ein Bild ein Bild
Sitemize Hoşgeldiniz, Ziyaretçi! Giriş Yap Kayıt Ol


Konuyu Değerlendir
  • 0 Oy - 0 Ortalama
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
KASİDE VE AHMET PAŞA' NIN GÜNEŞ KASİDESİ (1)
#1
KASİDE VE AHMET PAŞA' NIN GÜNEŞ KASİDESİ (1)

Mustafa CEYLAN

*************

Kaside, Divan Edebiyatımızın en önemli şiir türlerinden birisiydi. Teknik mimari yapısıyla ve amacıyla kasidenin "kasdettiği" görevi, bugün maşallah "yalakalar", şekilsiz, soğuk, sırf yağ kokusuyla bezedikleri sanatsız, anlamsız "yağnamelerle" yapmaya çalışıyorlarsa da asla tarihimizin o en zarif, en hassas anlayışının söyleminin gölgesi bile olamamaktadırlar. Tevfik Fikret'in "Han-ı yağma"sından sonra, "yiyin efendiler yiyin" söyleminden sonra, sığ, basit, daha çok kişisel menfaatlere dayalı "yaltaknameler" kaleme alnır oldu ki, işte has şiir sevdalıları buna yanar, biz de bunun için hüzün duyarız.

Siyasî partilerin seçim şarkılarının sözü neyse, siyaset liderini göğün yedinci katına çıkarma yarışı da odur sanıyorum.

Prof.Dr. Mehmed Çavuşoğlu bir makalesinde :

"...........şairlik bir gelir kaynağı, bir meslek durumunu almıştı. Kendilerine kaside sunulan kişiler, zamanın değer ölçülerine göre, o mevkii işgal edende bulunması gereken bütün erdemlerin eksiksiz sahibi olarak gösterillir ve o yüzden övülürlerdi. Fakat karşılıında aldıkları para veya mal şeklindeki caizelerin salt bu övgü bedeli olduğunu söyleyenleri onaylamak hem şairlere haksızlık, hem de bazıları tarihin içinde önemli bir yer edinmiş olan o büyük adamları lâyık olmadıkları sıfatlarla övülmekten hoşlanan bir takım budala yerine koyup onlara iftira etmek olur."demektedir. (1)

Ahmet Paşa' mızın Padişaha övgülerini ele alırken, maksadımız : Ne şairi "aşağılık bir dilenci" olarak nitelemek ne de yöneteni, yani Padişahı aptal yerine koymak değildir. Asla, bu düşüncede değiliz ! Aynı Padişah döneminde, idam edilen, sürülen, eziyet ve işkence gören şairler de vardır, onları nasıl araştırıp "öldürülen şairler" adıyla gün ışığına çıkardı isek, bu kez, saraya yakın, ama, övgünamelerle Padişah tarafından ihsanlara lâyık görülenleri ortaya koymak istiyoruz. 

Sistem, kendini "sultan ve kulları" olarak şekillendirdi ise, muhakkak ki şairleri de "kul"lar sınıfından tavana-yönetime-tahta seslenecektir. Bu kaçınılmaz bir gerçektir. Ne zaman ki, sultan'ın da Yaradan'ın yarattığı, bir kul olduğunu, bir insan olduğunu kabul edip, kabirde ve Hakk huzurunda herkesi eşit kabul ettiniz, işte o zaman, sistemin dişli çarklarına çomak sokmuş olursunuz. İşte o zaman, hakkınızda ferman yazılır. Biz, bu araştırmada sistemin şairlerini, sisteme uygun söylemleri bulunan şairleri ele almaya çalışmaktayız. 

"Divan edebiyatında şiir denilince akla gazel geldiği için, şairlik de gazeldeki başarı ile ölçülürdü. Dolayısıyla şair kasideye yerleştirdiği"tegazzül" bölümü ile gerçek bir şair olduğunu ispat etmek fırsatını yaratmış olurdu. Daha sonra "girizgâh" adı verilen bir veya birkaç beyitlik bir vesile yaratarak, bir ilgi kurarak "medhiye"ye geçerdi. Kasidenin maksadı işte adı geçen "medhiyye" bölümüydü.

Şair medhiyye bölümünde sultanlık, vezirlik, müftülük örneği yüksek makamlardan birinde bulunan kişinin o makamın gerektirdiği erdemlerin en yücesine sahip olduğunu söyler, böylece onu övmüş, fakat diğer taraftan o erdemlere gerçek anlamda sahip olmaya da teşvik etmiş olurdu. Bunlar adalet, bilgelik, eli açıklık, düşkünleri korumak, sanat ve bilim adamlarına el uzatmak, merhamet, cesaret gibi her türden idarecide bulunması mutlak olarak gerekli niteliklerdi. Bu arada bir cimriyi cömert, bir zalimi merhametli, elini kılıç kabzasına dokundurmamış birini en büyük kahraman diye tarif etmek gibi tuhaflıklar da az değildi."(2)

Evet, işte en hassas nokta burası. Hiç hak etmediği halde sırf üç-beş kuruş kazanmak için köşkte oturanı parlatmak girişimi yok mu bizim üzerinde durmak istediğimiz husus budur. Fakat, sistemin yağcısı olup, makamların körükçüsü olanları da görmezlikten gelemezdik. Suçu, "sistem"e veya şiire yani "kaside" ye yüklememiz de doğru olamazdı. 

