BÖLÜM : I
ŞİİR YAZDIĞI SÖYLENİLEN–ŞİİRBAZ SULTANLAR
1-SULTAN I.OSMAN (Gazi)
Mustafa CEYLAN
********************
A Oğul !
Âkıbet-i kâr budur herkese
Bâd-ı fenâ pîr ve civâna ese
Azm-i beka eyler isem ben bu dem
Devlet-i ikbâl ile ol muhterem!
Çünkü, senin gibi halef koymuşam,
Rihet edersem bu cihandan ne gam.
Lik vasiyet ederim gûş kıl!
Gayrı gam-ı deni ferâmuş kıl!
Dilerim ey sâhib-i ikbâl ü câh!
itmeyesin cânib-i zulme nigâh!
Adl ile bu alemi âbad kıl!
Resm-i cihâd ile beni şâd kıl!
Râh-ı cihâd içre edip fütuhat,
Memleket-i Rum’da kıl adl ü dâd.
Eyle ulemaya riayet temam.
Ta ki bula, emr-i şeriat nizam
Her nerede işidesin ehl-i ilim,
Göster ona rağbet-i ikbâl ü hilm!
Asker ve mal ile gurur eyleme!
Şer’i şerif ehlini dûr eyleme!
Şer’dir mayesi şâhi ve bes!
Şer’a muhalif işe etme heves!
Matlabımız din-i Hudâ’dır bizim.
Mesleğimiz râh-ı Hudâ’dır bizim.
Yoksa kuru mihnet ve kavga değil,
Şah-ı cihân olmaya dava değil!
Nusret-i din oldu çü maksat bana,
Maksadıma kast yaraşır sana.
Aleme in’âmını tam ide gör.
Memleket emrini temam ide gör!
Hıfz-ı reayaya çalış rûz ü şeb!
Ta ki karîn ola sana lutf-i Rab!
Vasiyetnâmenin özü şöyledir:
----------------------------------------------------------------------------------
KAYNAKLAR :
(2)YÜCEBAŞ, Hilmi; Şair Padişahlar, Yeni Matbaa, İst, 1968,18
(3)SEPETÇİOĞLU, Mustafa Necati, Konak, İrfan yayınevi, 15. Baskı, İsanbul, 1997; 205
(4)KOÇU, Reşad Ekrem, Aşık Şair ve Padişahlar, Doğan Kitap,Mart-2005, 12-13
(5)ULUÇAY, M.Çağatay; Padişahların Kadınları ve Kızları, Türk Tarih Kurumu, 4.Baskı,2001,3)
(6)SEPETÇİOĞLU, Mustafa Necati; Çatı, Mustafa Necati Sepetçioğlu “Çatı” romanında “Mal Hatun”demiştir.
(7)KOÇU, Reşat Ekrem; a.g.e, “Mal Hatun” demiştir.
(8)ULUÇAY, M.Çağatay; a.g.e, 3 “Mal Hatun” demiştir.
(9)ULUÇAY, M.Çağatay; a.g.e, 3
(10)Ak, Coşkun; Şair Padişahlar, Kültür Bakanlığı Yyn,2001,11
(11)Ak, Coşkun; a.g.e, 13
(12)Ak, Coşkun; a.g.e. 12
(13)(Prof.Dr. Şimşirgil, Ahmet) ahmetsimsirgil.com/nasihat-mi-anayasa-mi/)
ŞİİR YAZDIĞI SÖYLENİLEN–ŞİİRBAZ SULTANLAR
1-SULTAN I.OSMAN (Gazi)
Mustafa CEYLAN
********************
A Oğul !
Osman Bey’i anlatmaya çalışacağım sana. Adıyla efsaneleşen Gazi Osman’ı. Kurduğu beylik’ten bir cihan imparatorluğu doğan “kurucudan” ve onun “şiire dair” gönül ikliminden bahsedeceğim.
Kara Osman, Osmancık, bizim Osman’dır. Yiğit Osman’dır. O, 1258 yılında Söğüt’te dünyaya gelmiş, oldukça zeki ve kabiliyetli bir yiğit... Hakkında destanlamasına rivayetler ve güzel anatımlar olmuş hep. Dedesi Süleyman Şah… Babası Ertuğrul Gazi ve annesi Hayme Hatun...
