11/02/2015, 17:36
Özkan GÖNLÜM’ ün ŞİİRSEL YOLCULUĞU (2)
-Tahlil-
Mustafa CEYLAN
****************
Arı, duru, yalın, sade ve anlaşılır bir cümle yapısı ile ve su misali akan, topallamayan ifadelerle örülmüş şiirini okumak insana zevk verir. Hususiyetle genç yüreklerin ve sevdalıların dilidir Özkan Gönlüm. Gençlik yıllarımda dilimden düşmemiş bazı şiirlerin şairi olduğunu gayet iyi biliyorum. O’ nun şiirleri nişanlıların ve hasreti yaşayan sevgililerin süslü anı defterlerinde hep yazılmış ve yazılmaya da devam edecektir.
Ankara’ dan ayrılıp İskenderun’a gittiğinde, sanat dünyasından biraz uzaklaşmıştı. Arada bir firar edip geldiğinde Başkent akşamlarının şiirsel havasını ciğerlerine doldurur, aldığı bu enerjiyle İskenderun’a dönerdi. Şahsen ben, Özkan Ağabey’ den bugün rahmetli olmuş veya yaşı çoktan 60’ ı geçmiş olan şairlerle yaşadığı zaman dilimlerini anlatan anılarını yazmasını bekliyorum.
Eşi, yengem Işık Hanımefendiye ve torunu Eda’ ya tutkun olan şairimizin, kardeşi Rahmetli Özay GÖNLÜM’ ün “Nineye Mektupları” nı, o’ nun kaleme aldığını sanmaktayım. Bazen şakacı davranışları ve hoş görülü yaklaşımı ve kara mizaha kaçan kısa - özlü şiirlerinden bu sonucu çıkardım. Ve Türkülerimizin unutulmaz sesi Özay GÖNLÜM’ ü rahmetle anarak, mekânı cennet olsun diyerek kardeşinin kaleme aldığı “Kardeşname” yi okuyalım, olur mu?
“KARDEŞNAME
“YAREN” sazın elinde
Mızrap ile teller konuşur sanki
Bir yanık ezgi dilinde
Duyunca yüreğim tutuşur sanki.
Türküler dillenir senin sazında
Gelinler oynar, efeler diz vurur.
Sesinle, sözünle dinleyen seni
Kendini Anadolu’ da bulur.
“Avşar beyleri” dersin…
Gürül gürül akar sesin.
Sen sende değil o anda
Sazdasın, teldesin, gönüldesin.
Vur sazının tellerine
Vur, vur ki dünya duysun
Sazının her bir teline
Bin şiirim feda olsun.”
Görüldüğü gibi, bu şiirin son iki mısrasında “sazının her bir teline / Bin şiirim feda olsun” deyişinde, benim tahminimi doğrulayan bir ipucu bulunmaktadır...
Dostluğa ve kardeşliğe her şeyden fazla önem veren, sevdikleri için can vermeye hazır, fedakâr ve cefakâr bir yapısı vardır Özkan Gönlüm’ün… Arkadaşları için yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Elinde- avucunda neyi varsa dost uğruna seferber eder… Has şiirin, has adamıdır o… Sanal dostluklar ve gösteriye-riyaya bağlı birliktelikler istemez. Aşkı da, dostluğu da kutsaldır. Milli ve manevi değerlere de sıkı sıkıya bağlıdır. Bayrağa-vatana sevdalıdır şair…
Şiirin kalıcı olanını ve gönüllerde-akıllarda iz bırakanını tercih eder. İmgelerle dolu ve sanat yapmak için sanat yapayım diyerek, anlamsızlığa düşmeyi istemez. Anlaşılır olmakla sevileceğini ve okunacağını bilir. Ancak, mucizeleri de gerçekleştirmek ister. Eşyaya-doğaya-objeye çeşitli görevler verir. Çevre, özün özüne hizmetkârdır o’ nun şiirinde. Bazen özü gizlemeye çalışır ve çevrenin diliyle onu yansıtmak ister… İngiliz şair ve tiyatro yazarı William Shakespeare’in “Sonnet Evi” başlıklı şiirinde:
“Çevirince yapraklarını geçmiş çağların
Görürüm en güzel yaşantıları bir bir,
Söyler güzel kadınların sevimli kahramanların
Övgüsünü güzellikler yaratan eski şiir “ (1*) deyişi misalince, Özkan Gönlüm’ ün şiirinde de kendi yaşantısından kesitler bulunmaktadır. Şiirlerinin kahramanları, o’ nun eskiden tanıdığı güzel yada çirkin kadınlar olduğu gibi, onların isimleri ve iz bırakan anılardaki resimlerinden oluşur. Eski şiirin rüzgârıyla yeniden yeniye koşar şairimiz… Shakespeare aynı şiirinin ikinci kıtasında:
“Eli, ayağı, dudağı, gözü ve kaşı,
Anlatır bir güzel en tatlı yerleriyle
Görürüm senin taşıdığın bu güzellik,
Çizilmiş eski çağların kalemiyle” der. Der ya, Özkan Gönlüm’ de aynısını yapar. Kelimelerle resim çizmeye kalkar. Bazen resmi çizmez de, merkezin çevresinde fır döner. Dönerken de iklimi ve doğayı dillendirir, merkez indirir ve konuşturur. Tek kıtalık şiirlerinde ele aldığı kişinin fiziki yapısını, kaşını, gözünü, dudağını, elini, ayağını kolayca anlatmakla kalmaz, atalar sözünce kesin ve net ifadelerle yüklü karar cümlesini de monte ediverir.
