11/02/2015, 16:36
Sarmaşık Şiiri ve Mehmet Binboğa
Mustafa CEYLAN
*****************
Sarmaşık
giderdin
hüznü filîzî bir akşamda
bir hayat olurdu bakışım
yağmurlar bilirim sırdaş
sokaklar tenha
giderdin
ne çok üşürdüm ardından
gül düşürdüm mısralara
sana ağıt yakışım
sır kaldı aynalarda
giderdin
usul öyle yelken fora
arta kalan çağrışım
sustukça çoğalan çığlığım
zaman zaman ardın sıra
giderdin
ağlamak kâr etmez
ferman buyurdun çün
geçer kar geçer bora
bir duvarda sarmaşığım
kuşlara
Mehmet Binboğa
SARMAŞIK ŞİİRİ ve ŞAİRİNE DAİR(1)
Mustafa CEYLAN
*********************
1)Edebiyat defteri.com sitesinde başlığında "Sarmaşık" kelimesi geçen 25 adet şiir bulunmaktadır.
2)Antoloji com sitesinde 181 adet başlığında "Sarmaşık" kelimesi geçen şiir bulunmaktadır.
3)Edebiyat Dünyası net sitesinde 133 adet şiirin ya başlığında ya da içeriğinde "sarmaşık" kelimesi bulunmaktadır.
4)Yukarıda Mehmet BİNBOĞA’ ya ait "SARMAŞIK" Başlıklı şiirin FİZİKSEL İNCELEMESİ :
a-Şiir 4 bölüm-kuple’ den meydana gelmekte olup, bunlardan sadece sonuncusu 6 mısra, diğerleri 5 mısradan oluşmaktadır. her kuple-bölümün giriş mısrası da "GİDERDİN" kelimesidir. Şu halde şiirin dokusunda, çevreden içe yapılacak yolculukta bu kelimeye dikkat etmek gerekecek. Şiirin ana teması, giriş kapısı bu kelime olduğuna göre içsel doku da bu kelimenin etrafında nakışlanmış mıdır, fizikî incelemeden sonra ele alacağız.
b-Şiirin vezin ölçü-durak-kafiye analizine gelince
-Hece açısından:
------------3 Hece
-----------9 Hece
-----------9 Hece
-----------8 Hece
-----------5 Hece
*
------------3 Hece
-----------8 Hece
-----------8 Hece
-----------7 Hece
-----------7 Hece
*
------------3 Hece
-----------8 Hece
-----------7 Hece
-----------9 Hece
-----------8 Hece
*
------------3 Hece
-----------6 Hece
-----------6 Hece
-----------7 Hece
-----------8 Hece
-----------3 Hece
-Ses benzeşimi(kafiye-ritm-iç ahenk) analizi:
-----------(.....din)
-----------(...-Ş-amDA)
-----------BAKI-Ş-IM
-----------SırdaŞ
-----------(....ha)
*
-----------(.....din)
-----------(..dınDAn)
-----------(.....ra)
-----------YAKI-Ş-IM
-----------(....da)
*
-----------(.....din)
-----------(...ra)
-----------ÇAĞRI-Ş-IM
-----------Çığlı-Ğ-IM
-----------(....ra)
*
-----------(aĞlamak.... ez)
-----------(...an-...un-...çün)
-----------(..çer-...kar...çer--o--ra)
-----------SARMA-Ş-IĞIM
-----------(....ra)
-Ses dedikte acaba aruz açısından ne durumda?
Mısra (1) giderdin (feûlün)
Mısra (2-uyarlama) hüznû filîzî bir akşamda(Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl)
Uyarlama (hüz nû fi lî zî bi rak şam dâ)
Kural/Kusur (Z-I-U-Z)
*
Mısra (3) bir hayat olurdu bakışım( Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl )
Uyarlama bir hâ ya tô lur du bâ kı şım
Kural/Kusur (Z-I-U-I-I)
*
Mısra (4) yağmurlar bilirim sırdaş ( Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl )
Uyarlama yağ mur lar bî lî rim sır daş
Kural/Kusur (Z-Z-I-I-Z-Z)
*
Mısra (5) sokaklar tenha (Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl )
Uyarlama so kak lar ten hâ
Kural/Kusur (Z)
*
Mısra (7) ne çok üşürdüm ardından(Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl )
Uyarlama ne çok ü şür düm ar dın dan
Kural/Kusur (Z-Z)
*
Mısra (8) gül düşürdüm mısralara ( Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl)
Uyarlama gül dû şür düm mıs ra lâ ra
Kural/Kusur (Z-I-Z-I)
*
Mısra (9) sana ağıt yakışım( Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl ) Uyarlama sa nâ a ğıt yâ kı şım Kural/Kusur (I-I) * Mısra (10) sır kaldı aynalarda ( Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl)
Uyarlama sır kal dı ay nâ lar dâ
Kural/Kusur(Z-I-Z)
*
Mısra (12) usul öyle yelken fora(Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl)
Uyarlama u sul öy lê yel ken fô ra
Kural/Kusur (Z-I-Z-I)
*
Mısra (13) arta kalan çağrışım(Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl)
Uyarlama ar tâ ka lan çağ rı şım
Kural/Kusur(Z-I)
*
Vezin Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl
Mısra (14) sustukça çoğalan çığlığım(Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl )
Not: (ça-ço-ğa-la-çığ-ığı)---?(Bu not bana aitttir)
Uyarlama sus tuk ça çô ğâ lan çığ lı ğım
Kural/Kusur (Z-I-I-Z)
*
Vezin Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl
Mısra (15) zaman zaman ardın sıra
Heceleme za man za man ar dın sı ra
Uyarlama za man za man ar dın sî ra
Kural/Kusur(Z-I)
*
Vezin Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl
Mısra (17) ağlamak kâr etmez
Heceleme ağ la mak kâr et mez
Uyarlama ağ lâ mak kâr et mez
Kural/Kusur(Z-I-Z-Z)
*
Vezin Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl
Mısra (18) ferman buyurdun çün
Heceleme fer man bu yur dun çün
Uyarlama fer man bu yur dun çün
Kural/Kusur (Z-Z)
*
Vezin Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl
Mısra (19) geçer kar geçer bora
Heceleme ge çer kar ge çer bo ra
Uyarlama ge çer kar gê çer bo râ
Kural/Kusur (Z-I)
*
Vezin Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl
Mısra (20) bir duvarda sarmaşığım
Heceleme bir du var da sar ma şı ğım
Uyarlama bir dû var dâ sar ma şî ğım
Kural/Kusur(Z-I-Z-I-I-Z)
*
Vezin Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl
Mısra (21) kuşlara
Heceleme kuş la ra
Uyarlama kuş lâ ra
Kural/Kusur (Z-I)
*
Vezin Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl
Şiirin Vezni Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl
-Dğer sesdeşlere bakacak olur isek :
1-(der-din-bir-bir-fil-bil-sır-der)
2-(der-din-şür-düm-dın-dan)(gül düşür-çok üşür)(sır-kal-al)(ardından)
3-(der-din-fora-sıra-ça-ço)(kalan-çoğalan-aman)
4-(der-din-kâr-fer-çer-bir)(ferman)
-
a-(2/2-ardından ve 2/5-ardın sıra)(mükerrer)
5-FİZİKSEL İNCELEME SONUÇLARINA DAİR KANAATLERİMİZ
-Şair, serbest şiir yazmış yazmasına ama, görüleceği gibi, kuple-bölümler arasındaki hece dağılımı, sesdeşler dağılımı dikkate alındığında( hece-aruz ve serbest) bu üç veznin imkânlarını ustaca kullanmıştır. Zaten bana göre, başarılı şiir dışardan fiziksel armoniden içini anlayabildiğim, ritmine, tınısına âhengine yüreğimi kaptırabildiğim şiirdir. Anlaşılır şiir tercihimdir.
