ein Bild ein Bild
Sitemize Hoşgeldiniz, Ziyaretçi! Giriş Yap Kayıt Ol


Konuyu Değerlendir
  • 0 Oy - 0 Ortalama
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
UFUKLAR VE ÖTESİ(N.F.KISAKÜREK)- (5)
#1
UFUKLAR VE ÖTESİ(N.F.KISAKÜREK)- (5)
Mustafa CEYLAN
****************




Ufuklar ve ötesinin görevlisi bir gençlik. O gençlikin büyük bir kısmı Anadolu şehirlerinde ve kasabalarında, bir kısmı da bizim gibi Başkent Ankara gibi İstanbul gibi üniversitelerin yoğun olduğu kentlerde… En çok ve en mühim görev de üniversite şehirlerindeki gençlere düşmekteydi. 


Fişek gibi gençlerdik… 
Ülkenin geleceği diyerek umut bağladığın fişek gibi gençler… 
Kutsal emaneti omuzlarımıza yükledikten sonra, “Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını gediğine koymayı unutmayacak” ve bunu üstadının tek vasiyeti bilecek bir gençlik… 


Diyordun ki: 

“Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle zifiri karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik... 

Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi, mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hasılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...” 

”İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum. Şekillenmesi, billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbaz kodamanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerîmden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allah’a hamd etme makamındayım. 

Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil!” 

Bugün Anadolu’nun dört bir yanında genç arkadaşlarım varsa, çoğunluğu şiir sevdasıyla bize “hocam” diyorsa, bunun sebebi sensin üstadım. Senden aldık bu davranış biçimini, insanî ilişkilerdeki ince ayarı. Hassas teraziler ve şaşmaz ölçüler senin eserin… Kucak açmak, sevmek, saygı duymak; “insan aynasının gene insan” olduğunu bilmek şuuru; bütün bu erdemler senden bize akanlar. Mıknatıs nasıl çekerse madeni, ışık pervaneyi nasıl ölümüne çekip alırsa kendine, bizi de sen aldın iman, ahlâk, dâva, misyon teknene; yoğurdun bir iyice, yoğurdun… Şu kurulu düzende bize “imalât hatası” gözüyle bakılıyorsa; bu bizim, senin ışık bahçendeki asma dalından aldığımız üzümün yansımasıdır, başka bir şey değil. Varsın, bugün bu dünyanın zamanına ve devranına “imalât hatası” olarak gözükelim. O zaman dosdoğru yoldayız, o zaman bize verdiğin görev üzereyiz demektir. 

** 
Sözümüzün bu noktasına Üstadımızdan, O’nun unutulmaz şiirlerinden bir gül atalım olmaz mı? 

Zindandan Mehmed’e Mektup 

Zindan iki hece, Mehmed’im lâfta! 
Baba katiliyle baban bir safta! 
Bir de, geri adam, boynunda yafta... 
………Halimi düşünüp yanma Mehmed’im! 
……..Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim! 

Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli, 
Kırmızı tuğlalar altı köşeli. 
Bu yol da tutuktur hapse düşeli... 
………Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak. 
……..Ne ayak dayanır buna, ne tırnak! 

Bir âlem ki, gökler boru içinde! 
Akıl, olmazların zoru içinde. 
Üstüste sorular soru içinde: 
………Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu? 
……..Buradan insan mı çıkar, tabut mu? 

Bir idamlık Ali vardı, asıldı; 
Kaydını düştüler, mühür basıldı. 
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı. 
………Ondan kalan, boynu bükük ve sefil; 
……..Bahçeye diktiği üç beş karanfil... 

Müdür bey dert dinler, bugün ’maruzât’! 
Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat... 
Beni Allah tutmuş, kim eder azat? 
……..Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem... 
……..Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem! 

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil; 
Sayım var, maltada hizaya dizil! 
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil! 
………İnsanlar zindanda birer kemmiyet; 
……..Urbalarla kemik, mintanlarla et. 

Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat; 
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat... 
Yalnız seccâdemin yününde şefkat; 
………Beni kimsecikler okşamaz mâdem; 
……..Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem! 

Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan! 
Dakika düşelim, senelik paydan! 
Zindanda dakika farksızdır aydan. 
……...Karıştır çayını zaman erisin; 
………Köpük köpük, duman duman erisin! 

Peykeler, duvara mıhlı peykeler; 
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler, 
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler... 
……..Duvar, katil duvar, yolumu biçtin! 
……..Kanla dolu sünger... Beynimi içtin! 

Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar; 
Tek nokta seçemez dünyadan nazar. 
Yerinde mi acep, ölü ve mezar? 
……..Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz? 
……..Güneşe göç var da, kalan biz miyiz? 

Ses demir, su demir ve ekmek demir... 
İstersen demirde muhali kemir, 
Ne gelir ki elden, kader bu, emir... 
…….Garip pencerecik, küçük, daracık; 
…….Dünyaya kapalı, Allaha açık. 

Dua, dua, eller karıncalanmış; 
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış. 
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış... 
………Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu; 
…….İplik ki, incecik, örer boşluğu. 

Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş; 
Karanlığında nur, yeniden doğuş... 
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş! 
…….Sen bir devsin, yükü ağırdır devin! 
…….Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin! 

Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte! 
Ölsek de sevinin, eve dönsek de! 
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! 
…….Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir! 
…….Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir! 

Necip Fazıl KISAKÜREK ** 
 
Cevapla
  


Foruma Git:


Konuyu Görüntüleyenler: 1 Ziyaretçi

Android Haberler | Ansansanat | Borsa Yorumla | Gülce Edebiyat | Türkçe Dersi