Bakınız, şimdi okuyacağımız “Sen” başlıklı şiirinde havada kuşa ve denizde balığa ne görev vermiş? Birlikte okuyalım:
“SEN
Sen bir anlamsın yaşantımda
Cansın sen
Sen beni kıskıvrak bağlayan
Sen havada kuşa
Denizde balığa beklettiğim
Sen beni aydınlatan renk
Temmuz sıcağında serinleten rüzgâr
Delilik seni sevmemek ya da ölmek
Sen yaşamaya yönelmek
Sen yumağıma sardığım
Sen aradığım
Sen her akşam kadehimi dolduran
Sabah çaylarında yudumladığım
Sen kadınımsın
Sen yaşadığım”
İşte bu… Özkan Gönlüm bu işte dostlar… Kalp ağrısı, yürek gümbürtüsü şiirleri severim bende… Şairimizin sevda merkezli şiirleri sarıp sarmalar o yüzden beni. O’ nun “Birtanem” diyerek seslenişleri yok mu? Hayran bırakır adamı. “ Çin şairlerinden Wu-Ti (Liu-ch’e) “Li-Fu-Jen” başlıklı şiirinde:
“İpek fistanın hışırtısı durdu
Gezdiğin mermerin üstüne toz birikmiş.
Odana soğuk ve sükun dolmuş,
Yayılmış kapıya doğru düşen yapraklar.
Hasretini çekiyorum sevgilim hasretini
Nasıl dindireceğim bu kalp ağrımı? ” (2*) demektedir. Çin şairi de bizim şairlerimiz gibi hasretini dile getirir. Ama Özkan Gönlüm’ de hasret bir başka biçimdedir. El kadar yüreği, gönül tarlasını teslim etmiştir, ekip biçmesi için sevgiliye. Bakarsa bağ olacaktır, bakmazsa dağ. Taa en baştan teslim olmuştur ona. Yol onun, ışık onun, gayret onundur gayri. Bu sevda, bir masal-bir düş değildir. Her gün ve her saniye yenilenen ve akılmaz bir bağlılıktır. Gökten güneş ve yağmur istemez o tarlaya. Sadece sevgiliye tapusu kesilmiş-senetlenmiş bir tarladır. Ne yaparsa o yapacaktır. Der ki:
“BİRTANEM-1
Masal diyeceğim ama değil
Rüya desem olmaz
Öyle bir şey ki aramızdaki
Akıl almaz
Yeni açılmış tomurcuk gibi taze
Her gün daha bir yeni
Ben bu aşktan dönmem Birtanem
Ölüme götürse de beni.
Aşkımızın tarlası küçük
Hepsi el kadar yürek
Gözlerinle serptiğin tohumlar
Büyüdü “aşk..aşk” diyerek.
Ne gökten güneş isterim
Ne buluttan yağmur
Senin elinde gönül tarlam
Bakarsan bağ olur bakmazsan dağ olur.”
Evet böyle işte… Şairimiz, sevdiği için, “Birtanesi” ne gönül tarlasını teslim ettiği için kendisini şanslı sayar ve “benim kadar bahtiyar kimse yoktur” der. Çağrılarını gönderir sevdiğine. Akşam olunca sevgili yanına gelmeli ve güvercin elleri saçlarında dolaşırken aşkı fısıldamalı dudağı… İşte “Birtanem-2” şiiri:
“BİRTANEM-2-
Şimdi hiç kimse yok diyorum
Benim kadar talihli
Benim kadar bahtiyar…
Bütün güzelliklere
Bütün zenginliklere bedel
Sen varsın Birtanem aşkımız var.
Gel bu akşam Birtanem
Benimle ol
Başım dinlensin göğsünde
Gezdir güvercin ellerini saçlarımda
Aşkımızı fısılda avut beni
Yatır kucağına çocuk gibi
Uyut beni
Sokul yanıma sonra
İnce kollarınla beni sar.
Teninin sıcaklığını duyayım vücudumda
Damar-damar
Ve sevişelim Birtanem
Sabaha kadar.”