Günümüz şairlerinin çoğuna göre ŞİİRİN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ hiç önemli değildir de, nedense, sevdikleri-sevgilinin fiziksel özellikleri çok önemlidir, meselâ sevgilinin kaşı-gözü-saçı-dişi vb. Dilimizde su benzeri akan ve kültürümüzün temel öğesi olan türkülerimiz ve Karac’oğlan’ımızın mısralarında hep, yâre dair fiziksel öğeleri güzellemekten geçmiyor mu?
Bana göre,
Elbette bir şiirin İÇİ-MAYASI-ÖZÜ(biraz sonra bu şiirde onu da ele alacağız)asla İHMAL EDİLMEYEN-EDİLMEMESİ gereken yanıdır. Doğrudur, esas olan ÖZ dür, İÇ’ tir, esas şiir de o’ dur zaten. Ama, ŞİİR GÜZELLER GÜZELİ BİR SÖZ SULTANI ise DIŞ-FİZİKİ güzelliği de az da olsa ÖNEMLİ olmalıdır diyorum. Sarmaşık yaprağınca, iç içe menevişlenen, yaprak yaprak bir gövdeden çıkan yeşilliğin dolanışı yerine kabak çiçeği yaprağı gibi-uzun soluklu ve hece sayısı 11’ den yukarı mısralarla dokunsaydı bu şiir, bence "GİDİŞİN’i biraz zor anlatırdı.Anlatsa da böyle yalın ve içten, böyle sade olamazdı.
Kolay, anlaşılır, girift olmayan, sade ve güzelim Türkçe ile döşenmiş bir şiir. Serbest’ten daha çok imale ve zihaflarını da dikkate almama rağmen aruza daha yakın kibar, şık, ışıltılı bir şiir görünümü var bu eserde.
En çok (ka-şa-ço-la-ra,ha,da,ka,ma....vb) ve (mıs-ralara-sıra-fora-bora-ra-ha-la-ra)-Yani 8 sesli harfimizin A köklü ağız açımı ve çağrışımı tercih edilmiş ki, genellikle A ve E sesli çağrışımlarla yazılan mısralarda, yüksek seslenişler, içsel çağrılar ve haykırışlar bulunur.Şairimiz bu A köklü yüksek oktan çağrışımının yanında (ĞIM)(Bakışım,yakışım,sarmaşığım,çığlığım) sesdeşleriyle de yüksek voltajlı söylemlerini aşağıya indirmeye, içinin, yüreğinin SIZISINI-SIZLANIŞINI ifade etmeye çalışmıştır. Ş-Ş-L-R-M-N harflerini "demir", sevdiğinin gidişini "çimento" kullanarak estetik bir "şiir binası" yapmaya çalıştığı görülmektedir.
Özetle;
Vezin, kalıp, hece,kafiye, ses oyunları....Kısaca FİZİKİ UNSURLAR, şiirin KANAT KANAT YÜKSELİŞİNDE bir VASITA olmalıdır. Burada şair bu vasıtayı ihmal etmemiş, ustaca kullanmıştır.
Dev bir cüsseden silik, tiz ve yılan ıslığı veya çocuksu bir "ses" çıkmamış, ses konuya uygun yükselmiştir diyebiliriz. İlâveten:
Bir de, ŞİİRDE BAŞLIK da ÖNEMLİDİR. Şairimiz, son kelimeyi BAŞLIK yapmış, tabiri caizse "ters-düz" etmiş veya son VURGU’sunu UNUTULMAZ kılmak için BAŞA almıştır. Bu bir tercih meselesidir. GİDERDİN-GİTTİN ve GİTMEK dokusu ile GERİDE KALAN’ın ruh kökündeki fırtınadan kaynaklanan bir başlık ortaya çıkmıştır..
NOT: ARUZ incelemeleri için KAYNAK==> datamining.ceng.fatih.edu.tr/~aruz/?Aruz
6-ŞİİRE DAİR KABULLERİM VE ŞAİR MEHMET BİNBOĞA
a-TANIŞIKLIĞIMIZ : Şairi hiç tanımıyorum, şu fani dünyada karşılaşmadık daha. Sadece bu antoloji/siirleri/" title="Antoloji" style="color:#000000">antoloji.com’da ve bu GÜNÜN ŞİİRİ sayfasında, biraz da yanlış anlamalarla harmanlanan ve bu meydanda öteden beri ters ve sadece iki yandan esen rüzgârın etkisinde karşılaştık. Eskişehirli olduğunu öğrendim, YUNUS EMRE HAFTALARI’nda Eskişehir’de karşılaşamadığıma da üzülüyorum. Neyse, bel ki ilerde nasipse yüzyüze de karşılaşır, konuşuruz.
Burada, bu meydanın kullanımında yorumcuların biraz SERT ve SİVRİ sayılabilecek, çoğunda DİNİ KONULARLA-SLOGAN KAYNAKLI söylemlerden uzak durmalarını şahsen beklerim. Zira, bu meydanda esen bu rüzgâr dışarıdan yeni SESLERİ VE YENİ YORUMLARI getirmediği gibi kaçırmaktadır da. İnsanları solcu-sağcı-şucu-bucu diye tam tanımadan kategorize etmek ve oradan sonuca gidip, yeri geldiğinde saldırmak bence yanlıştır. Bakınız meselâ Ben ATATÜRKÇÜ’ yüm. Ve cümle cihan da beni böyle bilir. Üye olduğum dernekler, kuruluşlar, eserlerim ve çalışmalarım da bu çizgidedir. Vatanıma, bayrağıma küfretmem,küfredene de karşı çıktım diye, milli ve mânevî değerlere bağlıyım diye ALNIMA hemen YOBAZ ve GERİCİ-DİN TACİRİ damgası vurulmamalı. Ömrüm boyunca ATATÜRKÇÜ çizgiden ayrılmadım ve son nefese kadar da inşallah ayrılmayacağım. Göstermelik, riyâkar, iki yüzlü Atatürkçülerden de nefret etmişimdir.
Bu bakımdan;
Şiirin şairi, geçtiğimiz günlerde hakkımda yanlış kanaatlere varmıştı; umarım, bunu böylece burada açıklamış da olduk.
b-KISACA ŞİİR :
Birinciliği olmayan, güzeller güzeli bir söz sultanı olup, 45 yılda yakalayamadığım bir sevda... Tutsam elinden, çeksem nikotin gibi nefesini içime, bambaşka olurdum. Tarifi, tanımı da her insana göre değişen bir kara sevda işte. İlk çağdan-bel ki taaa Adem’den günümüze ve gelecek sonsuzlara-kıyamete kadar her dilde-her yerde-her iklimde saltanıtını sürdürecek bir güzel işte. Öteki sanatların anası, bana göre en güzeli.
c-SARMAŞIK ŞİİRİ:
-Şiirin bana göre, negatif yanı, "zaman" dır. GİDERDİN ile GİTTİN meselesi yani. Birisi GENİŞ ZAMAN, Ötekisi GEÇMİŞ ZAMAN-Hattâ DİLİ GEÇMİŞ ZAMAN, öyle değil mi? Şimdi, günümüzde genç şairlerimizin en çok yaptığı hata işte bu noktadır dersem, bir gerçeği ifade etmiş olacağım. Çünkü; geçenlerde bir genç şairimizin şiirinde gördüm, ŞİİRİN bir kıtasının İlk İKİ MISRAI ile SON iki MISRAI arasında uyumsuzluk basbas bağırıyordu.
