11/02/2015, 17:37
Özkan GÖNLÜM’ ün ŞİİRSEL YOLCULUĞU (3)
-Tahlil-
Mustafa CEYLAN
****************
Bundan 30 küsur yıl önce, gençlik yıllarımda benim hoşuma giden ve ezberimde olan bir şiiri çok iyi anımsıyorum. O şiirin şairi Özkan Gönlüm’ dü. Ressam olsaydım, heykeltıraş olsaydım, şunu şunu yapardım. Ve şair olsaydım “gökteki yıldızları indirip ışıktan ve nurdan yaratırdım” seni diyen… O meşhur şiir… Şimdi kimbilir hangi genç yüreklerin sevgililerine yazıp göndermekte olduğu “Eğer” başlıklı şiir… Ne dersiniz, birlikte okuyalım mı?
“EĞER
Gözlerin can verir bana
Bir hayat dolu gözlerin senin
Umudu aşkı gözlerinde buldum
Mutluluk yolu gözlerin senin.
Ressam olsaydım eğer
Gözlerine işlerdim doğanın binbir rengini
En dişi gülüşü koyardım dudaklarına
Bir ömür boyu seyrederdim seni.
Heykeltraş olsaydım eğer
Senin heykelini yapardım
Denizler iner kalkardı göğüslerinde
Aşk tanrısı diye sana tapardım.
Şair olsaydım eğer
Mecnun olup Leylâ diye aratırdım seni
Gökteki yıldızları indirir mısralarıma
Işıktan ve nurdan yaratırdım seni.
Benim olsaydın eğer
Dudaklarım değseydi dudaklarına
Tatsaydım o eşsiz dişiliğini
Bin yıl sevişsek doyamazdım sana.”
Evet gördünüz, okudunuz değil mi dostlar? Bedri Rahmi Eyüboğlu’ da “Kendimi Kendim Yaratsaydım” başlıklı şiirinde arzularını dile getirirken:
“Kendimi kendim yaratsaydım
Uçan bulutları durdururdum
Onlarla içimin en güzel yerinde
Bembeyaz bir mabet kurdururdum.
Ne deliler gibi güler,
Ne de serviler gibi ağlardım;
Ve günlerden bir gün kapının eşiğine,
Nar taneleri gibi serpip kanımı
Ve kendi elceğizimle bir karanfil gibi koparıp canımı
Pencerenin demirlerine bağlardım” demişti.
Bizim şairlerimizden mucizelerin resmini çizenlerin metodu bu işte… Ya kendilerine ve çevrelerine yeni şekiller ve tablolar çizerler; veyahut da sevdiklerine… Farkı yoktur her ikisinin de.. Önemli olan buradaki metod… Özkan Gönlüm, kendisinin ressam, heykeltraş veya şair olması durumunda sevdiğine ne yapacağını anlatırken, Bedri Rahmi’ de “kendimi kendim yaratsaydım” dedikten sonra, bizzat kendisinde neler olacağını anlatmaktadır. Kalbini bir karanfil gibi koparıp pencere demirlerine asan şair neyse, ressam olsaydım doğanın binbir rengini gözlerine işlerdim ve en dişi gülücüğü dudaklarına koyardım diyen de aynıdır bana göre… Özkan Gönlüm, yaptığı heykele sonra da tapan bir deli heykeltıraş-bir deli yürektir… Bedri rahmi’ de kapı eşiğine kanını nar taneleri gibi serpen ve bulutlardan beyaz bir mabet kuran ressam-şair…
Şimdi de sözümüzün bu noktasına şairimizin eşine yazdığı “Gözlerimde Çakılı Duran” başlıklı şiiriyle bir gül atalım dostlar:
“GÖZLERİMDE ÇAKILI DURAN
-Eşim IŞIK için-
Sen bir en güzel gökyüzüsün
Benim denizime vuran
Sen bir doyulmaz manzarasın
Gözbebeklerimde çakılı duran.
Senin güzel gözlerindir
Benim talih kuşum.
Gel demişin gelmiş
Durul demişin durulmuşum.
