ein Bild ein Bild
Sitemize Hoşgeldiniz, Ziyaretçi! Giriş Yap Kayıt Ol


Konuyu Değerlendir
  • 0 Oy - 0 Ortalama
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
6) DİLİMİZDE İMGELEM(SOYUTTAN SOMUTA İSİMLER)(2)
#1
6) DİLİMİZDE İMGELEM(SOYUTTAN SOMUTA İSİMLER)(2)

Mustafa CEYLAN
*********************************************
 
Bir örnekle konuyu daha bir açık hale getirelim.
 
SAYIKLAMA

Kedim, ayak ucumda büzülmüş, uyumakta;
İplik iplik sarıyor sükûtu bir yumakta,
Hırıl hırıl, Hırıl hırıl…


Bir göz gibi süzüyor beni camlardan gece,
Dönüyor etrafımda bir sürü kambur cüce,
Fırıl fırıl, Fırıl fırıl…


Söndürün lambaları, uzaklara gideyim;
Nurdan bir şehir gibi ruhumu seyredeyim,
Pırıl pırıl, Pırıl pırıl…


Sussun, sussun, uzakta ölümüme ağlayan;
Gencim, ölmem, arzular kanımda bir çağlayan;
Şırıl şırıl. Şırıl şırıl…


Ne olurdu, bir kadın , elleri avucumda,
Bahsetse yaşamanın tadından başucumda,
Mırıl mırıl, Mırıl mırıl…,

