ein Bild ein Bild
Sitemize Hoşgeldiniz, Ziyaretçi! Giriş Yap Kayıt Ol


Konuyu Değerlendir
  • 0 Oy - 0 Ortalama
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
ŞİİR ve TOPLUMSAL GERÇEK
#1
ŞİİR ve TOPLUMSAL GERÇEK


Mustafa CEYLAN
**************



Mehmet Emin YURDAKUL :

"Şairleri haykırmayan bir millet
Sevenleri toprak olmuş, öksüz çocuk gibidir" diyordu.

Evet,
Şimdi, tam da şimdi haykırmayacak da şairler, gelecek yüzyılda mı haykıracaklar acaba? Şairlerimize bakın hele, çoğu halâ çiçek-böcek, sevdiğim fistanın yeşil edebiyatının içindeler. Bu gidiş iyiye değil. Bu hâl, bence uykusunda rüyâ görüp horlayan yorgun bedenlerin manzarasıdır. 

Şiir, toplumsal gerçekle iç içe olmalıdır ki o şiiri toplum benimsesin. Şair yüreğinin ışıltılı kelimeleriyle çizilen yolda, "bayrak dalgalanmaları" gerçekleşsin. Hani, nerde o şairlerimiz ki hasretle beklenir oldular...?
Şiirde, anlamsızlığı ve peşinden faydalı olmayı kaldıran "dadaizmin" ve bizim "ikinci yeni taklitçilerinin" ezici hükümranlığı, şair milletinin üstüne maalesef "ölü toprağı" serpmiş de haberimiz yok. Duyuyor, biliyor ve hissediyorum; uykusuz geçen gecelerimin yürek sancılarını bir elektrik akımı sinyaliyle yüklüyorum kalemime. Gözü sulu kalemim, öfkesinden "çat" diye ikiye yarılanda, vücut kimyamın değiştiğini fark ediyorum. Sonra, konuşkan çenemi kırk parçaya bölüp, "ihtilâl kelimeleriyle" dokunmuş bir roman sayfasında en derin dehlizlere düşüp kayboluyorum.

Şiirin büyüleyici, sürükleyici ve iz bırakıcı etkisini "bireyin" gönül gözünden imbiklemesini yaptım sayanlar ki yavan, yapay ve menfaatçi; çoğunda arabesk havasında, acı biberli, sevgiliye gel çağrıları, "Mihriban"ın lambada titreyip üşüyen alevini dahi fark edememiş taklidci, kopyacı, yaşa varolcu "hececi" ile; kendini iki şey sanan sivrisinek vızırtısı, aynalı dolap devrimcisi, sümüklü özentici, kelime makasçısı, yırtık dikici "serbestçi"yi, halâ köhne ve yorgun yollarda saçmaladıklarını gördükçe deli oluyorum, deli....

Oysa;
İkinci yenicilerin, şiirin "günümüz düşünülerinin ve kanılarının yayılmasında bir etmen olmadığına"(1) inandıklarını biliyoruz. 

Ve 
Dünün İkinci Yenicileri Diyorlardı ki : "Gayri bu işi, şiir değil; siyasî, iktisadî, ya da buna benzer yazılar yapıyor. Bugün "yarın sabah olacaktır" demekle, şiir, yarın olacak sabaha hizmet edecek midir? Sanmıyorum. Turgut Uyar, "Ben sanat yapıtının faydasına inanmıyorum zaten" diyor; bu sözde büyük bir gerçek payı var. Bir çağ ki, baskı-dizgi diye bir şey yok. Gazete yok, dergi yok, betik yok... Radyo yok, televizyon yok, sinema yok... Yol yok, otomobil yok, tren, uçak yok... O zaman dilden dile dolaşan, büyüleyebilecek, inandırabilecek, bir çok işler görebilecek bir şiir var. Bugünün olanakları içinde, gene şiirin etkisel gücünü o kadar büyük, o kadar eşsiz kabul ediyoruz. Bazan şiirin on yılda yaptığını, bir fotoğrafın üç saatte yıkabileceği bir çağdayız. Şiiri bütün iyiliklerin, bütün erdemlerin bir Tanrısı gibi düşünen, şiire gene de büyük işler yükleyen bir yığınla(zümreyle)karşı karşıyayız. Bence şiiri Donkişotlaştırmaktan başka bir şey değil bunlar.