Bin değil bir bakışında gözlerinin
Sana tutsak olmuşum.
Sen en sağlam dalsın
Tam düşerken tutunduğum.
Sen bir ışıksın, renksin, melodisin en güzel
Ruhumda duyduğum.
Sen bir en büyük hazinesin
Yoksulluğumda bulduğum.
Sen bir en güzel gökyüzüsün
Benim denizime vuran.
Sen bir doyulmaz manzarasın
Gözbebeklerimde çakılı duran.”
Şairimiz, eşine – evine ve çocuklarına yürekten bağlı birisidir. Eşine yazdığı çok sayıda şiirini ezbere biliyorum. Işık Yengemiz de, onun şiirlerine konu olacak kişilik ve karekterde birisi. Mutluluklarının daim olmasını Yüce Mevlâ’ dan diliyorum. Onların aile saadetlerini, Ankara-Yenimahalle’ de bulunan evlerinde sofralarına oturarak, yemeklerini yiyerek(halâ tadı durur damağımda o güzel sofranın) , sohbetlerinde bulunarak bizzat şahit olmuş birisiyim. Böylesi güzel ve muhteşem aile bağlılığını Ahmet Tufan Şentürk babam da, Güzide Taranoğlu anamda, İsa Kayacan ağabeyimde görmüştüm. Bu huzur ve saadet, onların yüreklerinden torunları EDA’ nın gözbebeklerine yansımış. Aman Allah’ım, nazar değmesin, dünyanın en güzel gözlü çocuğu Eda… Yemin ederim resimden güzel… Dünyanın en başarılı ressamı bile bu kadar güzel bir gözü ve yüzü çizemez… Özkan ağabeyde istediği kadar şiirleştirsin Eda’ nın gözlerini, o şahane-ilâhi güzelliği, asla tam olarak anlatamaz… Her yaz başlangıcında GÖNLÜM çifti, Başkentten kaçarlar, soluğu Altınoluk’ taki yazlıklarında alırlar… Alırlar ya, şair yüreği durur mu orada? Orada da gelip geçene, gördüklerine, yaşadıklarına yazar hep… Bir de komşuları vardır. Benim “Türk Şiirinin Yüzakı bir Şair” diye tanımladığım ve tanışmaktan mutlu olduğum Arif EREN Hoca… İşte Altınoluk şiir ekibi kurulmuştur gayri… Yaz akşamlarının şiirli sohbetlerini merak ediyorum, “nasip olsa da yolum bir o taraflara düşse ve bir baskın yapsam” der dururum… İki üstadı yan yana bulsam, herhalde sabaha kadar uyutmazdım onları…
Şairimizin bir şiirini daha okuyalım, olur mu?
“NEDEN
Nedir bu dinmeyen hırs
Niye herkesin diğerinde gözü var
Bir yarıştır sürüp giden ölümcül
Bu yüzden gülemiyor insanlar.
Bu gökyüzüne hayret ederim
Nasıl dostça geçinir milyonla yıldız
Üçbuçuk kişiyiz şu yeryüzünde
Yine de döğüşten kırılırız.
Bana kalsa inanın
Bir sihirli değnek alacağım elime
Kötüler gitsin iyiler kalsın diyeceğim
Yeni bir dünya kuracağım kendime.”
Demin ne demiştik? Mucizelerin şairi demiştik değil mi? Bakın bu okuduğumuz şiirde de “elime sihirli bir değnek” alacağım ve kötüleri dünyadan göndereceğim demiyor mu? “Yeni bir dünya kuracağım kendime” demiyor mu? Diyor… Seven elbette barış yanlısıdır. Kin ve kavgayı istemez. Gökle yer, şairin ilham kaynağı, toprak ise şiir tohumunu ektiği yerdir. Göğe baktığında milyonca yıldızın dostça geçinmesine hayret eder. Ya, yanımızda yöremizde bulunan yıldız olmuş kişilerin kavgasına ne demeli? Ya, eksinin eksisinde iken, kendini yıldızların üstünde gören birkaç dize şiirimsi cümle kuran, geleceğe kalır mıyım acaba diye hiçbir endişe taşımayan o meşhur (!) şairlerin kavgasına, enaniyet çekişmelerine ne demeli? . En iyisi mi dostlar, Özkan abi’ ye sihirli değneği vermeli diyorum…
Şimdi de şairimizin bahsettiğimiz kısa şiirlerine birkaç örnekle değinelim. Örnekler şunlar:
“ÇAPKIN
Çiçek çiçek dolaşan
Arılara imrenirim
Her birinin tadına bakar
İkisini koklamaya gör kardeşim
Adın çapkına çıkar.