*
Bir rüyâ efsanesi anlatılır ki, “ilk doğuş, kuruluşun ilk ışığıdır” o rüyâ. Bizim Kara Osman’ın, Şeyh Edebâli’ nin evinde misafir olduğu sırada gördüğü rüyâdır. Şeyh’in kuşağından çıkan bir dolunayın Osman’ın bağrına girip göğsünden büyük bir çınar olarak göğe yükselmesi şeklinde gördüğü rüyâdır.
Şöyle anlatırlar:
“Osman Gazi, Edebâli’nin mâlikânesine misafir olduğu gece bir rüya görür. Şeyhin kuşağından çıkan bir ay Osman’ın bağrına girip delikanlının göbeğinden hemen bir ağaç çıkar, süratle büyüyüp dalbudak salar. Bu dallar o kadar genişler ki, dağları, ormanları, ırmakları, kasabaları, tarlaları, bağ ve bahçeleri gölgesi altına alır. Dağlardan çağlayan suların indiği, bu sulardan bazı insanların içtiği, bazılarının da tarla ve bahçelerini suladığı görülür. Osman Gazi, bu rüyasını Şeyh Edebâli’ye anlatır. Şeyh der ki :
-“Oğul Osman… Sen bir hükümdar olacaksın, Padişahlık sana ve nesline mübarek olsun. Koynuna giren o ay ki kızım Mal (hun) Hatun’dur… Benim kızım Mal(hun) Hatun senin helâlin oldu…” der ve hemen kızı ile Osman’ın nikâhını kıyar.
XV. Asır müverrihlerinden Derviş Ahmet Âşıkî, Osman Gazi’ye hitaben şu manzumeyi yazmıştı :
“Dir : Oğlum, fırsat ve nusret senindir
Hidayet menzili nimet senindir.
Sana verildi taht, düşmesin baht
Ezelî ta ebed devlet senindir.
Yana çırağların âlem içre
Döşene sofran, davet senindir.
İki cihanda hayırla anılmak
Nesebü neslin bürhan senindir.
Çocukdan irdi sana tahtı devlet
Cihan içre olan devran senindir.”
Şeyh Edebâli, Mal(hun)Hatun ve Osman Gazi 1326 yılında ölmüşlerdir. Aynı yılda Orhan’ın ikinci oğlu Murad Hüdavendigâr dünyaya gelmiştir.(2)
*
“Şeyh Edebalinin kızını Osman Bey’e vermesi de mi gözünü açmadı senin oğul? Neyidi o düğün öyle? Ertuğrul padişah olsa ancak şehzadesine böyle düğün yapardı. Hele Şeyh Edebali’ye güveyi olmasının ne demekliğini düşün. Anadolu’ nun bütün şeyh, derviş, ahi, abdal o cins kimi varsa, hepsini Osman’ın ardında belle bundan gayri; nasıl bir ordudur bu bilir misin ?..Sizin gibi kılıçlı yiğitlerin on ordusuna bedeldir. (3)
*
A Oğul !
Kara Osman, Söğüt'te bir Selçuklu Beyi'dir.
Kara Osman, gözbebeğidir, umududur beyliğinin.
Selçuklu' nun uçbeyi olan babasının ölümünden sonra geçmiştir beyliğinin başına.
VeRumlardan Karacahisar’ı alıp, anahtarıyla tekfurunu Selçuk Sultanına gönderince , hükümdar da ona Beylik alâmeti olarak tuğ, ak sancak, davul, altın kılıç ve gümüş eğer takımlı bir at yollamış, sevmiş, beğenmiş, övmüş Osman’ı ve “Osman Şah” diye hitap ederek, bir de tebrik mektubu göndermiş.
Bey Oğul;
Osmanlı tarihi, sadece savaşlar, zaferler, ordularla dolu değil; baştan sona aile bireylerinin, kardeşlerin, amcaların birbiriyle mücadeleleriyle de ünlüdür. Saraya ve sınırsız güce sahip olma tutkusuyla, yeri gelmiş babalar oğullarını dahi öldürmüşlerdir.
Nitekim, kesin olmamakla birlite, bazı tarihçiler demişler ki; bizim Kara Osman, babasının vefatından sonra, amcası Dündar Bey ile mücadeleye girmek zorunda kalmış, doksan yaşındaki amcasını bizzat kendisi okla öldürmüştür.
