ein Bild ein Bild
Sitemize Hoşgeldiniz, Ziyaretçi! Giriş Yap Kayıt Ol


Konuyu Değerlendir
  • 0 Oy - 0 Ortalama
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
GÜNÜMÜZ HECCAVLARI
#1
GÜNÜMÜZ HECCAVLARI


Mustafa CEYLAN
****************


Hiciv(Taşlama)Türk Edebiyatının, Türk Şiirinin önemli bir enstrümanıdır, şiir türüdür. Bu şiir türünü kaba-saba, edep dışı "küfürname" yazmak olarak niteleyip, kafasının bozulduğu her kişiye saldıran bir çok hececi gördük ve görmeye de devam ediyoruz. Maalesef hepimizi derinden de üzen bu atışma ve sataşmalar, edepten kaynaklanan edebiyatın hiciv sanatını yapan - yazan heccavların diline asla yakışmamaktadır. 


Geçenlerde, hece şiirini "kafiye hamallığı ve eskilerden uyak-ayak aşırmasyonu" sanan bir "kuru manzumeci" de bana bir sanal portalda saldırmış, şeker katsayımı hayli yükselten hakaretler dolu sözler sarfetmişti. Hukuka-mahkemeye gitsen, belki seneler sürecek saçma bir uğraşa girmek istemediğimden, ilk anda ben de aynısıyla-misliyle ona karşı hakaretler ve alaycı ifadeler dolu bir manzume yazmış, o anda o sitede (Siz buna şiir mi diyorsunuz?Alın size şiir, istesem bunu 500 kıta daha yaparım. Bu şiir olmadığı gibi, bu tür manzumelere de hiciv-taşlama adı da verilmez)demiştim ve bir gün sonra kaleme aldığım manzumeyi yayından kaldırmıştım...

Şiir, ciddi bir kelâm sanatıdır.
Cihan padişahlarına bile isimlerini değiştirten şiiri, abdesthane köşelerinde arayanlar, şiirin tükrükleri altında rezil olanlardır. Evet şiir, hoşgörülüdür, affedicidir, sevgi doludur amma; özellikle kendisinin kullanılarak başkalarına ham-kaba küfürlerle, edepden yoksun bir şekilde saldırılmasına göz yumamaz.

O sebeple;
Bel altı vuruşları ve arkadan hançerlemelerle, kancıkça ve kalleşçe yazılan kafiyesi, ölçüsü düzgün şiir binalarının içindeki tuvalet taşları onu yazanlara yakışacak şekilde oradan sökülüp şiir tarafından boyunlarına gerdanlık gibi takılıverir de, neyin nereden geldiğini bilemez o küfürbaz ve öte dünyadan evvel bu dünyada alır dersini...

*
11 Kasım 1954 tarihinde Hilmi Yücebaş 'ın kaleme aldığı hiciv konusundaki bir yazıda bakınız neler denmiş :

"Türk edebiyatındaki medhiyeler, hicviyeler manzum olmak mutadır. ANCAK HER MANZUM SÖZÜN edebiyattan madut olması iktiza eylemeyeceği gibi, her mehdiye ve hicviyenin de edebiyat çerçevesi içine sokulması düşünülemez. Hele Divan şairlerimizin bir köşkü, bir anı veya bir ünlü zat tasvir eden öyle bir takım kasideleri vardır ki bunların olanca kıymetleri, Arapça ve Acemce seçkin lügatlerin kulağa hoş gelen terkipler halinde mısralara yerleştirilmiş bulunmasından ibarettir.

Bunlar, mânaca mübalâğanın KIVAMINI TAŞIRMIŞ, adetâ hayâl ve vehim hududunu bile aşmış bulundukları için kulaklara nağme halinde bir tesirleri olsa bile, mâna ve müedda bakımından en küçük bir değer taşımazlar. Renkli çocuk balonları gibidirler, görünüşleri cazip ve dolgun, fakat içleri kof, yükselir gibi gözükmeleri câlî ve muvakkat, sükût edip sönmeleri ise serîdir.
Bu kaide hicviyeler hakkında da vârittir. HİCVİYELERİN EDEBİYATTAN SAYILMASI İÇİN, mümeyyiz vasfı olan(hiciv, yani yermek, biçimsizlikleri açıklamak)işinin SANAT İNCELİĞİ TAŞIMASI LÂZIM GELİR. Böyle olunca alelâde KÜLHANBEYİ KÜFÜRLERİNİ, VEZİNLİ, KAFİYELİ OLARAK SIRALAYAN NAZIMLAR; Hicviyat değil, müstehcenât nev’indendir. İşte bundan dolayıdır ki Sürûrî’ nin Hezliyât’ının çoğu “Hicviyat” sayılmayıp “müstehcenat” ve “MANZUM KÜFRİYAT” tan maduttur. Yine bu itibarla BİR ÇOK ÜNLÜ HİCİVCİ ŞAİRLERİN HİCVİYELERİNDEN BİR KISMINI, EDEBİYATIN (HİCİV)NEV’İNİN DIŞINA ATMAK MECBURİYETİNDEYİZ.

