25/11/2014, 19:52
C. MUHABBETULLAH
Kur’an-ı Kerim’de. “Allah onları sever, onlarda Allah’ı severler (36) şeklinde ifade edilen muhabbet, Allah’a vuslat sâlikin elde etmesi gereken makamlardan en önemlisidir (37)
Kemâmazi, muhabbeti akla alternatif teşkil eden bir kuvvet olarak görür ve Allah’a vâsıl olmak konusunda akıldan bir şey beklemeyi, kuyuya daldıran kalburdan su beklemeye benzetir (38)
Gazâli, tasavvufa Allah’a giden yol olarak görüp, bu yolun marifeti hedef aldığını ve marifetin en yüksek noktasının da muhabbette bulunduğunu söyler.(39)
Mutasavvıflar, muhabbetin nerede bulunduğunu da belirlemiştir. Muhabbetin ahali,kalptir (40)
Allah’ı sevmek, mâsivâ (Allah’tan gayri herşey)’yi sevmeye göre farklılık arzeder. Bu açıdan aşk ikiye ayrılır: Birincisi, Allah’ı sevmeyi ifâde eden mutlak aşk; ikincisi ise, O’ndan gayri şeylere duyulan sevgi ki biz buna mecazi aşk diyoruz.
Mecâzi olan aşk, yok olucu özelliğe sahip mahluka alakasından dolayı sevmenin objesinin fenâ bulması ile sona erer, yani geçicidir. Kur’ân-ı Kerimde belirttiği gibi, Allah’ın vechi haricindeki herşeyin hâdis (sonradan olma) ve fani (yok olucu) özelliklere sahip olması münâsebetiyle, (41) bunlara duyulan ilginin aynı özellikleri taşması da mantıkidir. Sonuç olarak, masivâya duyulan sevgi mecazi olup geçicidir.
Bu aşkın karşıtı da mutlak aşktır.mutlak aşkın objesi ezeli ve ebedi vasıflara sahip Allah’tır. Allah, hâdis ve fâni bir varlık olmadığı için, zaman ve mekan gibi kayıtların üzerindedir;: yani Allah, mâsivâ gibi geçici bir varlık değildir.. işte bu sebeple Allah’ı sevmek de, zaman ve mekân gibi kayıtlarla mukayyet değildir; kalıcıdır, devamlıdır, sonsuzdur.
Nitekim mutasavvımız Hacı Bayram Veli, bu iki zıt aşkı bir dörtlüğünde şu şekilde bir araya getirmiştir;
Miskin Hacı Bayram sen
Dünyaya gönül verme
Bir ulu imârettir
Alma başa sevdâyı (42)
Bu mısralarda, dünyayı değil dünya sevgisinin reddedilmesini söyleyen Hacı Bayram Veli,hemen ardından,Allah sevgisinin pek zorluk ve büyük bir iş olduğunu vurgulamaktadır.
Hacı Bayram Veli’nin halifelerinden Eşrefoğlu Rumi ve Yazıcıoğlu Muhammed aşkı, âşığı sevdiğine ulaştıran, sevdiğini tanıtan bir araç olarak görmektedirler. ’43) Hacı Bayram Velide aynı görüşü, şu şiiride dile getirir:
Çalabım bir şâr yaratmış
İki cihân âreside
Bakacak didâr görünür
Oi şârın kenaresinde (44)
Burada şâir kent mânâsında olmakla beraber(45) Hacı Bayram tarafından, aynı şiirin son taraflarında Şâr dedikleri gönüldür. İfadesiyle, gönül (kalb) için bir rumûz kullanımı hususunu açıklar. Edebi sanatlardan olan rumûzda, bir kelimenin bir yıkın, bir de uzak mânâsı bulunurken uzak mânânın tercih edilmesi söz konusudur (46) burada şâr kelimesi, uzak mânâsındaki kalb için rumûz olarak kullanılmıştır.
Bu dizelerde, gönül, maddi ve mânevi dünyanın birleştiği bir yer olarak ifade edilmekte, ayrıca sevgilinin (didarın) o gönül aracılığı ile (şarin kenâresinde) görülebileceğine,müşahede edilebileceğine işaret olunmaktadır. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi et-Tearruf’taki,, kelâbâzi’nin Allah’a akılla değil kalple ulaşılabileceği tezini (47) Hacı Bayram veli, bu dizeleri ile yinelemekte ve paylaşmaktadır.