ÇİFTE KAVRULMUŞ
Küçüğü severdi beni
Şimdi de ablası vurulmuş
Çok mal göz çıkarmaz kardeşim
Çifte kavrulmuş.
BU NE İŞTİR
Seviyorsam kızını seviyorum
Anasına ne oluyor
Kocası da var üstelik
Bir türlü aklım almıyor.”
Bu mısraları okurken, yüzünüzde gülücük çiçeklerinin açtığını görüyorum. Dilerim hep öyle gülümsersiniz dostlar… Şairimizin bu tür şiirlerine bakanlar, onu daha çok cinsel konu ve fantezileri kaleme alan bir şair zannedebilirler. Aslında, şairimizin elinde yayınlanmaya hazır bu tür şiirlerden oluşan bir kitabının olduğunu geçen yaz görmüştüm.
Konuları arasına yaşadığı ortamı da katar. Der ki:
“DUVARLAR
Kapı pencere olmasa
Beş para etmezdiniz ya.”
PENCERE
Sen kurtardın beni
Dört duvarın karanlığından
İlk senden gördüm
Güneşi, ayı, yıldızı
Sen olmasaydın pencerem
Nasıl görecektim
Komşu kızı? .”
KAPI
Kapanırsın
Biter dışarının özgürlüğü
Açılırsın
Kurtuluruz tutsaklığından odaların.
BACA
Her bacanın dumanı karadır
Mesut evin dumanı
Ak türkü söyleyebilen dumandır.
TENCERE
Keyfin yerinde
Fıkır fıkır kaynarsın
Kaça kaynadığını
Hiç düşündün mü? ”
Sonra, şairimiz öğretmenlerine ve Atatürk’e de şiirler yazmıştır. İyi bir Atatürkçü’ dür o. “ATATÜRK DİYOR Kİ” başlıklı şiirinde Ata’ nın ağzından şöyle seslenir:
“Ben Mustafa kemal’im
Selam olsun benden milletime
Hepsinin gözlerinden öpüyorum
Toprak olsa da vücudum arkadaşlar
Ben ölmedim yaşıyorum.
Kahraman milletim canevinde yaşatıyor
50 milyon yürek buyur ediyor beni
Ben sizdeyim arkadaşlar siz bende
Biliyorum unutulmayacağım
Aradan yüzyıllar geçse de.
Uçan kuşun kanadı ak
Beni söyler dağa taşa
Bir anda dolaştırır yurdumu
Beni taşır esen rüzgâr
Ben ölmedim arkadaşlar.
İnanın sözlerime inanın
İşte Rasattepedeyim
Alev saçlarımı okşuyor rüzgâr,
Şimdi İzmir’deyim
Bakışlarımda kırılıyor dalgalar.
Milletimin gücü benim gücüm,
Işığı benim aydın Türkiye’ nin
Ölüm aklımdan bile geçmiyor
İnanmayın sözüne bana öldü diyenin.
10 Kasım 1938’ de
Dokuzu beş geçe girdim canevinize
Sizlerde yaşıyorum ben
Selam olsun hepinize…”
Evet Özkan Gönlüm, milletine ve milli değerlere sevdalı bir şairdir. Milletiyle ters düşen, bölücü bir zihniyete sahip şairlerden olsaydı o, bugün “medyatik”, herkesin tanıdığı, “popüler” bir şair olurdu. Şiirleri de birkaç “batı” diline çoktan çevrilip yayınlanmıştı bile…Sanat ve yayın dünyasının köşe başlarında örümcek ağlarını kurmuş olanların dikkatini çekmediyse şairimiz, hep milletinin sevdalısı olmasındandır.