Gençlerle yaptığımız bir sohbette demiştim ki;
ŞİİRDE ANLATIM ÇOK ÖNEMLİDİR. Şimdi, sen diyelim BİR MAÇI ANLATACAKSIN,
a-Hakemin diliyle
b-Tribündeki seyircinin diliyle
c-Sahadaki futbolcunun diliyle
d-Spiker diliyle
e-Başka bir kaç gün sonra o maçı anlatandan işittiğin şekilde
vb bakış ve dillerle anlatacaksın. Yani, (içinde-dışında-yanında-karşısında-o olarak) veya (taraftar-severek-özleyerek-nefret ederek-ağlayarak-umursamayarak) veya (bugün,yarın,ertesi gün, daha sonraki gün) hasılı vesselâm ZAMAN ve MEKAN KURGULAMASI ve BÜTÜNLÜĞÜ ÇOK ÇOK ÖNEMLİDİR demiştik.
BAKMAK ile GÖRMEK arasındaki ince fark ile AĞAÇ ile AĞLAYAN AĞAÇ arasındaki hassas ve görsel-işitsel-ruhsal farkları vurgulamaya çalışmıştık.
Şimdi;
Bu şiirde şair GİDERDİN demekle, GİTTİN demiyerek; anılar yağmurunda ıslanmaya devam etmek istemekte, olayı yüreğinden silmek istememektedir. Hatıraların ıslaklığında kıvranan bir ruh var burada işte...
Evet, bir şiirde değil, bir mısrada bile iki veya üç zaman dahi kullanılabilir. Kullanılmalıdır da. Lâkin o çok büyük ustalık ister.
Kelimelerle ahenkli dans ederken şiirde topal olduğumuzu göstermemeliyiz. Zaman yanlışları şiirimizi ve bizi topal yapar.
"giderdin
hüznü filîzî bir akşamda
bir hayat olurdu bakışım
yağmurlar bilirim sırdaş
sokaklar tenha"
Mısralarında, (GİDERDİN-Hüznü fîlîzi BİR akşamda bir hayat OLURDU bakışım) -- Burada işte, BİR AKŞAM yerine HER AKŞAM--GİDERDİN veya AKŞAMLARDA-GİDERDİN olması gerekmez miydi?)
Sonra, GİDERDİN de KARŞISINDAKİNE, sevdiğine(N söylemi) seslenirken-hemen ardından (M) söylemiyle (BakışıM) yani BEN söylemi ÇOK BAŞARILI BİR ŞEKİLDE şiire nakışlanmıştır. Şairin ustalığı da şiir boyunca bu BEN-SEN(GİDEN YÂR VE ŞAİR)kurgulamasının dönüşündedir. Giden gider, ama kalanın ruhunda sarmaşık yapraklarına sinmiş kuşların yalnızlığı vardır.
Şiirin özüne dalalım ve oradan şairin fırtınalarını hissedip onunla beraber savrulmaya çalışlaım, olmaz mı? Diyor ki şairimiz.
"giderdin
hüznü filîzî bir akşamda
bir hayat olurdu bakışım
yağmurlar bilirim sırdaş
sokaklar tenha"
Ve
((hüzünlü fîlîzi bir akşam))-işte manzara-işte tasvirin en şahanesi. iŞTE ŞİİRE "kelimelerle resim yapma sanatıdır" diyen dostumuza örnek göstereceğim bir mısra. Filiz, evet, umut, doğuş, yandan çıkış, yeniden diriliştir bir bakıma. Usta, burada hüznü ve filîzî derken, doğumla ölümü, bitiş-tükenişle yeniden başlayışı bir araya getirmektedir. neden? Giderdin diyor ya hah işte onun için. Yoksa GİTTİN , GİTMİŞTİN diye başlasaydı söze, bu muhteşem tasvir anlatımını yapamayacaktı. Sen giderdin, giderdin ama, o senin gidişlerindeki hüzün, inceden acı ve sızı benim bakışlarımdan hiç gitmeyen bir HAYAT-BİR ÖMÜR olurdu. sen gittikçe o bakışlarıma gidişinin İKLİMİ ÇÖKERDİ, ve yağmurlar yağardı,ağlardım, gözlerimden dökülürdü damlalar ve sokaklara atardım kendimi tenhalaşmış-ıssız-kimsesiz sokaklara...
Kaçış ve çile...
Gidiş ve peşinden gidememe.
Durduramama..
Biraz "kaderci" bir anlayış. "Yağmur yağacaktır ıslanacaksın" der gibi, sen gideceksin, gittin ve ben üzülüp, ağlayıp, ağladığımı, hüznümü de kimseye belli etmemek için tenha sokaklara vurdum kendimi. Ben ağlarım, yağmur ağlar bana. Yağmur o nedenle tek sırdaşımdır bir de tenha sokaklar.
ve
"ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski istanbul mudur
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu"
diyen ustamız Attila İLHAN’ ın duygularıyla parelel bir söylem. (kaldırımlar, yağmur ve yalnızlığın hınzr uğultusu)... Attila İlhan’ın "hangi kapıyı çalsa kimi zaman" dediğine gelmiş ve (ben sana mecurum) dememiş de GİDERDİN demiş. Şairin ana gıdası hüzün, hasret ve yalnızlıktır.Şahsen ben de öyleyim hep. Şöyle GÜNAYDINIM-NAR ÇİÇEĞİM diyemedim, şıkır şıkır sabah esintisinde uçuruvermedim mısralarımı da acıya gark ettim hep. Mehmet Binboğa da tıpkı benim gibi veya Attila İlhan gibi işte.
Arabesk ve acılı çağdaş sancıların ve toplumsal dokunun getirdiği sırdaş yağmurlar ve tanha sokaklarda ağlamalarla canımız çıkar da böyle mısralar alır ateşimizi alnımızdan, dilimizden...
Kıvırcık Ali bir eserinde diyor ya:
"Kapıldım bir hoş hayale
Sevmekten düştüm bu hale
Bahçemde menekşe lale
Gül tükendi ben tükendim"
İşte aynı duygularla, şirimiz şiirin ikinci kuplesinde demiş ki :
"giderdin
ne çok üşürdüm ardından
gül düşürdüm mısralara
sana ağıt yakışım
sır kaldı aynalarda "
Evet, üşümek...
Isıtan yâr sıcaklığı gitmeye görsün, donar, buz tutarsın böyle. Ve gül, umutken ellerde, yâre verilecekken mısralar üstüne düşüverir. Şiirin şah damarı da burası işte (Ne çok üşürdüm ardından-gül düşürdüm mısralara) ve ardından ağlamak, aynalarda sır olmak, anılara gömülmek.
