15/06/2018, 13:59
Nazmi Öner
SANATIN BİYONİK ADAMI MUSTAFA CEYLAN
Mustafa Ceylanın elli yıllık sanat yaşamına sığdırdıklarına bakınca, itiraz ediyor mantığım, sığmaz diyor bu kadar şey bir insan hayatına. Ömrü yüz yıl bile olsa… Hani diyorum ki, başka bir işi olmasa, evi ailesi olmasa, sadece şiir yazsa… Ama öyle değil, evi ailesi de var, teknik adamlığı var, şiirden fazla başka alanlar da var. Dergici, gazeteci, radyocu, politikacı, şair, yazar, araştırmacı, eleştirmen ve genç sanatçılara öğretmen. Ve bunca yükün altından kalkıp sürekli yeni hedeflere koşan biyonik bir adam.
Nereden çıkarıyorsun bunu derseniz, derim ki, hayatından. Çünkü hayatı da sanatı gibi tek düze değil Mustafa Ceylan’ın. Normalde bir işe girer otuz sene çalışıp emekli olursunuz, değil mi? Oysa Ceylan 30 seneye neredeyse otuz çeşit değişik görev sığdırmış. Bakalım isterseniz şimdi, kısaca hayatına.
Ankara’nın Elmadağ İlçesinde 1952 yılında doğan Mustafa Ceylan’ın hayatına kısaca bir göz atılırsa, çok yönlü, çok hareketli ve çok değişken bir yaşam yolculuğuna tanıklık etmek mümkündür. Memuriyet hayatı kendi anlatımıyla kısaca şöyledir. Elmadağ Belediyesi’nde 1972'de başlayan memuriyet hayatı, 1998 de emekli olana kadar, birçok ilde, görev değişiklikleriyle devam ederek gidiyor. Kamuda; işçi, memur, şef, müdür, işletme müdürü, daire başkanı, Başbakanlık Müşaviri, Belediye Başkan Yardımcısı gibi çok değişik görevlerde bulunuyor. Elmadağ Belediyesi, T.C Devlet Demiryolları, Eskişehir Belediyesi, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Ankara Yenimahalle Belediyesi, Ankara Sincan Belediyesi, Başbakanlık, Antalya Köy Hizmetleri gibi kuruluşlarda çalıştıktan sonra, son olarak 1998 yılında Antalya Köy Hizmetleri'nden emekli oluyor.
Derneklerden başlayarak, siyasi parti teşkilatlarının çeşitli kademelerinde politikayla da uğraşan Mustafa Ceylan, İl Genel Meclisi üyeliği ve İl daimi Encümen üyeliği de yapmıştır. 12 Mart ve 12 Eylül de tutuklanarak, cezaevleriyle de tanışan Ceylan, yargılanıp beraat ettikten sonra da, koşar adım yeni yolculuklara çıkmakta tereddüt etmemiştir. Fakat bu hızlı ve değişken yolculuğunun her anında ve her yanında şiir vardır. Yol her merhalede ne denli çok çatallansa ve işler ne kadar çok değişse de, şiir edebiyat ve genel anlamda sanat, her an ve bulunduğu her aşamada onun atmosferi, yaşamak için nefes alması gibidir. Kendi tabiriyle, şiir onun için bir yürek gümbürtüsüdür, bir yanardağ fışkırması, bir ceylan hıçkırmasıdır. “Bir Yanardağ Fışkırması” adlı şiirinin ilk dörtlüğünde bunu şöyle dile getirir.
“Bir yanardağ fışkırması
Benim gönlüm deli gönlüm.
Ceylanların hıçkırması
Benim gönlüm deli gönlüm.”
Edebiyat ve sanat gibi, hayatının her safhasında hiç değişmeyen özelliklerinden birisi de, insan sevgisi ve yardımseverliği olup, özellikle şiirle ilgilenen herkesin elinden tutmuş, yol göstermiş, tanıtmaya çalışmıştır. Bu yönleriyle her şeyden önce, dostum dediğine değecek, Dost bir yürektir, Mustafa Ceylan. Ağabeyim dediği İsa Kayacan’ın hatırına Burdur için şiir yazacak kadar hatırnaz, kadirşinas ve dost canlısıdır. Kısacası dostluk, arkadaşlık, yardım, güven, vefa ve güler yüz gibi güzel özelliklerin toplamıdır Mustafa Ceylan.
Vefanın en güzel örneklerini de yakın dönemde ölen değerli yazarlarımız Rasim Köroğlu ve İsa Kayacan’ın arkasından düzenlediği etkinliklerle ortaya koymuştur. En az bu değerli yazarlarımızın aileleri kadar üzülmüş ve acısını yüreğinde hissetmiş ve sahiplenmiş dost ve kardeş bir yürektir.
