25/11/2014, 19:13
ŞEYH ELVAN-I ŞİRAZ HAZRETLERİ
Mustafa CEYLAN
Mustafa CEYLAN
I. Murat zamanında, 19’ncu yüzyılda yaşamış ve II. Murad zamanında vefat etmiş olan, Şeyh Elvan-ı Şirazi, Hacı Bayram-ı Velinin müridlerindendir.
Türkçe ile aruzu bir gül bahçesindebirleştiren Şirazi, İran’dan gelen, Şiraz’da doğup, Orhan Gazi döneminde Anadolu’ya yerleşen veliler halkasından bir halkadır. Kaşgarlı bir Türk olan Şinazî “Ne korkum var cehennem zulmetinden” diyerek, cehennemden korkmadığını da açıkça ifade etmiştir.
Engin tasavvuf bilgisi ve Hacı Bayram-ı Veli’nin açtığı yoldan uzun mesafeleri kat etmesi sebebiyle elde ettiği derin ve manâlı, kültürle, Bayramî’liğin asırlarca Kaynak Eser olarak başvurduğu İranlı Şair sadettinMahmut Şebüsterî’nin gülşen-i Râz (Sırrın Gül Bahçesi) isimli eserini Farsça’dan Türkçeye tercüme etmiştir. Bu tercüme de, şiir tekniğiyle tasavvuf deryasının gizli dalgalarını ustalıkla birleştirmiştir. Türçeyi, aruzu vae tasavvufu şahane bir şekilde yan yana getirmiştir. Hacı Bayram-ı Veli’nin vefatından üç-dört yıl önce yaptığı bu tercüme, bugün bile rahatlıkla okunabilmektedir.
Sâde, açık, inciler misâli sözleriyle, aruzu kullanışının ustalığına çoğu şair henüz ulaşamamıştır.
Kendisi cehennemden korkmadığı gibi “Eğer âh’ım ilâhî ah olursa, cehennemi gözümün yaşında yok eder, ateşini söndürürüm” demiştir. “Yeter ki nefis sultanının boynunu Allah’ın kılıcıyla vurayım” demiştir.
Şirazî’nin arı, duru Türkçe’si asırlar üzerenden aşa aşa günümüze kadar uzanmış olup, (Sırrın Gülbahçesi) halâ okunan kıymetli bir eserdir.
Şirazî adıyla yazdığı şiirlerinden çok, bu tercümemsiyle İslam ve Türk dünyasında nam salmıştır.
Çoğu İslâmi kaynaklar, onun bu tercümesinden övgüyle bahsetmektedirler.
“Örneğin, Semeratüt fuadi’da Abdullah Efendi Ğülşen-i Râz’dan bir çok alıntılar yapmıştır. (s.34-35)
“Şeyh Elvan-ı Şirazî Tercüme-i Gülşen-i Râz’da mukallid muhakkiki beyan buyururlar:
“Cihanda iki türlüdür mürâi
Ki aldarlar bular yohsul u bayı
Birisi yürür eski kisvetiyle
Ki zâhidler olur bu suretiyle
Avâmün- nâsı bular yimek ister
Bularınla işitmek dimek ister
Giyerler pâre pâre köhne câme
Dilerler kim seviler avâme
Yeniden giy desen giymez olursa
Bu dediğin söze uymaz olursa
Ki yani dünya terk etmiş desinler
Cihanda nefsi ürkütmüş desinler
Fitillenürse taramaz sakalın
Ki desünler unutmuş kendü hâlin
Desinler kim Hak’a meşgul oluptur
Avâm içinde bu makbul oluptur
İkincisi budur ehli riyânın
İşte imdi olâmetlerin ânın
……………………….” (5)
* (5) Bayramoğlu, Fuat, a.g.e. Sayfa: 52-53
Şirâzi “Olursa” isimli şiirinde aynen şöyle diyor:
“Eğer himmet bana hemrâh olursa
gönül tahtında devlet şâh olursa
Urayım boynunu sultan-ı nefsin
İnâyet kılıcı Allah olursa
Ne korkum var cehennem zulmetinde
Bu yoldameş’alem ol mah olursa
Gözüm yaşıma gark adem câhim
Eğer ahım ilâhi âh olursa
Ümidi kesme şirâzi bilinmez
İnâyet kuluna mâgâh olursa”
Diyen Şirazi, Hacı Bayram Piri’nden aldığı ilham ve hızla nefis sultanının boynunu vurmaktadır.Hacı Bayram-ı Veli’nin yazdığı zaptedilmez ışık çizgileri, Anadolu’nun dört bir yanında üstün insan mertebelerini, ruh ve toplum fatihlerini birer birer devreye sokmuştur. Anadolu’nun geleceğini şekillendiren bu fetihler “Cehennem’den korkmamışlar” hattâ “Cennet’e bile tâlip olmamışlar” dır.
Hacı Bayram Dergâhında yetişen her mürid, gittiği, uğradığı her yeri aydınlatmıştır. Bu şekilde ışıklarla dopdolu. Aydınlık bir Anadolu vücuda getirmiştir.