-Tahlil-
Mustafa CEYLAN
****************
Bundan 30 küsur yıl önce, gençlik yıllarımda benim hoşuma giden ve ezberimde olan bir şiiri çok iyi anımsıyorum. O şiirin şairi Özkan Gönlüm’ dü. Ressam olsaydım, heykeltıraş olsaydım, şunu şunu yapardım. Ve şair olsaydım “gökteki yıldızları indirip ışıktan ve nurdan yaratırdım” seni diyen… O meşhur şiir… Şimdi kimbilir hangi genç yüreklerin sevgililerine yazıp göndermekte olduğu “Eğer” başlıklı şiir… Ne dersiniz, birlikte okuyalım mı?
“EĞER
Gözlerin can verir bana
Bir hayat dolu gözlerin senin
Umudu aşkı gözlerinde buldum
Mutluluk yolu gözlerin senin.
Ressam olsaydım eğer
Gözlerine işlerdim doğanın binbir rengini
En dişi gülüşü koyardım dudaklarına
Bir ömür boyu seyrederdim seni.
Heykeltraş olsaydım eğer
Senin heykelini yapardım
Denizler iner kalkardı göğüslerinde
Aşk tanrısı diye sana tapardım.
Şair olsaydım eğer
Mecnun olup Leylâ diye aratırdım seni
Gökteki yıldızları indirir mısralarıma
Işıktan ve nurdan yaratırdım seni.
Benim olsaydın eğer
Dudaklarım değseydi dudaklarına
Tatsaydım o eşsiz dişiliğini
Bin yıl sevişsek doyamazdım sana.”
Evet gördünüz, okudunuz değil mi dostlar? Bedri Rahmi Eyüboğlu’ da “Kendimi Kendim Yaratsaydım” başlıklı şiirinde arzularını dile getirirken:
“Kendimi kendim yaratsaydım
Uçan bulutları durdururdum
Onlarla içimin en güzel yerinde
Bembeyaz bir mabet kurdururdum.
Ne deliler gibi güler,
Ne de serviler gibi ağlardım;
Ve günlerden bir gün kapının eşiğine,
Nar taneleri gibi serpip kanımı
Ve kendi elceğizimle bir karanfil gibi koparıp canımı
Pencerenin demirlerine bağlardım” demişti.
Bizim şairlerimizden mucizelerin resmini çizenlerin metodu bu işte… Ya kendilerine ve çevrelerine yeni şekiller ve tablolar çizerler; veyahut da sevdiklerine… Farkı yoktur her ikisinin de.. Önemli olan buradaki metod… Özkan Gönlüm, kendisinin ressam, heykeltraş veya şair olması durumunda sevdiğine ne yapacağını anlatırken, Bedri Rahmi’ de “kendimi kendim yaratsaydım” dedikten sonra, bizzat kendisinde neler olacağını anlatmaktadır. Kalbini bir karanfil gibi koparıp pencere demirlerine asan şair neyse, ressam olsaydım doğanın binbir rengini gözlerine işlerdim ve en dişi gülücüğü dudaklarına koyardım diyen de aynıdır bana göre… Özkan Gönlüm, yaptığı heykele sonra da tapan bir deli heykeltıraş-bir deli yürektir… Bedri rahmi’ de kapı eşiğine kanını nar taneleri gibi serpen ve bulutlardan beyaz bir mabet kuran ressam-şair…
Şimdi de sözümüzün bu noktasına şairimizin eşine yazdığı “Gözlerimde Çakılı Duran” başlıklı şiiriyle bir gül atalım dostlar:
“GÖZLERİMDE ÇAKILI DURAN
-Eşim IŞIK için-
Sen bir en güzel gökyüzüsün
Benim denizime vuran
Sen bir doyulmaz manzarasın
Gözbebeklerimde çakılı duran.
Senin güzel gözlerindir
Benim talih kuşum.
Gel demişin gelmiş
Durul demişin durulmuşum.
Bin değil bir bakışında gözlerinin
Sana tutsak olmuşum.
