11/02/2015, 02:20
MEHMET CAFER’İN “SON BİR KEZ” BAŞLIKLI ŞİİRİ ÜSTÜNE
Mustafa CEYLAN
**************
25.09.2012
SON KEZ BİR ŞİİR
Ne hikmetse olmuyor
Denk gelmiyor ilik düğmeye bu gece
Sökse olmuyor dikse olmuyor
Adam bir de sövmeyi mi denese?
Evet isyan...
Şair nasıl ölür?
Nasıl gömülür?
Yağmurdan sonra kokmuyorsa toprak
Uçmuyorsa kuşlar kendi göğünde
Işığın kalbinde Olgun değilse başak
Şair ölüdür
Yağmurun kalbine gömülüdür
Sadece bir zümrenin tekelinde dünya kelimesi
Vazgeçmiş erkekler erkek gibi direnmekten
Ve Kadınlar korkuyorsa annelikten
Çocuklar çocuk olmadan büyüyorsa
Şair ölüdür
O’nun kalbine çocuklar gömülüdür
Yıldızlar yerinden sökülmüş ise
Yerinde değilse samanyolu ve ay
Gece çok daha fazla üşütür
Üşütür kayıpsa pamuktan bulutlar
Şair ölüdür
O'nun kalbine güneş gömülüdür
Yaşamak bir özürmüş aşk için
Ve kalkmışsa bu vebal boynumuzdan
Kalkmışsa yer ve göğün yüzünden aşk
Birleşmemiş iki kol gibiysek
Vazgeçilmez isek hem
Hem vazgeçmek zor ise
Son kez bir söz g/örülsün
Bir göz son kez ruhuma sürülsün
Göğümde son kez bir şair görülsün
Son kez heybesinde şiirler
Şiirler ömrüme duvar gibi örülsün...
Mehmet Cafer
*
Ne hikmetse olmuyor
Denk gelmiyor ilik düğmeye bu gece
Sökse olmuyor dikse olmuyor
Adam bir de sövmeyi mi denese?
Geceler vardır. Ağrılı, sancılı; geçmek bilmez geceler.Bazı şairlerin en sevdiği zaman dilimleridir geceler. Sessiz, sakin ve iç coğrafyanın curcunasına teslim olmuş ruhların yangınını yaşatır o geceler. Şairin sığınağı, limanıdır geceler.Özellikle yaralı gönlü olanların, çocukluğunu yaşamamışların veya sevdalıların, gurbette olanların, yarden ayrı kalanların baş eğip, saklandığı, sığındığı korunaktır geceler. O gecelerde şair, düğmeyle deliği bir araya getirme çabasına girer ki o giriş acabalarla süslü, umuda gebe, yarınlara sancılanarak akacak sorgulamalarla doludur. Uğraşır şair uğraşır da uğraşır. Denk getiremez ve küfretmek geçer içinden. An'a, olmayanlara, denk gelemeyişe, kadere, beklentilere engel çıkanlara. Türk şiirinin temel konularından, imgelerinden birisi "gece"dir. Şair, kurtulur eşyanın, günün ve kişilerin gürültüsünden, atar kendini gecenin koynuna ve yaslanır ilham yastığına. Sırt verir duygu dağlarına da şiirin doğuşunu bekler... Doğumhanede bekleyen bir bayan ne ise, şiiirin sıcaklığını duyan şair de aynıdır. Doğum olayı işte... İkisi de evlât doğurur, birisi diğerine ad koyar "Ozan" olsun der, ötekisi mahzunlaşır ona da babası gelir "şiir" olsun adı deyiverir...
*
Evet isyan...
Şair nasıl ölür?
Nasıl gömülür?
Bence bu üç dizede, şiirin GİRİŞ kapısından sonra, şair tarafından KONUYA HAZIRLIK yapılmış. okuyucuya, bak ben bu konuları sunacağım sana demeye getirmiş. Burada (nasıl) sözcüğü yerine (Şair nasıl ölür) yerine, (şair neden ölür?) sorgusu yapılsaydı daha iyi değil miydi? Şairin ölümü... Evet, göğün en yüksek katmanına evliyâ ve erenlerden sonra âlimlerle beraber daha yakın olan şairlerin ölümü, herkes gibi, sıradan insanların ölümü ile aynıdır. Her ne kadar ÖLDÜRÜLEN VE İNTİHAR EDEN ŞAİR SAYISI oldukça fazla ise de ÖLÜM, HERKESİN BAŞINDA NASILSA; ŞAİRDE DE AYNIDIR. Amma, şair asıl UNUTULDUĞUNDA ÖLÜR. Şair asıl okunmadığında ölür. Bir de şair, ağlayanlarla ağlar, ölenlerle de ölür. Ölenlerle ölen insandır şair...İşin esası da şudur, gerçek şair ölümsüzdür. Son insan kalana kadar yaşar....
