11/02/2015, 11:21
DÜN VE BUGÜN
Mustafa CEYLAN
***************
Dün...
Evet dün, tek kanallı bir televizyon, renksiz ekran, bir tek radyo ve o da sadece TRT... Budapeşte'den yayın yapan BİZİM RADYO isimli kaçak bir radyo güya "komünizm" yayıyormuş da yasaklıydı.
Dün, en çok "ajans" adı verilen haber saatlerini, maç nakillerini, her gün saat on'da dramatize edilen "arkası yarın" ve ayda bir kere yayınlanan "silahlı kuvvetler" saatlerini izlemek hoşuma giderdi. Bunlara ilâveten, ayda bir kere, o da sadece yarım saat veya 45 dakika olan "şiir saati" ne bayılırdım.
*
Başkent Ankara' da gökdelenden Cebeci'ye doğru akan yokuş yolun baş tarafında AJANS TÜRK diye bir kuruluş vardı. Orada Necdet ve Şevket EVLİYAGİL kardeşlerin matbaası ve büroları vardı.Haftada bir kaç kere uğrardım. Ak saçlı, çelebi ve babacan Necdet EVLİYAGİL üstadım, benim gibi genç, dinamik, araştırmacı birisini karşısında gördüğünde nasıl da mutlu olurdu... Yüzündeki ifadeden ve bakışlarındaki o sevgi dolu ılıman ışıklardan bunu anlardım.
Rahmetli Necdet EVLİYAGİL Hocam, ayda bir kere TRT Televizyonunda ŞİİR PROGRAMI yapardı. Benimle sohbet ederken, bazı şairlerin şiirlerini "Oku bakalım fırtına şunu. Bir de senin dilinden duyayım" der ve bana orada okuturdu. Ben, o yıllarda bu şiir okumanın ne anlama geldiğini anlayamazdım. Demek ki, dilime takılan, tökezleten kelime veya mısra; ne varsa onu tespit edermiş.
Dolayısıyla, o ay TV programında hangi şairlerin şiireri okunacak, çoğunu önceden bilir veya tahmin ederdim. Tabii ki hocamın son dakika ve son günlerde yaptığı değişiklikler hariç.
*
Dün,
Arif Nihat ASYA, Necip Fazıl KISAKÜREK, Halil SOYUER, Ahmet TUFAN ŞENTÜRK, Ceyhun Atuf KANSU, Ahmet Muhip DRANAS'lar vardı.
Dün, şiir ve edebiyatın muhteşem kalemleri vardı.
Dün, usta-çırak ilişkisi vardı. Büyük-küçük meselesi, saygının enfes sihrinde çok çok güzeldi. Dün, ağızlar öyle rastgelesiye, ulu orta açılmaz, açıldı mı da, mutaka HİKMETLİ SÖZ çıkardı ağızlardan.
Dün, edebiyat, sanat ve şiir bir başka güzeldi, bir başka anlamlı ve bir başka incelik-zerafet taşıyordu.
Dün, hatıralarla bugüne akmakta.
Bana göre dün daha güzeldi.
Hani özleriz ve deriz ya, "eski bayramlar nerde?" diye... Aynen öyle işte, bana göre dün harikaydı. Dün de kalan günlerim dolu doluydu.
Şimdi, beyaz atlara binip gitti dünün kahramanları, ustalarım, önderlerim. Gittiler... Melil-mahzun bırakıp beni buralarda...
*
Bugün...
Bugünü nasıl anlatsam ki...
Bugün düne yabancı. Köksüz, soyut, yapay.
Bugün, toz duman içinde. Saygı-sevgi ve usta-çırak olayları unutulmuş. Bugün BENCİL... Bugün ruhlarımızı çamur deryasına atan şımarık ve acımasız zaman devi. Bugüne hakim olamıyorum. Bugün, maşallah herkes şair. Herkes en büyük şair.
Bugün milyonlarca kanal, internet sitesi ve sayısız Tv kanalı var.
Bugün, elektronik denen gerçeğin acımasız kanatlarında meçhule doğru, sisler ve ziftler içinde koşmaktayız...
