ein Bild ein Bild
Sitemize Hoşgeldiniz, Ziyaretçi! Giriş Yap Kayıt Ol


Konuyu Değerlendir
  • 0 Oy - 0 Ortalama
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
“ CEVAT UYANIK'I ANARKEN ”
#1
“ CEVAT UYANIK'I ANARKEN ”
Mustafa CEYLAN
***************

Saygıdeğer Dostar;

Sizlere bu toprağın sesini, çalı’sını, dikenini; töresini, yüreğini anlatmaya çalışıyoruz. Cevat UYANIK, 

Evet bu toprağın sesiydi:

Haksızlıklara, hırsızlıklara boyun eğmeyen, asla süs biberi, süs çiçeği olmayan bu coğrafyanın, bu güzelim yurt toprağının evlâdıydı. Oğluna ithaf ettiği şiirinde;

“Bir sürü pezevenk köşeyi döndü
Suskunluğu bırak davran yiğidim
Çıkarlar yönünden çok ocak söndü
Puskunluğu bırak davran yiğidim

Vatanı sömüren bunca teresler
Karısı dururken türlü metresler
Piçlere kalacak kirli miraslar
Şaşkınlığı bırak davran yiğidim

Hergün bu alçaklar fakir eziyor
Elleri kıçında gezip tozuyor
Yanıkoğlu bunu görüp seziyor
Pişkinliği bırak davran yiğidim 


Diyordu. “Dilim tutuk değil, söyler gerçeği” diyerek ne idüğü belirsiz itlerle arkadaşlık etmedğini, ispiyon edenleri adam saymadığını bir başka dizelerinde haykıran, bu toprağın sesi, Cevat Ağa’ mızdır bugün ses olan sesimize. Anadolu ozanları, Anadolu yürekli şairler böyledir işte. Halkın sesi, nabzı, yüreği, öfkesi ve yumruğu olurlar. Bizim yiğitlerimizin koşmalarında yükselen nağmeleri arasında sadece ela gözlerin, ceylan bakışların, elma yanakların, kiraz dudakların mı olduğunu sanıyorsunuz? Elbette bir AKKIZ-AKÇA KIZ vardır gönül ufkunda, Çubuk bellerini aşıp giden, elbette türkülerin yüreğiyle kendi yüreklerini düşürmüşlerdir Akça kızların rüzgârına; ancak; onlar;

“Öyle doluyum ki silmecesine
Bunu boşaltacak yer arıyorum
İnsanlık dışının bilmecesine
Muamma asacak yer arıyorum

Çıkarlar uğruna canlar ölüyor
Acılı ağlıyor, katil gülüyor
Bu BOZUK TEKERLEK laçka dönüyor
Poryayı takacak yer arıyorum.

Kan değil dost koksun bizim dolumuz
Erlik, dirlik, birlik olsun yolumuz
Yiğitler doğuran Anadolu’muz
Işığı tutacak er arıyorum

Yanıkoğlum der ki kanıyor özüm
Bu bölücülüğe bulunsun çözüm
Kervan çekenlere gerçek bir sözüm
Kanları silecek ter arıyorum.”


Demeden de duramazlar. Zira, bu memleket, içinde yaşadıkları toplum onların en büyük kaygısıdır. Bozuk tekerleğin laçka dönmesi onları rahatsız eder, birlik, dirlik ve düzen isterler. Sonra;

“Hacılık hocalık taslayan teres
İnsanlık suyunda yun da sonra gel
Kırık boynuzuyla toslayan teres
Fakire bir lokma sun da sonra gel

Hacı-hocalık ne? Öğren be teres
Çevrene örmüşsün haybeden kafes
Kasılma, bitecek aldığın nefes
Mantık yuvasına kon da sonra gel

Ön saflarda durup namaz kılarsın
Tesbih duasında esner, horlarsın
Avanta buldun mu hemen fırlarsın
Ekmeği saf suya ban da sonra gel

Sizin yüzünüzden ne canlar gitti
Yetti yaptığınız canlara yeti
Yanıkoğu’m der ki piliniz bitti
Git bir yenisini al da sonra gel.”


