13-ABBAS BEĞ (Karabağ)
MUSTAFA CEYLAN / ÖLDÜRÜLEN ŞAİRLER-CİLT:2-Sayfa :316-320
(4) : BAYRAM, Ömer; Nevvab Tezkiresinde Şair ve Eser Üzerinde Değerlendirmeler.
MUSTAFA CEYLAN / ÖLDÜRÜLEN ŞAİRLER-CİLT:2-Sayfa :316-320
Şuşa çevresindeki eski yerleşim yerleri, ayrıca Cıdır düzündeki Şuşa mağarası (Üçmıx Dağı'nda) bu yerlerin Azerbaycan topraklarında en eski insan kamplarından biri olduğu kanıtlanmıştır. Deniz seviyesinden 1300-1600 metre yükseklikte bulunan Şuşa şehrinin güneyinde Kafkasya'nın en eski yerleşim sitelerinden biri bulunmaktadır. XX yüzyılın 70'li yıllarında Şuşa mağara kampında yapılan arkeolojik kazılarda burada Paleolitik dönemine ait taş aletler bulunmuştur. Bu araziler tarihi Azerbaycan topraklarının - Medya Devletinin, Kafkasya Albanyasının, Karabağ Hanlığı'nın ayrılmaz parçasıdır. Şuşa Karabağ Hanlığı'nın askeri-stratejik önemli ve ekonomik, siyasi, kültürel merkezi olarak oluşmuş ve gelişmiştir. Roma tarihçisi Gaius Cornelius Tacitus (Tasıt) Kafkasya topraklarında dondar Türk toplumuna ait Sosu (Latincede “ş” sesi yok) şehrinin olması hakkında melumat vermişdi. Halk efsanesine göre, bu yerlerin havası saf ve şifalı olduğu için onu “Şuşa”(cam - glass) adlandırmışlardır. [1]
Şuşa şehri 1750-51 yıllarında bağımsız Karabağ Hanlığı'nın banisi Penah Ali Han Cavanşir tarafından kurulmuştur. Kentin ilk adı, Penah Ali'nin şerefine Penahabad olmuştur.
1763 - 1806 yıllarında Penah Ali'nin oğlu İbrahim Halil Han'ın zamanında, kentin çevresinde yerleşen Şuşakent (Şuşakənd[2]) köyü ile ilgili[kaynak belirtilmeli], Penahabad adı Şuşa olarak değiştirilmiştir. İbrahim Halil Han Şuşa'yı başkenti gibi genişletip, şehrin savunma kabiliyetini güçlendirmiştir.
1805 yılında Rusya İmparatorluğunun Karabağı ele geçirmesine kadar, Şuşa birkaç defa Kaçarlartarafından kuşatılmıştır.Rusya İmparatorluğu'nun yönetimi altında da Karabağ, Azerbaycan kültürünün, edebiyatının ve müziğinin merkezi olmuştur. 1851'de Şuşa'nın toplam nüfusu 15.194 olup[3], 1886'da 30.000,[4], 1910'da 39.413[5], 1916'da 43.869'a artmıştır.[6] 1916'da nüfusun çoğunluğu, Ermeniler (23.396; %53) ve Azeriler, 19.121, %44'dan ibaretti.[7]1989'da kentin toplam nüfusu: 23.156 olup Azeriler (21.234, %92) ve Ermeniler (1.620, %7)[8]'den ibaretti.
Karabağ Savaşı sırasında 8 - 9 Mayıs 1992 tarihlerinde meydana gelen Şuşa Muharebesi'nin sonucu Ermenistan Silahlı Kuvvetleri tarafından ( Rusya'nın yardımıyla) işgal edilmiş[9] ve Şuşa kentinin nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan Azeriler şehirden göç etmeye mecbur bırakılmışlardır. Şu anda Ermenistan Silahlı Kuvvetleri'nin işgali altında ve fiilen Dağlık Karabağ Cumhuriyeti tarafından yönetilmektedir.
*
"Abbas Bey, Perioğulları adını taşıyan bir köyde doğduğundan bu adla anılmaktadır. Şuşa'da ve diğer kentlerde eğitimini tamamlamıştır. Zamanının çoğunu "Rus kulluğunda" geçirmiştir. Bir gece, kimliği belirsiz kişiler tarafından
öldürülmüştür.
Şair, 1106/1694-95 yılında öldürülmüştür.
Bir gazelini sunuyoruz.
"Sâkî oturma ver içek bâdeni
İtme ferâmuş men üftâdeni
Kaşına benzetme mâh-ı felek
Ayda otuz yol bozar âmâdeni
Verme nasihât yokdur zâhidâ
İstemirem mescid-i seccâdeni
Kâbe'den el çekmeğe hazır gözüm
Görse kıyâfetde büt-i sâdeni
Sen perîsin yâr-i hurrem hânene
Mahrem idersen mi perî-zâdeni" (3)
-------------------------------------
Konuya Ek:
"Vefat kayıtları, şairin ölümü ile ilgili bilgi vermenin yanı sıra, tezkire müelliflerinin ölüm hadisesine bakış açılarını vermesi, daha geniş ifade ile bizim kültürümüzde, bu dünyadan ahirete göçmenin değişik şekillerde ifade edilmesi yönüyle bir orijinallik içerir. Tezkirelerde, doğum hadisesinin aksine şairlerin ölüm tarihleri, ölüm yerleri, ölüm şekli ve sebepleri, mezarının yeri, vefat anındaki son meslekî durumları imkânlar ölçüsünde aydınlatılmaya çalışılmıştır (Kılıç, 1998: 142). Tezkireciler, bazen şairin vefatı için yazılmış tarih beyitlerinden de istifade etmişlerdir (Çapan 1993: 136).