Bence her şairin bir sığındığı özgürlük vardır. Hani Augüst Compte diyor ya; özgürlüğü isteyenler kölelerdir diye. Her şairin özgür olduğu nokta da köle olduğu, tutulduğu, vurgun yediği yâr sinesi, sevdiğinin kollarının arasıdır. bazı şairlerde o ana olur, bazılarında memleket, sıla, gurbet veya dağ. Olur da olur işte. En çok köle olduğumuz yerde özgür hissetmişizdir kendimizi. Orada, kucakta, ocakta ısınırız. Ora kaybolduğu veya gittiği anda üşümekten yanarız, donarken yanarız da ağıt ve figânımızdan yer gök inlemeye durur. Göklerin gözlerini duyar sanırım da yerin sağır kulağı duymaz beni. yer hep mıknatıs çekiminde ölümümü bekler, çağırır kara bağrına hep Gökler öyle mi? gökler ağlar benimle. şairler yalnız kaldığında üşür. şair üşüdüğünde kendi çıkmazında kendini sokar akrep misali. Hıçkırık, gözyaşı, ağıt... Aynalarda sır. Baksa benim gözlerimle benim baktığım aynaya, ayna milyar parçaya bölünecek ve her bir parçasında onun güzelliğini ve varlığını yansıtacak. Oysa o yanlar ki benim ağıtlarımın sırrıyla ayna olmadalar. Üstadım Necip Fazıl;
"Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;
İste yakalandık, kelepçelendik!
Çıktınız umulmaz anda karsıma,
Başımın tokmağı indi başıma.
Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti."
derken;
Haydar Ergülen de;
"Sözüm yok işte yüzüm işte akşam
Sesimde anıların sessizliği
Sonunda bir soru gibi kaldım yine kendimle
Kentin kırık aynasında eksildikçe düşlerim
Söyle benim ömrüm bu kente uğradı mı
Sahi ben hiç ömrümü kendime yaşadım mı"
demektedir.
Ayna, geçmiş zamandır. Ayna yaşanan andır. Ayna bakıştır. Ayna vaziyeti, hali, durumu tespittir. Görür aynanın gözü ama vermez fotoğrafını kâğıt üstünde. Yalnız kalmış, sevdiğinden ayrılmış, üşüyen ve kemikleri sızlayan bir şairin karşısında ayna sadece sırdaştr. Tıpkı yağmurlar gibi, tıpkı tenha sokaklar gibi.
Köy çocuklarının aynası duru göl sularıdır. Bu sebeple, bulut, yağmur, ayna, üzüm, ve hüzün. Bu temeller köy kökenli şairlerinin şiirinin geometrisini dipten bucağa doldurur. Porsuk eskiden Yedilerde güvercinler, çocuklar ve ters akan suyuyla güzeldi. Şimdilerde nasıl bilemiyorum. Ama şairimiz Binboğa, ayna, yağmur ve hüznün resmini çizerek kendi köklerinden kelam çiçekleri sunmaktadır.
"giderdin
usul öyle yelken fora
arta kalan çağrışım
sustukça çoğalan çığlığım
zaman zaman ardın sıra "
Şairler, yeryüzünün hem en isyankâr ve hem de en muti-söz dinler-munis kullarıdırlar. Şair eşi olmak, şair sevdiği,sevgilisi olmak yürek ister, kahramanlık ister. Herkes şair eşi veya sevdiği olamaz. rahmetli Halk ozanı Amcam derdi ki "Fırtına, şairlerin kafasında bir kaç tahta noksan ve kırktır". O sebeple bir şairi seven eş, ister bayan ister erkek olsun, yenim ediyorum ki, çok büyük kahramandırlar ve onlarda Yunus’un yalap yalap-Çalap çalap dönen- şakırdayan değirmen kadar yürek vardır.
Peki,
Şairler ne zaman isyan eder veya ne zaman muti-munis-sessiz olurlar? ondan kolay ne var? Sevin bir şairi, yaklaşın, tutun kolundan, nefesinizi nefesiyle aşılayın, yandı o şair, duman duman tüttü. O an köle oldu, o an muti-munis oldu işte. Şairimiz Binboğa diyor ya (usul öyle yelken fora) diye, aynen öyle işte. Delişmen, tayfun yürekli şairlerin gönül girdaplarındaki fırtınalar ÇARESİZ KALDIKLARINDA diner ve o zaman YELKENLERİ İNDİRİP teslim olurlar. Bazen de, TESLİM OLMAK YERİNE, kendi ALIN YAZISI dahil, FELEĞE, DIŞ ŞARTLARA, ARAYA GİRENLERE, TOPLUMA, YOKLUĞA, YOKSULLUĞA, AYRILIĞI DOĞURAN DÜZENE isyân bayraklarını çektirir şaire.
SUSTUKÇA ÇOĞALAN ÇIĞLIĞIM...
Bana göre "mahkemelik" bir söz bu. Zaten ben, benden evvel benim yazmam gerekeni birisi yazdı mı, kıskkançlık damarlarım kabarır ve avukat ordularımı göreve çağırırım hemen. Şuna bakın hele : "Sustukça çoğalan çığlığım"... Gel de şiirgenekon davasına 124 avukatla katma bu şairi... İşin şakası bir yana, mükemmel bir söylem. Sustukça çoğalan çığlık. İçteki fırtına.
İçe kapanıp kalmak değil. Suskunlukta çığlığı arttırmak.
Çığlık, Yârin ardı sıra giden çağırışlar,feryatlar, figânlardıdır.
Tıpkı şiirin başlarında hüznü filizler misalii sustukça çoğalan çığlık...
ve
final;
Final de şairimiz diyor ki:
"giderdin
ağlamak kâr etmez
ferman buyurdun çün
geçer kar geçer bora
bir duvarda sarmaşığım
kuşlara "
Evet,
Bir duvarda kuşlara sarmaşık olmak. Kar geçer-kış gider-bu günler de teker teker geçer, ama ben halâ kimsesizler kimsesinin sarmaşığı, sığınağı olmaya devam ederim, umutu-umut kuşlarını sineme konuk ederek, onlara yuva olarak. Sen gidersen, ama ben senden gitmem ki, gidemem ki... Sen ferman buyurdun, söyledin sözünü, çizdin ayrılığın acımasız resmini, ama ben, ben ağlasam da kâr, senin kararın karşısında çaresizim,lâkin gene seni beklerim. Sarmaşık...
Bir mevsimlik bitki...
En çok da gece mavisi çiçekli olanı severim, en çok da kavak ağacı çevresine sarılmış ve ağacın tepesine kadar, ağaç gövdesiyle nefes nefese yükselmiş sarmışıklara bayılırım. Ancak, bir bahar mevsimlik ömürleri nedeniyle biraz da hüznümü kamçılar sarmaşıklar.
Duvarda sarmaşıkları 12 Eylül de içerdeyken görmüştüm. Eskişehir Sıkıyönetim hapishanesinin bahçe duvarında, havalandırmaya çıktığımızda konuşur, söyleşir, sevişirdim onlarla. Kaç mektubuma dil oldu, yürek sesim, tıpkı şairimizin dediği gibi sustukça çoğalan çığlığımı sardım o sarmaşıkla o hapishane duvarına. Mustafa balbay ’da şimdi Silivri’de benim gibi kimbilir hangi sarmaşıkla dertleşmede?..
Neyse;
Sonuca gelelim;
Bu meydanda ilk analizimiz.
Umarım dostlarım bana bu kadar sayfa kirliliği yaptığım için kızmazlar.
Ne yapayım,
Yalnızlık, yâr, sarmaşık; ucu yanık mektup gibi sardı beni. Dil fermuarım çözülüverdi. Kusurumu bağışlayınız olur mu? Şairimizi tebrik ediyorum,
İnanıyor ve bekliyorum ki, ondan çok daha başarılı şiirler okumaya devam edeceğiz.
Cümlenize selâmlar, saygılar...
