ein Bild ein Bild
Sitemize Hoşgeldiniz, Ziyaretçi! Giriş Yap Kayıt Ol


Konuyu Değerlendir
  • 0 Oy - 0 Ortalama
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
ŞİİRİN DİLİ (1)
#1
“ ŞİİRİN DİLİ (1) ”



Mustafa CEYLAN
**************

Dilsiz şiir olur mu da şiirin dilinden bahsediyorsun ki, diyenler olabilir. Dilsiz şiir, "şiir kontrol hapı" nı anlatan Hilmi Yavuz'un işaret ettiği hapı yutmamış şairin kaleminden çıkıp, internet dünyamızda sık sık karşılaştığımız şiirlerdendir. Evet dilsiz şiir. Dinsiz, imansız şiir kadar tehlikeli bir şiir türüdür. Arap Edebiyatının Kâbe duvarlarına suk-u ukazdan, kent pazarlarından ve meydanlarından toplayarak getirip astığı muallâkalara bile efelenen, arada bir şımaran, ye kürküm ye, yaşa gülüm yaşa; al gülü, ver oyu, tut papazı diyen şiirdir. Şairin dil hastalığının en son muhteşem keşfidir ki yorgun kelimelerle yanyana, üst üste yığılan ve en küçük yangında eriyip alevden su kesilen ve şairini de o kızgın sularda haşlayan son devrin eşi bulunmaz icatıdır...


Dilsiz şiirlerin şairleri, keşke çok özendikleri ve birer "kutlu ağlama" duvarı diye karşılarına dikilip temennalarda bulundukları NAZIM HİKMET veya NECİP FAZIL gibi edebiyat tarihimizde birer abide olan şairlerimizin ŞİİR TEKNİKLERİ' ni ÖZELLİKLE ve HUSUSİYETLE de ŞİİR DİLLERİ' ni merak edip okusalardı. 


Bilebilseler ve farkına varabilselerdi, Nazım ve Kısakürek abidelerinin şiirlerini unutulmaz kılan, gönül defterlerimize, aklımıza, yüreğimize silinmez izlerle nakışlayan şey'in ŞİİRLERİNDEKİ SES OLDUĞUNU, dolayısıyla ŞİİRLERİNİN DİLİ olduğunu farkedebilselerdi.
Sadece, Abdurrahim KARAKOÇ'un BAYRAM SABAHI camiden evine dönen o üzgün, duygulu ve yoksul ANADOLU İNSANI'nın içinin taaa içini nasıl KELİMELERLE şiirinde resmettiğini anlayabilseydik, işte o zaman, O ŞİİRİN ŞİİR DİLİ' ni kavramış olabilirdik.


*

Ağlayan bir insan motifini, kahkaha içeren, zevk, sefa ve neşelerle dolu kelimelerden oluşmuş söz kurgularınızla anlatmaya çalışırsanız, hem okuyucu ve hem de şiir sizinle alenen ve resmen dalga geçer. Çoğu kere, dalga geçiyorlar da biz (tam puan, ben de beklerim sayfama) çıkmaz sokağının sakini olmakta ısrarcı olduğumuz için, kafamızı kendi beceriksiz, soğuk kum yığınları arasından çıkarıp da gözlerimizi ve kulaklarımızı açmamakta direniyoruz hep. 
Nesir ile manzumeyi -şiiri- birbirinden ayıran ilk önemli unsur DİL'dir ve şiiri şiir yapan kendi EDASI'nı oluşturan dilidir. Aksi takdirde EDASIZ BİR ŞİİR, özü yenilmiş meyve kabuğuna benzer ki, tadsızdır, havası bile yoktur, yeri de çöplüktür.
*
Şiir ses'tir. Ses, dil'dir. Mevlâna: İnsan ses'tir demiş. Ses var evet, ama elle tutamayız, gözle görüp ağırlığını tartamayız. Fakaat, sesin kulak zarımızda bir ŞİDDET'i, bir ETKİSİ, bir BASINÇI vardır ki, bu çok çok önemlidir. Dilde ses HARF iledir. HARF, alfabenin olmazsa olmazı, kendisidir. En zengin dil, alfabesinde harfi fazla olan dil değil, alfabesinde SESLİ HARFİ FAZLA OLAN DİL en zengin dildir. Çünkü, sessiz harflerle sesli harfler yanyana geldiklerinde HECELERİ, HECELER DE KELİMELERİ, KELİMELER DE MISRALARI OLUŞTURUR.
Yılan, yerde sürünürken bir ses çıkarır. Yağmur çisil çisil-usuldan usuldan yağarken bir ses çıkarır ki, bardaktan boşanırcasına yağarken çıkardığı sese benzemez. Ağustos böceği de uçar, sivri sinek de, ama ikisi de başka başka ses çıkarırlar.