Böylece, demek ki, Osmanlı’nın kuruluş aşamasında başlamış iktidar mücadelesindeki ölüm olayları…
Bey Oğul;
Biliyorum enin gibi ben de sevmezdim “kulağım çekilircesine” yapılacak nasihatleri. Hani, anlatırlar ya bilirsin; bir çocuk 18 yaşına kadar “babam ne çok şey biliyor”, 18-45 yaşı arasında “bilr bilmez konuşuyor, her şeye karışıyor”, 45-65 arasında ise “Ah babam sağolsaydı, o söyleseydi, ben dinleseydim” dermiş. Ne kadar doğru değil mi? Yaşımız kaç olursa olsun, bizden büyüklerin hayat tecrübelerinden mutlaka yararlanmalıyız ve onların tavsiyelerini, nasihatlerini kenara atmamalıyız.
Bizim Söğüt Bey’i, kurucu, derleyici yiğitimiz Osman’da “olgunlaşma döneminde” evlâtlarına kim bilir, ne kadar öğütler yapmış, neler neler söylemiştir.
Beyler beyi Osman Bey, bazı edebî kaynakların belirttiğine göre, oğlu Orhan Gazi'ye öğütlerini içeren bir "nasihatname”söylemiş ve bu nasihatname hece vezniyle yazılmış “manzum” olarak işlenmiştir. Şöyle :
"Gönül kerestesiyle bin Yenişehir ü bâzâr yap
Zulm eyleme rençberlere her ne idersen var yap
Eski Yenişehri bari İnegöl'e dek hep varı
Kırup geçürüp ağyârı Bursa'ya dek yık tekrar yap
Kurt olup girme süriye arslan ol bakma girüye
Çâr idüp haydi çeriye Dilgeçidini hisâr yap
İznik şehrine hor bakma Sakarya suyı gibi akma
İznikmidi de al bakma her burcuna bir hisar yap
Osman Ertuğrul oglısun Oğuz Karahan neslisün
Hakkun bir kemter kulısun İslâmbolı aç gülzâr yap"
*
A Oğul !
Osman Gazi’nin Bizans sınır şehirlerini birer birer fethetmesi üzerine telâşa düşen Bizanslılar, onu ortadan kaldırmak için bir düğün vesilesiyle bir baskın hazırlarlar. Baskına baskınla cevap veren Osman Bey, Yarhisâr ve Bilecik’i fetheder. Yarhisar Tekfurunun kızı Holifira’ yı oğlu Orhan ile evlendirir ve gelinine Nilüfer Hatun adını verir. Sonra da, Bursa’ya yakın bir yerde Yenişehir’i kurar.
Bu arada fetihlerde kendisine yardım edenleri de unutmaz :
Kardeşi Gündüz Bey’e Eskişehir’i;
Oğlu Orhan Bey’e Sultanönü’nü;
Hasan Alp’a Yarhisâr’ı;
Şeyh Edebalı’ya Bilecik’i
ve Turgut Alp’e İnegöl’ü verdi
ve Edebalı’nın torunu Alâ’addin’i yanında götürdü.
Ve 1299 -1300 yılında Anadolu Selçuklu Devleti İlhanlılar tarafından yıkılınca, Osman Bey’imiz, uçbeyi olmaktan çıkıp Osmanlı’nın bağımsızlığını ilan eder. Moğol istilalarından kaçanlara kapılarını açan bu beylik, siyasi ve askeri güce erişir.
1313’de Harmankaya Hakimi Köse Mihail Bey’in Müslüman olmasıyla Mekece, Akhisâr ve Gölpazarı Osmanlının eline geçer.
A Oğul!
1320 yılından itibaren çevrede fazla görünmeyen Osman Bey, Nikris hastalığına yakalanınca 1324 yılında yönetimi oğlu Orhan Bey’e bırakmıştır.
1324 yılı Şubat ayında Bursa’nın fethini göremeden 67 yaşında vefat eden Osman Bey, vasiyeti üzerine, geçici olarak gömülü bulunduğu Söğüd’den alınarak 2.5 yıl sonra 1326 yılında Bursa’daki Gümüşlü Künbed’e defn olunmuştur. Bugün, Bursa’ da “Tophane” olarak bilinen yerdeki türbesinde yatmaktadır.
4800 km2 olarak aldığı toprakları 16.000 km2’ye çıkaran Osman Bey’in Orhan ve Alâ’addin dışındaki çocukları şunlardır: Fatma Hâtun, Savcı Bey, Melik Bey, Hamîd Bey, Pazarlı Bey ve Çoban Bey.