Mustafa CEYLAN
16.08.2010
Mustafa CEYLAN
*****************
Sarmaşık
giderdin
hüznü filîzî bir akşamda
bir hayat olurdu bakışım
yağmurlar bilirim sırdaş
sokaklar tenha
giderdin
ne çok üşürdüm ardından
gül düşürdüm mısralara
sana ağıt yakışım
sır kaldı aynalarda
giderdin
usul öyle yelken fora
arta kalan çağrışım
sustukça çoğalan çığlığım
zaman zaman ardın sıra
giderdin
ağlamak kâr etmez
ferman buyurdun çün
geçer kar geçer bora
bir duvarda sarmaşığım
kuşlara
Mehmet Binboğa
SARMAŞIK ŞİİRİ ve ŞAİRİNE DAİR(1)
Mustafa CEYLAN
*********************
1)Edebiyat defteri.com sitesinde başlığında "Sarmaşık" kelimesi geçen 25 adet şiir bulunmaktadır.
2)Antoloji com sitesinde 181 adet başlığında "Sarmaşık" kelimesi geçen şiir bulunmaktadır.
3)Edebiyat Dünyası net sitesinde 133 adet şiirin ya başlığında ya da içeriğinde "sarmaşık" kelimesi bulunmaktadır.
4)Yukarıda Mehmet BİNBOĞA’ ya ait "SARMAŞIK" Başlıklı şiirin FİZİKSEL İNCELEMESİ :
a-Şiir 4 bölüm-kuple’ den meydana gelmekte olup, bunlardan sadece sonuncusu 6 mısra, diğerleri 5 mısradan oluşmaktadır. her kuple-bölümün giriş mısrası da "GİDERDİN" kelimesidir. Şu halde şiirin dokusunda, çevreden içe yapılacak yolculukta bu kelimeye dikkat etmek gerekecek. Şiirin ana teması, giriş kapısı bu kelime olduğuna göre içsel doku da bu kelimenin etrafında nakışlanmış mıdır, fizikî incelemeden sonra ele alacağız.
b-Şiirin vezin ölçü-durak-kafiye analizine gelince
-Hece açısından:
------------3 Hece
-----------9 Hece
-----------9 Hece
-----------8 Hece
-----------5 Hece
*
------------3 Hece
-----------8 Hece
-----------8 Hece
-----------7 Hece
-----------7 Hece
*
------------3 Hece
-----------8 Hece
-----------7 Hece
-----------9 Hece
-----------8 Hece
*
------------3 Hece
-----------6 Hece
-----------6 Hece
-----------7 Hece
-----------8 Hece
-----------3 Hece
-Ses benzeşimi(kafiye-ritm-iç ahenk) analizi:
-----------(.....din)
-----------(...-Ş-amDA)
-----------BAKI-Ş-IM
-----------SırdaŞ
-----------(....ha)
*
-----------(.....din)
-----------(..dınDAn)
-----------(.....ra)
-----------YAKI-Ş-IM
-----------(....da)
*
-----------(.....din)
-----------(...ra)
-----------ÇAĞRI-Ş-IM
-----------Çığlı-Ğ-IM
-----------(....ra)
*
-----------(aĞlamak.... ez)
-----------(...an-...un-...çün)
-----------(..çer-...kar...çer--o--ra)
-----------SARMA-Ş-IĞIM
-----------(....ra)
-Ses dedikte acaba aruz açısından ne durumda?
Mısra (1) giderdin (feûlün)
Mısra (2-uyarlama) hüznû filîzî bir akşamda(Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl)
Uyarlama (hüz nû fi lî zî bi rak şam dâ)
Kural/Kusur (Z-I-U-Z)
*
Mısra (3) bir hayat olurdu bakışım( Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl )
Uyarlama bir hâ ya tô lur du bâ kı şım
Kural/Kusur (Z-I-U-I-I)
*
Mısra (4) yağmurlar bilirim sırdaş ( Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl )
Uyarlama yağ mur lar bî lî rim sır daş
Kural/Kusur (Z-Z-I-I-Z-Z)
*
Mısra (5) sokaklar tenha (Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl )
Uyarlama so kak lar ten hâ
Kural/Kusur (Z)
*
Mısra (7) ne çok üşürdüm ardından(Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl )
Uyarlama ne çok ü şür düm ar dın dan
Kural/Kusur (Z-Z)
*
Mısra (8) gül düşürdüm mısralara ( Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl)
Uyarlama gül dû şür düm mıs ra lâ ra
Kural/Kusur (Z-I-Z-I)
*
Mısra (9) sana ağıt yakışım( Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl ) Uyarlama sa nâ a ğıt yâ kı şım Kural/Kusur (I-I) * Mısra (10) sır kaldı aynalarda ( Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl)
Uyarlama sır kal dı ay nâ lar dâ
Kural/Kusur(Z-I-Z)
*
Mısra (12) usul öyle yelken fora(Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl)
Uyarlama u sul öy lê yel ken fô ra
Kural/Kusur (Z-I-Z-I)
*
Mısra (13) arta kalan çağrışım(Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl)
Uyarlama ar tâ ka lan çağ rı şım
Kural/Kusur(Z-I)
*
Vezin Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl
Mısra (14) sustukça çoğalan çığlığım(Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl )
Not: (ça-ço-ğa-la-çığ-ığı)---?(Bu not bana aitttir)
Uyarlama sus tuk ça çô ğâ lan çığ lı ğım
Kural/Kusur (Z-I-I-Z)
*
Vezin Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl
Mısra (15) zaman zaman ardın sıra
Heceleme za man za man ar dın sı ra
Uyarlama za man za man ar dın sî ra
Kural/Kusur(Z-I)
*
Vezin Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl
Mısra (17) ağlamak kâr etmez
Heceleme ağ la mak kâr et mez
Uyarlama ağ lâ mak kâr et mez
Kural/Kusur(Z-I-Z-Z)
*
Vezin Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl
Mısra (18) ferman buyurdun çün
Heceleme fer man bu yur dun çün
Uyarlama fer man bu yur dun çün
Kural/Kusur (Z-Z)
*
Vezin Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl
Mısra (19) geçer kar geçer bora
Heceleme ge çer kar ge çer bo ra
Uyarlama ge çer kar gê çer bo râ
Kural/Kusur (Z-I)
*
Vezin Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl
Mısra (20) bir duvarda sarmaşığım
Heceleme bir du var da sar ma şı ğım
Uyarlama bir dû var dâ sar ma şî ğım
Kural/Kusur(Z-I-Z-I-I-Z)
*
Vezin Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl
Mısra (21) kuşlara
Heceleme kuş la ra
Uyarlama kuş lâ ra
Kural/Kusur (Z-I)
*
Vezin Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl
Şiirin Vezni Fe’ûl / fe’ûlün / fe’ûl / fe’ûl
-Dğer sesdeşlere bakacak olur isek :
1-(der-din-bir-bir-fil-bil-sır-der)
2-(der-din-şür-düm-dın-dan)(gül düşür-çok üşür)(sır-kal-al)(ardından)
3-(der-din-fora-sıra-ça-ço)(kalan-çoğalan-aman)
4-(der-din-kâr-fer-çer-bir)(ferman)
-
a-(2/2-ardından ve 2/5-ardın sıra)(mükerrer)
5-FİZİKSEL İNCELEME SONUÇLARINA DAİR KANAATLERİMİZ
-Şair, serbest şiir yazmış yazmasına ama, görüleceği gibi, kuple-bölümler arasındaki hece dağılımı, sesdeşler dağılımı dikkate alındığında( hece-aruz ve serbest) bu üç veznin imkânlarını ustaca kullanmıştır. Zaten bana göre, başarılı şiir dışardan fiziksel armoniden içini anlayabildiğim, ritmine, tınısına âhengine yüreğimi kaptırabildiğim şiirdir. Anlaşılır şiir tercihimdir.