*
Ağlayan birisini gördüm geçenlerde. Yaka-paça dağılmış, ağız göz bizim kamyon Hüsnü' nün "massey ferguson" kamyonuna benzemişti. Dikkatlice baktığımda şaşırdım, ağzım açık kaldı. Gördüğüm kişi, ağlarken bir anda kahkahalarla gülmeye başlamaz mı? Aaaaaa!!!! heyret dedim de heykel kesildim karşısında. Güldü bir iyice ve sonra, gözlerini ufkun en uç noktasına mıhlayıp sustu, büktü boynunu ve (şinanay-şinanay) diye diye oradan uzaklaştı...
*
Günlerden bir gün görev yaptığım büroya dev gibi bir adam geldi. Ürktüm, çekindim, korktum. İri yarı, hani "çam yarması" derler ya, tam onun gibi işte. Kalın, kocaman bıyıkları vardı. Kocaman ellerinde bir parmakları vardı ki, benim iki parmağımdan daha kalındı. Hele ayakları ve ayakkabıları...
Dedim, galiba, "mafia" dedikleri adam bu olsa gerek.
Usulca, sandalyemden kımıldayıp masamın gözünü sessizce açıp, elimi içine soktum. Orada, tabancam yoktu ama en azından makas vardı. Kendi kendime, bana saldırır, bir şey yaparsa, makasla savunma yaparım diye düşündüm.
Çekingen bir eda ile:
-"Buyurun. Size nasıl yardımcı olabilirim?" dedim.
O dev adam, yaklaştı ve bana:
-"Mıttafa abi, beni tanımadın mı, ben Sedat" demez mi? 
Gayri ihtiyari:
-"Neeee? Sen... sen..." dedim ve gülmekten nerdeyse karnım yarılacaktı, kendimi zor tuttum. O koskoca, o korkunç dev adamdan "Mıttafa abiiii" diyen bir çocuk sesi ki, "Tanrım, 5 yaşında çocuk sesi"... 
*
İğne batar, acır canımız. 
Hayır,
Batar iğne canımız acır.
Hayır,
Acır canımız, iğne batar.
Hayır,
Canımız acır, iğne batar.
Ne o, ne bu; acıyan can da canım ben... Ya, Allah gecinden versin, en yakınlarımdan birisi Hakk'a yürüseydi canım nasıl acırdı acaba? O zaman, hangi kelimelerle ve hangi mısra kurgulamaları ile anlatabilirdim ki acımı? Ya, o çocukluğumun ANADOLU AĞITÇI KADINLARI'ndan olan ANNEANNEM'in ağıtlarına ne demeli? Ne kadar başarılıydı, ne kadar içten ve candan. Bütün köyün kadınları günlerce ağlardı, onun yaktığı ağıtlar, aylarca dilden dile dolaşırdı. Anında ezberlerine geçerdi köy kadınlarının...
Bir Fransız şairi elmayı ısıran bir adamı anlatan dizeleri okuyan kişi, dişleri arasında elmayı hissetmeli ve elmanın tadlı suyu dudaklarından çenesine akmalı diyordu.
Yağmurun yağmasını anlatan KISAKÜREK Pirimiz, o uğultuyu resmetmek için (uuuu)ağırlıklı hecelerle, sessiz harflerin birlikteliğini ne güzel dizayn etmişti Rabb'im, halâ içimin balkonu o sebeple yağmurlu ya...
*
Bir "zurna" ile "akardeon", bir "davul" ile "mandolin" elbette yanyana, ayrı ayrı veya karşı karşıya ses çıkarabilirler ama, asla birinin sesi ötekine benzemez. 
*
8 sesli harfimiz var, o sebeple Dünyanın en zengin dillerinden birisi güzel Türkçe'miz. Türkçemizi güzel yapan bir de, 8 sesli harfe ilâveten KUYRUKLU HARFLERİMİZ var ki (Ç,Ş,Ğ) bu üçlü işte muhteşem üçlü kelime silahşörüdür ki, sesli harf şiddetinin iki misli sesli - ses verirler ki, bizim alfabemizin sesli harfi o yüzden BANA GÖRE 8 değil, 11 dir.
Nazım Hikmet, en çok bu üçlü ses silahşörünün raksı ile mekanik sesleri ve tabiatın seslerini resmetmiştir ve başarısı da bundandır işte.
*

