ein Bild ein Bild
Sitemize Hoşgeldiniz, Ziyaretçi! Giriş Yap Kayıt Ol


Konuyu Değerlendir
  • 0 Oy - 0 Ortalama
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Sabit İnce'nin Şiirsel Yolculuğu(2)
#1
Sabit İnce'nin Şiirsel Yolculuğu(2)
Mustafa CEYLAN
****************


Bakın İnce dost, insanda alemi, alemde insanı bir ve beraber gören yapıya sahip. Tıpkı cümle dostlarım gibi… “Adem’ de gördüm” başlıklı şiirinde bizim bu görüşümüzü nasıl işaret etmiş? 


Diyor ki: 

“Şu yalan Dünya'ya geldim geleli, 
Ne bir murat aldım ne sefa sürdüm. 
İnsan olup kendim bildim bileli, 
Muhabbete daldım çok çile gördüm. 

Aşkı muhabbete daldım dalalı, 
Ne bir binit aldım, ne de mal gördüm. 
Gönülü sevdaya saldım salalı, 
Aşkından bayıldım ne közler gördüm. 

Ehl-i beyti sevip oldum olalı, 
Mahlukatı sevdim, canda can gördüm. 
İNCE şu ateşe yandım yanalı, 
Alemi bir bildim, Ademde gördüm.” 


SABİT İNCE’ NİN ŞİİRSEL YOLCULUĞU-2 

Saf, arı, duru, katışıksız bir Anadolu tutkunu olan ve ozanca söylemleriyle gönül tahtımıza oturmaya çalışan Sabit İnce üstadın, bu kere aşk, aşıklar konusuna bir göz atalım hele. O’ nun antoloji.com’ daki şiirleri arasında dolaşırken gözümüze bu konuda ilk takılan şiiri şöye: 

“Gelin aşık olan erler, 
Kardeş olalım gelin de. 
İnlesin yol ile yerler, 
Yoldaş olalım gelin de. 

Sevgi badesin içelim, 
İçip de serden geçelim. 
Dost bayrağını açalım, 
sırdaş olalım gelin de. 

Erler, pirler bizden doğsun, 
İlim karanlığı boğsun. 
Sevgi rahmetleri yağsın, 
Haldaş olalım gelin de. 

Birlik kanadın açalım, 
Nurlu ışıklar saçalım, 
Kötülerden hep kaçalım, 
İydaş olalım gelin de. 

İnce nereye göçelim, 
Hak gömleğini biçelim. 
Zulümsüz bayrak açalım, 
Koldaş olalım gelin de.” 

İşte bu… Görüldüğü gibi Yunus’ la Karacaoğlan arasında kendine bir yol çizmeye çalışıyor Ozan İnce… İyilik, doğruluk, can ve ilim esaslarından hareket ederek, “Gelin dostlar bir olalım / İşi kolay kılalım / Sevelim sevilelim/ Dünya kimseye kalmaz” diyen koca Yunus’ umuza yaklaştıkça yaklaşmaya çalışıyor. Mevlâna “mum hep başından yanar. Aşık da öyle… Sevda baştan aşınca gerisi sadece boşluk…” der. Fuzuli, toprağa karışan teninden sevgiliye- o büyük aşkına sunulan kase yapılmasını ister. Bizim Anadolu ozanları da aynen böyledir. Aşk ateşi yakıcı ve kavurucudur. Duman eder giren yüreği…Pervanenin muma koşması neyse, aşığın sevgiye-sevgiliye koşusu da ondandır. Ölümüne,yanmaya ve yok olmaya giden bir koşu. Akıl tüccarının iflas topu attığı bir sevgi alışverişidir aşk.. Aşık’ da onu canının merkezinde körükleyen ateşçi… Hem yanan, hem yakan ateşçi… Zamanı yenen yegâne olgu aşktır. Aşk ateşini hiçbir ölçüm cihazı, hiçbir termometre ölçemez… Üstad İnce’ de “aşk Öyle Bir İksir ki” başlıklı şiirinde aşkı tarif etmiş. Diyor ki: 

“Aşk öyle bir iksir ki, 
Ölüleri sağ eder, 
Aşk öyle bir iksir ki, 
Düz yolları dağ eder. 

Aşk öyle bir iksir ki, 
Baktığını bağ eder, 
Aşk öyle bir iksir ki, 
Yüreğini yağ eder. 

Aşk öyle bir iksir ki, 
Yürüdükçe yol alır, 
Aşk öyle bir iksir ki, 
Çok verimli bol alır. 

Aşk öyle bir iksir ki, 
Yağmur yağar sel alır, 
Aşk öyle bir iksir ki, 
İnce sever el alır.” 

Görüyorsunuz değil mi, benim gibi serbest vezin şiir yazanların nice imgelerle, benzetme sanatlarıyla ve sihirli söylemlerle anlatmaya çalıştığımız aşkı, Anadolu ozanı olarak ne kadar kolay tarif edivermiş… İşte İnce’ nin çok ürün veren, anında kelimelerle resim yapabilen, hiç beklemeksizin bir anda haykırıveren dilinin yeteneğini. 

