ein Bild ein Bild
Sitemize Hoşgeldiniz, Ziyaretçi! Giriş Yap Kayıt Ol


Konuyu Değerlendir
  • 0 Oy - 0 Ortalama
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
KALP
#1
K. KALP

 
Kur’an-Kerim’de, çeşitli şekillerde 132 kere geçen kalb (193), insanın yüksek değerlere yönelen yanıdır. Allahın insanda kendisine  muhatap aldığı yön, yine kalptir (194) Kur’an-ı Kerim’de kalbe verilen mânâları şöylece hülâsa etmemiz mümkündür. Kalp, insanın düşünen, kavrayan, anlayan, inanan, şüphe eden önü (195), kin ve öfkenin sakladığı yerdir (196), akıl mânâsına da gelmektedir (197)
Mutasavvıflar, kalbi- iki şekilde izâh ederler. Birincisi, er insanın sol memesi altında bulunan, çam kozalağı şeklinde, fizyolojik şekliyle bildiğimiz maddi kalptir (198), bu, ölü insanda da, hayvanda da bulunan İkincisi ise, “kalp ruh ile nefs-i nâtıka arasında bulunan, nurâni (yapıda) bir çevherdir (199). Kalbin iç  tarafı ruh,dış tarafı beden iken, hayvani nefs de kendisiyle terkip olmuş vaziyettedir (200)
Kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre, kalp, iç yapısı ile ruh dış yapısı itibâriyle de bedende irtibat hâlindedir. Ancak mânie kalp ile maddi kalp arasında bir bağlantı bulunmaktadır. (201)
Kalb, bu konumuyla insanın madde ve mânâ yönünün birleştiği yer hüviyetinde olup,varlığın bütün hareketlerinin fışkırdığı merkez olarak temâyüz eder (202). Mânevi yönüyle kalb, bir sezgi organı, aynı zamanda ilâhi tecellilere mahal olan (203) ve hadis-i şerife göre, Allah’ın baktığı yer durumundadır. “Allah şekillerinize değil, kalb ve amellerinize bakar (204)
Her duygu organı, kendi yaratılışına uygun şeylerden zevk aldığı gibi, kalb de Allah’ın cemai eserlerine temâşâ etmekten zevk duyar (205)
Hacı Bayram Veli’nin halifesi Eşrefoğlu Rumi, gönül gözüyle âfâka bakan kimsenin, bütün mahl3ukâtın hakikatını müşâhede edebileceğini ifâde eder (206)
 