Ülkesinin sınırları : Bilecik, Eskişehir merkez, Sakarya’ya bağlı Geyve, Akyazı ve Hendek, Kütahya-Domaniç ve Bursa ilinin Mudanya, Yenişehir ve İnegöl ilçelerini kapsıyordu.
Zamanındaki büyük âlimler ve şeyhlerden bazılarını da hatırlatmakta yarar vardır:
Âlimlerden en önemlileri Mevlânâ Şeyh Edebalı,
Dursun Fakîh ve Hattâb bin Ebî Kâsım Karahisârî’dir.
Maneviyât reislerinden ise, Şeyh Muhlis Baba,
Şeyh Âşık Paşa,
Şeyh Ulvân Çelebi,
Şeyh Hasan Çelebi
ve Baba İlyas mutlaka zikredilmelidir.
*
A Oğul !
Sevda böyledir işte. Makam, mevki, koltuk, ünvan tanımaz. Sınırlar içinde sonsuzluğun sınırsızlığıdır sevda. Bey, padişah, kral, şehzade, müdür, amir, müsteşar; her ne olursan ol, yürek harmanına aşk ateşi düşüp sevda yangını yandığında dayanamazsın.
İyi ki şiir var.
Şiir, sevdalıların yegâne sığınağı. Bir liman şiir. Yoksa azgın dalgalar gibi gönül yelkenlileri sevda denizi kıyılarında param parça olurdu vallahi. Şiir limanı, âşığın içini - yürek yangınını boşaltır, huzura erdirir.
Osman Beyimiz de, Şeyhinin kızı olan Mal(hun) Hatun’a vurgunmuş zaten. Bir rüyâ, bir vesile işte… Osman Bey’I beylikten çıkaran Kara Osman yapan o…
A Oğul !
Anlatırlar ki:
“Şeyh Edebali kim Osman Gazi’ nin düşünü tabir eyledi ve padişahlığı kendisine ve nesline müjdeledi, yanında şeyhin bir müridi vardı, o cana Kumral Dede derlerdi. Kumral Dede ider :
-Ey Osman!.. Sana padişahlık verildi, bize ihsanın yok mu?..
Osman ider:
-Ne vakit ki padişah olayım, sana bir şehir vereyim!..
Derviş ider :
-Bize bir kâğıt ver imdi!..
Osman Gazi ider:
-Ben kâğıt yazmak bilir miyim ki benden kâğıt istersin, amma atamdan bir kılınç kalmıştır; sende dursun, nişanım olsun, benim neslimden olanlar benim kılıcımı görsün ve senin neslinden olanlardan köyünü almasınlar…
Osman Gazi o kılıcı Derviş Kumral’ a Verdi. Şimdi dahi o kılıç Kumral Dede neslindedir. Ali Osman’dan her kim ki padişah ola, o köye giderler, o kılıcı ziyaret ederler…”
Güzel şeyh kızını aldıktan sonra şehir de verilir, dede yâdigârı kılıç da verilir, aşk demişler adına!
Kumral Dede’ nin Osman’ın aşkına sırdaş olduğunu ve şeyh kızının alınmasında ona yardım ettiğini düşünemez miyiz?..” (4)
A Oğul,
Nilüfer Hatun, bir tekfurun kızıdır.. Osmanlı’da bir ilktir bu. Osmanlı’ nın tarihten silindiği son zamanlara kadar, gelinlerinin çoğunluğu yabancı kökenlidir. Sarayın gizemli harem daireleri, Osman Bey’in gelini, oğlu Orhan’ın evdeşiyle başlayarak, her padişah döneminde ya başka kralların kızlarıyla, ya esir alınan dünya güzeli cariyelerle, gözdelerle dolmuştur.Tabii ki, bir kaç Padişah, yabancılarla evlenme olayının dışında kalmışlardır. Onları da söylemezsek olmaz, değil mi?