Bundan önceki çağlarda beliren sorunlar, yüzyıllar boyunca sürüp geliyordu, bunu söyleyecek, yazacak, yayacak araçlar yoktu. Bugün değişen bir çağ karşısındayız. Düşünürü, aydını, bunaltan sorunların çözüm yollarını, ozan okur ile birlikte gazetelerde,dergilerde okuyor. Dolayısıyla sorunlar bu hızlı akışın içinde değişiyor, "günlük" damgasını yiyorlar. Ozan, günün, çağının ortaya koyduğu sorunları şiirleriyle birleştiremiyor. Bugün siyasî şiir, öğretici şiir, öyküler anlatan şiir, şiirden kovuldu.

Bugün toplum mu şiiri değiştiriyor, şiir mi toplumu değiştiriyor? Toplumun şiiri değiştirdiği daha büyük bir gerçek. Yukarda da söylediğim gibi iş bölümlerinin çoğalması, olayları, düşünceleri kısa zamanda yayan çeşitli araçların bulunması, yönetimde iş bölümünün genişlemesi olayları hızlandırdı. "Verem" ile savaş, şiirin değil, Verem İle Savaş Derneği' nin işi oldu.

Yılmaz Gruda'nın "kaçış" diye adlandırdığı bu toplum sorunlarından uzaklaşma, gerçekten bir "kaçış" mııdr?

Acaba günün sorunları şiirden mi kovulmuştur, yoksa şiir toplum sorunlarından kaçış mıdır? Bu soruyu enine boyuna konuşmadan, bunu aramadan, şiirin bugünkü eğilimini bir "kaçış" olarak değerlendirmek eksiksiz bir haksızlıktır. Kaçmak için bir sebep gerek, acaba Yılmaz Gruda bu sebepleri gösterebilecek mi?"(2)

Ya şimdi?
Şu manzaraya bakınız hele...
Atatürk' ün GENÇLİĞE HİTABESİ ile İSTİKLAL MARŞI'mızın sözlerini yanyana getirip, her ikisinden mülhem, zamana ve zamanenin sinemizde açtığı yaralara "kudret melhemi" sürebilmeliyiz. Tek ihtiyacımız olan da bu. Her iki kaynaktan hız ve ilham alarak, "aydınlanma bayrakları ve meşalelerini" gönüllerde tutuşturup dalgalandırmalıyız.

Şiirin, etkisini göstermesi, içinde yaşadığı ve kelimelerini kendine "namus" bildiği milletin bugün çektiği sıkıntıları haykırması gerekmekte. Öyle değil mi?
Yoksa,
Evet yoksa, siz de şiirden "toplumsal gerçekleri" kovanlardan mısınız?

*

Eğrilerin doğru, doğruların nasıl eğri tanıtıldığı bir strateji ve propagandanın sis perdesi altında, hiç de istenmeyen bir yolculuğa adeta iteklendiğimizi anlayamadık mı yoksa?

Yoksa,
Hassas radarlarımız çalışmaz, algılama merkezimiz pas tutmuş, millî duyarlılığımız boynu kesilmiş tavuğa mı dönmüş ki, internette "laylay lom" lar, al gülüm ver gülümler devam edip gitmekte. Müthiş kıyamın, çağlayanların galeyana gelişinin türküsünü yazmamız gerekmez mi? 
"Kâbeyi şehidine bir kabir taşı yapan, Peygamber'in övdüğü millet" biz değil miyiz yoksa?

Ey Şair : Silkin ve doğrul yerinden!
Acele, acele, acele!!!!

Gayri at üstünden dünün şaklabanlıklar dolu örtülü kalıplarını ve çık gerçeğin ışıklı meydanlarına. Bırak, solu, sağı; kov alevi-sünni ayırdımını, terket ilerici-gerici kelâmlarını; boğulmak üzeresin farkına var, bil, gör, duy!

Varsa söyle de bilelim, "ikinci bir Türkiye var mı? De hadi! Susma!"
Türkiye adı siliniyor ve Cumhuriyet adı rafa kaldırılıyorsa ve sen "aşkım öpücük ver bana" demeye devam ediyorsan yuh sana!

Ve yazıklar olsun sana ki İmralı Canisinin mektupları kadar etkili değil şiirin.

Şiir, evet kutlu şiir; en çok seni dava edecek öte dünyada.
Ya bırak şiirin yakasını, ya kır kalemini !...



-------------------
(1)(2)  Pazar Postası, Yıl 5, Sayı: 7, 10 Şubat 1957, Muzaffer Erdost, aynı yazarın "İkinci yeni yazıları kitabı, sayfa:60-61, Şahin Matb, Ank, 1997
 
Cevapla
  


Foruma Git:


Konuyu Görüntüleyenler: 1 Ziyaretçi

Android Haberler | Ansansanat | Borsa Yorumla | Gülce Edebiyat | Türkçe Dersi