 
Necip Fazıl KISAKÜREK
Bu şiirde;
-“Kedinin, sessizliği bir yumakta sarışı”,

-“Gecenin camlardan şairi süzüşü”,
-“Şairin çevresinde kambur cücelerin dönüşü“,
-“Şairin uzaklara giderek nurdan bir şehir gibi kendini seyretmesi“,
-“Arzuların kanında bir çağlayan olması“.
İşte bunlar, (kedi-sessizlik-yumak sarmak), (gece, cam, süzüş),(nurdan bir seher kendini seyretmek),(arzuların kanda çağlayan)olması; evet bunlar, mükemmel birer imgelem olup, şairin kişisel duyarlılığının, içinde bulunduğu an ve durumun hâyal gücüyle gönlünde-zihninde meydana getirdiği tasarımların yeniden yeni- orjinal ifadesidir.
(kedi)bir cins isimdir. (Sessizlik) bir durumdur. (Yumak sarmak) bir eylem-bir fiildir. Burada, cins isimle hâl-durum ve fiil yanyana gelerek bir imgelem ortaya koymuşlardır.
*
"Şiirde imge, günlük dilde bir arada duymaya alışık olmadığımız, ayrı anlam kategorilerine bağlı iki sözcüğün şaşırtıcı biçimde yan yana kullanılmasıyla ortaya çıkar. Örneğin “gecenin derisi” dediğimizde bir imge yaratmış oluruz. Çünkü “gece” ve “deri” sözcükleri günlük dilde aynı bağlam içinde kullanılmazlar. Bu iki sözcüğü birleştirmek akla gelmez. Bunun nedeni bu sözcüklerin gerçeklikleri arasında bir ilişkinin bulunmamasıdır. Bu yüzden biri öbürünü çağrıştırmaz. Ama biz “gecenin seğiren derisi” dediğimiz zaman şiirsel bir anlam ifade ederiz. Çünkü bu ifade imgelemin ürünüdür ve nesnel olmayan özel bir gerçekliğe sahiptir."(1)
*
" İMGE
♦ İmge (hayal), şiiri şiir yapan, onun özünü oluşturan öğelerden biridir. “İmgesiz sanat olmaz; şiir ise hiç olmaz.” “Şiir, imgelerle düşünme sanatıdır.” gibi birçok söz vardır ki şiirde imgenin önemini vurgular.
İMGENİN VARLIK NEDENİ
♦ Dil, bilindiği gibi sınırlı sayıda sözcükten oluşur. Sözlükler, bir dildeki sözcüklerin tamamını olmasa da önemli bir kısmını bir araya getiren eserlerdir. Örneğin TDK’nin Türkçenin en kapsamlı sözlüğü olan Büyük Türkçe Sözlük’ünde 616.767 söz varlığı bulunmaktadır. Peki, bu söz varlığı, insanın duygu, düşünce ve hayal dünyasını ifade edebilmesi için yeterli midir? Ya da evrende var olan her şeyin karşılığı dilde de var mıdır? Kuşkusuz, ne insanın duygu, düşünce ve hayal dünyasına ne de evrenin zenginliğine bir sınır çizilebilir. Dilin bu sınırlılığı karşısında insan bazen kendini ifade etmekte yetersiz kalabilir. Orhan Veli' nin “Bir yer var, biliyorum/ Her şeyi söylemek mümkün/Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum/Anlatamıyorum“dizeleri bu yetersizliğin ifadesi gibidir. Ancak insan dildeki bu sınırlılığı farklı yollarla aşmayı da deneyebilir. Sanat bir bakıma bu yolların genel adıdır. İmge yoluyla anlatım da aynı şekilde dildeki sınırlılığı aşmanın yollarından biridir.
İMGENİN OLUŞUMU
♦ İmge, duyuyla edinilen bir deneyimin zihindeki görüntüsüdür, düşünsel bir resimdir. İmgenin oluşum sürecinin ilk aşamasında, şairin dış dünyaya ait gözlemleri bulunur. Şair dış dünyada gözlemlediği nesnelerden bir seçme yapar. Sanatçı duyarlılığı ve hayal gücüyle seçtiği bu nesneler arasında değişik ilişki ve bağıntılar kurar. Gözlemlediği doğa ile ilgili, ama onun kopyası olmayan yeni bir tasarım oluşturur. Zihinde oluşan bu tasarım, dış dünyada karşılığı olmadığı için soyut ve özgündür; özgün olduğu için de etkileyici, heyecan verici, hayranlık uyandırıcıdır. Zihindeki bu özgün tasarımın şiirde dilsel göstergelerle ifade edilmesi ise imgenin oluşum sürecinde son adımdır.
*
Ahmet Haşim'in  “Merdiven” şiiri genel olarak sembolizm akımı doğrultusunda yazılmış kabul edilir; bu şiirin, yaşam merdivenini tırmanan yaşlanmış bir insanın  ölüme yaklaşırkenki duygularını simgeyle aktardığı söylenebilir. Şiirin adı bir simge değeri taşırken aynı zamanda yaşama benzetilen bir merdiven imgesini de yansıtır.
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller.
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu dizelerde “toprağa eğilmiş, sürekli kanayan”güller”, “alev gibi dallarda duran kanlı bülbüller” ve “suların yanması” gerçekten özgün imgelerdir.
Söz Sanatları ve İmge
♦ İmgenin oluşumu, bağdaşık olmayan sözcükleri aynı bağlamda bir araya getirmek, onları yan yana kullanmakla gerçekleştiğine göre, bu tür bağdaştırmaların belli söz sanatlarında sağlandığını görebiliriz. Özellikle teşbih (benzetme), istiare (eğretileme), teşhis (kişileştirme), hüsnütalil (güzel nedene bağlama) adı verilen sanatlar imge oluşturmanın araçları sayılabilir.
Teşbih
Sonra, şu on yıldan bu yana Benim, fakir
milletime ikram edebildiğim
bir tek elmam var elimde,
doktor, bir kırmızı elma :
kalbim… Ne ateryo skleroz, ne nikotin, ne hapis
işte bu yüzden doktorcuğum,
bu yüzden bende bu angına pektoris…

 
Nâzım HİKMET
 
Bu şiirde şair, tıp dilinde angina pektoris adı verilen hastalığının asıl nedeninin kalbi olduğunu belirtirken bunu bir imgeyle dile getirir: Kalbini kırmızı bir elmaya benzetir. Aralarında benzerlik ilişkisi kurulan iki nesneden biri kalp, diğeri kırmızı elmadır ve bu öğelerin her ikisi de şiirde verildiği için bu bağdaştırma teşbih yoluyla yapılmıştır.
İstiare
Sen raksına dalarken için titrer derinden
Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin;
Bizim de kalbimizi kımıldatır yerinden
Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin.
Faruk Nafiz ÇAMLIBEL'in "Sanat" adlı ünlü şiirinde yukarıdaki dörtlükte de görüleceği gibi sanatta Anadolucu anlayışla Batıcı anlayışı karşılaştırır. İlk iki dizeyi okuduğumuzda şairin “sen” diye hitap ettiği Batıcı zihniyete sahip kişinin çiçekli bir sahnede beyaz bir kelebeğin raksına daldığını anlarız. Ancak bu dizeleri okurken gözümüzde nesnel gerçekliği değiştiren bir imgenin canlandığını da fark ederiz: Beyaz bir kelebeğin çiçekler içindeki bir sahnede dans etmesi. Gerçekte sahnede dans eden beyaz kelebek midir, balerin mi?
Şair, balerini bir kelebeğe benzetmiş; fakat benzeyen varlığı, yani “balerin’i söylemeyerek açık istiare yapmıştır.
Teşhis
haliç’te bir vapuru vurdular dört kişi
demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
dört bıçak çekip vurdular dört kişi
yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu
 