Bizim Kara Osman’ın, Osman Beğ’imizin eşleri :
-Bâlâ Hatun : “Ahilerin namlı şeyhi Edebali’ nin kızıdır. Rabia ve Malhun Hatun şeklinde geçmektedir. (İ. Hakkı Uzunçarşılı, Gazi Orhan Bey Vakfiyesi, Belleten V, 284-285; Osmanlı Tarihi I, 2.Baskı 560-561) dipnotta kaynak olarak gösterildikten sonra, “Doğum tarihi ve osman Bey’ le evlendiği tarih belli değildir. Osman Bey’in Bâlâ Hatun’dan Alâeddin adlı oğlu doğmuştur. Ömrünü son yıllarını Bilecik’ de yaşayan babasının yanında geçirmiştir. 1324(724) de Bilecik de öldü. Babasının tekkesi yanında bulunan türbesine gömüldü” (5)
Ve “Mal(hun) Hatun(6,7)
Ömer Bey adlı bir zatın kızıdır. Osman Bey ile evlendiği ve öldüğü tarih belli değildir. Orhan Bey’in annesidir. Mal(hun) Hatun Bursa’da öldü; kocası Osman Bey’in yatmakta olduğu Gümüşlü Kümbed’e gömüldü “ (8)
“Kızları:
Osman Bey’in Fatma adında bir kızı olduğunu Orhan Bey vakfıyesinden anlıyorsak da, hakkında bir şey bilmiyoruz” (9)
Evet Oğul,
Cihan İmparatorluğu’nun kurucusu hakkında bile maalesef sağlam bilgilere henüz ulaşamamışız. Ne acı değil mi?
“Osman Gazi’ nin boyuna ve soyuna ait bilgiler rivayetlere dayalı olarak gelenekseldir. Onunla ilgili bilgiler ölümünden ancak yüz yıl sonra ağızlardan yazılı belgelere geçirilmiştir. “ (10)
Ve Osman Gazi’nin şairliği : “ … şiiri ve şairliği tartışma konusudur. Bazı araştırmacılara gore bazı padişahlara şiirler atfedilmiş ve bunlar mecmuadan mecmuaya aktarılmak suretiyle günümüze kadar gelmiştir. İşte I.Osman’ın şiirleri de bu cinsten sayılmakla beraber bir şüphe arzetmektedir. Bu hususta elimizde sağlam ve güvenilir bir kaynağın olmayışı bu tartışmaları sonuçsuz bırakmaktadır.
Bilhassa tarih kitapları, tezkire ve mecmualara dayanarak zeki, iradeli ve kabiliyetli gösterilen I. Osman’ın okuma yazmasının olmamasına rağmen türkü ve koşma mahiyetinde, hece vezniyle şiirler söyleyebileceği akla uygun gelmektedir. Oğlu Orhan Gazi’ye nasihatleri, kaynaklarda manzum olarak aktarılmıştır. kendisine ait olduğu kaydedilen tek şiir sade bir şekilde hece vezniyle yazılmış manzum vasiyetnamedir. Manzume I. Osman’ın aşiretinin geleceği ile ilgili düşüncelerini ihtiva etmekte, oğluna öğüt veren ve onun geleceğini garanti altına almak isteyen bir babanın endişelerini yansıtmaktadır” demektedir. (11)
*
“Neşrî’nin Cihannümâ’sındaki rivayete göre, kendisine bağışladığı köy için berat isteyen Derviş Turgut’a okuma yazma bilmediğini söyleyerek nişan olmak üzere kılıç ve maşraba verir. İradesi, kabiliyeti, zekâsı ve sağlam karakteriyle hâlis bir Türk kahramanı olarak bir devlet kurucusu için lâzım olan bütün vasıfları kendisinde toplamış bir hükümdardır.”
“… Osman Gazi’den söz eden ilk kaynak Ahmedî’ nin (Ö.1407)Dâstân u Tevarih-i Mülûk-i Osman adlı manzum eseridir. Şükrullah’ın (Ö.1464) Behçetü’t Tevarh, Âşıkpaşaoğlu’nun(Ö.1481) Tevarih-i Âl-i Osman adlı eserlerinde ve başka kaynaklarda onun yaşamı ve savaşları, destansı bir anlatımla, halk rivayetleri, kerametler ve mitolojik unsurlarla renklendirilerek şiirsel ve sade bir dille aktarılmıştır. İlk kaynaklar bu anlatım tarzını Fatih Sultan Mehmed’e kadar gelen padişahlar için de kullanmışlardır. Hayatlarıyla ilgili birçok rivayet bulunan bu padişahlar da kaynaklarda Osman Gazi’ nin bu ermiş ve gazi kimliği ile karşımıza çıkıyorlar.
Osman Bey’I n Söğüt’te ilân ettiği küçük devlet, bir asır içinde cihanşümul bir imparatorluk halini almıştır. 41 yaşında padişah olan Osman Gazi ordularının başında bizzat harp sahasına gitmiştir.