Sen en sağlam dalsın
Tam düşerken tutunduğum.
Sen bir ışıksın, renksin, melodisin en güzel
Ruhumda duyduğum.
Sen bir en büyük hazinesin
Yoksulluğumda bulduğum.
Sen bir en güzel gökyüzüsün
Benim denizime vuran.
Sen bir doyulmaz manzarasın
Gözbebeklerimde çakılı duran.”
Şairimiz, eşine – evine ve çocuklarına yürekten bağlı birisidir. Eşine yazdığı çok sayıda şiirini ezbere biliyorum. Işık Yengemiz de, onun şiirlerine konu olacak kişilik ve karekterde birisi. Mutluluklarının daim olmasını Yüce Mevlâ’ dan diliyorum. Onların aile saadetlerini, Ankara-Yenimahalle’ de bulunan evlerinde sofralarına oturarak, yemeklerini yiyerek(halâ tadı durur damağımda o güzel sofranın) , sohbetlerinde bulunarak bizzat şahit olmuş birisiyim. Böylesi güzel ve muhteşem aile bağlılığını Ahmet Tufan Şentürk babam da, Güzide Taranoğlu anamda, İsa Kayacan ağabeyimde görmüştüm. Bu huzur ve saadet, onların yüreklerinden torunları EDA’ nın gözbebeklerine yansımış. Aman Allah’ım, nazar değmesin, dünyanın en güzel gözlü çocuğu Eda… Yemin ederim resimden güzel… Dünyanın en başarılı ressamı bile bu kadar güzel bir gözü ve yüzü çizemez… Özkan ağabeyde istediği kadar şiirleştirsin Eda’ nın gözlerini, o şahane-ilâhi güzelliği, asla tam olarak anlatamaz… Her yaz başlangıcında GÖNLÜM çifti, Başkentten kaçarlar, soluğu Altınoluk’ taki yazlıklarında alırlar… Alırlar ya, şair yüreği durur mu orada? Orada da gelip geçene, gördüklerine, yaşadıklarına yazar hep… Bir de komşuları vardır. Benim “Türk Şiirinin Yüzakı bir Şair” diye tanımladığım ve tanışmaktan mutlu olduğum Arif EREN Hoca… İşte Altınoluk şiir ekibi kurulmuştur gayri… Yaz akşamlarının şiirli sohbetlerini merak ediyorum, “nasip olsa da yolum bir o taraflara düşse ve bir baskın yapsam” der dururum… İki üstadı yan yana bulsam, herhalde sabaha kadar uyutmazdım onları…
Şairimizin bir şiirini daha okuyalım, olur mu?
“NEDEN
Nedir bu dinmeyen hırs
Niye herkesin diğerinde gözü var
Bir yarıştır sürüp giden ölümcül
Bu yüzden gülemiyor insanlar.
Bu gökyüzüne hayret ederim
Nasıl dostça geçinir milyonla yıldız
Üçbuçuk kişiyiz şu yeryüzünde
Yine de döğüşten kırılırız.
Bana kalsa inanın
Bir sihirli değnek alacağım elime
Kötüler gitsin iyiler kalsın diyeceğim
Yeni bir dünya kuracağım kendime.”
Demin ne demiştik? Mucizelerin şairi demiştik değil mi? Bakın bu okuduğumuz şiirde de “elime sihirli bir değnek” alacağım ve kötüleri dünyadan göndereceğim demiyor mu? “Yeni bir dünya kuracağım kendime” demiyor mu? Diyor… Seven elbette barış yanlısıdır. Kin ve kavgayı istemez. Gökle yer, şairin ilham kaynağı, toprak ise şiir tohumunu ektiği yerdir. Göğe baktığında milyonca yıldızın dostça geçinmesine hayret eder. Ya, yanımızda yöremizde bulunan yıldız olmuş kişilerin kavgasına ne demeli? Ya, eksinin eksisinde iken, kendini yıldızların üstünde gören birkaç dize şiirimsi cümle kuran, geleceğe kalır mıyım acaba diye hiçbir endişe taşımayan o meşhur (!) şairlerin kavgasına, enaniyet çekişmelerine ne demeli? . En iyisi mi dostlar, Özkan abi’ ye sihirli değneği vermeli diyorum…
Şimdi de şairimizin bahsettiğimiz kısa şiirlerine birkaç örnekle değinelim. Örnekler şunlar:
“ÇAPKIN
Çiçek çiçek dolaşan
Arılara imrenirim
Her birinin tadına bakar
İkisini koklamaya gör kardeşim
Adın çapkına çıkar.