*
Dün...
Çok özledim...
Mustafa CEYLAN
***************
Dün...
Evet dün, tek kanallı bir televizyon, renksiz ekran, bir tek radyo ve o da sadece TRT... Budapeşte'den yayın yapan BİZİM RADYO isimli kaçak bir radyo güya "komünizm" yayıyormuş da yasaklıydı.
Dün, en çok "ajans" adı verilen haber saatlerini, maç nakillerini, her gün saat on'da dramatize edilen "arkası yarın" ve ayda bir kere yayınlanan "silahlı kuvvetler" saatlerini izlemek hoşuma giderdi. Bunlara ilâveten, ayda bir kere, o da sadece yarım saat veya 45 dakika olan "şiir saati" ne bayılırdım.
*
Başkent Ankara' da gökdelenden Cebeci'ye doğru akan yokuş yolun baş tarafında AJANS TÜRK diye bir kuruluş vardı. Orada Necdet ve Şevket EVLİYAGİL kardeşlerin matbaası ve büroları vardı.Haftada bir kaç kere uğrardım. Ak saçlı, çelebi ve babacan Necdet EVLİYAGİL üstadım, benim gibi genç, dinamik, araştırmacı birisini karşısında gördüğünde nasıl da mutlu olurdu... Yüzündeki ifadeden ve bakışlarındaki o sevgi dolu ılıman ışıklardan bunu anlardım.
Rahmetli Necdet EVLİYAGİL Hocam, ayda bir kere TRT Televizyonunda ŞİİR PROGRAMI yapardı. Benimle sohbet ederken, bazı şairlerin şiirlerini "Oku bakalım fırtına şunu. Bir de senin dilinden duyayım" der ve bana orada okuturdu. Ben, o yıllarda bu şiir okumanın ne anlama geldiğini anlayamazdım. Demek ki, dilime takılan, tökezleten kelime veya mısra; ne varsa onu tespit edermiş.
Dolayısıyla, o ay TV programında hangi şairlerin şiireri okunacak, çoğunu önceden bilir veya tahmin ederdim. Tabii ki hocamın son dakika ve son günlerde yaptığı değişiklikler hariç.
*
Dün,
Arif Nihat ASYA, Necip Fazıl KISAKÜREK, Halil SOYUER, Ahmet TUFAN ŞENTÜRK, Ceyhun Atuf KANSU, Ahmet Muhip DRANAS'lar vardı.
Dün, şiir ve edebiyatın muhteşem kalemleri vardı.
Dün, usta-çırak ilişkisi vardı. Büyük-küçük meselesi, saygının enfes sihrinde çok çok güzeldi. Dün, ağızlar öyle rastgelesiye, ulu orta açılmaz, açıldı mı da, mutaka HİKMETLİ SÖZ çıkardı ağızlardan.
Dün, edebiyat, sanat ve şiir bir başka güzeldi, bir başka anlamlı ve bir başka incelik-zerafet taşıyordu.
Dün, hatıralarla bugüne akmakta.
Bana göre dün daha güzeldi.
Hani özleriz ve deriz ya, "eski bayramlar nerde?" diye... Aynen öyle işte, bana göre dün harikaydı. Dün de kalan günlerim dolu doluydu.
Şimdi, beyaz atlara binip gitti dünün kahramanları, ustalarım, önderlerim. Gittiler... Melil-mahzun bırakıp beni buralarda...
*
Bugün...
Bugünü nasıl anlatsam ki...
Bugün düne yabancı. Köksüz, soyut, yapay.
Bugün, toz duman içinde. Saygı-sevgi ve usta-çırak olayları unutulmuş. Bugün BENCİL... Bugün ruhlarımızı çamur deryasına atan şımarık ve acımasız zaman devi. Bugüne hakim olamıyorum. Bugün, maşallah herkes şair. Herkes en büyük şair.
Bugün milyonlarca kanal, internet sitesi ve sayısız Tv kanalı var.
Bugün, elektronik denen gerçeğin acımasız kanatlarında meçhule doğru, sisler ve ziftler içinde koşmaktayız...
*
Dün...
Çok özledim...