Nevvab, tezkiresinde bazı şairlerin ölümlerini kısa bir ifade ile “vefat etti, rahmetli oldu, Allah’ın rahmetine gitti, ömrü vefa etmedi, dünyadan göçtü" şeklinde ifade etmiştir: “Kanber Gülablı, öğrendiğime göre yaşı seksene yaklaştığında vefat etmiştir (Mir Möhsün Nevvab 1998: 42). Mirza Mehdi Bey Allah’ın rahmetine gitmiştir (Mir Möhsün Nevvab 1998: 58). Caferkulu Han, Allah rahmetine gitti (Mir Möhsün Nevvab 1998: 60). Ahund Molla Abbas, gurbette rahmetli oldu (Mir Möhsün Nevvab 1998: 81). Abdulla Bey Asi ’nin ömrü vefa etmedi. Yoksa şairlik için lazım olan her şey onda var idi (Mir Möhsün Nevvab 1998: 85)."" Mirza Hüseyin Salar’ın ölümüne sebep olan hastalık da söylenmiştir: “O, vodyanka (karnın su toplaması) hastalığı ile dünyadan göçtü (Mir Möhsün Nevvab 1998: 119)1"
Nevvab, tezkiresinde, Molla Zeynelabidin Sagarî’nin vefatını edebî bir dille ve ayrıntıları vererek anlatmıştır: “Bu dünya ancak hadiseler sahnesi olduğundan 1271 (1854)’te güneşin batmasına üç saat kala şiddetli yağmur başladı. Merhum Molla Zeynelabidin Sagarî, misafirleri ve sohbet arkadaşları için çay hazırlamakla meşgul idi. Birden yıldırım o biçareye isabet etti ve derhal canını cihanı yaratana emanet etti (Mir Möhsün Nevvab 1998: 104)1" Şairlerden Kinyaz Mehdikulu Han-ı Sani’nin vefatı anlatılırken, şairin mahlasıyla ilgi kurulmuş ve “Onun mahlası Vefa’dır. Ancak ömür ona vefa etmedi. 26 Cemaziye ’l-evvel 1318 (5 Eylül 1900) tarihinde rahmetli oldu (Mir Möhsün Nevvab 1998: 156)1" denmiştir.
Tezkirede, katledilen şairlerle ilgili bilgiler de verilmiştir: “Abbas Bey, 70 yaşında idi. Yukarıdaki tarihten 5 yıl önce kendi köylerinde, onu ansızın tüfek kurşunu ile vurdular. Katili malum olmadı (Mir Möhsün Nevvab 1998: 137)1" Kerbelayi Mehemmed’in katledilmesinin sebebi, nasıl katledildiği anlatılmıştır: “Kerbelayi Mehemmed, 1309’un mübarek Ramazan ayında Araz’ın kenarında eşini ve kayınvalidesini öldürüp kaçmıştır. Kayınbiraderi onu takip etmiş, yakalamış. Kollarını ve başını kesmiş. Cesedi ortalıkta kalmış. Nihayet birisi onu defnetmiş (Mir Möhsün Nevvab 1998: 463)9"
Molla Penah’ın nasıl katledildiği konusunda Nevvab, uzun uzadıya bilgi vermiş, bir bakıma onun ve oğlunun katlini, tezkiresinde hikaye etmiştir: “Molla Penah’ın ömür kağıdına mühür vurulmasına yani öldürülmesine hükmetti. Hizmetçiler Molla Penah’ın evine gelip Mehemmed Bey seni çağırıyor dediler. O da çaresiz bir şekilde oğlu Ali Ağa ile birlikte hizmetçilerin önüne düşüp yola koyuldu. Hacı Azim adındaki köprüye ulaştılar. Molla Penah istedi ki Mehemmed Beyin evine doğru gitsin. Hizmetçiler dediler ki köprüden geç ve biz nereye gidiyorsak sen de oraya git. Molla Penah dedi, Mehemmed Beyin evi aşağıdadır. Hizmetçiler, sözü uzatma ve bizimle gel, dediler. Köprüyü geçince Molla Penah, oğluna bizi nereye götürüyorlar dedi. Oğlu da ona, bir zamanlar senin milleti gönderdiğin yere demiş. Oğlunun babasına işaret ettiği şey şuydu: Molla Penah, kudret sahibi olduğu zamanlarda, halkın kusur işleyenlerinden bazılarının yüksek bir dağın başına gönderilmesine sebep olmuştu. Şimdi de o dağa “adam atılan ” derler. Molla Penah’ı, şimdi de kabrinin bulunduğu yere getirdiler. Onu oğluyla birlikte öldürmek istediler. Molla Penah feryat edip, bizi öldürmekten başka çareniz olmadığından bari önce beni öldürün ki oğlumun ölümünü görmeyeyim, dedi. O insafsızlar o biçarenin yalvarmasına kulak asmayıp önce oğlunu sonra kendisini öldürdüler ve orada defnettiler. Sonradan kabrinin üstüne taştan ve demirden bir türbe yapılmıştır (Mir Möhsün Nevvab 1998: 11-12).""(4)
-----------------------------------------------
(1) : wikipedia.org
(2)Müctehidzâde Mehmed Aka, Rıyazül Aşıkın, s. 127-28 (3): ÇİFTCİ, Cemil; a.g.e(4) : BAYRAM, Ömer; Nevvab Tezkiresinde Şair ve Eser Üzerinde Değerlendirmeler.