ÇİFTE KAVRULMUŞ
Küçüğü severdi beni
Şimdi de ablası vurulmuş
Çok mal göz çıkarmaz kardeşim
Çifte kavrulmuş.
BU NE İŞTİR
Seviyorsam kızını seviyorum
Anasına ne oluyor
Kocası da var üstelik
Bir türlü aklım almıyor.”
Bu mısraları okurken, yüzünüzde gülücük çiçeklerinin açtığını görüyorum. Dilerim hep öyle gülümsersiniz dostlar… Şairimizin bu tür şiirlerine bakanlar, onu daha çok cinsel konu ve fantezileri kaleme alan bir şair zannedebilirler. Aslında, şairimizin elinde yayınlanmaya hazır bu tür şiirlerden oluşan bir kitabının olduğunu geçen yaz görmüştüm.
Konuları arasına yaşadığı ortamı da katar. Der ki:
“DUVARLAR
Kapı pencere olmasa
Beş para etmezdiniz ya.”
PENCERE
Sen kurtardın beni
Dört duvarın karanlığından
İlk senden gördüm
Güneşi, ayı, yıldızı
Sen olmasaydın pencerem
Nasıl görecektim
Komşu kızı? .”
KAPI
Kapanırsın
Biter dışarının özgürlüğü
Açılırsın
Kurtuluruz tutsaklığından odaların.
BACA
Her bacanın dumanı karadır
Mesut evin dumanı
Ak türkü söyleyebilen dumandır.
TENCERE
Keyfin yerinde
Fıkır fıkır kaynarsın
Kaça kaynadığını
Hiç düşündün mü? ”
Sonra, şairimiz öğretmenlerine ve Atatürk’e de şiirler yazmıştır. İyi bir Atatürkçü’ dür o. “ATATÜRK DİYOR Kİ” başlıklı şiirinde Ata’ nın ağzından şöyle seslenir:
“Ben Mustafa kemal’im
Selam olsun benden milletime
Hepsinin gözlerinden öpüyorum
Toprak olsa da vücudum arkadaşlar
Ben ölmedim yaşıyorum.
Kahraman milletim canevinde yaşatıyor
50 milyon yürek buyur ediyor beni
Ben sizdeyim arkadaşlar siz bende
Biliyorum unutulmayacağım
Aradan yüzyıllar geçse de.
Uçan kuşun kanadı ak
Beni söyler dağa taşa
Bir anda dolaştırır yurdumu
Beni taşır esen rüzgâr
Ben ölmedim arkadaşlar.
İnanın sözlerime inanın
İşte Rasattepedeyim
Alev saçlarımı okşuyor rüzgâr,
Şimdi İzmir’deyim
Bakışlarımda kırılıyor dalgalar.
Milletimin gücü benim gücüm,
Işığı benim aydın Türkiye’ nin
Ölüm aklımdan bile geçmiyor
İnanmayın sözüne bana öldü diyenin.
10 Kasım 1938’ de
Dokuzu beş geçe girdim canevinize
Sizlerde yaşıyorum ben
Selam olsun hepinize…”
Evet Özkan Gönlüm, milletine ve milli değerlere sevdalı bir şairdir. Milletiyle ters düşen, bölücü bir zihniyete sahip şairlerden olsaydı o, bugün “medyatik”, herkesin tanıdığı, “popüler” bir şair olurdu. Şiirleri de birkaç “batı” diline çoktan çevrilip yayınlanmıştı bile…Sanat ve yayın dünyasının köşe başlarında örümcek ağlarını kurmuş olanların dikkatini çekmediyse şairimiz, hep milletinin sevdalısı olmasındandır.