Deyiverirler. Öyle, sözü dolambaçlı söylemezler. Terese teres,gavata gavat derler. Pezevenke de pezevenk. Çünkü bu söyleyen ses ( Soyumu ararsan dağlarda çoktur) diyerek, bu başı bulutlarda, ayakları bu toprağın sinesinde Toros yürekli sestir. Öyle cami, hacı, hoca deyip; tesbih duasında esneyen, sonra avanta bulunca yerinden fırlayanlardan değildir. (kedi köpek gibi camiye siğen)lerden de değildir. (Suratı boyanmış hokkabazlardan, yalan söyleyenlerden, eşek oğlu eşşeklerden) olmadılar hiç.

“İftirayı çelik duvar yapsalar
Alınımın akıyla deler geçerim
Akıl almaz türde adlar taksalar
Eşek eşektir der, güler geçerim”.


Bu seste, köy vardır, köylü vardır. Duru suya kaşık sallayan köylü, şalvarı yamalı, şapkası hasırdan, içten içe ağlayan, umutlarını öteki yıllara aktaran köylü vardır.

“Tabanları çatlak eli nasırlı
Duru suya kaşık sallayan köylüm
Şalvarı yamalı, şapka hasırlı
Öbür yıla umut bağlayan köylüm

Güçsüz tek öküzle toprağı delen
İçinden ağlayan, yapmacık gülen
Cephede vurulup gerçekten ölen
Mehmetçik adını sağlayan köylüm

En yanık öyküsü türküsü çıkan
Bütün kahırları içine tıkan
Sabrı bir taştı mı bendini yıkan
Yanıkoğlu gibi çağlayan köylüm.”


İşte bu… Bu toprağın sesi, Toros yüreği ( Bir eşek sıpası yürümek bilmez/Bir kopek deriyi sürümek bilmez) der ve (başı duman duman çamlı dağlardan/ Dostara bir selam yazalım bugün) diye de seslenir.

Çünkü o, bu köylerin, bu dağların, bu enginlerin, bu yamaçların evlâdıdır. Anadolu köy çocukları, Toros yürekliler böyledir. Hangi dağın yamacında hangi çiçek açar bilirler. Hangi ot yenir, hangi suya girilir, hangi durgun göl suyuna ayna niyetine bakılır veya hangi ceren yüze ayna tutulur bilirler. Yayla göçünü, düğünü, buğdayı, harmanı, keçiyi, çadırı, yoğurdu, yayla çeşmesini onlar bilir. Bu ülke, bu yeryüzünün en muhteşem coğrafyasının derelerinin uğultusuna vurgundurlar. Bugün o derelere gem vurup HES'lerle güzelim coğrafyayı perişan etme yarışındayız çok şükür. Bugün, bozuk teker, bozuk çark, bozuk devri devran gürültüsünde ülkemiz. Hacı ile hocanın kavgasından çıkan gürültünün dumanıdır şu bulutu lekeleyen. Cevat Ağamın taa o günlerden işaret edip kaygılandığı kara zamanların en dibindeyiz maalesef. 

Bir yanıyla batı’nın ve ABD’ nin boynumuza sarılmış ve özümüzü sömüren kirli dev hortumları ve şehirlerimizi bizlerden diliyle, mimarisiyle, yaşantısıyla, dayattığı çağdaşlık adına gericilikle perişanları oynamaktayız. Kendi öz değerlerimizin farkına varmayı şöyle bırakın, kendi yurdumuzda misafiriz adeta. Cevat Aağam’ın hüznü ne kadar haklıymış, ne kadar.

Köklerinden kopartılan çınarların devriliş acısında ülkem. Kopartıldığımız toprak ayalarımızın altından, dal-çiçek-meyve ellerimizden, avuçlarımızdan gitti gitmek üzere. Dili dilim olmayan; ufku, umudum olmayan bir zaman diliminde, yorgun kentlerin solumasındayım şimdi ben. 

Değirmenönündeki, Bahçelievlerdeki eski Antalya evleri yok şimdi. Bahçeler, bahçelerdeki su kuyuları, çıkrığın geceyi buseleyen sesi yok. Şükür taş ve beton yaptı içimizden çıkan mimarlar ve belediyeciler bu kenti. Cevat Ağam, çocuk yaşında gönül gözüyle bakıyordu evlerin bahçelerinden masmavi göğe; şimdi bizim çocuklarımız beton yüreğiyle ağalamaklı ve soğuk. Şimdi Karacoğlan “alt teli kopan sazlara ses verememekte”. 

