11/02/2015, 00:01
AŞK DEDİĞİN ŞEY
Mustafa CEYLAN
****************
Yaş 62...
Bundan sonrası yokuş aşağı.
Bundan sonrasında, bitiş düdüğünü bekleyiş var. Lâkin, bu bekleyişte yaşadıkların gökler dolusu ağırlığıyla omuzlarına ve sırtına yüklenmekte. Belin bükülmekte. Bir anda diz bağların çözülmekte ve kapaklanmaktasın benim gibi yere. Neden mi?
Ummadığın olayları yaşamaktasın da ondan.
İhaneti, terkedilmeyi, sırtına hançer yemeyi defalarca yaşamana rağmen, bu son virajda dahi yemiş olmanın verdiği yıkıntıyı hiç bir edebî cümleyle anlatamazsın da ondan.
Olanca hoş görünü ve yılların billurlaştırdığı tecrübî değer ve sonuçlarını bir kenara atıp, "acaba" dahi demeden, bir çocuk heyecanıyla sarılmak ellere, senin neyine ki? Asansör bu katta durmuyormuş meğer. Asansörü hep yukarı katlara doğru çalışır sanıyordum ben Aşkta yükselişe yani. Oysa, bizim asansörün çoktaan yerin altına doğru çalışmakta olduğunun farkına varamamışım.
*
Yarın öte dünya aklığı bir gömlek giydirecekler üstüme. Ve sen geleceksin gözlerimin önüne. Başımı çevirmeye çalıştıkça "manolya bakışların", "ıtırbanu kokun" la baygın düşüreceksin beni. Yığılacağım masa üstüne.
"Çal bıçağı doktor!
Çal...!
Bitir gayri..!" diye haykıracağım...
*
AŞK DEDİĞİN ŞEY(Gülce-Buluşma)
Aşk dediğin şey;
Ekilmektir yalan rüzgârıyla kara taş üstüne
Hançer yemektir en sevdiğin elden
Terkedilmektir.
Sebepsiz yere düşmektir diz üstüne
Çökmektir iki büklüm
Yere kapaklanmaktır.
Bekleme durağında buz kesmektir
Korkmak, üşümek, terlemektir.
*
Ben bilirim ben, bakış nasıl döner
Nasıl yüz içinden yüz çıkar of anam of!!
Yığılmayı destesi bozulmuş ekinler gibi
Harmana varmadan yollarda savrulmayı
Yalanı, riyâyı ve dipsiz kahpe dünyayı
Aşk dibeğinde demir tokmakla dövülmeyi
Ben bilirim, ben…
Ne yaman olurmuş bu yaştan sonra
Sorgusuz sualsiz sehpada sallanmak,
Derisi yüzülmek, kurşunlanmak
Umutsuz taş yağmurunda yarmak kafayı, gözü
Ben bilirim, ben…
*
Gel, bana sor, sor aşk dediğin şeyi
Sana destanını okuyayım düşüşün
Sahte gülüşün, bükülüşün.
Kara zindan gecelerde
Yaprak yaprak dökülüşün…
-II-
Ateş küstü, su konuştu
Değirmen kanat taktı rüzgârdan..
Bir goncanın altında yüzbin diken
Dikensi dudaklardan yükselene bak hele :
Feryâd figân...
Ve değirmenci omuzladı çuvalı
Bir sedire bıraktı
Saç sakal un aklığı
Ve bahçivan arkların açtı önünü
Işık aktı
Asmaların kütüğüne...
Leylim bir gecede ay dolandı ruhuma
Beklediğim yâr gelmedi n'ideyim?
İşittim eşyanın nabzını
Kıvrandı avuçlarımda gökle yer;
Keşfettim en sonunda
Bilinmezin bilinmezini
Her şey aşk imiş meğer...
Kaybettim içimin dehlizinde ben beni
Benimle yok oldu bellediğim aşk
Başladım mı aramaya yeni baştan?
Saat durdu, bulut koştu
Dolandı dağların belini yollar
Ulandı birbirine
Ve yollarda kayıp yolcu ben,
İçim gül bahçesi
Dışım değirmen...
Vardım Yunus dergâhına
Oradaydı
Bizim bahçivan
Oradaydı ak bakışlı değirmenci baba
Yüzlerinde sımsıcak bir tebessüm
Dediler ki:
Söyle ne ararsın, böyle ser sefil?
Çöz at benliğini birazcık eğil
Ne makam, ne ünvan, ne de şan değil
Aşk dediğin şey:
....................Varoluş sırrına erebilmektir.
....................Kalp gözü açılıp görebilmektir,
Dünya kara zindan, bağrına sarma
Önünde uçurum, dikkat et varma
Kışta kıyamette ağlayıp durma
Aşk dediğin şey
.....................Öfke buzlarını kırabılmektir.
.....................Hoş görü çiçeği derebilmektir.
İlim oku öğren, önce olgunlaş
Bak nasıl zikrediyor, ağaç, böcek, taş?
Aradığın bizde, gel bize yaklaş
Aşk dediğin şey
.....................Dergâha postunu serebilmektir,
.....................Ölmeden kabire girebilmektir.
Mustafa CEYLAN