Fakat şiirlerinde "Karıncanın gölgesi, Yunus’un Odunu" olmayı yeğlerken takındığı alçak gönüllü, mütevazı tavır, aynı zamanda tüm güçlüklere, büyüklüklere meydan okuyan bir azmi, kararlılığı ve yaşama bağlılığı da simgelemektedir.
“Tohumda başak, dalda yaprağız /Böbürlenme boşuna dağım diye /Buluta değen karıncayız' Yamaçların rüzgârı /Vız gelir bize... “
Diyen dizelerde bu başkaldırının izleri görülür. Ama bu kuru gürültü ve efelenme türünden bir başkaldırı değil, “ömür avlusunun aşk dibeğinde dövüle, dövüle olgunlaşmış” birisinin başkaldırısıdır.
Bir başka deyişle Hacı Bektaş Veli’nin dergâhında çile ile yoğrulmuş bir dervişin hak yoluna baş koyması gibi bir başkaldırıdır.
“Akşam oldu açmalıyım birayı /İçimdeki şu yangınlar sönmeli. Kurmalıyım yıldızlarla sarayı /Kel başımda ay ışığı dönmeli.”
Derken kendisiyle bile alay edebilecek kadar kompleksiz, kendisiyle barışık ve kendine güvenli olduğunu göstermektedir. Bu neden önemlidir derseniz; sanat her şeyden önce yaratmaktır, kendine güvenmektir. Güvenemeyen yaratamaz, çalıp, çırpmak zorunda kalır.
Bazı şiirleri bestelenen ve halk edebiyatının her alanıyla ilgili çalışmalar yapan Ceylan’ın Anadolu türküleri hakkında yazdığı şu dizeler, bilmem türkü üstüne sayfalarca yazsanız, tez hazırlasanız, sonuçta onu bu dörtlükten daha güzel anlatabilir misiniz?
Anneler düğünde başlar ağıda, /Türküler aşığı yaşatan gıda, Bazen mısralanır geçer kâğıda /“Dağların başında duman” diyerek.
Mustafa Ceylan kültüre ve geleneğe bağlı, milli değerlere önem veren, yurdunu, ulusunu seven bilinçli bir milliyetçidir. Ama “Akrabayız” şiirinde de görüldüğü gibi, onun milliyetçiliği, insanların akrabalığı esasına ve insan sevgisine dayalı olup; ırkçı, ayrımcı, aşağılayıcı ve düşmanlıklara dayalı değildir. İnsanlar arasında, bir binayı oluşturan yapı malzemelerinin akrabalığı, uyumu, fonksiyonu gibi bir yakınlığı, birlikteliği savunur. Bu onun barış içinde kardeşçe yaşama özlemidir.
Piramitiz Mısır'da, /Sultanahmet'te dikili taş... Jülyen Sütunu'yuz Ankara' da /Selimiye' de Sinan... Üst üste, yanyanayız /Yoktur birbirimizden şikâyetimiz Görülmüş değil davamız /Çünkü biz akrabayız...
Mustafa Ceylan şiirde, geleneksel şiir yazım kurallarımıza bağlıdır, ama tutucu ve durağan değildir. Yazarken ölçüyü ve kalıpları kullanır ama kalıpların esiri değildir. Kalıpları; yüzyıllardır yinelenen aşk, meşk, mecnun, gül, bülbül gibi birkaç yüz kelimenin tekrarından oluşan kısır bir döngü olmaktan kurtararak, sanki serbest şiir yazar gibi, farklı ve yeni sözcüklerle zenginleştirmiş, farklı bir bakış açısı getirmiş, duygu ve düşünce bazında da şiiri geliştirmiştir.
Fakat Mustafa Ceylan’ın asıl başarısı, ölçüyü kalıbı güzel kullanması kadar, bunlara yeni ufuklar açmaya çalışması, geliştirmesi ve hatta tüm şiir tarzlarını bir arada buluşturma yönünde yaptığı çalışmalar olup bu da onun durağanlığa, dogmalara karşı çıkan, ilerici ve öncü yanını göstermektedir. Onun edebiyatımıza kazandırdığı ve “GÜLCE” diye adlandırdığı bu yeni akım ayrı biz yazı konusu olacak kadar ayrıntılı bir alandır.
Akılcı ve bilimsel bakarım ben olaylara
Fakat bakınca Ceylan’ın çalışmalarına
Akıla bilime sığmadı Mustafa.
Dönüşerek biyonik bir adama
Soyunmuş sanatın sancaktarlığına.
Yazıyor, yazıyor, yazıyor her alanda.
