ein Bild ein Bild
Sitemize Hoşgeldiniz, Ziyaretçi! Giriş Yap Kayıt Ol


Konuyu Değerlendir
  • 0 Oy - 0 Ortalama
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
ŞİİRBAZ SULTANLAR : 5-Sultan İbrahim (Deli)
#1
ŞİİRBAZ SULTANLAR : 5-Sultan İbrahim (Deli)

Mustafa CEYLAN
**************




Demiştir Ki:

 
"Biz senün sûziş-i aşkun ile âteş-nâküz
Yanmışuz na'l olup alâyiş-i gamdan pâküz
Korkaruz dâmen-ı pâkin ola bizden mugber
Biz ki bir râh-ı mezelletde yatar bir hâküz"
 
Dördüncü Murad’ın bu kıtaya olan naziresi de şudur:
“Biz  bugün  tığ-I sefabahş ile âteşnâkiz…” (1)
 
*
8 Şubat 1640'ta kardeşi IV. Murat’ın ölümü üzerine 25 yaşında ve 18. padişah olarak Osmanlı tahtına çıktı.
 
Şehzadeliğinde çok sıkı bir saray hayatı yaşamış, kardeşleri öldürüldüğünden korku içinde büyümüştür.
 
Küçüklüğü kafeste zindanda kadeşlerinin ölüm çığlıklarını duyarak geçmiştir..
 
Ağabeyi 4. murat tarafından bütün (3 kardeş) kardeşlerinin öldürülmesine tanıklık etmiş padişahtır birgün kendisinede sıra geleceğini düşünerek zaman zaman sinir krizleri geçirmiştir.
 
Deli İbrahim Kafese düşen ilk şehzadelerdendi ve Sultan Mustafa, Osman ve Murat’ın iktidarları boyunca burada her an bir celladın gelip boynuna ilmiği geçirmesini bekleyerek 22 yılını geçiren İbrahim kendisini oradan alıp tahta çıkarmaya geldiklerinde çoktan delirmiş bir durumdaydı.
 
Cariyeleriyle birlikte kapının arkasına barikat kurdu. Her türlü teminata ve ikna çabasına hatta kapıyı zorla kırma girişimlerine direndi. Sonunda, Sultan Murat’ın cesedini Kafesin avlusuna kadar getirdiler ve İbrahim’den yukarı kattaki penceresinden bakmasını istediler. Cesedi gördükten sonradır ki İbrahim korkuyla karışık bir keyifle dışarı çıktı. Ağabeyinin cesedinin etrafında “Kasap sonunda öldü” nidalarıyla zıplayarak çılgınca dans etti.
 
*
Kösem sultanın oğlu olan İbrahim, tahta çıktıktan sonra yaşadığı travmalar ve ölüm korkusu nedeni ile erkekliği zayıf hattâ kadınlara yaklaşamaz halde imiş. Annesi Kösem Sultan' ın ve cinci hocaların yardımı ile hareme sokularak erkekliği ispatlanmaya çalışılmıştır...
 
Haremden Aslı Rus olan on iki yaşlarında iken Kırım Tatarlarının eline esir düşüp ve İstanbul’a getirilerek saraya verilen Turhan sultan ile evlenmiştir.
 
*
Kösem Sultan sarayda yakacak odun sıkıntısı olduğundan şikayet etti diye vezir-i azam’ı boğdurtur.
 
*
Sakalına inciler dizdirmiştir. Ak amber kokusuna bayılır. Sakalını, kaftanlarını hattâ perdelerini sürekli bu kokuya bulatır. Cariyelerden birinin anlattığı hep samur kürk giyen bir kralla ilgili hikayeden öyle etkilenmiştir ki bol bol üzerine kürk kaftanlar giymesinin yanı sıra odasının duvarlarını ve perdelerini bile samur kürkle kaplatır. Kedilere samur kürk giydirir. O sıralar biraz zor bulunan bu kürkler için Divan’ı toplar, ülkenin dört bir yanına adamlar çıkartılıp samur kürkler bulup müsadere ederek toplayıp getirsinler diye karar çıkartır.
 
*
Tahta geçtiğinin ilk senesinde Mirgünoğlu olayı yaşandı. IV. Murat’ın İran Seferi sırasında Revan Kalesi kumandanı olan Emir Mirgünoğlu, kalenin fethinden sonra affedilerek Emirgan’da oturmasına izin verilmişti. Mirgünoğlu, IV. Murat’ın ölümünü fırsat bilerek yönetim aleyhinde propaganda yaptı. Bu faaliyetleri üzerine İbrahim, onu idam ettirdi. Ancak bundan dolayı İbrahim bazı çevrelerden düşmanlar kazandı.
 