Günümüz şairlerinin çoğuna göre ŞİİRİN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ hiç önemli değildir de, nedense, sevdikleri-sevgilinin fiziksel özellikleri çok önemlidir, meselâ sevgilinin kaşı-gözü-saçı-dişi vb. Dilimizde su benzeri akan ve kültürümüzün temel öğesi olan türkülerimiz ve Karac’oğlan’ımızın mısralarında hep, yâre dair fiziksel öğeleri güzellemekten geçmiyor mu?
Bana göre,
Elbette bir şiirin İÇİ-MAYASI-ÖZÜ(biraz sonra bu şiirde onu da ele alacağız)asla İHMAL EDİLMEYEN-EDİLMEMESİ gereken yanıdır. Doğrudur, esas olan ÖZ dür, İÇ’ tir, esas şiir de o’ dur zaten. Ama, ŞİİR GÜZELLER GÜZELİ BİR SÖZ SULTANI ise DIŞ-FİZİKİ güzelliği de az da olsa ÖNEMLİ olmalıdır diyorum. Sarmaşık yaprağınca, iç içe menevişlenen, yaprak yaprak bir gövdeden çıkan yeşilliğin dolanışı yerine kabak çiçeği yaprağı gibi-uzun soluklu ve hece sayısı 11’ den yukarı mısralarla dokunsaydı bu şiir, bence "GİDİŞİN’i biraz zor anlatırdı.Anlatsa da böyle yalın ve içten, böyle sade olamazdı.
Kolay, anlaşılır, girift olmayan, sade ve güzelim Türkçe ile döşenmiş bir şiir. Serbest’ten daha çok imale ve zihaflarını da dikkate almama rağmen aruza daha yakın kibar, şık, ışıltılı bir şiir görünümü var bu eserde.
En çok (ka-şa-ço-la-ra,ha,da,ka,ma....vb) ve (mıs-ralara-sıra-fora-bora-ra-ha-la-ra)-Yani 8 sesli harfimizin A köklü ağız açımı ve çağrışımı tercih edilmiş ki, genellikle A ve E sesli çağrışımlarla yazılan mısralarda, yüksek seslenişler, içsel çağrılar ve haykırışlar bulunur.Şairimiz bu A köklü yüksek oktan çağrışımının yanında (ĞIM)(Bakışım,yakışım,sarmaşığım,çığlığım) sesdeşleriyle de yüksek voltajlı söylemlerini aşağıya indirmeye, içinin, yüreğinin SIZISINI-SIZLANIŞINI ifade etmeye çalışmıştır. Ş-Ş-L-R-M-N harflerini "demir", sevdiğinin gidişini "çimento" kullanarak estetik bir "şiir binası" yapmaya çalıştığı görülmektedir.
Özetle;
Vezin, kalıp, hece,kafiye, ses oyunları....Kısaca FİZİKİ UNSURLAR, şiirin KANAT KANAT YÜKSELİŞİNDE bir VASITA olmalıdır. Burada şair bu vasıtayı ihmal etmemiş, ustaca kullanmıştır.
Dev bir cüsseden silik, tiz ve yılan ıslığı veya çocuksu bir "ses" çıkmamış, ses konuya uygun yükselmiştir diyebiliriz. İlâveten:
Bir de, ŞİİRDE BAŞLIK da ÖNEMLİDİR. Şairimiz, son kelimeyi BAŞLIK yapmış, tabiri caizse "ters-düz" etmiş veya son VURGU’sunu UNUTULMAZ kılmak için BAŞA almıştır. Bu bir tercih meselesidir. GİDERDİN-GİTTİN ve GİTMEK dokusu ile GERİDE KALAN’ın ruh kökündeki fırtınadan kaynaklanan bir başlık ortaya çıkmıştır..
NOT: ARUZ incelemeleri için KAYNAK==> datamining.ceng.fatih.edu.tr/~aruz/?Aruz
6-ŞİİRE DAİR KABULLERİM VE ŞAİR MEHMET BİNBOĞA
a-TANIŞIKLIĞIMIZ : Şairi hiç tanımıyorum, şu fani dünyada karşılaşmadık daha. Sadece bu antoloji/siirleri/" title="Antoloji" style="color:#000000">antoloji.com’da ve bu GÜNÜN ŞİİRİ sayfasında, biraz da yanlış anlamalarla harmanlanan ve bu meydanda öteden beri ters ve sadece iki yandan esen rüzgârın etkisinde karşılaştık. Eskişehirli olduğunu öğrendim, YUNUS EMRE HAFTALARI’nda Eskişehir’de karşılaşamadığıma da üzülüyorum. Neyse, bel ki ilerde nasipse yüzyüze de karşılaşır, konuşuruz.
Burada, bu meydanın kullanımında yorumcuların biraz SERT ve SİVRİ sayılabilecek, çoğunda DİNİ KONULARLA-SLOGAN KAYNAKLI söylemlerden uzak durmalarını şahsen beklerim. Zira, bu meydanda esen bu rüzgâr dışarıdan yeni SESLERİ VE YENİ YORUMLARI getirmediği gibi kaçırmaktadır da. İnsanları solcu-sağcı-şucu-bucu diye tam tanımadan kategorize etmek ve oradan sonuca gidip, yeri geldiğinde saldırmak bence yanlıştır. Bakınız meselâ Ben ATATÜRKÇÜ’ yüm. Ve cümle cihan da beni böyle bilir. Üye olduğum dernekler, kuruluşlar, eserlerim ve çalışmalarım da bu çizgidedir. Vatanıma, bayrağıma küfretmem,küfredene de karşı çıktım diye, milli ve mânevî değerlere bağlıyım diye ALNIMA hemen YOBAZ ve GERİCİ-DİN TACİRİ damgası vurulmamalı. Ömrüm boyunca ATATÜRKÇÜ çizgiden ayrılmadım ve son nefese kadar da inşallah ayrılmayacağım. Göstermelik, riyâkar, iki yüzlü Atatürkçülerden de nefret etmişimdir.
Bu bakımdan;
Şiirin şairi, geçtiğimiz günlerde hakkımda yanlış kanaatlere varmıştı; umarım, bunu böylece burada açıklamış da olduk.
b-KISACA ŞİİR :
Birinciliği olmayan, güzeller güzeli bir söz sultanı olup, 45 yılda yakalayamadığım bir sevda... Tutsam elinden, çeksem nikotin gibi nefesini içime, bambaşka olurdum. Tarifi, tanımı da her insana göre değişen bir kara sevda işte. İlk çağdan-bel ki taaa Adem’den günümüze ve gelecek sonsuzlara-kıyamete kadar her dilde-her yerde-her iklimde saltanıtını sürdürecek bir güzel işte. Öteki sanatların anası, bana göre en güzeli.
c-SARMAŞIK ŞİİRİ:
-Şiirin bana göre, negatif yanı, "zaman" dır. GİDERDİN ile GİTTİN meselesi yani. Birisi GENİŞ ZAMAN, Ötekisi GEÇMİŞ ZAMAN-Hattâ DİLİ GEÇMİŞ ZAMAN, öyle değil mi? Şimdi, günümüzde genç şairlerimizin en çok yaptığı hata işte bu noktadır dersem, bir gerçeği ifade etmiş olacağım. Çünkü; geçenlerde bir genç şairimizin şiirinde gördüm, ŞİİRİN bir kıtasının İlk İKİ MISRAI ile SON iki MISRAI arasında uyumsuzluk basbas bağırıyordu.