Nitekim NEFÎ’ nin EŞREF’in ve benzerleri hiciv üstadlarının pek sanatlı, çok iğneli, gayet ince hicviyeleri karşısında KABA VE ÇİRKİN MANZUM SÖĞÜNTÜLERİ DE GÖRÜLMEKTEDİR. Meselâ Eşref’in istibdat devrini zemmeden şu kıt’ası muhakkak ki çok ince bir hicivdir:

“Bize zinciri esaret yakışır ziynet için
Vatanın mahvına zira ki bütün diş bileriz..
Değil evrakı havadiste kıraat etmek
Levhi mahfuzda hürriyeti görsek sileriz.”


Bir de şuna bakalım:

Merhum Tahir Nadi üstadımızın, bir Maarif müntesibi hakkındaki;

“Humkunun ölçüsünü bulmada fen âcizdir,
Cehlinin debdebesi koskoca umman gibidir.”


Nazımları ne hoş, ne güzel hicivlerdir. Aynı üstadın, yine devri sabık Maarifçilerinden biri hakkındaki :

"(…......….)denilen safil-ü pespâyetebâr
Kahbe sitemli teres, Türklük için mucibi âr
Bulamazsın arasan beynini mikroskop ile
İzzeti nefs-ü hamiyet ile namus-u vekaar”


Nazmında da TERES ve MÜBTEZEL bir kelimenin tam yerine kullanılmasiyle ifadeye kuvvet verdiğini görüyor ve bu kıtayı edebiyattan saymakta duraksamıyoruz.

HİCİVDE BAYAĞI ve HASİS KELİME VE TABİRLERİN KULLANILMASI mutlak olarak Hasaset ifade etmez. ÂDİ bir TABİR; yerinde kullanılmakla üslûba kıymet verir. Mesele KELİME VE TABİRİN ADİLİĞİNDE DEĞİLDİR, O BAYAĞILIĞIN İFADEYE ŞİDDET VE DEĞER VERECEK YERDE AŞAĞILATMASINDADIR. Bunun ölçüsü sağlam zevktir. Zevki okşamayan, YERİNDE KULLANILMAMIŞ ÂDÎ TÂBİRLER ZATLARINDA MEVCUT BAYAĞILIĞI NAZMIN BÜTÜN MEFHUMUNA SİRAYET ETTİRMEKTEN başka bir işe yaramazlar.

Nef’i’ nin şiirleri ince mânâları ihtiva etmesine rağmen, bir çok HİCVİYELERİNDEKİ KABA, ADÎ KÜFÜRLERİN, MÜBTEZEL MAZMUNLARIN YER ALDIĞINI görüyor, bunları gerek tasavvur, gerek tasvir noktasından bakir ve taze de saymakta tereddüd etmiyor ve söyleyenin EDİP OLDUĞUNDAN ŞÜPHE ETMEDİĞİMİZ KADAR, BÖYLE TABİAT DIŞI DOĞRULMUŞ FİKİR ÇOCUKLARINI BİRER “Veledi tabii” ve çeşitlerini EDEBİYAT DIŞINDA SAYMAKTA TEREDDÜDE DÜŞEMİYORUZ.

Görülüyor ki, hiciv; mevzuunda ne kadar SEÇKİN, MUTENA VASIFLAR VARSA onların hepsini kaldırıp yerine onların zıddı olan “evsafı zemime” ve “tavsifatı mekruha”yı KOYARAK MUHATABINI KÜÇÜLTMEKTEN, ONUNLA ALAY ETMEKTEN, ONDAN AZ BUÇUK DA OLSA MEVCUT KÖTÜLÜKLERİ ŞİŞİRİP BÜYÜTMEKTEN İBARETTİR. Şartı ise, gerek lâfın, GEREK MANÂ BAKIMINDAN NÜKTE VE ZERAFET TAŞIMASIDIR. Gerçi mizahın şartı da budur amma, lâtife ve nükte libasına da bürünmüş olsa hicivde zem ve kadh adeta temel unsurdur. Bazı hicviyelerde (hiciv) ile (mizah)unsurlarının ustalıkla birbirlerine karıştırılmış bulunduğunu görürüz. "

*
Heccav, hiciv yazan kişi, nüktedan ve zarif olmalıdır. Yüreği taş kadar katı, bakışlarında ve kaleminde milim sevgi ve santim şefkât izi bulunmayanların hiciv sanatı yerine argo kelimelerden meydana gelen "küfürname" yazmaları gayet normaldir ve onlar asla geleceğe kalmayacak, günün küfrü olarak kara bir iz olarak kalacaklardır.

Ayrıca;
Heccav, hiciv yazan kişi, taşı karşısındakine atmadan evvel havaya atar ve altına kendi kafasını koyar önce. Koyar ki, taşının şiddetini, acısını muhatabından evvel kendisi bir tadar...
 
Cevapla
  


Foruma Git:


Konuyu Görüntüleyenler: 1 Ziyaretçi

Android Haberler | Ansansanat | Borsa Yorumla | Gülce Edebiyat | Türkçe Dersi