(A) harfini HACER TEYZE' nin cümbüşlü ağzından bahar sabahlarında balkonlardan evimize yansıyan:
-"Aaaaaa!!! demek öyle gızzz?!" deyişinden sevdim. A harfi haykırdı hep, (E) harfi, arada bir benimle iç sohbete tutuştu (eeee, anlat bakalım n'aber?!)dercesine, (İ)harfiyle ip olup çektim saatlerin zembereğini, (ı) harfiyle ıssız viranelere ışık olmaya çalıştım. O' dan hiç bahsetmek istemem, O ve ööö çocukluğumun düşsel sokaklarında çevirdiğim çemberlerdi benim için hep. 
Her harfin BİR AĞIRLIĞI var. Geçenlerde BAKKAL HAYRİ amca'nın terazisine baktım, bir kefede (A) vardı, ötekinde ise ( L)... L, zavallı hafif gelmiş, ne kadar L harfi varsa kendisine yardıma çağırıyordu. 
*

Şiirimin şiir olması için baştan sona harflerle dokunan mimarisini çarpık kent mimarisinden kurtarıp, yaşayana ve okuyana huzur veren, haz veren, unutulmaz kılan bir mimariye dönüştüremedim; tam 55 yıldır bu sancıyı çekerim, neredeyse ŞİİR KANSERİ olacağım, bir türlü beceremedim, ona yanarım işte...
*
Şapkalı (i)var bir de, biliyorsunuz. Şimdi moda; üç beş portal'a , iki üç şiir sitesine şiir yayınladıktan sonra hemen bir OZAN mahlası alman gerekiyor. Sanki mecburiyet bu. İtalyan gömleği MODASI sanki. ARAP PEŞTAMALİ'nden FARKI NE Kİ? OZAN FALANÎ... Oh ne güzel... Uydur uydur al mahlası. AŞIK SALKIMî... Oh beee... değmen keyfime...
Kaç bin yıllık AŞIKLIK GELENEĞİ'nde USTALAR verirdi mahlası çırağına. DEDEM KORKUT verirdi genç delikanlılara ADI ki, ancak, BİR KAHRAMANLIK SONRASI o da...
*
Çağırın şu Vatandaş Osman'ı, işaret diliyle konuşuyor konuşma engelli vatandaşlar ya, benim şiirim de dilsiz, işaret diline benzer bir şeyler, bir yazım tekniği bulsun bana, bir de mahlas versin gayri.
Geçenlerde, 7 delikli tokmak olan kafamda, kulağımın yerine gözümü koymuşlar rüyamda, burnum yerine de kulaklarımdan birisini. Özetle, karman karışıktı rüyam. Şiirim de ona benziyor. Söz ve sözü meydana getiren seslerle - kelimeler UYUMSUZ yerlerdeydiler hep. Ben, boşuna aradım durdum o kaybolan tek kulağımı...



Mustafa Ceylan
 
Cevapla
  


Foruma Git:


Konuyu Görüntüleyenler: 1 Ziyaretçi

Android Haberler | Ansansanat | Borsa Yorumla | Gülce Edebiyat | Türkçe Dersi