Ahmedî’nin (Ö.1407)Dâstân u Tevarih-i Mülûk-i Âl-i Osman adlı manzume eserinde Beyliğin durumu 12 dizede yalın bir söyleyişle şöyle özetlenmiştir :
“Oldı Osman bir ulu gazi ki
Nereye ki vardı ise buldı yol
Her yana virürdi bir bölük çeri
K’el vuralar katl ideler kâfiri
Bilecik’i feth itdii ol nâmdâr
İnegöl ile dahi Köprühisar
Durmadı her yana leşker aldı ol
Az zamanda çok vilâyet aldı ol
Kâfir yıkıp yakıp ol nâmdâr
Bursa ve İznik’i eyledi hisar
Öyle takdir itdi Hak azze ve cell
Ki ol (………….)ikiyi aldı ecel”
Ahmedî’ nin bu sade anlatımının yanında Âşıkpaşaoğlu’ nun, Tevarih-i Âl-i Osman’ında İdris-i Bitlisî’ nin Heşt Behişt’inde, İbn-i Kemal’in Tevarih-i Âl-i Osman’ında I.Osman’ın yaşamını oldukça uzun, süslü ve destansı anlatılmıştır.”(12)
*
“Nasihat mı Anayasa mı?Osman Gazi yarım asra yaklaşan beyliği ile altı yüz seneden fazla devam edecek bir devletin temellerini attı. Adını verdiği devleti, Hulefa-i Raşidin (dört büyük halife) döneminden sonra islamiyet’e en büyük hizmeti yapmakla nam kazandı. Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının ortasında ve Akdeniz havzasında beşer tarihinin i’la-yı kelimetullah davasının en kudretli temsilcisi oldu. Medeniyet ve kültür alanında şaheserler ortaya koydu. Ciltler dolusu eserlere sığmayacak başarılara imza attı.
Ne idi bu muzafferiyetin sırrı…
Devlet hangi sağlam temeller üzerine bina edilmişti?..
Onu Osman Gazi’nin son seferine, ahiret yolculuğuna çıkmadan önce oğlu Orhan Gazi’ye yaptığı vasiyetlerde arayalım.
Âkıbet-i kâr budur herkese
Bâd-ı fenâ pîr ve civâna ese
Azm-i beka eyler isem ben bu dem
Devlet-i ikbâl ile ol muhterem!
Çünkü, senin gibi halef koymuşam,
Rihet edersem bu cihandan ne gam.
Lik vasiyet ederim gûş kıl!
Gayrı gam-ı deni ferâmuş kıl!
Dilerim ey sâhib-i ikbâl ü câh!
itmeyesin cânib-i zulme nigâh!
Adl ile bu alemi âbad kıl!
Resm-i cihâd ile beni şâd kıl!
Râh-ı cihâd içre edip fütuhat,
Memleket-i Rum’da kıl adl ü dâd.
Eyle ulemaya riayet temam.
Ta ki bula, emr-i şeriat nizam
Her nerede işidesin ehl-i ilim,
Göster ona rağbet-i ikbâl ü hilm!
Asker ve mal ile gurur eyleme!
Şer’i şerif ehlini dûr eyleme!
Şer’dir mayesi şâhi ve bes!
Şer’a muhalif işe etme heves!
Matlabımız din-i Hudâ’dır bizim.
Mesleğimiz râh-ı Hudâ’dır bizim.
Yoksa kuru mihnet ve kavga değil,
Şah-ı cihân olmaya dava değil!
Nusret-i din oldu çü maksat bana,
Maksadıma kast yaraşır sana.
Aleme in’âmını tam ide gör.
Memleket emrini temam ide gör!
Hıfz-ı reayaya çalış rûz ü şeb!
Ta ki karîn ola sana lutf-i Rab!
Vasiyetnâmenin özü şöyledir:
“Genç olsun yaşlı olsun herkes için nihaî son, ölüm şerbetini içmektir. Ben de beka (sonsuzluk) alemine sefer ederken senin ikbal güneşinin parlamasını dilerim. Senin gibi bir halefim olduğu için bu dünyadan ayrılışıma üzülmem. Şimdi, dünyanın üzüntü ve sıkıntılarını unutarak sana yapacağım nasihatlere kulak ver.