-----------------
(198) Cürcani, Ta’rifât, İstanbul 1265,s.75;el_Hafni,Mu’cem, s.218
(199) Kâşâni, İstılâhâtu7s-Sûfiyye mısır 1981,s.145
(200) Aynı yer
(201) el-Hafni, a.g.e.s.218
(202) Altıntaş, Hayrani, Mârifetnâme’de Tasavvuf,s.60
(203) Aynı eser, s.63
(204) Ahmed İbn Hanbel, Müsned, Beyrût trz, c.II.ss.285-539,İbn Mâce, Süner, Kitâbu’z-Zühd,bab no.6,9
Hülâsa olarak kalb, insanın hakikatı (207),melekût âleminin hazinesidir (208)
Mutasavvıfımı,Hacı Bayram Veli. Türkçe “gönül” olarak isimlendirdiği kalbi, bir şiirinde,bazı özellikleriyle anlatmıştır.
Çalabım bir şâr yaratmış iki cihân âreside
Bakıcak didâr görinür ol şârın kenâresinde (209)
Herşeyden önce, şu hususa işaret etmekte yarar bulunmaktadır; beyte ve şiirin aşağı kısımlarında görülen “şar” kelimesi Farsça olup “kent” şehir ve benzeri büyük yerleşim muhitlerini “ifade eder (210). Ancak hacı Bayram veli bu şiirinde rumuz sanatı kullanarak şâr kelimesiyle gönülü kastettiğini, şâr dedikleri gönüldür (21) mısrasıyla açıklar.
Mutasavvıfımız Hacı Bayram Veli, yukarıdaki beytinin ilk mısrasında,kalbin konumunu belirtmeye çalışyor ve “iki cihân âresinde” ifâdesiyle onu, maddi e manevi  dünyanın birleştiği yere yerleştiriyor. Bu durumda, daha önce de ifade ettiğimiz gibi (212), kalb, insanın maddi yapısıyla, ruhunun birleştiği yerdedir. Tasavuf kitaplarında,kalbin mâhiyeti açıklanırken aynı husus ifâde olunur (213)
İkinci mısrada da, didâr kelimesiyle sevgilinin,yani Allah’ın,bu kalb vâsıtasıyla görülüp müşahede edilebildiği belirtiliyor. Bu durumda Hacı Bayram Veli, kalbi, Allah’ı müşâhede etmenin vâsıtası olarak görmektedir.
Hacı Bayram Veli’nin halifesi Eşrefoğlu Rumi de şeyhi gibi, kalbin, bu şekilde iki yöne açık olduğunu kabul eder (214)
İkinci mısrada, didâr (sevgili’nin) kalbde görüleceğine işaret edilmesi, Allah’ı sevmenin kalbin bir eylemi oluşu sonucunu verir. Çünkü sevgilinin kalpte görünmesi, sevme işinin yine orada olduğunu ortaya koyar. Hacı Bayram Veli’nin halifelerinden Ahmet Bicân da aynı görüşü paylaşır (215)
Gönülün, muhabbet, müşâhede, mârifet gibi fonksiyonları yerine getirebilmesi için, sülûk adı verilen mânie bir eğitimden geçmesi gerekir. Daha açık bir deyişle, gönülün, zikrettiğimiz işleri yapabilmesi için hazır hâle gelmesi, yani tasfiye işleminden geçmesi icâbeder. Mutasavvıfımız, buna gönlü inşâ etmek şeklinde bir yaklaşımla, açıklık getirir.
---------------------------------
(205) Altıntaş, a.g.e.s.65
(206) Eşrefoğlu rumi, müzekki’n-N üfüs s.453.
(206) Eşrefoğlu rumi, Müzekki’n-Nüfus.s.453
(207) Cürcani, Ta’rif3at,s.75
Nagihân ol şâra vardım, ânı ben yapılur gördüm
Ben dahi bile yapıldım tâş u toprak âresinde (216)
Bir şehrin imâr edilmesi için,taş,tuğla,kum,toprak vs. gibi inşaat malzemelerine ihtiyaç vardır. Aynı şekilde gönlün imâr edilmesi de, kendi yapısına uygun malzeme ile gerçekleşir. Bular da zikir, tefekkür, ibâdet vs. gibi hususlardır.
Şunu ifade etmek gerekir ki, gönlün imâr olunması, onun mâsivâdan sayrılması ile mümkün olur. Bunma tasfiye adı verilir.Dikkat edilirse, Hacı Bayram Veli,ikini mısrada, kendisinin bu tasfiye işleminden etçiğini ifâde etmektedir.
“Ben dahi bile yapıldım taş u toprak âreside”
Gönlün inşâ edilmesi, müridin bir şeyh mezâretinde mânei eğitim sürecinden geçmesiyle mümkündür.Bu hususu Hacı Bayram Veli şu şekilde dile getirir.
Şakirdleri taşq yonarlar, yonup üstada sunarlar
Tanrının a ını anarlar,her birtaşın pâresinde (217)
Bu beyitte şakird, mürid, üstâd da, şeyhtir. Gönül şehrinin her bir taşını yontan müridler, bu işi yaparken, sülûkta büyük önemi hâiz zikrullaha yapışırlar.gönül şehrinin itmi’nânâ ve huzura erip mamûr hâle gelişi, Kur’ân-ı Kerim’ de ifade edildiği gibi, Allah’ı  zikretmekle olur (218) Hacı Bayram Veli, şiirinde âdeta bu âyete dolayı olarak telmihte bulunmaktadır.
Kalp şehri bu şekilde imâr edilen mutasavvıf, artık Allah’ı seven, Ona âşık  olan kişi durumundadır. Mürid, kurb yani,Allah’a yakın olma durumundadır.  Allah’ı sevme işi arttıkça, belâlar, mihnetler de aynı ölçüde artar. Aşık, bu durumda, kendini düşünmez hâle gelmiştir. Cânında geçmiştir. Hacı Bayram Veli, bu belalara ve cefalara canı bahasına katlanmayı ifâde etmek üzere şunları söyler:
--------------------------------
(208) Sunar, Cavit, Mistisizm Nedir, İstanbul 1979, s.81
(209) Bayramoğlu, Hacı Bayram, c.II.s.231
(210) Develioğlu, Ferit, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedi Lügat, Ankara 1978,s.1171