Gençlerle yaptığımız bir sohbette demiştim ki;
ŞİİRDE ANLATIM ÇOK ÖNEMLİDİR. Şimdi, sen diyelim BİR MAÇI ANLATACAKSIN,
a-Hakemin diliyle
b-Tribündeki seyircinin diliyle
c-Sahadaki futbolcunun diliyle
d-Spiker diliyle
e-Başka bir kaç gün sonra o maçı anlatandan işittiğin şekilde
vb bakış ve dillerle anlatacaksın. Yani, (içinde-dışında-yanında-karşısında-o olarak) veya (taraftar-severek-özleyerek-nefret ederek-ağlayarak-umursamayarak) veya (bugün,yarın,ertesi gün, daha sonraki gün) hasılı vesselâm ZAMAN ve MEKAN KURGULAMASI ve BÜTÜNLÜĞÜ ÇOK ÇOK ÖNEMLİDİR demiştik.
BAKMAK ile GÖRMEK arasındaki ince fark ile AĞAÇ ile AĞLAYAN AĞAÇ arasındaki hassas ve görsel-işitsel-ruhsal farkları vurgulamaya çalışmıştık.
Şimdi;
Bu şiirde şair GİDERDİN demekle, GİTTİN demiyerek; anılar yağmurunda ıslanmaya devam etmek istemekte, olayı yüreğinden silmek istememektedir. Hatıraların ıslaklığında kıvranan bir ruh var burada işte...
Evet, bir şiirde değil, bir mısrada bile iki veya üç zaman dahi kullanılabilir. Kullanılmalıdır da. Lâkin o çok büyük ustalık ister.
Kelimelerle ahenkli dans ederken şiirde topal olduğumuzu göstermemeliyiz. Zaman yanlışları şiirimizi ve bizi topal yapar.
"giderdin
hüznü filîzî bir akşamda
bir hayat olurdu bakışım
yağmurlar bilirim sırdaş
sokaklar tenha"
Mısralarında, (GİDERDİN-Hüznü fîlîzi BİR akşamda bir hayat OLURDU bakışım) -- Burada işte, BİR AKŞAM yerine HER AKŞAM--GİDERDİN veya AKŞAMLARDA-GİDERDİN olması gerekmez miydi?)
Sonra, GİDERDİN de KARŞISINDAKİNE, sevdiğine(N söylemi) seslenirken-hemen ardından (M) söylemiyle (BakışıM) yani BEN söylemi ÇOK BAŞARILI BİR ŞEKİLDE şiire nakışlanmıştır. Şairin ustalığı da şiir boyunca bu BEN-SEN(GİDEN YÂR VE ŞAİR)kurgulamasının dönüşündedir. Giden gider, ama kalanın ruhunda sarmaşık yapraklarına sinmiş kuşların yalnızlığı vardır.
Şiirin özüne dalalım ve oradan şairin fırtınalarını hissedip onunla beraber savrulmaya çalışlaım, olmaz mı? Diyor ki şairimiz.
"giderdin
hüznü filîzî bir akşamda
bir hayat olurdu bakışım
yağmurlar bilirim sırdaş
sokaklar tenha"
Ve
((hüzünlü fîlîzi bir akşam))-işte manzara-işte tasvirin en şahanesi. iŞTE ŞİİRE "kelimelerle resim yapma sanatıdır" diyen dostumuza örnek göstereceğim bir mısra. Filiz, evet, umut, doğuş, yandan çıkış, yeniden diriliştir bir bakıma. Usta, burada hüznü ve filîzî derken, doğumla ölümü, bitiş-tükenişle yeniden başlayışı bir araya getirmektedir. neden? Giderdin diyor ya hah işte onun için. Yoksa GİTTİN , GİTMİŞTİN diye başlasaydı söze, bu muhteşem tasvir anlatımını yapamayacaktı. Sen giderdin, giderdin ama, o senin gidişlerindeki hüzün, inceden acı ve sızı benim bakışlarımdan hiç gitmeyen bir HAYAT-BİR ÖMÜR olurdu. sen gittikçe o bakışlarıma gidişinin İKLİMİ ÇÖKERDİ, ve yağmurlar yağardı,ağlardım, gözlerimden dökülürdü damlalar ve sokaklara atardım kendimi tenhalaşmış-ıssız-kimsesiz sokaklara...
Kaçış ve çile...
Gidiş ve peşinden gidememe.
Durduramama..
Biraz "kaderci" bir anlayış. "Yağmur yağacaktır ıslanacaksın" der gibi, sen gideceksin, gittin ve ben üzülüp, ağlayıp, ağladığımı, hüznümü de kimseye belli etmemek için tenha sokaklara vurdum kendimi. Ben ağlarım, yağmur ağlar bana. Yağmur o nedenle tek sırdaşımdır bir de tenha sokaklar.
ve
"ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski istanbul mudur
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu"
diyen ustamız Attila İLHAN’ ın duygularıyla parelel bir söylem. (kaldırımlar, yağmur ve yalnızlığın hınzr uğultusu)... Attila İlhan’ın "hangi kapıyı çalsa kimi zaman" dediğine gelmiş ve (ben sana mecurum) dememiş de GİDERDİN demiş. Şairin ana gıdası hüzün, hasret ve yalnızlıktır.Şahsen ben de öyleyim hep. Şöyle GÜNAYDINIM-NAR ÇİÇEĞİM diyemedim, şıkır şıkır sabah esintisinde uçuruvermedim mısralarımı da acıya gark ettim hep. Mehmet Binboğa da tıpkı benim gibi veya Attila İlhan gibi işte.
Arabesk ve acılı çağdaş sancıların ve toplumsal dokunun getirdiği sırdaş yağmurlar ve tanha sokaklarda ağlamalarla canımız çıkar da böyle mısralar alır ateşimizi alnımızdan, dilimizden...
Kıvırcık Ali bir eserinde diyor ya:
"Kapıldım bir hoş hayale
Sevmekten düştüm bu hale
Bahçemde menekşe lale
Gül tükendi ben tükendim"
İşte aynı duygularla, şirimiz şiirin ikinci kuplesinde demiş ki :
"giderdin
ne çok üşürdüm ardından
gül düşürdüm mısralara
sana ağıt yakışım
sır kaldı aynalarda "
Evet, üşümek...
Isıtan yâr sıcaklığı gitmeye görsün, donar, buz tutarsın böyle. Ve gül, umutken ellerde, yâre verilecekken mısralar üstüne düşüverir. Şiirin şah damarı da burası işte (Ne çok üşürdüm ardından-gül düşürdüm mısralara) ve ardından ağlamak, aynalarda sır olmak, anılara gömülmek.