Ey devlet ve ikbal sahibi oğlum! Zalim olma! Âlemi adâletle şenlendir ve Allah için cihadı terk etmeyerek beni şad et! Fetih hareketine devam ederek Rum memleketlerine de adalet götür. Ulemaya riayet eyle ki, din işleri nizam bulsun! Nerede bir ilim ehli duyarsan ona rağbet, ikbal ve yumuşaklık göster! Askerine ve malına gurur getirip, alimlerden uzaklaşma. Padişahlığın aslı ve esası islamiyet’tir. Bu sebeple Allahü tealanın emirlerine muhalif bir iş eylemeyesin! Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksadı mız Allah’ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir. Bu alemde benim maksadım, gayem hep dinin zaferi oldu. Sana da bunlar yaraşır. Daima herkese ihsanda bulun! Memleket işlerini noksansız gör! Rabbinin lütuf ve yardımının sana yakın olmasın istersen gece gündüz halkı korumaya çalış. Hepinizi Allahü tealaya emanet ediyorum!”
Osman Gâzi’nin bu nasihati, Osmanlı devletinin anayasasının çekirdeği oldu. Osmanlı sultanlarının hemen hemen tamamı bu nasihatleri gönülden kabul ederek uygulamaya çalıştılar. Böylece dünyada hiçbir hanedana nasip olmayan 623 yıllık bir devlet, haşmet, savlet, saadet dönemi ortaya çıkmıştır.” (13)
*
A Oğul,
Şimdi de tarafımızdan kaleme alınmış, Nilüfer Hatun’un efsanesini takdim edeyim sana, olmaz mı? Hep birlikte okuduktan sonra, ikinci “Şiirbaz Sultan” ımıza geçelim olur mu?
BİLECİK EFSANESİ
“Bir rüyâdan doğan Devlet: Osmanlılar”
(B)ir rüyâdan doğan devlet
G(İ)rer düşlerime vay bazı bazı
Ge(L)ir zaferli iklimlerden tuğlar
Ve s(E)lâma durur,alkış tutar
Biri ©eylan, biri aslan say bazı bazı
Davul (İ)nletir semayı, kös vurur;
Bileci(K) yollarında çalmalı sazı
Üç kıtaya hâkim oldu
Bir rüyâdan doğan devlet.
Altı asır mehter çaldı
Bir rüyâdan doğan devlet.
Işık tuttu karanlığa
İlham verdi insanlığa
Geçip gitti çağdan çağa
Bir rüyâdan doğan devlet.
Zaferlerin türküsüydü
Coğrafyanın tek süsüydü
Göklerin gürültüsüydü
Bir rüyâdan doğan devlet.
Bilecik, Söğüt, Domaniç
İnsan insan, kerpiç kerpiç
İman, ahlâk, saygı, sevinç
Bir rüyâdan doğan devlet.
*
Bir ay doğsun göğsünden, bir ay doğsun yeniden
Yıldızlar darma duman, gökler müjdeni bekler
Tarih yazmaya çıkmış daha dünkü bebekler
Edeb’alım nerdesin, ses var gayri sesime?!
Yangın yeri harita, toy, düğün, dernek kavga
Tek merkezden güdümlü, bir yıkım halka halka
Surlara bayrak çekip göstermeli şu halka
Edeb’alım nerdesin, ses ver gayri sesime?!
*
Göz varsa göz içinde, gözün göze bakması
Bir perde-i zaman ki gözden rüyâ akması
Ne tutar eller, ne tartar teraziler,
Ne de dökülür, yorgun saatlerin taş yastığına kirpik
Lâ sesiyle iç dehlizde dikey ışık ucundan
Olmuşun olacağın kendini bırakması,
Gözün göze açılan perdesidir anla can.
İçinden akıp geçen şehrin mimarı kimse
Tut, yakala elinden; yeniden çizsin onca çizdiklerini
Osman Bey ol, yaralı bir çağın sancısını yaşarken
Derle topla oymağı, dağılmasın, yok olmasın ulusun
Anlamsız dipsiz kuyu, en dibindesin sen, gör kendini
Daha ne durırsun?
Da ne durursun?
Duymadın mı, işitmedin mi ?
Şeyh Edeb’ali’nin gördüğü rüyayı de hele,
Anlatayım da dinle :
Osman Bey, ziyaretine gider
Sık sık Şeyh Edebalı’nın,
Öğütlerini dinlerdi.
Misafir olarak kaldığı bir gecede
Gördüğü rüya
Şöyle idi:
Şeyhin koynundan çıkan bir ay
Geldi kendi koynuna girdi.
Br ağaç bitti göğsünden
Büyüdü, büyüdü, büyüdü
Öylesine büyük bir ağaç oldu ki
Dalları gökleri,
Kökleri sardı tüm dünyayı.
