11/02/2015, 11:53
YOL
Mustafa CEYLAN
Yol, kelime olarak üç harften mürekkep, kolayca söylenen bir söz. Türkçe sözlüğe bakarsanız, o kadar uzun bir konudur ki, yürüye yürüye bitiremezsiniz. Ben hep yol ile yolak arasında sıkışıp kalmıştım bir ara. Gençliğimin verdiği o deli rüzgârlar ile ana yola çıkma telâşesi ile yolak-patikalar arasında lâbirent zamanlara düşeyazdım sanki.
Günümüzde o kadar yolsuzluk yapan mahaller ve makamlar var ki, hangi yollardan çıkılarak oralardaki benzin pompasının yanına otururlar bir türlü akıl erdiremedim. Bizler, bisiklet yolundan ha babam, de babam, vatan-millet-Sakarya derken, bazıları hava yollarının jetleriyle ne de çabuk yükselivermişlerdi, şaşırıp kalmıştım doğrusu. Onlara tahsisli yol, onlara bölünmüş yollar ve onlara nice çıkış yolları ve çözüm yolları sunmuşlardı görünmez ağababaları. Suyu arklardan anamn bakla ektiği yere doğru çevirmeye çalışsam gecenin ortalarında, yan yoldan yokuş aşağı elinde kocaman kürekle Hamza Dayı' nın nefes nefese karşıma dikilişi ve bana gece yoldaşlığı yapmaya çalışarak, gece aklını ve yaş farkını hissettirerek suyu kendi bağına doğru çevirmem gerektğini anlatıverirdi.
Sonra, yolları yolculukta sevmişimdir hep. Bitimsiz, dağların beline dolanan yorgun yolların türküleri süslerdi ruhumu. Yol parası, yol harçlığı yolladığında babam, yol haritasına bakmadan yollanırdım büyük kentten doğduğum kasabaya.
Yüreğim deli rüzgârların sürüklediği nice yaprak kurusuyla doluydu ve yüreğimi yolgeçen hanı sanıyordum da ürker olmuştum o zamanlar yüreğimden.... Yoldurtmazdım cep harçlığımı uyanık arkadaşlara desem de siz inanmayın. Yolunacak kaz bellenen tek arkadaşları bendim bizim sınıfın. Yol işaretlerine bakmaksızın dere tepe yol kat etmeye çalıştığımdandır gözümdeki gözlük. Yol üstü, yol yordam bilmez ve yol yorgunu bir çok dost terketti bizim köhne istasyonun tahta kanapelerini... Gittiler onlar ve biz yol içinden yol beğenip dayadık yaş merdiveni 62 den 63 parça buluta...
Yol dedim de, üstadım, hocam Arif Nihat Asya' nın "YOL" başlıklı bir şiiri geldi aklıma. Haydi bir yol, üstadımın YOL şiirini birlikte okuyalım, olmaz mı? Şiir şöyle :
"YOL
Kendine yorma herşeyi
Kendi için güzel, iyi
Zorlamadan mesâfeyi,
Yolları sıkmadan yürü!
Hükmü var boyun, enin?
İçten açıksa yelkenin
Yollar içindedir senin
Yollara çıkmadan yürü!
Hiç kıyılır mı basmağa
Lâleye, güle, zambağa...
Öyle hafifle, toprağa
Gölge bırakmadan yürü!
Sormadan aslı semtini
Doldur ışıkla testini...
Yen bu güreşte kendini;
El seni yıkmadan yürü!
Bir şakadır sıcak, soğuk...
Köprü yıkık ve yol bozuk
Olsa da, ey garip çocuk,
Sen-yine-bıkmadan yürü!
Ellere örtü gömleğin..
Gölge kuşan, güneş giyin...
Kuytularında isteğin
Şimşeğin çakmadan yürü!
Ufka düşen karaltıda
Bir gibidir yapıyla dağ
Çevre karanlık olsa da
Lâmbanı yakmadan yürü!
Uyku ne uykusuzluğa?
Korku ne korkusuzluğa?
Artık, alış susuzluğa
Artık, acıkmadan yürü!
Söyle:yerin ne Asya'da
Kaldı kalıntın ortada
Bekleyenin yok arkada
Arkana bakmadan yürü!
Yolcu kıyar mı basmağa
Lâleye, gülle zambağa...
Öyle hafifle, toprağa
Gölge bırakmadan yürü!"