Attila İLHAN
 
♦ Yukarıdaki dizelerde şair, yemyeşil bir ayın gökte dağıldığı bir gece karanlığında, Haliç’te demirlemiş bir vapurun, dört kişi tarafından bıçaklanarak öldürüldüğünü hayal ederek bir imge oluşturmuştur. Bu imgede vapurun eli kolu bağlı ve ağlıyor olması, bir cinayete kurban gitmesi, insana özgü özelliklerle kişileştirildiğini gösterir.
Hüsnitalil
Ateşten kızaran bir gül arar da
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi

Faruk Nafiz Çamlıbel
♦ Yukarıdaki dizelerde şair, doğadaki bir gerçeği, tamamen hayalî bir nedene bağlayarak açıklarken doğada nesnel karşılığı olmayan güzel bir imge üretiyor. Çoban çeşmesinden akan suyun bağlar, bahçeler arasından geçmesi, doğal bir gerçektir. Şair bu gerçeği hayalî bir nedene bağlayarak değiştiriyor. Çoban çeşmesinden akan su, ateşten kızaran bir gül aramaktadır. Bağdan bağa gezmesinin nedeni budur."(1)
*
" Maddî yaşamın manevî üretimi sanattır. Ve şiirin en ağır topu olan imge, bilincin en derinlerinden sökülüp getirilir. “Hafif müzik” sözleri gibi yüzeysel değildir. Şiirin gücü, imgenin gücüdür bu noktada. Şairin o anki ruhsal yoğunluğu, imgenin de, şiirin de o boyutta varlık alanına çıkmasıdır. Şairin şiire gebeliği, özün derinliği, özün duygular üzerindeki etkisi ve yarattığı yoğunluk, imgenin o etki ve yoğunluğa denk düşen büyüklüğüne neden olur. Şairle de ilgili bir durumdur bu. Yetenek, zeka, bilinç, ustalık, emek olmazsa olmazıdır şiirin de, imgenin de."
"İmge şiirde amaç değildir ama amacı ifade eden en etkili silahtır. İmge aslında kapalı anlatım da değildir. İmge şiirin vermek istediğini daha etkili hale getirir, estetiğini yüceltir. İmgeyi yaşam mücadelesinden kopararak üretenler, onu bireyselliğin oluşturduğu kendi dört duvarları arasındaki kapalı ruh haline yaslarlar. Oysa taşıma suyla değirmen dönmez. Dış yaşamdan ve onu değiştirme mücadelesinden ve o mücadeleyi verenlerden kopuk imge, asılın kopyası bile olamaz. İçi boş olanın bir değeri yoktur. İmge hayallerin büyüklüğüyle sınırlanamaz. İmge hayallerdeki büyüklüğü yaratan dış gerçekliğin ürünüdür. Burada madde mi düşünceyi yaratır, düşünce mi maddeyi çatışmasının benzeri bir durumun olmadığını da kimse söyleyemez. Şiir bilim değildir ama bilime de ters düşemez."
"İmge şiirin sihirli mücevheridir. Sesini o cevherlerden gönderen lezzetin en büyüğüdür.  Peşinen söyleyelim. İmge şiirin belkemiğidir. Şiiri yüceltenlerin en büyüğü ve başarılması en zor olanıdır. Şiir ne kadar imge ağıyla örülürse, estetik büyüklüğü de o ölçüde yüce olur. Yalnız imgesiz şiirde akıcılığı sağlamak daha kolaydır. Eğer şiir imge yüklü olup akıcı olmayı başaramamışsa, imgesiz olup akıcı olması daha olumludur. Ama hem imge ağıyla örülü, hem de akıcıysa, işte şiir orada bütünüyle mükemmelliğe erişmiş demektir. İmgenin özelliği budur. Çünkü imge yüklü şiirde kelimeden kelimeye, dizeden dizeye, imgeden imgeye geçişleri başarmak, imgesiz şiirdekinden çok daha zordur. Derin ustalık ve bundan da öte mükemmel bir duygu yoğunluğu ve birikim gerektirir. Maddî bir durum manevî alanda, yani düşsel alanda imge olarak varlığından soyutlanacaksa, o şey içerde bütün boyutlarıyla algılanmış olmalıdır. Yani bilinç dediğimiz şey, yani ideolojik yetkinlik yeterli olmalıdır. Algılama işi, yani bilinç, bir depremi veya başka bir durumu ilahi takdir olarak değil, yalnızca deprem acıları olarak değil, bütün bağlantılarıyla algılamayı gerektirir." (2)
*
İmge kavramı Latince imago sözcüğünden türemiş imageden gelir. İmage sözcüğü taklit, öykünme, kopya anlamlarına gelmektedir. Zaman içinde anlam genişlemesiyle bireyin zihninde beliren bir resim, bir kavram, bir fikir, bir izlenim gibi anlamlar kazanmıştır. Daha sonra da yazın bağlamında; söz sanatları, eğretileme ya da benzetme için kullanılır olmuştur.