(21I) Bayramoğlu, Hacı Bayram, c.II.s.231
(212) Kâşâni, İstılâhât s.145,el-Hafni, mu’cem,s.218
(213) el-hafni aynı yer;İbrahim Hakkı, Mârifetnâme,ss.291-2
(214) Eşrefoğlu Rumi, müzekki’n-Nüfüs,s.347
(215) Ahmed Bicân, Envâru’l-Aşkin,s.355
Ol şârdan oklar atılur, gelür sineme dokunur,
Aşıklar cânı satılur ol şârın bâzâresinde (219)
Bu beyitte de “insanlar arasıda, Allah’ın rızasını kazanmak için nefsini (canını) satanlar (220) âyetinde telmih bulunmaktadır. Özet olarak ifâde etmek gerekirse “kurb-ı sultân âteş-i sûzân’la anlatılan husus, Allah’a yaklaşan kurb makâmındaki sâlikin, çeşitli belâlara mâruz kalması şeklinde ortaya çıkar.
Şiirin bundan sonraki beytinde, Hacı Bayram Veli, “Şar”kelimesiyle neyi kastettiğini açıklar:
Şâr dedikleri gönüldür, ne âlimdür ne câhildür,
Aşklar kanı sebildür ol şarın kenâresinde (221)
Bu beyitte Hacı Bayram Veli, kalbin hangi işlevi yüklendiğini anlatır. Bu işlev,…………fiiliyle ifade edilen bilmek ve     ………………fiiliyle ifade edilen bilmemek (222) değildir. O halde nedir? Daha önce de ifâde ettiğimiz gibi kalb ma’rifet mahalidir (223) yani tanımak manasına gelen…..fiilinin icrâ edicisi olma durumundadır. Yalnız mutasavvıfımız, burada kalbin hangi fiilin yapıcısı olduğunu anlatırken  doğrudan tarif yapmaz, okuyucuyu çözülmesi gereken bir rumuz ile karşı karşıya bırakır. İlm ve cehl aktlarının yüklenemeyeceği bir organ olan kalbe, acaba bunlara yakın mânâda hangi fiiller yüklenebilir? Cevab, irfân dır. Sonuç olarak, bu tanımla, Hacı Bayram Veli,kalbi,ma’rifetullah7ın mahalli olarak görmektedir.
Hacı Bayram Veli, “ne âlimdür ne câhildür” sözlerindeki rumûzu, bir sonraki beytin  ilk cümlesinde, ipucu vermek suretiyle açıklar ve “bu s özümü ârif olan anlar” der. Cevap burada “ârif” kelimesidi. Bu şekilde kalbde cereyan eden bilme atkının, tanıma mânasındaki “irfan” ile tahakkuk ettiği ortaya çıkar.
------------------------------------------
(216) Bayramoğlu, Hacı Bayram c.II.s.231
(217) Bayramoğlu, Hacı Bayram, c.II.s.231
(218) Ra’d (3),28.
(219) Bayramoğlu, aynı yer
(220) el-Bakara (2),207
(221) Bayramoğlu, Hacı Bayram c.II.s.231
(222) Atay, Hüseyin, Atay, İbrahim, Arapça-Türkçe Büyük Lügat, Ankara 1964,c.I,s.307
(223) Altıntaş, Hayrani, Mârifetnâme’de Tasavvuf,s.77
(224) Altıntaş, Hayrani, Tasavvuf Tarihi, Ankara 1986,s.67.138-9
Kalbe doğan tasavvufi sırların,zaman zaman şeriatın zâhirine ters düştüğünü görüyoruz. Bu  sebeple bunların saklanması gerekir. Tasavvuf tarihene,buna dâir örnekler az değildir (224) bunların saklanması icabederken açığa vurulması, sufinin kanının dökülmesine, daha açık tâbirle kendi hayatına mal olabilmektedir. Hallâc’ın durumu buna bir örnek teşkil eder. Hacı Bayram Veli’en bir buçuk asır sonra İsmail Ma’şuki ve Şeyh Hazma Bali gibi Bayrami şeyhlerin canlarını idam sehpalarında vermeleri (225), konunun diğer ilginç örneklerine teşkil ederler. Özet olarak âşıklar, aşk pazarında nefislerini satmış,kanı heder kişilerdir.
Aşkın ne olduğunu tadan bilir. İşte bu hususu, Hacı Bayram Veli şu mısralarıyla dile getirir:
Bu sözümü ârif olan anla, cahiller bilmeyüb tanlar
Hacı Bayram kendi bunlar,ol şârı minâresinde (226)
Bu dizelerde, kalbi tasfiye, nefs tezkiye yolunda çaba göstermeyenler, kalben elde edilen keşfi bilgileri, sırları bilemezler. Onlar bu konuda cahildir, boşuna konuşurlar.
İkinci mısrada, Hacı Bayram Veli’nin kende tasavvufi tecrübesinden bahsetiğini görüyoruz. Şiirin başından beri anlata geldiği gönül şehrini inşâ ettiğini,yani tasavvufi olgunluğa ulaştığını söyler. Bu beytiyle Hacı Bayram, rumuzlu anlatımla yazdığı şiirini, ancak,tasavufi yolda olgunluk kazanmış ârif kişilerin anlayabileceğini vurgular.
Yine, bu dizelerde kullanılan minâre kelimesinde de bazı mânâların rumuz yoluyla yer aldığını görüyoruz. Hacı Bayram Veli, kelimesiyle şu hususlara işâret etmiş olabilir:
a) Minârede, Allah’a davet  etme gibi bir fonksiyon temâyüz etmiştir. Hacı Bayram Veli, minâre sembolünü,sanki bütün insanları tasavvufi hakikatları anlamaya çağırmaktadır. “Ol şârın minareside”göre,minare camiye değil, gönül şehrine aittir. Bu durum muvâcehesinde, minareden banlayan (bağıran) Hacı Bayram Veli’nin, dâvet ettiği husus, şâr inşâ etmek,yani gönlü olgunlaştırmak, tasfiye etmek olmaktadır. Tasavvufi gerçeklere bu şekilde ulaşabilir.
--------------------------------
(225) Yurdaydın, Hüseyin Gazi, İslâm Tarihi dersleri, Ankara 1982-s.111.
(226) Bayramoğlu, Hacı Bayram, c.II.231
(227) Bayramoğlu, Hacı Bayram c.II.228.
 
