25/11/2014, 19:20
YUSUF SEFERHİSARÎ
(? -1511)
(? -1511)
Mustafa CEYLAN
İzmir’in Seferhisar’ında doğmuş, fakat doğum tarihi bilinmeyen bir Hacı Bayram erenidir. 1511 yılında İstanbul’da vefat etmiş olup, kabri Eyyûb sultan Türbesi yakınındadır.
Kaynaklar onunda Akşemsettin’le birlikte İstanbul’un fethinde görev yaptığını yazarlar. Ayvansarayî Hafız Hüseyin Efendi’nin yazdığı Mecmua-i Tevârih’de: Hacı Bayram halifesinden olup İstanbul fethinde mevcut ve mu’ammerinden bir şeyh-i mes’ud idi.” Denilmektedir.
Derler ki;
Sultan II. Beyazit, Beyazit Camii’nin açılışınına Yusuf Seferhisarî’yi çağırmamıştır. Namazdan sonra kürsüye çıkıp vaaz etmesi ve cemaate nisahatlerde bunması istenmiştir. Bayeziît Camiini dolduran insanların gözlerinden yaş getiren bir konuşma yapmış, cemaatle birlikte padişahı da ağlatmıştır. Etkili konuşmasından ilham alan üç hristiyan da oracıkta Müslümanlığı kabul etmişlerdir. Camiinin açılını seyre gelen hristiyanlar Yusuf Seferhisarî’nin konuşmasının tesiriyle koşarak camiye girmişler ve onun huzurunda Müslüman olmuşlardır. Elbette bu manzara karşısında da cemaat gözyaşını tutamazdı.
Sultan II .Bayezît’le sık sık sohbetleryapardı.Sultan, onu ve o’da sultanı çok severdi. Aralarında manevî bir iletişim vardı. Padişah ona, “Hacca gideceğin zaman muhakkak görüşmeliyiz” demişti. İstanbul’dan ayrılıp İzmir-Seferhisar’a gitmiş, vaaz ve nasihatlerine orada devam etmişti.
Bir gün, rüyâsında kendisini Kâbe’de Hacerül Esved taşının kenarında şiir yazıyorken gördü. Bu rüyânın yorumu basitti. Tek kelimeyle kâbe onu çağırıyordu. Bu çağrıya uymamak mümkünmü?
Sultan II. Bayazît’in sözleri aklına geldi. Bunun üzerine, doğru İstanbul’a gitti. Padişaha rüyasını anlatarak, hacca gideceğini bildirdi.
Padişah, Peygamber’imizin türbesindeki kandillerini yaktırması için bir miktar para vererek, onu hacca uğurladı.
Yusuf Seferhisarî hacca gitti ve bir yıl orada kaldı.
Haç görevini yaptıktan sonra, Hacer-ül Esved taşının yanında şiir kitabını yazdı. Ömrü boyunca hiç şiir yazmamıştı. İnsanlık âleminin, gelmiş geçmiş yaşayan ve daha yaşayacak olan cümle insanların manevî mikrochips’lerinin depo edildiğini sandığım, bu güzide taşın yanında şiirlerin en güzellerini kaleme aldı.
Şiir kitabını tamamladıktan sonra, Medine’ye gitti. Medine’ye varınca yün’den dokunmuş bir elbise giydi. Ellerini arkadan bağlatarak yere yattı ve yüzü koyun sürünerek, Peygamber’imizin türbesine ulaşmaya çalıştı. Bu sırada sürekli dua ve niyazda bulundu.
Türbenin kubbesi dışında bir asâ vardı ve görevliler onu dikkatle korurlardı. Rüyâsında gördüğü gibi, bu asâyı almış, üç parçaya bölerek Anadolu’ya getirmiştir. Bir parçasını hocası Hacı Bayram’ın türbesine ikinci parçasının Bursa’ da Emir Sultan türbesine, üçüncü parçasını da İstanbul’da Eyüp Sultan türbesine koymuştur. Kimileri bu üçüncü parçayı Eyüp Sultan türbesine değil de bir başka velinin türbesine koydu derler. Olsu, fark etmez. Burada anlatılan Peygamber’imizle Anadolu Evliyâlarının irtibatlandırılması olayıdır.
İşte, bu Anadolu velisinin rahmâsı. Ümit ve sabır potasında pişmiş aşk ve vecd ikliminde sınırsız ufuklara yelken açmış bir Hacı Bayram yolcusu.