-Tahlil-
Mustafa CEYLAN
****************
Arı, duru, yalın, sade ve anlaşılır bir cümle yapısı ile ve su misali akan, topallamayan ifadelerle örülmüş şiirini okumak insana zevk verir. Hususiyetle genç yüreklerin ve sevdalıların dilidir Özkan Gönlüm. Gençlik yıllarımda dilimden düşmemiş bazı şiirlerin şairi olduğunu gayet iyi biliyorum. O’ nun şiirleri nişanlıların ve hasreti yaşayan sevgililerin süslü anı defterlerinde hep yazılmış ve yazılmaya da devam edecektir.
Ankara’ dan ayrılıp İskenderun’a gittiğinde, sanat dünyasından biraz uzaklaşmıştı. Arada bir firar edip geldiğinde Başkent akşamlarının şiirsel havasını ciğerlerine doldurur, aldığı bu enerjiyle İskenderun’a dönerdi. Şahsen ben, Özkan Ağabey’ den bugün rahmetli olmuş veya yaşı çoktan 60’ ı geçmiş olan şairlerle yaşadığı zaman dilimlerini anlatan anılarını yazmasını bekliyorum.
Eşi, yengem Işık Hanımefendiye ve torunu Eda’ ya tutkun olan şairimizin, kardeşi Rahmetli Özay GÖNLÜM’ ün “Nineye Mektupları” nı, o’ nun kaleme aldığını sanmaktayım. Bazen şakacı davranışları ve hoş görülü yaklaşımı ve kara mizaha kaçan kısa - özlü şiirlerinden bu sonucu çıkardım. Ve Türkülerimizin unutulmaz sesi Özay GÖNLÜM’ ü rahmetle anarak, mekânı cennet olsun diyerek kardeşinin kaleme aldığı “Kardeşname” yi okuyalım, olur mu?
“KARDEŞNAME
“YAREN” sazın elinde
Mızrap ile teller konuşur sanki
Bir yanık ezgi dilinde
Duyunca yüreğim tutuşur sanki.
Türküler dillenir senin sazında
Gelinler oynar, efeler diz vurur.
Sesinle, sözünle dinleyen seni
Kendini Anadolu’ da bulur.
“Avşar beyleri” dersin…
Gürül gürül akar sesin.
Sen sende değil o anda
Sazdasın, teldesin, gönüldesin.
Vur sazının tellerine
Vur, vur ki dünya duysun
Sazının her bir teline
Bin şiirim feda olsun.”
Görüldüğü gibi, bu şiirin son iki mısrasında “sazının her bir teline / Bin şiirim feda olsun” deyişinde, benim tahminimi doğrulayan bir ipucu bulunmaktadır...
Dostluğa ve kardeşliğe her şeyden fazla önem veren, sevdikleri için can vermeye hazır, fedakâr ve cefakâr bir yapısı vardır Özkan Gönlüm’ün… Arkadaşları için yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Elinde- avucunda neyi varsa dost uğruna seferber eder… Has şiirin, has adamıdır o… Sanal dostluklar ve gösteriye-riyaya bağlı birliktelikler istemez. Aşkı da, dostluğu da kutsaldır. Milli ve manevi değerlere de sıkı sıkıya bağlıdır. Bayrağa-vatana sevdalıdır şair…
Şiirin kalıcı olanını ve gönüllerde-akıllarda iz bırakanını tercih eder. İmgelerle dolu ve sanat yapmak için sanat yapayım diyerek, anlamsızlığa düşmeyi istemez. Anlaşılır olmakla sevileceğini ve okunacağını bilir. Ancak, mucizeleri de gerçekleştirmek ister. Eşyaya-doğaya-objeye çeşitli görevler verir. Çevre, özün özüne hizmetkârdır o’ nun şiirinde. Bazen özü gizlemeye çalışır ve çevrenin diliyle onu yansıtmak ister… İngiliz şair ve tiyatro yazarı William Shakespeare’in “Sonnet Evi” başlıklı şiirinde:
“Çevirince yapraklarını geçmiş çağların
Görürüm en güzel yaşantıları bir bir,
Söyler güzel kadınların sevimli kahramanların
Övgüsünü güzellikler yaratan eski şiir “ (1*) deyişi misalince, Özkan Gönlüm’ ün şiirinde de kendi yaşantısından kesitler bulunmaktadır. Şiirlerinin kahramanları, o’ nun eskiden tanıdığı güzel yada çirkin kadınlar olduğu gibi, onların isimleri ve iz bırakan anılardaki resimlerinden oluşur. Eski şiirin rüzgârıyla yeniden yeniye koşar şairimiz… Shakespeare aynı şiirinin ikinci kıtasında:
“Eli, ayağı, dudağı, gözü ve kaşı,
Anlatır bir güzel en tatlı yerleriyle
Görürüm senin taşıdığın bu güzellik,
Çizilmiş eski çağların kalemiyle” der. Der ya, Özkan Gönlüm’ de aynısını yapar. Kelimelerle resim çizmeye kalkar. Bazen resmi çizmez de, merkezin çevresinde fır döner. Dönerken de iklimi ve doğayı dillendirir, merkez indirir ve konuşturur. Tek kıtalık şiirlerinde ele aldığı kişinin fiziki yapısını, kaşını, gözünü, dudağını, elini, ayağını kolayca anlatmakla kalmaz, atalar sözünce kesin ve net ifadelerle yüklü karar cümlesini de monte ediverir.
