunu ülkemizde başka yapan yoktu. Mustafa Ceylan’da İsa Kayacan gibi hep başkalarını yazdı, başkalarına çalıştı. Bazen der ki: “dönüp baktığımda kendim için bir şey yapmamışım,” der, doğrudur. Yayınladığı kitaplarda kendine ait bir öz yaşam öyküsünü bile koymaz. Ama yazdığı sanatçının kaşıklığına kadar her şeyini yazar.
O bir mühendistir. Bu eğitimi ona sanat alanında disiplin, iyi bir organizasyoncu, sanat ve kültüre karşı objektif bir yaklaşım kazandırmış. Mustafa Ceylan 17 yaşında 12 Mart’ta Ülkü Ocakları başkanı olarak ceza evine girmiş. 12 Eylül ‘de yine ceza evine girer. Ancak 12 Mart’ta ceza evinde solcuların bulunduğu koğuşa verirler Mustafa Ceylan’ı. O koğuşta Toplum Kitabevinin sahibi öykü eleştirmeni öykücü Remzi İnanç vardır. Bilinçli olarak koğuşlarına konan bu genç ülkücüye deyim yerindeyse ezmek yerine insanı davranmışlar. Ve bu gün Remzi İnanç öl dese onun için ölecek kadar derin insani bağlar oluşmuş aralarında. Düşünce ve sanat olarak da birbirlerini anlama noktasında bir anlayışa ulaşmışlar.
Bunu ele aldığı, hakkında yazı yazdığı şairler yelpazesinde de görebiliriz. Hatta son kitabı” Öldürülen 101 şair” kitabındaki şairlerde görebiliriz. Bu kitabıyla bedel ödenmeden, muhalif olunmadan şair olunamayacağını derisi yüzülen Nesimi’den, darağacında asılan Pir Sultan’a kadar anlattığı şairlerle göstermiştir.
Onun ikinci bir oğlu diyebileceğimiz Vatandaş Osman diye bilinen hiciv ustası şair Harun Yiğit’ten söz edelim. İşçi olarak gittiği Almanya’dan dönüşünde Remzi İnanç’a der ki: “Ben Antalya’ya gidiyorum kimi tanıyorsun, görüşebileceğim, der. Remzi İnanç, bu sosyalist şairi Mustafa Ceylan’a gitmesini söylemiş. Ceylan da bu isteği bir vasiyet gibi kabul edip Harun Yiğit’e bir çalışma odası verip birlikte birçok projede çalışmışlardır. Birçok programı birlikte hazırlayıp sundular. Harun da bir evlattan çok daha fazlasını ona yapmaktadır. İkisini bu anlamda kıskandığım olmuştur.
Şimdi elinin altında beş ayrı projesi olduğunu bunlarla ilgili gece gündüz çalıştığını biliyorum. Mustafa Ceylan ve Harun Yiğit’e sağlık ve başarı dilerim. İyi ki varlar.
Mustafa Ceylan’ın 5 0. Sanat yılı
26 Ocak 2015 tarihinde ANSAN etkinliklerinde yer alan sanatçı Mustafa Ceylan’ın 49. SANAT YILINI kutladık. Sanatçı dostumuz Mustafa Ceylan’ın doğum günü de 25 Ocak; yaş günüyle birlikte iki kutlama denk düştü. Bu yıl ise 50. Sanat Yılını dostları sürpriz yapacak. Çünkü kendisi için sık sık gün düzenleyecek biri değildir.
Ben kendisinden önce namıyla tanışmıştım. Zaman zaman Mustafa Ceylan’dan söz edildiği zaman “kim bu adam?” dediğimde, biraz önce karşı masadaydı, yanımızdan geçti görmedin mi? Kel, irice biri” dediler. Buna benzer durum birkaç kere daha yaşandı ama ANSAN üyeleri bir seçimde çarşaf listede bizi buluşturmuştu. Bir yıllık yoğun bir çalışma temposunda çok sayıda projeye imza atmıştık.
Mustafa Ceylan bu yıl sanatta 50. Yılına ulaştı. Bu yıllar boşa geçen yıllar değildir. Her yıl en az bir iki külliyete imza attığını biliyorum. Geçen yıldan bu yana “Anadolu Efsaneleri” adlı uzun soluklu bir araştırması Kaynak Yayınlarından çıktı. Çok çalışkan, yaratıcı, işten korkmayan Ceylan, gece çalışır, gündüz rutin işlerini takip eder, dostlarına zaman ayırır.
Şiir denilince 50 yıllık bir birikimi olmasına karşın yeni yetme bir âşık kadar heyecanla ama cesurca her ortamda şiir okumayı, konuşmayı sevdiğini gördüm.
Henüz 63 yaşında bir insanın 50. Sanat yılının kutlaması sanata çok erken yaşlarda başladığını gösteriyor. Öyle de olmuş. İlk şiirini ortaokulda öğretmenleri bir kutu mürekkep, bir kalem ile ödüllendirmiş. İlk şiiri yine o yıllarda Adalet Gazetesi’nde yayınlanmış. O gün bu gün şiir yazıyor.
