11/02/2015, 17:28
Sabit İnce'nin Şiirsel Yolculuğu (1)
Mustafa CEYLAN
-Tahlil-
“Kim ne derse varsın desin,
Benim derdim Anadolu.
Dost düşmanım bunu bilsin,
Benim derdim Anadolu.
Varım yoğum feda olsun
Canım, kanım helal olsun,
Ben de varım diyen gelsin,
Benim derdim Anadolu.
Dağları gardaşım gibi,
Ceylanlar yoldaşım gibi,
Yelleri sırdaşım gibi,
Benim derdim Anadolu.
Gençliğimi ona verdim,
Belasına gögüs gerdim,
Ömrümü yoluna serdim,
Benim derdim Anadolu.
İnce yolları yolumdur,
Yeşil yaprağı dalımdır,
Onsuz yaşamak ölümdür,
Benim derdim Anadolu.”
Diyen Sabit İnce üstadla yaptığımız röportajları grubumuzda yayınlamıştık. Geçen hafta önce, hassas bir gönül insanını, kent ve yüreğinin arasını nakış nakış dokuyan şairimiz Reşide SARIKAVAK’ ı ele almıştık. Bu hafta Kayseri’ de yaşayan, her mısrası ile burcu burcu Anadolu kokan ve her şiirinde gönül telimizden türkü türkü seslenen, “Ozan İNCE” dediğim hece vezni şiirinde usta bir şairin şiirsel yolculuğunu ele alacağız…
Sabit İNCE, kolay yazan, bol ürün veren bir şair. O, sanki şiir yazmak için kalemini oynatmaz da, sazını kaptığı gibi bir Anadolu çeşmesinin başına veya bir köy odasının minderlerine bağdaş kurup oturan ve anında yüreğinin içini diliyle ve sazının teliyle haykıran bir ozan-şair…Benim gibi sabırsız, ama çileye alışmış, Anadolu sevdalısı..
Sırf bu sevdası yüzünden, “Anadolu Hececileri” diye bir “akım-hareket-aksiyon” başlatıp, Türk şiirine içinde bulunduğumuz bu kaoslu dönemde, “hece” vezni ile yeni bir yol, akım, ışık yada çıkış yolu bulabilir miyim diye çırpınan, can çekişen bir şair. Röportajlarında da belirttiği gibi Karacaoğlan ile başlayıp Abdürrahim Karakoç’a kadar uzanan bir çizginin devamı olmak için, bu zümrüt halkanın ucuna halka olarak eklenmek için didinen bir Anadolu şairi.
Anadolu’ yu konu olan çok şiirinin yanında, ilkokul çağındaki çocuklarımızın bile ezberleyebileceği, ilköğretim kitap ve dergilerine alınabilecek kolay söylenmiş bir şiirinde de bakın ne diyor?
“Anadolum, Anadolum
sensin benim güzel yurdum.
Bir karış toprak uğruna,
Yüzbinlerce şehit verdim.
Al Bayrağım, al bayrağım,
hep gönderde kal bayrağım.
Sen aşağı inmede tek,
şu canımı al Bayrağım.”
Evet, Türk şiiri asıl mecrasında, öz ve kendine ait o muhteşem mecrasında ister hece vezniyle, ister serbest vezinle devam edip gitmekte. Hece vezninde belki bir Köroğlu, Karacaoğlan, Seyrani vb’ lerini daha oluşturamadık, meydana çıkaramadık, amma, günümüzde rahmetli Halil Soyuer, Cemal Safi, Ayhan İnal gibi bir çok ustayı da eklemesini bildik. Antoloji com sayesinde tanıdığım Harun Yiğit, İlyas Özmen, Hakan İlhan Kurt, Ali Altınlı, Oflu Hoca ve daha bir çok hecede başarılı şairler yanında daha önceden tanıdığım Rasim Köroğlu, Mehmet Ali Kalkan, Hüseyin Yurdabak, Abdullah Satoğlu gibi nice isimler de bu zümrüt zincirin halkaları olarak bugünden sonsuza uzayıp gitmekteler. Elbette sadece hece veznine tutkun olanlar değil mesela Asım Yapıcı gibi hece yanında serbest vezinle de şiirin sonsuz ufuklarında kanatlar açan şair dostlarımız da var. Ekrem Şama, Ertuğrul Şakar, Mansur İlhan Yakar gibi daha nicelerini de sayabilirim. Rabb’ime bin şükürler ediyorum ki, serbest ve hece’ de gerçekten “Has şiirin-kalıcı şiirin” tutkunları ile birlikteyim.
Has şiire, kalıcı şiire tutkun olan ismini saydığım veya sayamadığım bu dostlarımın her birinin ortak özelliği sevgide, barışta, dostlukta ve ülke-millet-bayrak çizgisinde olmalarıdır. Bugün bir “HAYAL ŞAİRLERİ” gibi bir oluşum da, kendi çizgilerini çize çize has şiirden yana ilerlemektedirler. Daha pek çok grup ve oluşum, işte o şiirin büyülü kanatlarının rüzgarına sevdalarını devam ettiriyorlar. Ama, benim dostlarım hangi şekil ve tarzda yazarlarsa yazsınlar hem Anadolu ve hem insanı esas almaktadırlar. Onlarda “ne oldum delisi” olma gibi bir özellik yok. Onlar, candan, samimi ve alçakgönüllüler. Onlar, güzelden yanalar ve asla peşin hükümlü değiller… Rabb’ ime binlerce şükür… İnanıyorum ki 2005 daha güzel, daha şiir dolu geçecek.
Buraya nerden geldik? Buraya, Sabit İnce’ nin Anadolu sevdasından geldik.İnsan sevgisinden geldik.