"Arap şiirinde başlıca iki nazım şekli vardı; bunlardan biri recez, diğeri kaside'dir. Recez ânî ilhamların etkisiyle irticalen söylenirdi. Bu sebeptendir ki sonraki yüzyıllara pek az örneği kalmıştır. Kasidenin ilk örneğini kısaca muallâkat adı verilen yedi muhtelif şiirde buluyoruz. Bu şiirler her yıl tertip edilen panayırlarda okunan şiirler arasından herkesçe beğenilip Kâbe' nin duvarlarına asıldıkları için böyle adlandırılmışlardır." (3)

Başkent Ankara' nın doğusunda, benim doğduğum topraklar bulunur. İdris Dağı ve Elmadağı arasında, derin yar ve vadiler içerisindeki topraklar. İşte o toprakların koynunda yatan ve kabrinin keşfolunacağı zamanı bekleyen "Yedi askı"cıların ve Arap Edebiyatı' nın ve de dünyanın en nadide şairlerinden birisi olan İmri'ül Kays'tan bizim Osmanlı Şairimiz Ahmet Paşa' ya uzanan "kaside çizgisi"dir koşmaya çalıştığımız. Ancak, hiç bir şairi "şiir dilencisi" hiç bir padişahı veya yöneteni de "aptal-geri zekâlı" durumuna düşürmek istemiyoruz. 

"Şairin kasideyi yazmaktan maksadı Tanrı'ya yakarmak ve kendisinin bağışlanmasını dilemekse kaside "münâcâat",

Peygamber'i veya ailesi mensuplarından birini anlatmaksa "na'at",

Bir kimsenin erdemlerini sayarak o kimseye bağlılığını göstermekse "medhiyye"

Veya kötü taraflarını belirtip yermekse "hicviye"

Ve nihayet bir kimsenin ölümünden duyduğu üzüntüyü belirtmekse "mersiyye" adını alırdı. Kısaca kaside, konusunu oluşturan niyet ve maksada göre adlandırılırdı.

Medhiyye ramazan ayının gelişi, bayram, bahar, yaz, kış gibi herhangi bir vesileyle sunulurdu. Bu vesile ...kasidenin "nesip" kısmının konusunu teşkil ederdi. Ona göre kaside "ramazâniyye, iydiyye, bahâriyye, temmûziyye, şitâiyye gibi adlar alırdı. Kasideler bir de gül, nergis, güneş, la'l gibi redif kelimelerine göre veya râiyye, mîmiyye gibi kafiye mısraının son harfine göre de adlandırılırdı.

Son zamanlarında Abbasîlerde, Sâmânoğullarında, Gaznelilerde, Selçuklu Atabeğlerinde saray çevresinde toplanan şairlerin şu veya bu vesilelerle övdükleri hükümdarlardan câize almaları- daha uygun bir şekilde ifade etmek gerekirse-takdim ettikleri eserlerin karşılığında şairlere câize vermek âdet haline gelmişti."(4)

"Kaside, Endülüs Arapları aracılığı ile İspanyol şiirine de geçti ve ispanyolların "Balad" türü olan "Romans"ları meydana getirdi. Kaside, Araplardan İran edebiyatına geçmiş, saray ve konaklarda övgü şiirlerinin dili olmuş ve türk edebiyatına o haliyle gelmiştir. (5)

Edebiyat tarihimiz, şairlere verdiğimiz "ceza" ları destan eyleyip, halk gönüllerinde ezilmiş, asılmış, kesilmiş şairlere yer bulurken; "câize" alan, armağan, alkış alan şairlere de saray kütüphanelerinde yer bulmuştur. 


--------------------------------
(1-4)Prof.Dr. ÇAVUŞOĞLU, Mehmet; Kasîde, Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi-Divan Şiiri, Türk Dil Kurumu Yayını, Ankara, 2011, Syf: 17-27)

(5)KABAKLI, Ahmet, Türk Edebiyatı Cilt-1, Türk Edebiyatı yayınları, İstanbul Bizim Ofset, 1971, Syf: 610
 
Cevapla
  


Foruma Git:


Konuyu Görüntüleyenler: 1 Ziyaretçi

Android Haberler | Ansansanat | Borsa Yorumla | Gülce Edebiyat | Türkçe Dersi