Hacı Bayram Veli,muhabbet fiilinin yerini,Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi, kalp olarak gösterir; Allah’ın meskeninin yine kalp olduğunu, söyler:
Mesken-i cânân mesken-i cânan
Olsa aceb mi şimdi bu gönlüm (48)
Burada sevglinin,yani Allah’ın kalbe yerleşmesi, ona sığması, şu hadisi çağrıştırmaktadır. Yere göğe sığmadım, lakinmü’min kulumun kalbine sığdım (49)
Allah’ın insanın kalbine gelip yerleşmesi, orayı kendisine ev edinmesi hususu, ister istemez, akla hulûl konusunu getiriyor.Hulûl , Allah’ın bir insanın vücûduna girip yerleşmesi demektir (50). Bu durumda, mutasavvıfız Hacı Bayram Veli’nin sünni olduğu, görüşlerinin,zamanının Sünni bilim adamlarınca kabul görüp,etrafında toplanıp bağlanmalarından ve sıkı bir Sünni politika izleyen Osmanlı Devleti yöneticilerinin, onu, son derece olumlu karşılamalarından kolayca anlaşılır.kanaatimizce buradaki mısralarda “Allâh’ın mü’min kulunun kalbini ev edinmesi’ni hatırlatan mânâ,Allah’a iman e onu sevmenin kalbde yerleşmesi şeklinde anlaşılmalıdır.(51)
Hacı Bayram Veli,kendi metafizik tecrübesinden bahsederek, muhabbet vastıtasıyla yâr’ine, yani çok sevdiği Allah’a kavuştuğunu, O’nu müşahede ettiğini şu mısralarıyla ifade eder;
Bayrami imdi bayrami imdi
Yâr ile bayram eyledişimdi (52)
Bütün bunlar gösteriyor ki, bir insanın aşkın (müteâl9 varlık olan Allah ile temasa geçmesi akıl ile değil,metafizik planda kalp vasıtası ile olmaktadır. Muhabbettullah konusunda, Hacı Bayram Veli’nin şiirine yansıttığı bu husus kendisinden önceki mutasavvıflarca da dile getirilmiştir. (53)
Mutasavvıfımız Hacı Bayram Veli’ye göre, muhabbet sonucu,can teslim etmek,nefsinin kötü yanlarını düzeltmek ve fenâ denilen Allah’ta fâni olmak gibi, birtakım olaylar ortaya çıkar. Muhabbetin insan şahsiyetini olumlu yönde nasıl değiştirdiğini, aşktaki yanma ve bu suretle aşk boyasına boyama denilen vuslat hâli,şu dizelerde dile getirilir;
(1) N’oldu bu gönlüm,n’oldu bu gönlüm
Derd ü gâmınla doldu bu gönlüm
(2) Yandı bu gönlüm, yandı bu gönlüm
Yanmada derman buldu bu gönlüm
(3) Gerçi ki yandı gerçeğe yandı
Rengine aşkın cümle boyandı
(4) kendide buldu kendide buldu
Matlabını hoş buldu bu gönlüm
(5) El-fakru fahri, el-fakru fahri
Demedi mi alemlerin fahri
(6) Fakrını zikret fakrını zikret
Fakr u fenâda buldu bu gönlüm
(7) Sevâd-ı âzam sevâd- âzam
Bana k’olupdur arş-ı muazzam
(8) Mesken-i cânân mesken-i cânân
Olsa acep mi şimdi bu gönlüm
(9) Bayrami imdi, bayrami imdi
Yâr ile bayram etti bu gönlüm
Hacı Bayram Veli, bu dizelerde, muhabbet konusunu büyük bir incelikle işlemiştir. Şiiri, ifâde ettiği mânâ zenginliği ve tasavvuf tekekkürü açısından taşıdığı derinliği sebebiyle biraz genişleterek açıklamak istiyoruz.
Hacı Bayram Veli, bu dizelerde, muhabbet konusunu büyük bir incelikle işlemiştir.şiiri ifâde ettiği mânâ zenginliği ve tasavvuf tefekkürü açısından taşıdığı derinliği sebebiyle, biraz genişleterek açıklamak istiyoruz.