Arif Nihat ASYA
(Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor, Syf:306-308)
Mustafa CEYLAN
Yol, kelime olarak üç harften mürekkep, kolayca söylenen bir söz. Türkçe sözlüğe bakarsanız, o kadar uzun bir konudur ki, yürüye yürüye bitiremezsiniz. Ben hep yol ile yolak arasında sıkışıp kalmıştım bir ara. Gençliğimin verdiği o deli rüzgârlar ile ana yola çıkma telâşesi ile yolak-patikalar arasında lâbirent zamanlara düşeyazdım sanki.
Günümüzde o kadar yolsuzluk yapan mahaller ve makamlar var ki, hangi yollardan çıkılarak oralardaki benzin pompasının yanına otururlar bir türlü akıl erdiremedim. Bizler, bisiklet yolundan ha babam, de babam, vatan-millet-Sakarya derken, bazıları hava yollarının jetleriyle ne de çabuk yükselivermişlerdi, şaşırıp kalmıştım doğrusu. Onlara tahsisli yol, onlara bölünmüş yollar ve onlara nice çıkış yolları ve çözüm yolları sunmuşlardı görünmez ağababaları. Suyu arklardan anamn bakla ektiği yere doğru çevirmeye çalışsam gecenin ortalarında, yan yoldan yokuş aşağı elinde kocaman kürekle Hamza Dayı' nın nefes nefese karşıma dikilişi ve bana gece yoldaşlığı yapmaya çalışarak, gece aklını ve yaş farkını hissettirerek suyu kendi bağına doğru çevirmem gerektğini anlatıverirdi.
Sonra, yolları yolculukta sevmişimdir hep. Bitimsiz, dağların beline dolanan yorgun yolların türküleri süslerdi ruhumu. Yol parası, yol harçlığı yolladığında babam, yol haritasına bakmadan yollanırdım büyük kentten doğduğum kasabaya.
Yüreğim deli rüzgârların sürüklediği nice yaprak kurusuyla doluydu ve yüreğimi yolgeçen hanı sanıyordum da ürker olmuştum o zamanlar yüreğimden.... Yoldurtmazdım cep harçlığımı uyanık arkadaşlara desem de siz inanmayın. Yolunacak kaz bellenen tek arkadaşları bendim bizim sınıfın. Yol işaretlerine bakmaksızın dere tepe yol kat etmeye çalıştığımdandır gözümdeki gözlük. Yol üstü, yol yordam bilmez ve yol yorgunu bir çok dost terketti bizim köhne istasyonun tahta kanapelerini... Gittiler onlar ve biz yol içinden yol beğenip dayadık yaş merdiveni 62 den 63 parça buluta...
Yol dedim de, üstadım, hocam Arif Nihat Asya' nın "YOL" başlıklı bir şiiri geldi aklıma. Haydi bir yol, üstadımın YOL şiirini birlikte okuyalım, olmaz mı? Şiir şöyle :
"YOL
Kendine yorma herşeyi
Kendi için güzel, iyi
Zorlamadan mesâfeyi,
Yolları sıkmadan yürü!
Hükmü var boyun, enin?
İçten açıksa yelkenin
Yollar içindedir senin
Yollara çıkmadan yürü!
Hiç kıyılır mı basmağa
Lâleye, güle, zambağa...
Öyle hafifle, toprağa
Gölge bırakmadan yürü!
Sormadan aslı semtini
Doldur ışıkla testini...
Yen bu güreşte kendini;
El seni yıkmadan yürü!
Bir şakadır sıcak, soğuk...
Köprü yıkık ve yol bozuk
Olsa da, ey garip çocuk,
Sen-yine-bıkmadan yürü!
Ellere örtü gömleğin..
Gölge kuşan, güneş giyin...
Kuytularında isteğin
Şimşeğin çakmadan yürü!
Ufka düşen karaltıda
Bir gibidir yapıyla dağ
Çevre karanlık olsa da
Lâmbanı yakmadan yürü!
Uyku ne uykusuzluğa?
Korku ne korkusuzluğa?
Artık, alış susuzluğa
Artık, acıkmadan yürü!
Söyle:yerin ne Asya'da
Kaldı kalıntın ortada
Bekleyenin yok arkada
Arkana bakmadan yürü!
Yolcu kıyar mı basmağa
Lâleye, gülle zambağa...
Öyle hafifle, toprağa
Gölge bırakmadan yürü!"
Arif Nihat ASYA
(Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor, Syf:306-308)