Kerem’den Aslı’dan sözeden yok. 
Pirsultan’lar Silivrilerin en dibinde, demir parmaklılklar arkasında, ömür boyu zindandalar. 
Dertli’ nin sevdiği Akçakız şimdi sizlere ömür. Akçakız yok ki bulasın. Çılgın gürültüler ve beş yıldızlı diskoteklerin esrar ve nikotin kokan gecelerinden seherlere sarhoş ve ipi kopmuş delik uçurtmaların kahkahaları düşmekte. 

Bu ulusun bütün ozanlarını sosyal güvencesiz, ilaçsız, hasta ve yorgun yıkık ve unutulmuş yaylalardan kente inirmemişiz. 

Yıkık değirmenlere kilitlemişiz söz sultanlarını. Tef ve kaşık şimdi batı konçertosunun korkunç tantanası ve gürültüsü arasında suskun. 

Of ki Offf… Cevat ağam neredesin, nerede?
Şu halimize bir bak. Şu gidişatımıza.

Bazıları folklorun şiire zarar verdiğini söylediler. Şahsen ben bu düşünceye karşıyım. Folklor, şiirin ana malzemelerinden birisidir. Koskoca bir Aşıklık-ozan geleneği, asırları dolduran Halk edebiyatının temelinde folklor vardır. Folklorumuz bizi biz yapan çimentomuzdur. Aslında, bugün yaşadığımız sancıların temelinde de sırtımızı döndüğümüz folklorun bıraktığı boşluğu dolduramamamız yatmaktadır.

Şiiri “laylaylom” derecesine indirip, hayatın içinden manzaralar sunacağım diye çaba gösterip, anlamsızlığa varana kadar sürükleyenlerin, folklora yabanıl gözlerle bakmaları yok mu ve o folklor düşmanlarının medyada ve kamuoyunda çıkardıkları gürültüler yok mu, kulaklarımızdan gönüllerimize yürümeye çalışmaları yok mu, bu dur bizi bizden eden. Bence foklor ile şiir iç içedir. Folklora düşman olan, halktan kopuk şiir yazıyor demektir ki varsın uzay araştırma istasyonunda yazsın şiirini.

“Kapu eşiğinde beni beklettin
Uğruna canımı verdiğim folklor.
Dilim dolaştırıp beni teklettin
Uğruna namımı verdiğim foloklor

Küçücük yaşımdan sana aşıktım
Kapağı olmayan aşa kaşıktım
Bana yol gösteren şavklı ışıktın
Uğruna mumumu verdiğim folklor

Ayağım çarıklı seni aradım
Sarı tellerinde saçın taradım
Düştüğüm yollarda kendim farıdım
Uğruna canımı verdiğim folklor

Diz vurup haykıran yiğit zeybekten
Bağlama, zurnadan içli delbekten
Yanıkoğlum ahın kaldı Felekten
Uğruna adını verdiğim foklor.


Son Söz:
----------------

“26 kasım 1990 günü çok sevdiği TRT Antalya radyosu önünde sonsuz yolculuğuna çıkarken Cevat Ağa’mız dostlarıyla vedalaşırken,

“Ben aşığım ama tutuktur dilim
Kaygusuz örneği eğiktir belim
Kapı eşiğinde bekleyen ölüm
Kırmızı güllerle süs gelir bana.” 
Diyordu.

İşte bu ses dili tutukda olsa, Kaygusuzca beli eğik de olsa, bu toprağın, bu yurdun sesi olarak söylemeye, çığırmaya, çalmaya devam etmiş, edecektir. “Hep Böyle”başlıklı şiirinde anlattığı hayat öyküsünü bir Akdeniz köylüsü, bir Toros yüreklisinin destanı olarak ela alıyor, (yeri geldiğinde sözünü sakınmayan) bu ülkenin ozan yürekli insanlarını saygı ve muhabbetle selamlıyor, mekânı Cennet olsun diyorum.


-------------------------

NOT: Bugün ANSAN(Antalya Sanatçılar Derneği)nde rahmetli foklorcu, şair cevat UYANIK'ın anacağız. Toplantıda okumayı düşündüğüm metindir.(19.02.2014)
 
Cevapla
  


Foruma Git:


Konuyu Görüntüleyenler: 1 Ziyaretçi

Android Haberler | Ansansanat | Borsa Yorumla | Gülce Edebiyat | Türkçe Dersi