Çalışkanlığıyla, toprağı işlemesiyle yaşantısıyla da örnek olan bu müridler, insanları Allah’a, ebedî sevgiliye götürme de birer rehber olmuşlardır.
Bu rehberler, bur ruh şöleniyle Türk milletine yön göstermişler, hız vermişlerdir.
Ruh şöleninde sadece Aşk..Alllah aşkı vardır.
Her şeyin, ama bütün her şeyin önünde Aşk. Cenneti istemekten, hayâl etmekten de önce aşk..
Onun içinde Şirazi “Eğer âh’ım ilâhi âh olursa, cehennemi göz yaşımla söndürebilirim” diyor.
O doyumsuz, o ilâhi aşkta saadeti göz yaşıyla tatmak vardır. Kul olmak, tâbi olmak, bende olmak yolunda ciğerin yanması, cayır cayır yanması vardır. Taşın erimesi vardır. Hamur olması vardır. Çöllere sicim sicim rahmet yağması vardır. Şahane bir zaferle ölüm korkusunu yenmek vardır. Cehennem’den korkmamak vardır. Tabut’u kabri saray görmek vardır.
Şirâzî, Hacı Bayram dergâhının ışığıdır.
Bu noktada Bayramoğlu’nu a.g.e’deki dipnotunu sunalım.
101 Şeyh Elvan-ı Şirazî, Orhan Gazi zamanında Anadolu’ya yerleşen, Türkleşmiş bir İranlı ailesinden geldiği anlaşılan ve ataları Şiraz’lı olduğu için bu adı kullanan ve bir veli olarak da tanınan bir ozandır. I. Murad zamında yetişmiş II. Murad devrinde ölmüştür. Kaynaklarda Hacı Bayram’ın halife veya dostlarından biri olmak üzere adı geçen şair “Latifi Tezkeresi” ve Kafile-i Şuura gibi kaynaklarda sözlerin nazik, vezne uygun inci gibi dizilmiş parlak ve beğenilen olduğu belirtilen, ve Türk Dünyası el Kitabı, Ankara, 1976; (s.424) de zamanının Türkçe kelimelere fazla yer veren; sâde, açık ve kolay bir söyleyişi bulunan, aruz vezniyle Türkçeyi iyice kaynaştıran XV. Yüzyılın güçlü bir şair ve sanatkârı olarak nitelenen bir mutasavvıftır. Farsçadan Türkçeye çevirdiği Gülşen-i Rûz: (Sırrın Gülbahçesi) İranlı şair Sadedin Mahmud Şebüsteri’nin bir yapıtıdır. Şeyh elvan onu 1426 yılında, yani Hacı Bayram-ı Veli’nin ölümünden üç dört yıl önce, çevirmiş tasavvuf biliminin gizli deyimlerini açık ve güzel bir şekilde ve nazımla Türkçeleştirmiştir. Yukarıda (Bakınız Not: 84) belirttiğim gibi bu yapıtın aslı kadar Türkçesinin de gizemciler ve özellikle Bayramiler arasında başvurulan kaynaklardan olduğu görülmektedir. (Tercüme-i gülşen-i Râz) Örneğin, Semeratü’i-fuad’da Abdullah Efendi gülşem-i râz’dan birçok alıntılar yapmıştır. (sayfa 34-35)
“Şeyh Elvan-ı Şirazî Tercüme-i Gülşen-i Râz’da muhallid ile muhakkiki beyan buyururlar:
Cihanda iki dürlüdür mürâi
Birisi yürür eski kisvetyile
Avâmün-nâsı bularyirmek ister
Giyerler pâre pâre köhne câme
Yeni don giy desen giymez olursa
Ki yani dünya terk etmiş desinler
Fitillenürse taramaz sakalın
Desinler kim Hak’a meşgul ulubdur
İkincisi budur ehl-i riyânın
………………………………….
Kim aldarlar bularyohsul u bayı
Ki zâhidler olur bu suretiyle
Bularınla işitmek dimek ister
Dilerler kim seviler avâme
Bu dediğin söze uymaz olursa
Cihande nefsi ürkütmüş desinler
Ki desinler unutmuş kendu hâlin
Avâm içinde bu makbul olubdur
İşit imdi alâmetlerin ânın
…………………………………
Bir başka örnek (sayfa 46)
Melik zâdesin ü şehzadesin sen
Çu uydun kârbân-ı lâmekâne
Bile koşuldu tapınla melekler
Bu vechile ki sen Rûşen gühersin
Vatandan gönderildi sana nâme
Sarı Abdullah Efendi tasavvuf konularını açıkladığı ilk dört bapta Elvan-ı Şirazî’den on yerde yüz otuza yakın beyit, yani ikiyüz altmışa yakın dizeyi açıklamalarının arasına almıştır.
Gedâ gibi niçün üftadesin sen
Yularun ile gelin bu mekâne
Ki hâsıl ide seninçün dilekler
Niçün yoldaşlarından bîhabersin
Ki meşgul olma bu fâni makame
Yukarıda birörnek bile Şeyh Elvan’ın Türkçesi hakkında fikir verir. Şirazi’nin ailesinin şiraz dolaylarında yaşayan ve günümüzde de Kaşgayi denilen Türklerden olabileceği varsayılabilir.