(1) Ezelde, Allah’ı görmüş tanımış idik. Oradan bu âleme geliş,bir dert yükü oldu. Orası rahatlık ülkesi burası ise mihnet ve sıkıntı diyarıdır.hacı Bayram Veli,o rahatlık ülkesinden ayrı kalmaktan dolayı şikâyetçidir. Hacı Bayram “Senden uzaklaştığım için gam içerisindeyim” diyor.
(2) Aşık sevgilisinden uzak kaldığı, için,onun ateşiyle yanır. Ancak, sevginin alameti fedâkarlıktır.yani seven, sevdiğinin verdiği her şeye katlanmalı dır. Hacı Bayram aşkınla o kadar doluyum ki, gönlüm onunla yandı diyor.fakat bu yanış, ayrılık acısını ortaya çıkarmıyor, ancak zevk veriyor. Kişinin olgunluğu, cânını cânânına vermesiyle ortaya çıkar.vermiyorsa o kişi noksandır. Hâsılı bu yanışla,gönülde,Allah’tan gayri bir şey kalmaz.
(3) Hacı Bayram,devamla “bu gönlüm her ne kadar yandı ise de, boşu boşuna değildir. Bu yanışla mahva ulaştım ancak, bu mah ile yokluğa değil, varlığa ulaştım. Bu şeklide gerçeğe ulaştık tan sonra, aşkın tesirliyle her şey, Kur”an-ı Kerim’in ifâde ettiği gibi sevgiliden bir eser olarak görülmeye başladı. Gönlüm, artık âlemde bir düzensizlik görmüyor. Her şey aşk ile Allah’ tesbith ediyor. Hacı Bayram, her şeyin, kendisinde olduğu gibi aşklad olu olduğunu, O’na tesbih ettiğini, O’nun kanunlarına tâbi olduğunu söylüyor. Başkalarını düşünmek,benlikten sıyrılıp, onları sevmek demektir. Kur’an-ı Kerim’de mü’minler birbirlerine, bir duvarın tuğlaları gibi kenetlenmiş (Saff/4) yani, birbirine yardım eden, destek veren kişiler olarak tasvir edilmektedir.
(4) Allah’ı başka yerde aramamak gerek, O, insanınkendisindedir. Ararsan Mevlâ’yı kendinde ara, Mekke’de, Kudüs’de, Hac’da değildir. Nitekim bir hadiste “Ben , yere göğe sığmadım, ancak mü7min kulumun kalbine sığdım. (55) buyurulmaktadır. Bilginin,hayati faaliyet merkezinin beyin olmasına karşılık, sevgi gibi hissi şeylerin yeri, kalptir. Muhabbet mesâfeleri gönülde kat edilir. İne, Allah’a, gönülde ulaşılır. Hacı Bayram Veli vuslat makâmına erişmiştir. O, Allah’ı dışarıda değil, kendi gönlünde bulmuştur. Bu da kendisinde bir zevk husûle getirmiştir.
(5) Şiirdeki “el fahri” (fakirlik öğüncümdür): Hz.Peygember’in hadislerindendir (56) Bu fakirlik,Allah’ın doksan dokuz isminden biri olan “Gani” (57) nin karşısında, kulun kendini âciz bilmesi şeklinde anlaşılmalıdır. Bu tarz idrâk,kulu, Allah7a ibâdete yöneltir. Kur’an ifadesiyle Allah zengin,kullar ise fakirdirler (57 a).
(6) İnsan, Allah’ın karşısında âcizdir. Kudreti azdır; bu kudreti, kendi çerçevesini aşamaz. Bu çerçevenin dışında kalan herşey Allah’ın izniyledir. O halde, bu derece acz ve fakr içinde bulunan bir kimsenin,, benlikten vazgeçmesi gerekir. Bunu yapan, benlikten vaz geçer.Allah’ın ve diğer kişilerin farkında olur. Bu, bir şuur hâlidir. Bu şuur hâli, insanın kötü sıfatlarını yok ederek gerçek varlığına kavuşması hâlidir ki buna tasavvuf dilinde mahv ve fenâ denilir. Tasavvufi tecrübeler sırasında, insan,bazı hâllere mâruz kalır. Bunların sonunda, insan benliği kaybolup hakiki hüviyeti ortaya çıkar
(7) Mülk, melekût ve ceberût âlemleri insan plânında küçülür. İnsan, bu âlemleri kendisinde hissedince, büyüdüğünü görür. Bu olayın cereyân ettiği yer, kalpteki siyah noktadır. Bu küçük siyâh nokta, mülk ve melekût âlemlerini içine alan büyük bir mekân hâline gelir. Mülk, melekût ve ceberût âlemlerinin, bu siyah noktada mündemie olması, insana, sanki arş-ı zamın kendi içinde bulunduğu hissini verir.Gerçekte, arş-ı azam, Allah’ın zâtının tecelli ettiği yerdir. Kalp, o muazzam varlığı ihtiva eder. Arş-ı azamla adetâ eşit seviyeye gelir. Yani, Allah’ı bulanın kalbi öyle yücelir ve genişler ki, insanın düşünebildiği âlemlerin hepsini içine alır.insan kendini arşta zanneder yani arşı aşağı indirir.insan muhayyilesi, bu ruh hâleti içerisinde, beşeri kayıtlardan kurtulup, ilâhi planda varlık sahibi olur.