Tüm içtenliğimle kutluyorum Mustafa Ceylan’ı ellinci sanat yılında
SANATIN BİYONİK ADAMI MUSTAFA CEYLAN
Mustafa Ceylanın elli yıllık sanat yaşamına sığdırdıklarına bakınca, itiraz ediyor mantığım, sığmaz diyor bu kadar şey bir insan hayatına. Ömrü yüz yıl bile olsa… Hani diyorum ki, başka bir işi olmasa, evi ailesi olmasa, sadece şiir yazsa… Ama öyle değil, evi ailesi de var, teknik adamlığı var, şiirden fazla başka alanlar da var. Dergici, gazeteci, radyocu, politikacı, şair, yazar, araştırmacı, eleştirmen ve genç sanatçılara öğretmen. Ve bunca yükün altından kalkıp sürekli yeni hedeflere koşan biyonik bir adam.
Nereden çıkarıyorsun bunu derseniz, derim ki, hayatından. Çünkü hayatı da sanatı gibi tek düze değil Mustafa Ceylan’ın. Normalde bir işe girer otuz sene çalışıp emekli olursunuz, değil mi? Oysa Ceylan 30 seneye neredeyse otuz çeşit değişik görev sığdırmış. Bakalım isterseniz şimdi, kısaca hayatına.
Ankara’nın Elmadağ İlçesinde 1952 yılında doğan Mustafa Ceylan’ın hayatına kısaca bir göz atılırsa, çok yönlü, çok hareketli ve çok değişken bir yaşam yolculuğuna tanıklık etmek mümkündür. Memuriyet hayatı kendi anlatımıyla kısaca şöyledir. Elmadağ Belediyesi’nde 1972'de başlayan memuriyet hayatı, 1998 de emekli olana kadar, birçok ilde, görev değişiklikleriyle devam ederek gidiyor. Kamuda; işçi, memur, şef, müdür, işletme müdürü, daire başkanı, Başbakanlık Müşaviri, Belediye Başkan Yardımcısı gibi çok değişik görevlerde bulunuyor. Elmadağ Belediyesi, T.C Devlet Demiryolları, Eskişehir Belediyesi, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Ankara Yenimahalle Belediyesi, Ankara Sincan Belediyesi, Başbakanlık, Antalya Köy Hizmetleri gibi kuruluşlarda çalıştıktan sonra, son olarak 1998 yılında Antalya Köy Hizmetleri'nden emekli oluyor.
Derneklerden başlayarak, siyasi parti teşkilatlarının çeşitli kademelerinde politikayla da uğraşan Mustafa Ceylan, İl Genel Meclisi üyeliği ve İl daimi Encümen üyeliği de yapmıştır. 12 Mart ve 12 Eylül de tutuklanarak, cezaevleriyle de tanışan Ceylan, yargılanıp beraat ettikten sonra da, koşar adım yeni yolculuklara çıkmakta tereddüt etmemiştir. Fakat bu hızlı ve değişken yolculuğunun her anında ve her yanında şiir vardır. Yol her merhalede ne denli çok çatallansa ve işler ne kadar çok değişse de, şiir edebiyat ve genel anlamda sanat, her an ve bulunduğu her aşamada onun atmosferi, yaşamak için nefes alması gibidir. Kendi tabiriyle, şiir onun için bir yürek gümbürtüsüdür, bir yanardağ fışkırması, bir ceylan hıçkırmasıdır. “Bir Yanardağ Fışkırması” adlı şiirinin ilk dörtlüğünde bunu şöyle dile getirir.
“Bir yanardağ fışkırması
Benim gönlüm deli gönlüm.
Ceylanların hıçkırması
Benim gönlüm deli gönlüm.”
Edebiyat ve sanat gibi, hayatının her safhasında hiç değişmeyen özelliklerinden birisi de, insan sevgisi ve yardımseverliği olup, özellikle şiirle ilgilenen herkesin elinden tutmuş, yol göstermiş, tanıtmaya çalışmıştır. Bu yönleriyle her şeyden önce, dostum dediğine değecek, Dost bir yürektir, Mustafa Ceylan. Ağabeyim dediği İsa Kayacan’ın hatırına Burdur için şiir yazacak kadar hatırnaz, kadirşinas ve dost canlısıdır. Kısacası dostluk, arkadaşlık, yardım, güven, vefa ve güler yüz gibi güzel özelliklerin toplamıdır Mustafa Ceylan.
Vefanın en güzel örneklerini de yakın dönemde ölen değerli yazarlarımız Rasim Köroğlu ve İsa Kayacan’ın arkasından düzenlediği etkinliklerle ortaya koymuştur. En az bu değerli yazarlarımızın aileleri kadar üzülmüş ve acısını yüreğinde hissetmiş ve sahiplenmiş dost ve kardeş bir yürektir.