*
Yağmurdan sonra kokmuyorsa toprak
Uçmuyorsa kuşlar kendi göğünde
Işığın kalbinde Olgun değilse başak
Şair ölüdür
Yağmurun kalbine gömülüdür
Evet işte burası şairin şiiri onikiden vurduğu nokta. Toprağın yağmurdan sonra kokması, kuşların kendi göğünde uçması ve olgun değilse ışığın kalbinde başak, şair ölür ve yağmurun kalbine gömülür. Neden? Şair, bulutları toplayıp birbirine vurup yağmur yağdıran insandır. Doğaya, hasssas denegelere, çevreye, hayata, yaşamaya sonsuzluğun ipek bağlarıyla bağlıdır. Toprak, kuş ve yağmur... Şair bu üçünün arasında, kokmuyorsa toprak, uçmuyorsa kuş, şair ölür işte o an... Çünkü, şiir yaşamanın hayatın kelimelerden fotoğrafıdır. Şair, kelimeler ressamıdır. İflas eder şair, yok olur; yağmur mu yok, çıkar göğün bilmem kaçıncı katına, tutar bulutların yakasından ve sağar yeryüzüne; koksun diye toprak, uçsun diye kuş... Veysel, "benim sadık yârim kara topraktır" diye keyfinden mi demiş? Şairlerin sadık yâridir toprak. Ve Rıza Tevfik Bölükbaşı (Uçun kuşlar uçun sılama doğru) derken, öylesine, rastgelesiye mi söylemiştir? Kuş habercidir, kuş umuttur, kuş hayatın sesidir. Toprağa ve kuşa vurgun şairler ki onlar ölümü öldürüp yaşamayı diriltenlerdir...
*
Harika bir şiirdi...
Daldıkça derinlerine, kendi dibine çeken bir şiir...
En iyisi şimdilik bu kadar yetineyim...
Mustafa CEYLAN
**************
25.09.2012
SON KEZ BİR ŞİİR
Ne hikmetse olmuyor
Denk gelmiyor ilik düğmeye bu gece
Sökse olmuyor dikse olmuyor
Adam bir de sövmeyi mi denese?
Evet isyan...
Şair nasıl ölür?
Nasıl gömülür?
Yağmurdan sonra kokmuyorsa toprak
Uçmuyorsa kuşlar kendi göğünde
Işığın kalbinde Olgun değilse başak
Şair ölüdür
Yağmurun kalbine gömülüdür
Sadece bir zümrenin tekelinde dünya kelimesi
Vazgeçmiş erkekler erkek gibi direnmekten
Ve Kadınlar korkuyorsa annelikten
Çocuklar çocuk olmadan büyüyorsa
Şair ölüdür
O’nun kalbine çocuklar gömülüdür
Yıldızlar yerinden sökülmüş ise
Yerinde değilse samanyolu ve ay
Gece çok daha fazla üşütür
Üşütür kayıpsa pamuktan bulutlar
Şair ölüdür
O'nun kalbine güneş gömülüdür
Yaşamak bir özürmüş aşk için
Ve kalkmışsa bu vebal boynumuzdan
Kalkmışsa yer ve göğün yüzünden aşk
Birleşmemiş iki kol gibiysek
Vazgeçilmez isek hem
Hem vazgeçmek zor ise
Son kez bir söz g/örülsün
Bir göz son kez ruhuma sürülsün
Göğümde son kez bir şair görülsün
Son kez heybesinde şiirler
Şiirler ömrüme duvar gibi örülsün...
Mehmet Cafer
*
Ne hikmetse olmuyor
Denk gelmiyor ilik düğmeye bu gece
Sökse olmuyor dikse olmuyor
Adam bir de sövmeyi mi denese?