Gölgesi tuttu bütün yeryüzünü
O ağacın gölgesinde toplandılar insanlar.
Ulu ulu dağlara
Ve dağların eteğinden çıkan çoşkun sulara
Gölgelik etti hep o ağaç.
Anlattı Şeyh Edebalı’ya
Gördüğü rüyâyı Osman Bey.
Şöyle yorumlar rüyayı
Şeyhler şeyhi Edebalı
Der ki:
“Oğul Osman,
Padişahlık sana
Ve soyuna kutlu olsun,
Kızım senin helalin oldu.”
*
Söğüt’ün kuzeyinde bir tepe
Çam ağaçlarının yeşilinden duası
Zaferler getiren atların hatırası
Ertuğrul Gazi türbesinden göklere
Aykutalp,Turgutalp
Abdurrahman Gazi, Karamürsel, Samsa Çavuş
Konuralp, Akçakoca, Baykoca
Dündar bey ve oğlu Sarı Batu
Devlet-i Osmanî’nin kökleri burada
Her Eylül sonrası kent meydanına
Diker sancağı Ertuğrul Gazi
Nice yiğit yatar hepsi de bir sırada
Hepsinin bin destan eder öyküsü var
Dinleyene hemşerim.
Sancak, tuğ ve davul
Uçbeyi Osman Gazi’nin Başkenti Söğüt’e…
Düğünü var Bilecik tekfurunun
Kız alacak Yarhisar tekfurundan
Osman Gazi’yi de davet eder düğüne
Öldürmek, yok etmektir maksadı.
Duyar tuzağı Kösemihal
Haber ulaştırır dostu Osman Gazi’ye.
Osman Gazi, daveti kabul eder
En güçlü silah arkadaşlarını
Anamdır, bacımdır diyerek
Sokar kadın kılığına
Düğün kale dışında
Düğün açık yerde
Dardır kalesi Bilecik’in
Osman Gazi’nin ricasıdır aslında…
Ve diğer yiğitlerini de
Bir keçeye sardırarak
Yükletir kağnılara
Kağnıların hedefi Bilecik kalesidir.
Tekfur ve misafirleri
Başlar eğlenmeye düğünde..
Aynı anda
Kaleden içeri giren kağnılarla yiğitler
Sıyrılır keçelerden
Yalın kılıç çıkarlar meydana
Bir saat içinde fethedilir kale.
Müjdeli bir haber gelir Osman’a
Düğünün tam orta yerinde
Bir işaretle gaziler
Soyunurlar kadın kılıklarını
Allah Allah nidalarıyla
Sıyırırlar kılıçlarını.
Yarhisar ve Bilecik tekfuru
Yenilir, esir düşer ikisi de
Düğünü yapılan dünyalar güzeli Holifira
Oğul Orhan Gazi’ ye eş olur
Ad verilir Nilüfer Hatun diye
Osmanlıya güneş olur…
Mustafa CEYLAN
----------------------------------------------------------------------------------
KAYNAKLAR :
(2)YÜCEBAŞ, Hilmi; Şair Padişahlar, Yeni Matbaa, İst, 1968,18
(3)SEPETÇİOĞLU, Mustafa Necati, Konak, İrfan yayınevi, 15. Baskı, İsanbul, 1997; 205
(4)KOÇU, Reşad Ekrem, Aşık Şair ve Padişahlar, Doğan Kitap,Mart-2005, 12-13
(5)ULUÇAY, M.Çağatay; Padişahların Kadınları ve Kızları, Türk Tarih Kurumu, 4.Baskı,2001,3)
(6)SEPETÇİOĞLU, Mustafa Necati; Çatı, Mustafa Necati Sepetçioğlu “Çatı” romanında “Mal Hatun”demiştir.
(7)KOÇU, Reşat Ekrem; a.g.e, “Mal Hatun” demiştir.
(8)ULUÇAY, M.Çağatay; a.g.e, 3 “Mal Hatun” demiştir.
(9)ULUÇAY, M.Çağatay; a.g.e, 3
(10)Ak, Coşkun; Şair Padişahlar, Kültür Bakanlığı Yyn,2001,11
(11)Ak, Coşkun; a.g.e, 13
(12)Ak, Coşkun; a.g.e. 12
(13)(Prof.Dr. Şimşirgil, Ahmet) ahmetsimsirgil.com/nasihat-mi-anayasa-mi/)