Malta Şövalyelerinin fırsat buldukça Türk ticaret gemilerine saldırmaları yüzünden, Girit Adasının fethini emretti. 20 Haziran 1645’te Sakız Adasından denize açılan Osmanlı donanması, 17 Temmuz’da Girit’in Hanya limanını fethetti.
 
Hanya’nın Osmanlılar tarafından fethi, Avrupa’da büyük akisler uyandırdı. Almanya ve İtalya bölgelerinde ülkeler asker göndererek Venedik’e yardım kararı aldılar. Bu sırada Hanya muhâfazasına getirilen Deli Hüseyin Paşa, harekâta devamla Resmo Kalesini ele geçirdi.
 
Bu sırada Hezarpare Ahmed Paşa aleyhine olarak başlayan isyan, I. İbrahim'in de tahttan indirilmesiyle sonuçlandı.
 
Tahta, oğlu IV. Mehmet çıkarıldı. İsyancılar ve bunların önderi olan Sofu Mehmed Paşa, I. İbrahim'i idam ettirdiler (18 Ağustos 1648). Ayasofya Selatin haziresinde Caminin Roma döneminde Vaftizhane olarak kullanılan yapıya defnedilmiştir (I. Mustafa ve I. İbrahim Türbesi).
 
*
Sultan İbrahim döneminde devletin iç huzurunun sağlanması, malî durumunun düzeltilmesi için önemli çalışmalar yapılmış, para basılmadan para ayarının düşürülerek ve vergilerin adil bir şekilde toplanarak hazinenin güçlendirilmesine çalışılmıştı.
 
Sultan İbrahim, çok cömert ve lütufkar olup, fakirlere, acizlere ihsanlarda bulunurdu. Devrinde maliye düzeltilip, milletin kıtlık çekmemesi ve israfın önlenmesi için fermanlar çıkarıldı. Beylerin zalim olmaması ve halka zulüm yapmaması için çok dikkat ederdi. Halka zulüm yapan ister idareci, ister halktan bir kişi olsun onunla mücadele eder ve cezasını şiddetle verirdi.
 
Halkın rahat ve huzurunu her şeyin üzerinde tutardı. Bir gün tebdil-i kıyafetle gezerken fırın önünde ekmek almak için uzun kuyruklar meydana geldiğini gördü. Saraya döner dönmez sadrazama; “Tebaa-i şahanemden hiç birisinin ekmek almak için bir dakika dahi beklemesine rızam yoktur. Bir hoşça mukayyed olasın” diye emretmiştir. Bundan sonra da kuyruklar olmamıştır.
 
*
A Oğul!
Osmanlı Devlet idaresinin cahil saray kadınlarının elinde bir oyuncak haline getirilmesini düşünüyor musun? Sultan’ın “Bütün Hristiyanların ve ecnebilerin kesilmesini emrediyorum” diye emirler yağdırdığını, üfürükçü Cinci bir Hocanın  nüfuzlu bir devlet adamı yapıldığını, samur ve amber vergisi toplanmaya başlandığını tahayyül edebilir misin?  
Evet Oğul!
Cinci-üfürükçü Hoca saraya ne diye davet edilmişti diye soracak olursan cevabım şu olacak. Hoca, Şiirbaz Sultanımız, Padişahımız Efendimizin bir erkek çocuk sahibi olması için çağırılmıştı. Ünlü Safranbolulu cinci hoca Hüseyin; kendince metodlarla Sultanımızı tedavi etmiş etmesine ama, tarihçiler bu hocanın sadece üfürmekle kalmadığını, rüşvet alarak medrese hocalıklarını satmakta ustalaştığını da yazarlar. Hattâ derler ki; 4. Mehmed’in cülus dağıtımında hazinede nakit sıkıntısı olduğundan ihtiyaç olan paralar Cinci Hocadan temin edilmiştir. Cinci Hoca öldürüldükte sonra askerlere dağıtılan paralara da “Cinci Hoca Akçesi” denilmiştir.
 