Mustafa CEYLAN
-Tahlil-
“Kim ne derse varsın desin,
Benim derdim Anadolu.
Dost düşmanım bunu bilsin,
Benim derdim Anadolu.
Varım yoğum feda olsun
Canım, kanım helal olsun,
Ben de varım diyen gelsin,
Benim derdim Anadolu.
Dağları gardaşım gibi,
Ceylanlar yoldaşım gibi,
Yelleri sırdaşım gibi,
Benim derdim Anadolu.
Gençliğimi ona verdim,
Belasına gögüs gerdim,
Ömrümü yoluna serdim,
Benim derdim Anadolu.
İnce yolları yolumdur,
Yeşil yaprağı dalımdır,
Onsuz yaşamak ölümdür,
Benim derdim Anadolu.”
Diyen Sabit İnce üstadla yaptığımız röportajları grubumuzda yayınlamıştık. Geçen hafta önce, hassas bir gönül insanını, kent ve yüreğinin arasını nakış nakış dokuyan şairimiz Reşide SARIKAVAK’ ı ele almıştık. Bu hafta Kayseri’ de yaşayan, her mısrası ile burcu burcu Anadolu kokan ve her şiirinde gönül telimizden türkü türkü seslenen, “Ozan İNCE” dediğim hece vezni şiirinde usta bir şairin şiirsel yolculuğunu ele alacağız…
Sabit İNCE, kolay yazan, bol ürün veren bir şair. O, sanki şiir yazmak için kalemini oynatmaz da, sazını kaptığı gibi bir Anadolu çeşmesinin başına veya bir köy odasının minderlerine bağdaş kurup oturan ve anında yüreğinin içini diliyle ve sazının teliyle haykıran bir ozan-şair…Benim gibi sabırsız, ama çileye alışmış, Anadolu sevdalısı..
Sırf bu sevdası yüzünden, “Anadolu Hececileri” diye bir “akım-hareket-aksiyon” başlatıp, Türk şiirine içinde bulunduğumuz bu kaoslu dönemde, “hece” vezni ile yeni bir yol, akım, ışık yada çıkış yolu bulabilir miyim diye çırpınan, can çekişen bir şair. Röportajlarında da belirttiği gibi Karacaoğlan ile başlayıp Abdürrahim Karakoç’a kadar uzanan bir çizginin devamı olmak için, bu zümrüt halkanın ucuna halka olarak eklenmek için didinen bir Anadolu şairi.
Anadolu’ yu konu olan çok şiirinin yanında, ilkokul çağındaki çocuklarımızın bile ezberleyebileceği, ilköğretim kitap ve dergilerine alınabilecek kolay söylenmiş bir şiirinde de bakın ne diyor?
“Anadolum, Anadolum
sensin benim güzel yurdum.
Bir karış toprak uğruna,
Yüzbinlerce şehit verdim.
Al Bayrağım, al bayrağım,
hep gönderde kal bayrağım.
Sen aşağı inmede tek,
şu canımı al Bayrağım.”
Evet, Türk şiiri asıl mecrasında, öz ve kendine ait o muhteşem mecrasında ister hece vezniyle, ister serbest vezinle devam edip gitmekte. Hece vezninde belki bir Köroğlu, Karacaoğlan, Seyrani vb’ lerini daha oluşturamadık, meydana çıkaramadık, amma, günümüzde rahmetli Halil Soyuer, Cemal Safi, Ayhan İnal gibi bir çok ustayı da eklemesini bildik. Antoloji com sayesinde tanıdığım Harun Yiğit, İlyas Özmen, Hakan İlhan Kurt, Ali Altınlı, Oflu Hoca ve daha bir çok hecede başarılı şairler yanında daha önceden tanıdığım Rasim Köroğlu, Mehmet Ali Kalkan, Hüseyin Yurdabak, Abdullah Satoğlu gibi nice isimler de bu zümrüt zincirin halkaları olarak bugünden sonsuza uzayıp gitmekteler. Elbette sadece hece veznine tutkun olanlar değil mesela Asım Yapıcı gibi hece yanında serbest vezinle de şiirin sonsuz ufuklarında kanatlar açan şair dostlarımız da var. Ekrem Şama, Ertuğrul Şakar, Mansur İlhan Yakar gibi daha nicelerini de sayabilirim. Rabb’ime bin şükürler ediyorum ki, serbest ve hece’ de gerçekten “Has şiirin-kalıcı şiirin” tutkunları ile birlikteyim.
Has şiire, kalıcı şiire tutkun olan ismini saydığım veya sayamadığım bu dostlarımın her birinin ortak özelliği sevgide, barışta, dostlukta ve ülke-millet-bayrak çizgisinde olmalarıdır. Bugün bir “HAYAL ŞAİRLERİ” gibi bir oluşum da, kendi çizgilerini çize çize has şiirden yana ilerlemektedirler. Daha pek çok grup ve oluşum, işte o şiirin büyülü kanatlarının rüzgarına sevdalarını devam ettiriyorlar. Ama, benim dostlarım hangi şekil ve tarzda yazarlarsa yazsınlar hem Anadolu ve hem insanı esas almaktadırlar. Onlarda “ne oldum delisi” olma gibi bir özellik yok. Onlar, candan, samimi ve alçakgönüllüler. Onlar, güzelden yanalar ve asla peşin hükümlü değiller… Rabb’ ime binlerce şükür… İnanıyorum ki 2005 daha güzel, daha şiir dolu geçecek.
Buraya nerden geldik? Buraya, Sabit İnce’ nin Anadolu sevdasından geldik.İnsan sevgisinden geldik.