ein Bild ein Bild
Sitemize Hoşgeldiniz, Ziyaretçi! Giriş Yap Kayıt Ol


Konuyu Değerlendir
  • 0 Oy - 0 Ortalama
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
OĞLUM İLE HASBİHAL...
#1
ŞİİR ve ŞİİRBAZ SULTANLAR ÜSTÜNE

OĞLUM İLE HASBİHAL...





Mustafa CEYLAN



Oğul, oğul!

Can Oğul!



“Adı  belli olan, tarifi her insana göre değişen şiir; makam, mevki gözetmeksizin her yüreğe girer ve girdiği her yüreği paramparça eder, dilediğince şekil verir, su gibi, hava gibi yerleşir yüreğe, yüreğin şeklini alır” demiştik. Zaman, mekân makam sınırlarını geçen efsunkâr bir güzeldir şiir. Yakar, yıkar veya onarır da kendine tutkun eder sevenini. Nikotin misali girer kana, nefes alışını, bakışını değiştirir insanoğlunun.
 
Koskoca cihan imparatorlarını, duman eder, sevgilisinin ayaklarına kapandırır şiir. Tutar imparatorların adını bile değiştirir. Barışçı ve sevecen yanı ağır bassa da, cephede savaşır, destan olur; döner ölümlerde ağıt olur, şaşırtıcı bir şekilde düğünlerde türkü olur şiir.
 
Sınırsız özgürlüğünü kullanan şiir, Osmanlı Sarayı’na girmiş; once tahtta oturan Padişah’tan başlamak suretiyle, paşalara, beğlere yansımış; sonra haremde gözdelere, valde sultanlara, cariyelere umut gülünün bayıltıcı kokusu olup esmiştir şiir. Saray duvarlarının soğukluğunda kıskançlığı kırbaçlamış, barışçıl yanını haremin lâvanta kokusuna emanet edip, ölümün ayrılığın, gözyaşının en davetkâr çağrısına yaslanmış.  Hükmetmenin dayanılmaz sıcaklığında şiir, sultan kaftanlarından sıyrılıp edebiyat meclislerinde dönüp durmuş. Ve oradan halka halka süzülerek, bulutsu bir elbise giyinmiş ve saraylı olmak yerine halkçı olmuş, kalelerden, köprülerden geçerek İstanbul ve Anadolu kentlerine dolmuş; en gizli yerlerden en coşkun ozan yüreklileri alıp alıp Saraydaki meclislere taşımıştır.
A Oğul!
Şiir böyledir işte.
Şiir, “kumarbaz ve düzenbaz” değil ama, kendisinin gölge kanatlarına dokunan herkesi “şiirbaz” yapıp çıkarır ortaya. Osmanlı tahtının sahiplerinden bazıları şiirle ilgilenmiş, bazıları şiir yazmış, bazıları da şiirbazlıklarını ileri götürerek “divan”(kitap)larını düzenlemişlerdir.
 
Bu eserde biz, şiir yazdığı söylenilen 7 Padişahı, Şiirle uğraşan 10 padişahı ve dönemlerini anlatmaya çalışacağız. Şiirle ilgilenenler : Sultan I. Osman (Gazi), Sultan Orhan (Gazi), Sultan I. Murad (Hüdavendigâr), Sultan I. Bayezid( Yıldırım), Sultan İbrahim (Deli), Sultan Abdülaziz, Sultan V. Mehmet Reşad (Reşad) ve Şiir yazdığı söylenilenler : Sultan I. Çelebi Mehmed, Sultan II.Murad(Murad, Muradî), Sultan II.Selim ( Sarı Seim, Selimî, Tâlibî), Sultan III.Mehmed(Adnî, Muhammed), Sultan IV.Murad (Muradî), Sultan IV.Mehmed (Vefaî), Sultan II.Mustafa (İkbâlî, Meftunî), Sultan I.Mahmud (Sebkatî), Sultan III.Mustafa ( İkbâl, İkbâlî, Cihangir), Sultan II.Mahmud (Adlî, Adil)’ den meydana gelmektedir.
 
Şiirbaz Sultanlarımızı birer birer ele almaya çalışırken, tarihsel kaynaklarda bulunabilecek bilgileri sunmak yerine, daha çok bilinmeyen, yazılmayan veya bizim dikkatimizi çekmiş yanlarını öne çıkarmaya çalışacağız.
 