Doğrudan sözlüğe başvurmak gerekirse Image sözcüğü İngilizcede şu anlamları ifade eder: 1. İmge, hayal, düş, hülya; zihinde oluşturulan resim. 2. Benzerlik, biçim, şekil, suret, tasvir. 3. Bir insanın tıpatıp benzeri. 4. Put, tapılacak nesne. 5. Benzetme, mecaz, eğretileme; bir şeyi belirtmek için şiirsel biçimde kullanılan söz. 6. İzlenim, görüntü. 7. Görüntü, bir şeyin aynadaki aksi.

Meydan Larousse’ta ise imge “gerçekte var olmayan şeylere zihinde istenen şekli vererek canlandırma yetisi” olarak geçer."

.................................................

“Sözcüklerle oluşturulmuş bir resimdir.” , “Şiirin kendisi de çok sayıda imgeden oluşturulmuş bir imge olabilir.” İmge, ön anlamıyla bizler için görünmesi zor olan bir anlamsal alanın veya görüntülenmesi güç olan bir görüntünün sözcükler yoluyla okuyucunun o alanı görmesini sağlar. Yani hayalin bir nevi birden maddi dünyaya girivermesi durumu. Bununla birlikte böyle bir görüntüyü ortaya koymak işi;  ya belirgin imgesel ifadelerle ya da şiirin bir bütün olarak bir imgesel bir bütünlük oluşturması yoluyla yapılır. Yani imge; kısa bir ifade -örneğin sadece bir kelime- de olabilir, şirinin bir bütün olarak bizde oluşturduğu görsel bir his de.

Bir görüşe göre imge, eğretilemeyle ilgili sözel verileri bulandırır. İmgenin gerçek bağlantıları, şiiri az çok “daha derin bir yapının içine yerleştirir”.


İmge için şiirleri vahiysel bir hale sokan, içinde bir nevi mucizevî bir sürecin olduğunu, sözcüğe can vermek türünden bir ‘şey’ olduğunu ileri sürenler de olmuştur.

İmgenin olduğu yerde gizli bir örüntünün aranması gerekir. İmgelerin incelenmesi, bunların sanatçının amaçladığı dışavurumlar değil, onun aracılığıyla iş gören daha büyük bir gücün, bir yüce zihnin, dışa vurulması olduğu varsayımını gerekli kılar.