Tek adam yönetimleri böyledir işte. Kendilerini gökten zembille inmiş sanan ve saltanatlarına bir kutsalık atfeden, enaniyet yüklü yöneticilerin gide gide varacakları son nokta, bu Şiirbaz Sultanımız Deli İbrahim’in vardığı nokta olur ancak.  Sonunda sarayın hapishanesinde kendi askerleri tarafından boynuna geçirilen yağlı bir iple boğdurulurlar da, yaşamları boyunca tabiri caizse “kuyruğu dik tutmaya”, “burunlarından kıl aldırmamaya” gayret ederler.
Sadece otokrasi, krallık, sultanlık yönetimlerinde değil, Cumhuriyet yönetimlerinde dahi, emperyalizmin, sermayenin, medyanın ve bir takım cemaatlerin müthiş desteğiyle başa seçilenlerde de aynı “bencillik” fırtınasının estiğini görebiliriz. Kerameti kendinde bulan ve bilen bu kişiler, asla muhalefet ve aykırı seslere tahammül gösteremezler. Koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nun çok küçük yaşlarda olan, deliliği alenen belli olan tek adam eliyle veya adam değil de, adamı kukla yapan en yakını aile bireylerinden, kaprisli ve çapsız kişiler tarafından yönetilmesinin doğuracağı sonuçları tasavvur edin hele.
 
Koltuklar,  çevresinde en çabuk ve en çok örümcek ağı taşıyan eşyalardır. Gömüldüğünüzde koltuğa, başınızı kaldıramazsınız. Çevrenizi işgal edenlerin başları gezinir havada. Sizin adınıza düşünürler, sizin adınıza karar verirler ve siz, zembereği kurulmuş ve birdaha açılmamak üzere paslandırılmış saat olup çıkarsınız.
 
Rahmetli üstad şair Sabahattin Çankaya “Makam” başlıklı kısa şiirinde;
“Adam olmazsa adam
Bir cübbedirki makam
Ya dar gelir öldürür
Ya bol gelir güldürür” demişti.
Bazı koltuklar ve makamlar vardır ki orada adam bulamazsınız. Bırakın adamı, özel kaleminden, kapıdaki muhafızlardan içeri bile giremezsiniz. Neymiş efendim, hazreteri “toplantıda imiş”. Hiç bitmez nedense o toplantılar.
 
*
Sultan İbrahim 25 yaşında padişah oldu. Tahta oturduğu zaman Osmanlı Hanedanı’ nda Deli Mustafa’dan başka erkek çocuk kalmamıştı. Hanedanı yaşatmak için başta annesi Kösem Sultan olmak üzere devletin ileri gelenleri kendisine en güzel cariyeleri sundular. Sultan İbrahim, IV.Murad kardeşlerini öldürdüğünden hapiste sinir hastalığına tutulmuştu. Kadınlarla gününü gün etmek ve eğlenmek de sıhhatini daha çok bozdu. Devlet işlerini annesine ve kadınlara bıraktı. Bu yüzden rüşvet, iltimas, haksızlık aldı yürüdü. Hasekileri ve gözde cariyeleri devlet işlerine karışarak, Murad’ın düzenlediği idareyi alt üst ettiler. Sultan İbrahim bir aralık işi o kadar azıttı ki, annesi Kösem Sultan’ı saraydan uzaklaştırdı; kızkardeşlerini ve IV Murad’ın kızlarını, hasekilerine ve cariyelerine hizmete sürdü. Böylece sultanların itibar ve haysiyetlerini iki paralık etti. Kadınlarının devlet işlerine müdahalesi son haddini buldu. Hasekilerin hepsine imparatorluğun en zengin ve en verimli bölgelerini has olarak vermek suretiyle devlet gelirini azalttı.
 
Sultan Ibrahim, modern doktorların teşhisine gore Psiko-Nevroz idi. Bu hastalığa müptelâ olanlar kadınlara çok düşkün olurlarmış. Hattâ bu alanda işi sapıklığa kadar götürürlermiş. Bir yabancı yazar, Sultan İbrahim’in cinsî hayatı hakkında şunları söyler :
Sultan İbrahim cinsel arzularını yerine getirmek için yatak odasının etrafına aynalar kor, bunlara bakarak cinsî hisleri tahrik olur ve büyük bir zevk içinde keyfini yerine getirirdi. Her Cuma günü annesi veya bir başkası tarafından kendisine bir bakire sunulurdu. Bununla, kendisine anlatılan yeni bir münasebet şeklini uygular, bunu şahsî zaferi sayardı. Onun en çok zevk aldığı eğlencelerden birisi de bütün kadınlarını çırılçıplak soyup onları kısraklara benzetmekmiş. Kendisi de bir aygır gibi onların arasına katılır, güçten kuvvetten kesilinceye kadar aralarında dolaşırmış. (The harem: 189)(2)
 
Hattâ, dünyalar güzeli Rus kızını saray geleneklerine gore yetiştirip Turhan Sultan adıyla kendisine eş olarak annesi hediye etmiş ve bir de (IV.mehmed) çocuğu dünyaya gelmişti. Kadınlara çok düşkün olan Sultan İbrahim, eşi Turhan Sultan’ı unutup saraydaki diğer hasekilerle vaktini geçirmeye başlamıştı.
 