İnce’ nin alevi-bektaşi geleneğine bağlı olup olmadığını bilmiyorum. Ancak, şiirlerinde ki vurgulamaları, konuları ele alış biçimi bana sanki o geleneğin içinden birisiymiş kanaatini verdi. Fakat, ister olsun, ister olmasın… Benim için hiç önemli değil. Önemli olan o’ nun doğrudan, iyiden, güzelden yana olmasıdır. Söylemlerinin yalın ve yapmacıksız olmasıdır. Sanat yapmak için uğraşmayan bir kalem o… 
Anlaşılmazlıktan kaçan, anadilimizi iyi kullanan bir şair… 

Kendi yazdıklarından kendisinin de bir şey anlamadığını ve o sebeple de geleceğin ve günümüz şiirinin bir numarası olarak kendini gören bazı şairler, İnce gibi yazanlara “şair” bile demiyorlar. Onlar eskinin otantik devamıdır diyorlar. Ben de; varsın desinler… Sen sade, yalın ve yapmacıksız olmaya, hep güzel dilimizi ustalıkla kullanmaya devam et üstad diyorum. 

Beşeri aşktan, ilâhi aşka kadar; yaradılmış cümle zerratı seven bir yürek, elbette aşk ile gümbürder. Ve kâinata hoşça bakar. İnsanı “Yaradan aşkı” na, birliğe ve kolaylığa çağırır. Zira, ona güre bu dünya geçicidir. Elbette bütün oluşumlar, bütün görünen-görünmeyen varlıkların içinde aşk vardır. Dönüş, yanış, duruş, tütüş hep aşktandır… 

Nitekim o bir şiirinde: 

“Sevgi yüreğinde sazı elinde, 
Mecnun gibi gezer aşkın çölünde, 
Kerem olur tozar aşkın külünde, 
Aşkın lambasında pildir aşıklar.” 

Demektedir. Ölüyü diri eden veya diriyi öldüren aşk olmasaydı Mecnun, Kerem, Ferhat, Aslı, Şirin ve Leyla olur muydu? Olmazdı… O’ na göre “aşk lâmbasına enerji veren-pil olan” aşıktır. Ona göre, bugün kimilerimizin ozan kimilerimizin de aşık dediği, Halk şiirinin sazlı-sözlü ustaları, gerçek aşıklardır. 

İnce’ ye göre aşk süfli ve beşeri arzuları kapsayan bir duygu yağmuru değildir. O, kendine göre genç yüreğinin dehlizlerini şiirinin özü ile doldurmuş ve aşmış birisidir. Hattâ benim yıllar önce kaleme aldığım “Ahh bir aşık olsam” şiirine de net ortamında anında cevabı yapıştırmıştır. 

Ailesine, özellikle de çocuklarına ve arkadaşlarına kopmaz bir sevgiyle bağlı olan şairimizin en büyük aşkı Anadolu ve Anadolu insanıdır. Şiirlerinin bir bölümü bu sebeple hep dostları üstüne yazılmıştır. Dostları, yakınları o’ nun en büyük ilham kaynaklarından birisidir. 


SABİT İNCE’ NİN ŞİİRSEL YOLCULUĞU-SON BÖLÜM 


Üstad Sabit İnce, bilgisayarı saz olarak kullanan bir ozan. Elbette ve biliyorum ki o’ nun saz çalma ve beste yapma gibi önemli yeteneği de bulunmaktadır. Bu yeteneği ile bestelediği bir çok “türkü normunda” eseri vardır. Besteciliği de şiir yazmadaki “kolaycılığı ve başarısı” gibidir. Ruhunda bulunan musikiyi sözle yoğurup çıkarıverir..Günlerden bir gün, net başında iken bir de baktım ki, bana “hoparlörü aç deyip, sazıyla sözünü dinletmez mi? ” Zaten biraz elektronik özürlüyüz biz, şaşkına döndüm… İnce üstad, şakacı, hoş görülü ve espri yüklü mizacını şiirinin dokusuna da işlemekte ustadır. Bu mizacını işlerken hem güldürür ve hem de derinlere indirdiği muhatabını düşündürür de… 

Orta okul yıllarımdan 1993’ lü yıllara kadar şahsen benimle ilgili bir araştırma yapacakların, ağabeyim, hocam İsa KAYACAN’ ın anılarla yüklü dev kitaplarına baş vurmalarını önermekteyim. Kayacan usta ile sanat-kültür-edebiyat yolculuğumuz hep ağabey-kardeş ilişkisi içinde geçmiştir ve son nefese kadar da devam edecektir. İşte aynen öyle, Sabit İnce ile dostluğumuz her ne kadar 1995-97’ lere dayanıyorsa da, işte o tarihten sonra ki şiir serüvenimi inceleyecekler de mısralardan bir sonuç çıkarabileceklerse Sabit İnce, Harun Yiğit, İlyas Özmen gibi Güllük grubumuzun değerli üyelerinin eserlerine bakmalıdırlar… 

Bunu şunun için söylüyorum. İnce üstadla dostluğumuzdan, ozanca söyleyiş ve atışmalarımızdan rahatsız olan kimi kendini “süper şair” sayan kişiler, pamuk ipliğinden ince dostlukla sanal dostlukları dostluk sanan kişiler de aramızdaki bağı bilsinler diye… Haa, bu demek değil ki, bizler, kişisel dostluğumuzu bazen bir kenara bırakırız, o da sanat ve iyiyi seçimde. Bıçağı önce kendimize vururuz. Güzel olanı, kalıcı olanı düşmanımız da olsa seçeriz…Has şiir sevdamızdan asla ödün de vermeyiz işte… 
 
Cevapla
  


Foruma Git:


Konuyu Görüntüleyenler: 1 Ziyaretçi

Android Haberler | Ansansanat | Borsa Yorumla | Gülce Edebiyat | Türkçe Dersi