(8) Artık insan, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmıştır. Bu şekilde vuslata eren kişinin kalbine Allah yerleşir.kalp, Allah’ın evi olur.
(9) Hacı Bayram Veli, tâ baştan beri anlata geldiğimiz tasavvufi tecrübeleri yaşamış, vuslat makamına ermiştir. Artık onun gönlü, kavuştuğu sevgilisi ile bayram etmektedir.
Hacı Bayram Veli, bir beytinde,adetâ Hallâc-ı Masûr’a bulunurcasına, müte’alin tecrübesi sırasında yaşanan olayların ve elde edilen sırların,tasavvuf konusuna yabancı olanlara anlatıldığında, aşığın ibtilâya uğrayacağına ve kanının akabileceğine işâret eder:
Aşıklar kanı sebildür
Ol şârın kenâresinde (58)
Sonuç olarak,muhabbetullah’ın âit bir olay olduğunu,manevi eğitim sonucunda ortaya çıktığını ve insanda bir takım değişiklikler yaptığını söyleyebiliriz.
----------------------
(36) Mâide (4), 54
(37) vicdâni,Tom3ar-ı Turuk-ı Aliyyeden Halvetiyye,s. 35
(38) Kelâbâzi, et-Tomâr-ı Turuk-ı AliyedenHalvetiyye, s.35
(39) Gazali, ihyâu Ulûmi’d-din, çev: Mehmet Serdaroğlu, İstanbul 1973, cI,S 545
(40) İbrahim Hakkı, Erzurumlu,Ma’rifetnâme Kahire 1255,s.227
(41) Rahmân (55), 26,27
(42) Bayramoğlu , Hacı Bayram, c.II,s.232
(43) Yazıcıoğlu Muhammediye, s.319; Eşrefoğlu,Müzekkin-nüfüs, s.549
(44) Bayramoğlu, a.g.e.s.231
(45) Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca Türkçe Lügat, s. 1171
(46) Tahirü’Mevlevi Edebiyat lügatı, yay haz: Kemal Edib Kürtçüoğlu, İstanbul 1973, s.161
(47) Kelâbazi et-Tearruf, ss.78-81
(48) Alliyyü’l-Kâri, el-Masnû,s.164
(49) Aliyyül-Kâri,el-Masnû.s.164
(50) Çubukçu İbrahim Ağah,Mezhepler,Ahlâk e İslâmFelsefesi ile ilgili Muafeler,Ankara 1984,s.135
(51) Aliyyü’l-Kâri,el-masnû,s.164
(52) Bayramoğlu, Hacı Bayram, c.II.S.228
(53) Kelâbâzi,et-Te’arruf ss.78-81
(54) Bayramoğlu, Hacı Bayram, c.II.s.227
(55) Aliyül-kâri,Mevzûat, çev:M. Serdaroğlu, İstanbul 1986,s.104
(56) Aliyyül-kari el-Masnû,s.128
(57) Cezûlli, Süleyman,Delâllü-i Hayrât, s.27
(57 a) Zümer (39),7
(58) Bayramoğlu, Hacı Bayram, c.II.s.231.
(59) el-Hafnî,Mustalahât, s .133
(60) Barûsevi, İsmail hakkı, Kitâbul-Hitâb, İstanbul 1256,s.265
(61) Tehânevi,Keşşâf, c.i.s.758
(62) Nicholson, Reynold, “Sülük”, İ.A.
-------------------------------------