Bence her şairin bir sığındığı özgürlük vardır. Hani Augüst Compte diyor ya; özgürlüğü isteyenler kölelerdir diye. Her şairin özgür olduğu nokta da köle olduğu, tutulduğu, vurgun yediği yâr sinesi, sevdiğinin kollarının arasıdır. bazı şairlerde o ana olur, bazılarında memleket, sıla, gurbet veya dağ. Olur da olur işte. En çok köle olduğumuz yerde özgür hissetmişizdir kendimizi. Orada, kucakta, ocakta ısınırız. Ora kaybolduğu veya gittiği anda üşümekten yanarız, donarken yanarız da ağıt ve figânımızdan yer gök inlemeye durur. Göklerin gözlerini duyar sanırım da yerin sağır kulağı duymaz beni. yer hep mıknatıs çekiminde ölümümü bekler, çağırır kara bağrına hep Gökler öyle mi? gökler ağlar benimle. şairler yalnız kaldığında üşür. şair üşüdüğünde kendi çıkmazında kendini sokar akrep misali. Hıçkırık, gözyaşı, ağıt... Aynalarda sır. Baksa benim gözlerimle benim baktığım aynaya, ayna milyar parçaya bölünecek ve her bir parçasında onun güzelliğini ve varlığını yansıtacak. Oysa o yanlar ki benim ağıtlarımın sırrıyla ayna olmadalar. Üstadım Necip Fazıl;
"Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;
İste yakalandık, kelepçelendik!
Çıktınız umulmaz anda karsıma,
Başımın tokmağı indi başıma.
Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti."
derken;
Haydar Ergülen de;
"Sözüm yok işte yüzüm işte akşam
Sesimde anıların sessizliği
Sonunda bir soru gibi kaldım yine kendimle
Kentin kırık aynasında eksildikçe düşlerim
Söyle benim ömrüm bu kente uğradı mı
Sahi ben hiç ömrümü kendime yaşadım mı"
demektedir.
Ayna, geçmiş zamandır. Ayna yaşanan andır. Ayna bakıştır. Ayna vaziyeti, hali, durumu tespittir. Görür aynanın gözü ama vermez fotoğrafını kâğıt üstünde. Yalnız kalmış, sevdiğinden ayrılmış, üşüyen ve kemikleri sızlayan bir şairin karşısında ayna sadece sırdaştr. Tıpkı yağmurlar gibi, tıpkı tenha sokaklar gibi.
Köy çocuklarının aynası duru göl sularıdır. Bu sebeple, bulut, yağmur, ayna, üzüm, ve hüzün. Bu temeller köy kökenli şairlerinin şiirinin geometrisini dipten bucağa doldurur. Porsuk eskiden Yedilerde güvercinler, çocuklar ve ters akan suyuyla güzeldi. Şimdilerde nasıl bilemiyorum. Ama şairimiz Binboğa, ayna, yağmur ve hüznün resmini çizerek kendi köklerinden kelam çiçekleri sunmaktadır.
"giderdin
usul öyle yelken fora
arta kalan çağrışım
sustukça çoğalan çığlığım
zaman zaman ardın sıra "
Şairler, yeryüzünün hem en isyankâr ve hem de en muti-söz dinler-munis kullarıdırlar. Şair eşi olmak, şair sevdiği,sevgilisi olmak yürek ister, kahramanlık ister. Herkes şair eşi veya sevdiği olamaz. rahmetli Halk ozanı Amcam derdi ki "Fırtına, şairlerin kafasında bir kaç tahta noksan ve kırktır". O sebeple bir şairi seven eş, ister bayan ister erkek olsun, yenim ediyorum ki, çok büyük kahramandırlar ve onlarda Yunus’un yalap yalap-Çalap çalap dönen- şakırdayan değirmen kadar yürek vardır.
Peki,
Şairler ne zaman isyan eder veya ne zaman muti-munis-sessiz olurlar? ondan kolay ne var? Sevin bir şairi, yaklaşın, tutun kolundan, nefesinizi nefesiyle aşılayın, yandı o şair, duman duman tüttü. O an köle oldu, o an muti-munis oldu işte. Şairimiz Binboğa diyor ya (usul öyle yelken fora) diye, aynen öyle işte. Delişmen, tayfun yürekli şairlerin gönül girdaplarındaki fırtınalar ÇARESİZ KALDIKLARINDA diner ve o zaman YELKENLERİ İNDİRİP teslim olurlar. Bazen de, TESLİM OLMAK YERİNE, kendi ALIN YAZISI dahil, FELEĞE, DIŞ ŞARTLARA, ARAYA GİRENLERE, TOPLUMA, YOKLUĞA, YOKSULLUĞA, AYRILIĞI DOĞURAN DÜZENE isyân bayraklarını çektirir şaire.
SUSTUKÇA ÇOĞALAN ÇIĞLIĞIM...
Bana göre "mahkemelik" bir söz bu. Zaten ben, benden evvel benim yazmam gerekeni birisi yazdı mı, kıskkançlık damarlarım kabarır ve avukat ordularımı göreve çağırırım hemen. Şuna bakın hele : "Sustukça çoğalan çığlığım"... Gel de şiirgenekon davasına 124 avukatla katma bu şairi... İşin şakası bir yana, mükemmel bir söylem. Sustukça çoğalan çığlık. İçteki fırtına.
İçe kapanıp kalmak değil. Suskunlukta çığlığı arttırmak.
Çığlık, Yârin ardı sıra giden çağırışlar,feryatlar, figânlardıdır.
Tıpkı şiirin başlarında hüznü filizler misalii sustukça çoğalan çığlık...
ve
final;
Final de şairimiz diyor ki:
"giderdin
ağlamak kâr etmez
ferman buyurdun çün
geçer kar geçer bora
bir duvarda sarmaşığım
kuşlara "
Evet,
Bir duvarda kuşlara sarmaşık olmak. Kar geçer-kış gider-bu günler de teker teker geçer, ama ben halâ kimsesizler kimsesinin sarmaşığı, sığınağı olmaya devam ederim, umutu-umut kuşlarını sineme konuk ederek, onlara yuva olarak. Sen gidersen, ama ben senden gitmem ki, gidemem ki... Sen ferman buyurdun, söyledin sözünü, çizdin ayrılığın acımasız resmini, ama ben, ben ağlasam da kâr, senin kararın karşısında çaresizim,lâkin gene seni beklerim. Sarmaşık...
Bir mevsimlik bitki...
En çok da gece mavisi çiçekli olanı severim, en çok da kavak ağacı çevresine sarılmış ve ağacın tepesine kadar, ağaç gövdesiyle nefes nefese yükselmiş sarmışıklara bayılırım. Ancak, bir bahar mevsimlik ömürleri nedeniyle biraz da hüznümü kamçılar sarmaşıklar.
Duvarda sarmaşıkları 12 Eylül de içerdeyken görmüştüm. Eskişehir Sıkıyönetim hapishanesinin bahçe duvarında, havalandırmaya çıktığımızda konuşur, söyleşir, sevişirdim onlarla. Kaç mektubuma dil oldu, yürek sesim, tıpkı şairimizin dediği gibi sustukça çoğalan çığlığımı sardım o sarmaşıkla o hapishane duvarına. Mustafa balbay ’da şimdi Silivri’de benim gibi kimbilir hangi sarmaşıkla dertleşmede?..
Neyse;
Sonuca gelelim;
Bu meydanda ilk analizimiz.
Umarım dostlarım bana bu kadar sayfa kirliliği yaptığım için kızmazlar.
Ne yapayım,
Yalnızlık, yâr, sarmaşık; ucu yanık mektup gibi sardı beni. Dil fermuarım çözülüverdi. Kusurumu bağışlayınız olur mu? Şairimizi tebrik ediyorum,
İnanıyor ve bekliyorum ki, ondan çok daha başarılı şiirler okumaya devam edeceğiz.
Cümlenize selâmlar, saygılar...
Mustafa CEYLAN
16.08.2010