ein Bild ein Bild
Sitemize Hoşgeldiniz, Ziyaretçi! Giriş Yap Kayıt Ol


Konuyu Değerlendir
  • 0 Oy - 0 Ortalama
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
AHMET İDRİSOĞLU’ NUN "AŞK OLSUN" ŞİİRİ ÜSTÜNE
#1
AHMET İDRİSOĞLU’ NUN "AŞK OLSUN" ŞİİRİ ÜSTÜNE



Mustafa CEYLAN
***************

Aşk Olsun 


Bıyığıma kır düştü, burnum hala havada,
Gelip de şu burnumu kırar isen aşk olsun,
Dönülmez bir yoldayım sevda denen davada,
Mahpus kaldım, hatırım sorar isen aşk olsun.

Hazanın gazeliydim, rüzgâr savurdu sana,
Hak’tan mı gelir bilmem aşk denen şey insana,
Özlem sancılarında yangın düşmüş bu cana
Teninden su serpersen, sarar isen aşk olsun.

Tutup da ellerimi düşer isen yollara,
Bedenini teslim et sana açık kollara,
Saçını ser sineme, yazık geçen yıllara,
Dağılsın o saçların, tarar isen aşk olsun.

Düşmedim mi hiç, söyle, gecelerde düşüne,
Oysa hep dolanmışım yollarında peşine,
Beni düşürüp de şu aşk denen ateşine,
Terk edip gittiğinde, anar isen aşk olsun.

Bir buz dağı gibisin kimi zaman karşımda,
Kimi lezzeti sonsuz bir nimetsin aşımda,
İstemem, vefasız yar olacaksan başımda,
Razıyım, bir mum kadar yanar isen aşk olsun.

Dizelerde sohbetim, sözcüklerde meramım,
Artıyor katlanarak sensiz demlerde gamım,
Arz-ı halim dizeler, işte budur encamım,
Ölmeden son bir kere arar isen aşk olsun.

Ahmet İDRİSOĞLU
02.Eylül.2011 16.20

Şiirin öyküsü:
Bir sabah traşında bıyıklarımdaki kırca kılları bıyık makasımla ayıklamaya çalışırken, o kırlara yapışmış bir uzun yaşamın öyküsü geçti gözlerimin önünden.
Beden, her ne kadar yaşlansa da ruh bir çocuk gibiydi. Geçen yıllar içinde çekilen onca çile, sürülen sefa son noktada faydasızdı. 
Düzgün bir kaportaya rağmen incirlenmiş bir armut meyvesi bir beden ve hala dünkü o çocuksu ruh. Utanmalımıydım? Bilemiyordum. Hoş, Allaha hamdolsun ki utanacağım hiç bir şey yaşamadım. 
Ve ruhun arandığı sevgiliye: 'Gel şu burnumu kır.' Dedim, gerisi malum.
Saygım ve muhabbetimle görüşlerinize sundum dizelerimi.

Ahmet İDRİSOĞLU

***************************************

Hahahahaha !...
İlâhi Ahmet Hocam...
Günün cümbüşlü kahkahasını yaptırdın ağzıma, günün en ışıltılı tebessümünü kondurttun yüzüme...
Bu ne hoş, bu ne güzel bir şiir...
*
Sen ne zannettin ki, filmin makarasını geriye saracaksın elbette. Yaş 40'ı geçmeye başlayınca makara terse dönmüyor mu? Geçenlerde tuhaf bir Ademoğluna rastladım, bana "Cin biber ye üstad, cin biber ye!" demez mi? N'olacaksa dedim. Ademoğlu "kalbini ve şah damarını cin biberin acısı dopingler, yeniler, cıncık gibi olursun" deyiverdi.
Sahi;
Cin biber mi yemek lâzım, yoksa 50'den sonra kalemi sevda kervanının peşine düşürüp, koca çınarın yan tarafından kökten, taa diplerden bir yeni filiz mi çıkarmak lâzım; halâ bilemedim.
İçimizdeki o çocuğu korkutup, "uslu dur..hıııı?!! " diye ona parmak sallamadık mı? Cemiyetin, çevrenin, törelerin, algılarımızın ve kutsal değerlerimizin çizdiği sınırı o yaramaz çocuğun önüne çekmedik mi?

Fakat Hocam;
Zaman zaman da olsa, bakir ovalardaki alıç ağaçlarından "çördük-yaban armudu"nu sorgusuz sualsiz koparıp yemek valla güzeldi, öyle değil mi?
Kırlaşan bıyığına, aynanın karşsısında:

"Dönülmez bir yoldayım sevda denen davada,
Mahpus kaldım, hatırım sorar isen aşk olsun."

diye Ahmet İdrisoğlu benzeri seslenmeye başladıysan, vay aynanın sırrına!.. Sır çözülmüştür. Eşya, olay, tema ve objenin tek boyutlu görüntüsü değil, sonsuzların sonsuz boyutlarına gözbebeğin girip çıkmaktadır. Yorgun sandığın dizlerin, akıl hazinesinin bile ardından koşamadığı düşlerine şaşırıp kalmış demektir. Sonra, zaman teknesinde zaman tokmağıyla yoğrulan dimağında soruları çalkalarsın işte. dersin ki:

"Hak’tan mı gelir bilmem aşk denen şey insana,
Özlem sancılarında yangın düşmüş bu cana"

Ve arar, bulamazsın sorularının cevaplarını. Sorular zinciri dolanmıştır aklının kıl kadar ince boynuna. Çıldırmak üzeresindir, ağaran şakaklarındaki hazan rüzgârları seni susturur, sâkinleştirir. "Özlem sancılarında yangın düşmüş bu cana" diyen, devrin son istasyonunda yeniden kara sevdaya düşen İdrisoğlu olur çıkarsın. Veya öyle sanırsın ki, belki, hakikatte kara sevdalar senden çok uzaktadır; yahut, güzeller şekil-tarz-üslûp değiştirmişlerdir.
Ah be gönül ahhh!!!
*
"Kırarım aynaları, yalancıdır aynalar" dizeleriyle başlayan çok sayıda şiire, şarkıya rağmen; bu şiir, bir başka pençereden yıllara ve geçip giden ömür çağlayanına bakmaktadır.
Eminim, ayna da aynalığından mutlu kalmıştır.
Ayna, kırılma korkusu yaşamadan; "sorgu sual" çivisiyle "dil duvarına" asılmış, öylece hepimizin karşısında gülümsemektedir.
*
Hoş bir şiirdi...
 
Cevapla
  


Foruma Git:


Konuyu Görüntüleyenler: 1 Ziyaretçi

Android Haberler | Ansansanat | Borsa Yorumla | Gülce Edebiyat | Türkçe Dersi