İmge, kaçınılmaz olarak şiiri bulandırma kabiliyetine sahiptir. Yalnız şunu ayırt etmek gerekiyor: Karışıklık oluşturmak için mi imge, imge olduğu için mi karışıklık? İmge, doğası gereği dışa saçılmaya meyyaldir. Şair, istemese de imgeyi kullanmış bulur kendini ve şiir de bu sebeple karışık, soyut denebilecek bir hal alır. Hâlbuki bilinen tanımıyla imge, soyut olanı görselleştirme, maddeye bürüme durumu değil miydi? İşte imge için asıl belirleyici bilgi de burada yatmaktadır. İmge, hiçbir zaman karşımızda yavaşça ilerleyen bir resim çizmez, onu görselleştirmez, maddeye bürümez; imge, içe doğdurur. Resim çizmez, resim çiziverir veya resim çizmektedir ama bizler o resmin çizilme aşamasının pek farkında olmayız, biz resmi birden görürüz, yani oradaki hissi bir anda tadarız.

Zihin, şeylere ilişkin nihai gerçekliği kavramak için imgelerden yararlanıyorsa; bunun nedeni, gerçekliğin çelişkili yollardan kendini göstermesi, bu yüzden de kavramlarla dile getirilememesidir… Dolayısıyla imge, imge niteliğiyle, bütün bir anlamlar kümesi olarak, doğru’dur.

İmge, benzetmeyle söylemek gerekirse, aynayı andırır; ne üzerindeki görüntüdür o, ne de arkasındaki sır: Görüntüyle sırrın birlikteliğini mümkün kılan, kendi de bu birliktelikle varlık kazanan aynadır. Burada dilin yol göstericiliğine başvurarak, “şiddetle arzulanan bir şeyin gerçekleşmemesi nedeniyle duyulan üzüntü” anlamındaki hayal kırıklığı sözüne bakalım. Bu deyim, birkaç niteliği bir araya getirir. İlk bakışta, deyimdeki hayal sözcüğü imgenin daha çok zihinsel yönünü, gerçeklikten bağımsız olarak zihinde yaratılan şeyi gösterir gibidir; ama özellikle kırıklığın devreye girmesiyle hayali neredeyse parçalanmış, bölünmüş, kırılmış bir nesne, şekil, biçim, görünüm anlamlarıyla bir suret, bir put, bir resim gibi düşünmek zorunda kalırız. Kırıklık, hayal imgesine ikonik bir somutluk kazandırır, ona son derece maddesel, elle tutulur bir nitelik verir ama tersi de doğrudur, bir başka deyişle hayalin elle tutulmazlığı son derece somut edimselliğin ürünü kırıklık’a bir tür uçuculuk bulaştırır, onu sanki nesnesi olmayan bir “kırılma”ya dönüştürür. Deyimi oluşturan iki sözcük, birbirini seven ama birbirine dışsal bir baskının zorlamasıyla birbirine dokunamayan iki sevgili gibi hem birbirlerine uzanır, birbirlerini çekerler hem birbirlerini uzaklaştırır, iterler. Hayal; kırıklığın ikonikliğine, edimselliğine, “gerçekliğine” öykünür. Kırıklık ise, “hayalin” düşselliğine, tasarımsallığına, “gerçek dışılığına”, sonuçta kavramsallaştırılması son derece zor bir bağıntı ortaya çıkar. Buradaki zorluk, içsellik-dışsallık etkileşiminin paradoksal doğasından kaynaklanır. İçsellikten bağımsız bir dışsallık olmadığı gibi dışsallıktan bağımsız bir içsellik de yoktur. İşte imge, bu etkileşimin en ele avuca sığmaz bir noktasında anında bulunur.

İmge için çıkış noktası açısından da belirli ayrımlar yapılabilir. Örneğin şizofren imge ve sanatsal imge. Şizofren imge, dışsal kaynaklı ve bireysel dert tasa ve çelişkilerin dışavurumunda kullanılan imgedir. Böyle bir imgeyi algılayabilmenin yolu o kişinin yaşamına inmektir ancak. Bu tür imge, toydur, başkalarına bağımlı bir mekanizması vardır. Kişinin kendinden ortaya çıkar ama ortaya çıkan şeylerde kişinin kendi içsel durumları değil, başkalarının kendisine dıştan uyguladığı edimler vardır. Oysa sanatsal imge sessizdir; dokundurur, hissettirir.. Bazen bir sanat eseri için boş bir sayfa bile bir imge olabilir; çünkü okur, susmanın anlamlı olduğunu hisseder ve o boş sayfada birden bir resim görür, yani bir hissi aniden hisseder. Bu tür sanatsal imgelere, bilge kabarış da denebiir.