Fakat şiirlerinde "Karıncanın gölgesi, Yunus’un Odunu" olmayı yeğlerken takındığı alçak gönüllü, mütevazı tavır, aynı zamanda tüm güçlüklere, büyüklüklere meydan okuyan bir azmi, kararlılığı ve yaşama bağlılığı da simgelemektedir.
“Tohumda başak, dalda yaprağız /Böbürlenme boşuna dağım diye /Buluta değen karıncayız' Yamaçların rüzgârı /Vız gelir bize... “
Diyen dizelerde bu başkaldırının izleri görülür. Ama bu kuru gürültü ve efelenme türünden bir başkaldırı değil, “ömür avlusunun aşk dibeğinde dövüle, dövüle olgunlaşmış” birisinin başkaldırısıdır.
Bir başka deyişle Hacı Bektaş Veli’nin dergâhında çile ile yoğrulmuş bir dervişin hak yoluna baş koyması gibi bir başkaldırıdır.
“Akşam oldu açmalıyım birayı /İçimdeki şu yangınlar sönmeli. Kurmalıyım yıldızlarla sarayı /Kel başımda ay ışığı dönmeli.”
Derken kendisiyle bile alay edebilecek kadar kompleksiz, kendisiyle barışık ve kendine güvenli olduğunu göstermektedir. Bu neden önemlidir derseniz; sanat her şeyden önce yaratmaktır, kendine güvenmektir. Güvenemeyen yaratamaz, çalıp, çırpmak zorunda kalır.
Bazı şiirleri bestelenen ve halk edebiyatının her alanıyla ilgili çalışmalar yapan Ceylan’ın Anadolu türküleri hakkında yazdığı şu dizeler, bilmem türkü üstüne sayfalarca yazsanız, tez hazırlasanız, sonuçta onu bu dörtlükten daha güzel anlatabilir misiniz?
Anneler düğünde başlar ağıda, /Türküler aşığı yaşatan gıda, Bazen mısralanır geçer kâğıda /“Dağların başında duman” diyerek.
Mustafa Ceylan kültüre ve geleneğe bağlı, milli değerlere önem veren, yurdunu, ulusunu seven bilinçli bir milliyetçidir. Ama “Akrabayız” şiirinde de görüldüğü gibi, onun milliyetçiliği, insanların akrabalığı esasına ve insan sevgisine dayalı olup; ırkçı, ayrımcı, aşağılayıcı ve düşmanlıklara dayalı değildir. İnsanlar arasında, bir binayı oluşturan yapı malzemelerinin akrabalığı, uyumu, fonksiyonu gibi bir yakınlığı, birlikteliği savunur. Bu onun barış içinde kardeşçe yaşama özlemidir.
Piramitiz Mısır'da, /Sultanahmet'te dikili taş... Jülyen Sütunu'yuz Ankara' da /Selimiye' de Sinan... Üst üste, yanyanayız /Yoktur birbirimizden şikâyetimiz Görülmüş değil davamız /Çünkü biz akrabayız...
Mustafa Ceylan şiirde, geleneksel şiir yazım kurallarımıza bağlıdır, ama tutucu ve durağan değildir. Yazarken ölçüyü ve kalıpları kullanır ama kalıpların esiri değildir. Kalıpları; yüzyıllardır yinelenen aşk, meşk, mecnun, gül, bülbül gibi birkaç yüz kelimenin tekrarından oluşan kısır bir döngü olmaktan kurtararak, sanki serbest şiir yazar gibi, farklı ve yeni sözcüklerle zenginleştirmiş, farklı bir bakış açısı getirmiş, duygu ve düşünce bazında da şiiri geliştirmiştir.
Fakat Mustafa Ceylan’ın asıl başarısı, ölçüyü kalıbı güzel kullanması kadar, bunlara yeni ufuklar açmaya çalışması, geliştirmesi ve hatta tüm şiir tarzlarını bir arada buluşturma yönünde yaptığı çalışmalar olup bu da onun durağanlığa, dogmalara karşı çıkan, ilerici ve öncü yanını göstermektedir. Onun edebiyatımıza kazandırdığı ve “GÜLCE” diye adlandırdığı bu yeni akım ayrı biz yazı konusu olacak kadar ayrıntılı bir alandır.
Akılcı ve bilimsel bakarım ben olaylara
Fakat bakınca Ceylan’ın çalışmalarına
Akıla bilime sığmadı Mustafa.
Dönüşerek biyonik bir adama
Soyunmuş sanatın sancaktarlığına.
Yazıyor, yazıyor, yazıyor her alanda.
Tüm içtenliğimle kutluyorum Mustafa Ceylan’ı ellinci sanat yılında