Osmanlı’da “Sultan” olmak, “soydan gelmekle” mümkün, ama, saray entrikaları, harem döngülerinin arasında tahta sahip olmak da zormuş. Bir yandan dış düşman ve toprak mücadelesi, sınır ve kalelerin kavgası, öte yandan iç düşman, kardeşler ve hatunların bitmek bilmez hükmetme kavgaları…
 
Şiir, zaman zaman musikinin ruh ikizi olup, aşkın sonsuz senfonisi olmuş; zaman zaman da ölümün ve öldürmenin ateş dansı… İşte Osmanlı Sultanlarını “şiirbaz” yapan iki unsur bu. Hem sevecek Sultan dediğin, hem öldürecek. Severken saray içine, öldürürken tüm ülkeye hakim olacak.
Hakim olan, saray dışından gelen sözü güzel şairlerin “koruyucu meleği”, sığınacak limanı, “hamisi” olacaktır ve çağın “gönül halısı”nı dokuyacaktır. Dışardan gelenler hükmedene yakın olabilmek için gerekirse “yağdanlık” olacaklar, “caize” alabilmek uğruna “deli” ye veli diyeceklerdir. Bunu yapmayanlara ise “fetva” hazır. Yağlı urgan, zehir. Nasıl olsa, şair öldürmek kolay…
 
Oğul, oğul !
Can Oğul !
Göklerin ve yerin hakimidir Sultan dediğin. Şu halde, yeryüzünün neresinde bir dünya güzeli var, “kulluk” anlayışına göre, o dünya güzeli bulunup sultana sunulacaktır. Sadece “sultanlara eş bulma düzeni” bile haremin kanundan da evvel geleneğidir. Güzeller hareme; ziynet, altın, para, ganimet  ve makam “koy sepete” şeklinde işleyen düzenek her dönemde, şekil değiştirerek var olmuştur.
 
Bakıyorum da, bunları dinlerken yüzünde belli belirsiz hoş bir tebessüm çiçeği tomurcuklanmakta. Oğul, biraz alaycı ve şaşkın bakış ve yüz gülücüğünü anlıyorum. “Düzenek her dönemde şekil değiştirerek var olmuştur” sözüm, inan ki siyasî bir söz değil, Hacer Teyze’nin “terlik kutusu” hiç değil. Bakkal Şuayip’in terazi ibresinin bozuk olduğunu Vatandaş Osman biliyor zaten. Saraya yakın yollarda pazarlar vardır oğul, sen, zabitan ayarlamasıyla iyi bir tezgâh atmaya bak. Bakarsın o yoldan omuzu kalabalıklar, kadılar, kürklüler ve kaftanlılar geçer de göze girersin. Girersin de; iş bulma derdinden kansere yakalanmazsın.
Neyse Oğul;
Sözü fazla uzatmanın âlemi yok. Ya Sultan olacaksın, ya Sultan bulacaksın. Hortumu dayayacaksın vezne camının arkasına, çek babam çek. Yağ çek, benzin çek, çeki çek. Çıkacaksın meydana açılacak ağzın “cek, cuk, cak…” Bundan başka hiç bir şey demeyeceksin, anlayan anlatacak anlamayana ya da sandık…
Sonra şiir karşına geçip seçim zamanı ellerini uzattığında “yakacaksın bir sultan türküsü”, partiye marş, ağaya traş olacak sanatın. Ohh deyip yaslanacaksın ceylan derisi koltuğa, elinde tesbih, kolunda saat, zamanları zamansızlığa gömen mezar kazıcılığı şiirlerine devam edeceksin…
 
Zor be oğul zor ! Osmanlı zamanlarında kadılık da zor. Bursa kadılığına eş durumundan ataman yapılmaz. Harem dairesine yakın bir torpil patlatacaksın, yahut başka koridorlarda hazırlanmış bir rapora gözü yumuk imza atacaksın, o mümkün olmaz ise sayacaksın çil çil paracıkları havuzun dibine… Haa bir de, Şeyhi’nin harnamesine, Fuzuli’ nin şikâyetnamesine aldırmayacaksın.
 
Oğul, Bey Oğul!
Akvaryum sanıyorsun koca karınlı dünyayı. Haklısın valla. Çünkü, büyük balık küçük balığı yemekte. Anasını, babasını, kardeşini sormadan. Yutan yutana akvaryum, deniz dibi… Bu oyun, bu senaryo yüzeye yakın, sıcak yerde sergilenmekte. İnci daneleri, bu oyun sahasının daha da altında. Şu halde, bu sahneyi çabuk geçmelisin. Manzara “ölüm manzarası” bu sahnede.  Tıpkı bir gecede 9 kardeşini, 200 den fazla cariyesini öldüren şiirbaz sultanların düzeni sergilenen her şey. Güya “temsilde adalet” sanılsın diye yüzdeli kotalarla yapılan dansın kendisi bu.
 
“Tez çekile yirminci uçağım alanın köşesine, tez urula kellesi darbecinin, aykırı düşünenin, ardı sıra üç tape, beş kaset sallayın gitsin” diyeceğim ama deveden büyük fil var biliyorsun, ağzıma su doluyor, susuyorum.
 
Neyse Oğul, gel beni söyletmeyi bırak da, Şiirbaz Sultanlarımızın dünyasında gezinmeye başla, olur mu?
 
Şu gülmeyi de bırak gayri ! Yasak dedik ya! Aaaaa?!...
 
Cevapla
  


Foruma Git:


Konuyu Görüntüleyenler: 1 Ziyaretçi

Android Haberler | Ansansanat | Borsa Yorumla | Gülce Edebiyat | Türkçe Dersi