İmge ile ilgili olarak şunu da belirtmemiz gerekecek: İmge ile simge/sembol ayrımı. İmge ile simge arasında belirgin bir fark mevcuttur. İmgesel şiir ve simgesel şiir vardır. Simge, bir sözcüğü bir başka sözcüğe taşımak durumudur. Yani bir nevi saklanması gereken bir sözcüğün bir başka sözcük kullanılarak perdelenmesi durumu veya sevilesi bir şeyin; bir başka sevilesi şey’le birlenmesi durumudur. Örneğin eski edebiyatımızda sıkça kullanılan gül, bülbül gibi sözcükler birer simgedirler sadece. Gül denilerek sevgili kastedilir. Sevgili, gül ile simgelenir, ona gül diye hitap edilir ve biz anlarız ki her gül sözcüğü geçtiğinde kastedilen aslında sevgilidir. Gül ile sevgili arasında içsel bakımdan ve kişisel deneyime dayanmayan, bir çıkarım sonucu olmayan türde bir bağ vardır. Burada kullanılan simge, genel bir kullanıma bürünmüştür. Ama imge için aynı şeyleri söyleyemeyeceğiz. İmge, kişisel deneyimler sonucu ortaya çıkan bir tür duygunun dışa vurumudur. Örneğin Âşık Veysel’in şu şiirine bakalım:

Uzun ince bir yoldayım 
Gidiyorum gündüz gece 
Bilmiyorum ne haldayım 
Gidiyorum gündüz gece 

Dünyaya geldiğim anda 
Yürüdüm aynı zamanda 
İki kapılı bir handa 
Gidiyorum gündüz gece 

Bu şiirde geçen “uzun ince bir yol” ve “iki kapılı han” ifadeleri birer imgedirler ve deneyime dayanırlar. Şair, yaşamını uzun ve ince bir yola benzetir ve bu yolun bir girişi bir de çıkışı vardır: iki kapılıdır. Handır sonuçta, yolculuğun kendisi değildir. Dünya, iki kapılı bir hana benzetilir. İki kapısı: Doğum ve ölüm. Birinden girersiniz, diğerinden çıkarsınız. İşte Âşık Veysel’in bu şiiri, imgesel bir şiirdir.

Yunus Emre’nin şu dizelerini ele alalım örneğin:

Çıktım erik dalına onda yedim üzümü
Bostan ıssı kakıyıp der ne yersin kozumu


Bu dizelerde de simgesel bir çerçeveye bürünmüş bir imge görürüz. Her bir kavram başka bir kavramla karşılanmış, bu yönüyle bir simgesel şiirdir, ama aynı zamanda bu şiiri okuyan birisi, şiiri bitirdiğinde bütünsel olarak bir imgesel durum hisseder. Bu yönüyle imgesel şiirdir. Yalnız bu türden bir imge tasarımı için çatışma vardır: anlamsızlık ve yoruma başvurma gereği.

Son olarak İlhan Berk’in imge üzerine yazmış olduğu aforizmaları kaydedip kapatalım konumuzu:

İMGE

İmge sözsel olanı duymaz.
Bir dolaylı yollar yolcusu.
*
Sözcükleri sarsar, dumura uğratır,
Yadsır, dışlar.
*
İmgeler düşüncenin olduğu yerde susmayı yeğlerler.
Görünmeze doğrudur çünkü imgelerin yolculuğu.
Varlığın gölgesi mi diyordu Levinas?
*
Elma dediğimde usumda kalandır imge.
Gündelik, verili dile arkasını döner.
*
Anlamı bilmez imge.
Niçin bilsin.
*
İmadır imge.
Şiirde her şeydir.
(sevgili gölge)"(3)


 

------------------------------------------
(1) : edebiyatögretmeni.net
(2) : Gönen, ASIM; Şiirde İmge,Sanat Cephesi Sosyalist Gerçekçi Sanat Dergisi, sanatcephesi.org
 

(3): Kuruş, MURAT; Şiirde İmge, yenimakale.com
 
Cevapla
  


Foruma Git:


Konuyu Görüntüleyenler: 1 Ziyaretçi

Android Haberler | Ansansanat | Borsa Yorumla | Gülce Edebiyat | Türkçe Dersi