Bakınız, şimdi okuyacağımız “Sen” başlıklı şiirinde havada kuşa ve denizde balığa ne görev vermiş? Birlikte okuyalım:
“SEN
Sen bir anlamsın yaşantımda
Cansın sen
Sen beni kıskıvrak bağlayan
Sen havada kuşa
Denizde balığa beklettiğim
Sen beni aydınlatan renk
Temmuz sıcağında serinleten rüzgâr
Delilik seni sevmemek ya da ölmek
Sen yaşamaya yönelmek
Sen yumağıma sardığım
Sen aradığım
Sen her akşam kadehimi dolduran
Sabah çaylarında yudumladığım
Sen kadınımsın
Sen yaşadığım”
İşte bu… Özkan Gönlüm bu işte dostlar… Kalp ağrısı, yürek gümbürtüsü şiirleri severim bende… Şairimizin sevda merkezli şiirleri sarıp sarmalar o yüzden beni. O’ nun “Birtanem” diyerek seslenişleri yok mu? Hayran bırakır adamı. “ Çin şairlerinden Wu-Ti (Liu-ch’e) “Li-Fu-Jen” başlıklı şiirinde:
“İpek fistanın hışırtısı durdu
Gezdiğin mermerin üstüne toz birikmiş.
Odana soğuk ve sükun dolmuş,
Yayılmış kapıya doğru düşen yapraklar.
Hasretini çekiyorum sevgilim hasretini
Nasıl dindireceğim bu kalp ağrımı? ” (2*) demektedir. Çin şairi de bizim şairlerimiz gibi hasretini dile getirir. Ama Özkan Gönlüm’ de hasret bir başka biçimdedir. El kadar yüreği, gönül tarlasını teslim etmiştir, ekip biçmesi için sevgiliye. Bakarsa bağ olacaktır, bakmazsa dağ. Taa en baştan teslim olmuştur ona. Yol onun, ışık onun, gayret onundur gayri. Bu sevda, bir masal-bir düş değildir. Her gün ve her saniye yenilenen ve akılmaz bir bağlılıktır. Gökten güneş ve yağmur istemez o tarlaya. Sadece sevgiliye tapusu kesilmiş-senetlenmiş bir tarladır. Ne yaparsa o yapacaktır. Der ki:
“BİRTANEM-1
Masal diyeceğim ama değil
Rüya desem olmaz
Öyle bir şey ki aramızdaki
Akıl almaz
Yeni açılmış tomurcuk gibi taze
Her gün daha bir yeni
Ben bu aşktan dönmem Birtanem
Ölüme götürse de beni.
Aşkımızın tarlası küçük
Hepsi el kadar yürek
Gözlerinle serptiğin tohumlar
Büyüdü “aşk..aşk” diyerek.
Ne gökten güneş isterim
Ne buluttan yağmur
Senin elinde gönül tarlam
Bakarsan bağ olur bakmazsan dağ olur.”
Evet böyle işte… Şairimiz, sevdiği için, “Birtanesi” ne gönül tarlasını teslim ettiği için kendisini şanslı sayar ve “benim kadar bahtiyar kimse yoktur” der. Çağrılarını gönderir sevdiğine. Akşam olunca sevgili yanına gelmeli ve güvercin elleri saçlarında dolaşırken aşkı fısıldamalı dudağı… İşte “Birtanem-2” şiiri:
“BİRTANEM-2-
Şimdi hiç kimse yok diyorum
Benim kadar talihli
Benim kadar bahtiyar…
Bütün güzelliklere
Bütün zenginliklere bedel
Sen varsın Birtanem aşkımız var.
Gel bu akşam Birtanem
Benimle ol
Başım dinlensin göğsünde
Gezdir güvercin ellerini saçlarımda
Aşkımızı fısılda avut beni
Yatır kucağına çocuk gibi
Uyut beni
Sokul yanıma sonra
İnce kollarınla beni sar.
Teninin sıcaklığını duyayım vücudumda
Damar-damar
Ve sevişelim Birtanem
Sabaha kadar.”