Mustafa Ceylan’ın beslendiği, etkilendiği iki kişi vardır. Birisi sazsız ozan olarak bilinen Destancı Ahmet Ramiz Ceylandır. Amca Ceylan Peygamberler tarihini, Yunus Emre, Karacaoğlan ve Köroğlu gibi ozanların şiirlerini hatmetmiş ve çevredeki olayları destansı dille anlatan bir şairdir. Mustafa Ceylan onun yanında ondan tarihi öyküleri, ünlü ozanların eserlerini dinleyerek geçirir çocukluğunu ve amcasının yazdığı destansı şiirleri yazarak çoğaltmakla görevlidir. Anne tarafındansa anneanne Miyase neşe dolu, şen şakrak biridir ve düğünlerde türküler söylemesi, cenazelerde ağıt yakmasıyla bilinir; işte bu iki kişi Ceylan’nın gelecekte iyi bir şair olmasını sağlayacak alt yapıyı atarlar. (G. ONAY)
Mustafa Ceylan 50’ye yakın eser vermiş. Bunların yaklaşık 11 tanesi kendi çalışması: şiir roman, öykü, araştırma gibi. Gülce Edebiyat sitesinde görebileceğiniz efsaneleri, destanları ve yüzlerce şiirini okuyabilirsiniz. Onlar kitaba dönüştürmesini beklediğimi söylemek isterim. Asıl kitapları başkalarının yazdıklarıyla ilgili inceleme, araştırma yazılarından oluşuyor. Yani başka sanat ve kültür adamlarını söz yerindeyse kolundan tutup yükseltip, sanatseverlere tanıtmış. O sanatçının ne yaptığını, sanatın neresinde olduğunu tahlillerle ortaya koymuş.
İnanırım ki bazı insanlar dünyaya gelirken belli misyonlarla gelir. Bu yönde görevleri vardır. Bunlardan biri de Prof. Dr. İsa Kayacan idi ve 150 kitapla bu görevini tamamlayıp hayata gözlerini yumdu. Kim çıkardığı bir yapıtını eline ulaştırırsa, onu okur, o kitap ve yazarı hakkında yazdığı yazıları Edirne’den Kars’a kadar yazıyı en az üç- beş gazetede yayınlar, bu gazeteleri dosyalar ve yazarın adresine gönderirdi. Bunu ülkemizde başka yapan yoktu. Mustafa Ceylan’da İsa Kayacan gibi hep başkalarını yazdı, başkalarına çalıştı. Bazen der ki: “dönüp baktığımda kendim için bir şey yapmamışım,” der, doğrudur. Yayınladığı kitaplarda kendine ait bir öz yaşam öyküsünü bile koymaz. Ama yazdığı sanatçının kaşıklığına kadar her şeyini yazar.
O bir mühendistir. Bu eğitimi ona sanat alanında disiplin, iyi bir organizasyoncu, sanat ve kültüre karşı objektif bir yaklaşım kazandırmış. Mustafa Ceylan 17 yaşında 12 Mart’ta Ülkü Ocakları başkanı olarak ceza evine girmiş. 12 Eylül ‘de yine ceza evine girer. Ancak 12 Mart’ta ceza evinde solcuların bulunduğu koğuşa verirler Mustafa Ceylan’ı. O koğuşta Toplum Kitabevinin sahibi öykü eleştirmeni öykücü Remzi İnanç vardır. Bilinçli olarak koğuşlarına konan bu genç ülkücüye deyim yerindeyse ezmek yerine insanı davranmışlar. Ve bu gün Remzi İnanç öl dese onun için ölecek kadar derin insani bağlar oluşmuş aralarında. Düşünce ve sanat olarak da birbirlerini anlama noktasında bir anlayışa ulaşmışlar.
Bunu ele aldığı, hakkında yazı yazdığı şairler yelpazesinde de görebiliriz. Hatta son kitabı” Öldürülen 101 şair” kitabındaki şairlerde görebiliriz. Bu kitabıyla bedel ödenmeden, muhalif olunmadan şair olunamayacağını derisi yüzülen Nesimi’den, darağacında asılan Pir Sultan’a kadar anlattığı şairlerle göstermiştir.
Onun ikinci bir oğlu diyebileceğimiz Vatandaş Osman diye bilinen hiciv ustası şair Harun Yiğit’ten söz edelim. İşçi olarak gittiği Almanya’dan dönüşünde Remzi İnanç’a der ki: “Ben Antalya’ya gidiyorum kimi tanıyorsun, görüşebileceğim, der. Remzi İnanç, bu sosyalist şairi Mustafa Ceylan’a gitmesini söylemiş. Ceylan da bu isteği bir vasiyet gibi kabul edip Harun Yiğit’e bir çalışma odası verip birlikte birçok projede çalışmışlardır. Birçok programı birlikte hazırlayıp sundular. Harun da bir evlattan çok daha fazlasını ona yapmaktadır. İkisini bu anlamda kıskandığım olmuştur.
Şimdi elinin altında beş ayrı projesi olduğunu bunlarla ilgili gece gündüz çalıştığını biliyorum. Mustafa Ceylan ve Harun Yiğit’e sağlık ve başarı dilerim. İyi ki varlar.