Geceler vardır. Ağrılı, sancılı; geçmek bilmez geceler.Bazı şairlerin en sevdiği zaman dilimleridir geceler. Sessiz, sakin ve iç coğrafyanın curcunasına teslim olmuş ruhların yangınını yaşatır o geceler. Şairin sığınağı, limanıdır geceler.Özellikle yaralı gönlü olanların, çocukluğunu yaşamamışların veya sevdalıların, gurbette olanların, yarden ayrı kalanların baş eğip, saklandığı, sığındığı korunaktır geceler. O gecelerde şair, düğmeyle deliği bir araya getirme çabasına girer ki o giriş acabalarla süslü, umuda gebe, yarınlara sancılanarak akacak sorgulamalarla doludur. Uğraşır şair uğraşır da uğraşır. Denk getiremez ve küfretmek geçer içinden. An'a, olmayanlara, denk gelemeyişe, kadere, beklentilere engel çıkanlara. Türk şiirinin temel konularından, imgelerinden birisi "gece"dir. Şair, kurtulur eşyanın, günün ve kişilerin gürültüsünden, atar kendini gecenin koynuna ve yaslanır ilham yastığına. Sırt verir duygu dağlarına da şiirin doğuşunu bekler... Doğumhanede bekleyen bir bayan ne ise, şiiirin sıcaklığını duyan şair de aynıdır. Doğum olayı işte... İkisi de evlât doğurur, birisi diğerine ad koyar "Ozan" olsun der, ötekisi mahzunlaşır ona da babası gelir "şiir" olsun adı deyiverir...
*
Evet isyan...
Şair nasıl ölür?
Nasıl gömülür?
Bence bu üç dizede, şiirin GİRİŞ kapısından sonra, şair tarafından KONUYA HAZIRLIK yapılmış. okuyucuya, bak ben bu konuları sunacağım sana demeye getirmiş. Burada (nasıl) sözcüğü yerine (Şair nasıl ölür) yerine, (şair neden ölür?) sorgusu yapılsaydı daha iyi değil miydi? Şairin ölümü... Evet, göğün en yüksek katmanına evliyâ ve erenlerden sonra âlimlerle beraber daha yakın olan şairlerin ölümü, herkes gibi, sıradan insanların ölümü ile aynıdır. Her ne kadar ÖLDÜRÜLEN VE İNTİHAR EDEN ŞAİR SAYISI oldukça fazla ise de ÖLÜM, HERKESİN BAŞINDA NASILSA; ŞAİRDE DE AYNIDIR. Amma, şair asıl UNUTULDUĞUNDA ÖLÜR. Şair asıl okunmadığında ölür. Bir de şair, ağlayanlarla ağlar, ölenlerle de ölür. Ölenlerle ölen insandır şair...İşin esası da şudur, gerçek şair ölümsüzdür. Son insan kalana kadar yaşar....
*
Yağmurdan sonra kokmuyorsa toprak
Uçmuyorsa kuşlar kendi göğünde
Işığın kalbinde Olgun değilse başak
Şair ölüdür
Yağmurun kalbine gömülüdür
Evet işte burası şairin şiiri onikiden vurduğu nokta. Toprağın yağmurdan sonra kokması, kuşların kendi göğünde uçması ve olgun değilse ışığın kalbinde başak, şair ölür ve yağmurun kalbine gömülür. Neden? Şair, bulutları toplayıp birbirine vurup yağmur yağdıran insandır. Doğaya, hasssas denegelere, çevreye, hayata, yaşamaya sonsuzluğun ipek bağlarıyla bağlıdır. Toprak, kuş ve yağmur... Şair bu üçünün arasında, kokmuyorsa toprak, uçmuyorsa kuş, şair ölür işte o an... Çünkü, şiir yaşamanın hayatın kelimelerden fotoğrafıdır. Şair, kelimeler ressamıdır. İflas eder şair, yok olur; yağmur mu yok, çıkar göğün bilmem kaçıncı katına, tutar bulutların yakasından ve sağar yeryüzüne; koksun diye toprak, uçsun diye kuş... Veysel, "benim sadık yârim kara topraktır" diye keyfinden mi demiş? Şairlerin sadık yâridir toprak. Ve Rıza Tevfik Bölükbaşı (Uçun kuşlar uçun sılama doğru) derken, öylesine, rastgelesiye mi söylemiştir? Kuş habercidir, kuş umuttur, kuş hayatın sesidir. Toprağa ve kuşa vurgun şairler ki onlar ölümü öldürüp yaşamayı diriltenlerdir...
*
Harika bir şiirdi...
Daldıkça derinlerine, kendi dibine çeken bir şiir...
En iyisi şimdilik bu kadar yetineyim...