b) Allah’ın adını çevreye, uzaklara duyurmaya yarayan bir yapı olması sebebiyle,minâre,âdeta, Allah’a ait mârifet sırlarının ve yüce hakikatların anlatım mahalli olarak sembolleşmiş durumdadır.
Bu şiirin genel olarak değerlendirmesi, şu şekilde yapılabilir: Hacı Bayram Veli, bu şiirinde kalbi,mâmur hâle getirilmesi gereken bir şehir  olarak düşünmektedir. Şehrin imar edilmesi, taş, toprak vs. gibi inşaat malzemeleriyle  mümkündür. Kalb şehrinin imar edilmesi de, kendi yapısına uygun malzeme ve araç-gereçlerle gerçekleşir ki,buda Allah’ı zikir ve tefekkür gibi uygulamalardır. Bu işlemin sonunda,kalbte mârifetullahın meydana gelişi görülür. Mârifet ve ona âit sırlara herkes akıl erdiremez. Anca, ârif olan ve mânevi eğitimi tamamlamış kişiler, bu sırları kavrayabilir.
Hacı Bayram Veli, bir başka şiirinde, kalbin, Allah evi olduğunu söyler:
Mesken-i canân mesken-i canân
Olsa acep mi şimdi bu gönlüm (227)
Bu mısralarda Hacı Bayram Veli, mâsivânın kalpten çıkışı sonunda meydana gelen tasavvufi bir hale işâret eder. Kalpte, sadece Allah’ın yer edişi Allah tefekkürünün tüm şuuru kaplayışı, kalbin Allah’ın evi olduğunu gösterir. Bu mısralar,tasavvuf kitaplarında yer alan şu hadis-i şerifi hatırlatır: “Ben yer göğe sığmadım, ancak mü’min kulumun kalbine sığdım (228)
Hacı Bayram Veli “Çalabım bir şar yaratmış, iki cihan âresinde” diye başlayan şiirin sonunda, daha önce de ifâde ettiğimiz gibi, bu “şâr” dan gönlü (kalbi) kastettiğini kendisi söylemektedir.(229) Burada gönül, bir şehre benzetilerek metafizik planda vuku bulan çeşitli olaylar anlatılır. Ancak, yaptığımız araştırmalarda, Hacı Bayram Veli’nin de, aynı benzetmeyi yaptığını görmekteyiz. Vefât tarihi 1240 olan Hacı Bektaş Veli’ye atfedilen (230) taşbasması bir Vilâyetnâme’nin “Bab-ı Tevhîd” bölümünde, şu ifâdelere rastlıyoruz: “Tevhid-i İlâhi beyân ider ol kutbu’r-rabbâni veşehu’s-samedâni hazret-i hünkar Hacı Bektaş Veli kuddise sirruh buyurur ki; Mesela gönül bir şehristâna benzer. Hak Teâlâ arştan tahtesseraya değin her kim yaratdı ise, ol şehristanın içinde vardır (231) Bu ifadelerden, Hacı Bektaş Veli’nin, gönlü, bir şehre benzettiği açıkça görülmektedir. Kendisinden yaklaşık yüzon sene sonra dünyaya gelmiş bulunan Hacı Bayram Veli’nin aynı benzemeyi şiirine konu edinmesi, ikisinin arasında, bir etkilenme bulunacağı ihtimalini gündeme getirmektedir.
 
Cevapla
  


Foruma Git:


Konuyu Görüntüleyenler: 1 Ziyaretçi

Android Haberler | Ansansanat | Borsa Yorumla | Gülce Edebiyat | Türkçe Dersi