Derler ki:
“Hattâ sütninelere ve onların çocularına karşı düşkünlük gösterdi. Bir sütninenin çocuğunu (oğlu) Mehmed’den daha çok sevdi, oğlunu havuza atarak öldürmek istedi.”(3)
 
Derler ki:
“Birgün Sultan İbrahim Üsküdar’da dolaşırken aklına kadın gelmiş, yanındakilere İstanbul’un en şişman kadınının getirilmesini emretmiştir. Has odalılar, harem ağaları ve enderunlular, derhal şehre dağılmışlar, nihayet şişman bir Ermeni kadını bulup Sultan İbrahim’e takdim etmişler.  Enine boyuna bir kadın olan Ermeni yosması(Alderson, a.g.e) kısa zamanda Sultan İbrahim’I büyüledi.padişah bir müddet onsuz yaşayamaz hale geldi. Onun ile düşüp kalkmaktan pek hoşlandı. Onun için bu kadına Şivekâr adını koydu. Sultan İbrahim’in kadınlarının devlet adamlarına nasıl tesir ettiklerini ve adamlarını nasıl kayırdıklarını anlamak için bu Şivekâr Sultan’ın sadrazama yazdığı mektubun okunması kâfidir. Şivekâr Sultan, bu mektubunda baltacılarından Hasan’ın bir mansaba tayin edilmesini rica etmektedir. (4).
 
Ey Oğul !
Manzarayı görüyorsun değil m? . Bir Sultan’ın düştüğü durumları anlıyorsun değil mi?  Asıl şaşıracağın konlara geliyoruz. Dikkat et, dikkatli dinle…
Eş seçimi, saray yönetimi böyle olan çılgın, deli, şiirbaz Sultanımızın kızlarını evermesi meselesini anlatayım da biraz daha şaşır olur mu?
Bu padişahın Fatma Sultan, Gevherhan Sultan  ve Beyhan Sultan adlarını taşıyan üç kızının evliliklerine bak hele.
 
Fatma Sultan :
1642 tarihinde doğmuş. “Üç yaşında iken Derya Kaptanı Musahip Yusuf paşa’ya verildi. Çok muhteşem törenlerle Fatma Sultan Topkapı Sarayı’ndan Yusuf Paşa’ya tahsis edilen saraya götürüldü(1645). Fakat hanya fatihi Yusuf Paşa, bir sene sonra Sultan İbrahim tarafından öldürüldüğünden, 4 yaşındaki Fatma Sultan dul kaldı (1646). Aynı sene, musahip daha sonra Kaptan-I Derya olan Fazlı Paşa’ya nikâh edildi. Gelin alayı çok mutantan oldu. Fatma Sultan Topkapı Sarayı’ndan Fazlı Paşa’nın Binbirdirek’teki sarayına götürüldü. Gelin alayında 50 Nahil vardı. Fazlı Paşa bir sene sonra derya kaptanı oldu fakat aynı sene azledildi; dış vazifelere tayin edildi. Fazlı Paşa, Fatma Sultan’ın büluğ çaına girmesini bekledi. Belki de visaline ulaşamadan 1657 yılında öldü. 15 yaşında ikinci kez dul kalan fatma Sultan’ın bundan sonra evlenip evlenmediini bilmiyoruz.” (5)
 
 
Gevherhan Sultan :
1642’de doğan kızıdır. “Dört yaşında iken 23 Kasım 1646 tarihinde Sultan İbrahim’in musahiplerinden Cafer Paşa ile nikâhları oldu. Kendilerine Hoca Paşa’daki ölü Halil Paşa Sarayı tahsis edildi.(6) Çeyizi, padişahın emriyle hazineden yaptırıldı.(Top.Arşt D.No: 855) (7)
 
Beyhan Sultan :
1645’de doğan kızıdır. Sultan İbrahim, Beyhan Sultan’I iki yaşına gelince vezir- i âzam Hazerpâre  Ahmed Paşa ile evlendirdi. (8). Evlenmeden once Ahmed Paşa’ya eşini boşattı(1647). Bir sene sonra Ahmed Paşa’nın öldürülmesi üzerine 3 yaşında dul kaldı. “(9)
 
*
A Oğul, Bey Oğul!
İşte bazılarının övüne övüne bitiremediği bir dönemin aile manzarası. İbretlik manzaralar bunlar. Bizim Doğacı Sökmen, bunları bir okusa, tutamazsınız onu valla. Açılır ağzı da, sosyal medyada şakımaya başlar, “ben demedim mi?” diye ve susturamazsınız.
 
Bir yanda, ülkeyi yöneten saray kadınları. Öte yanda, bu kadınların doğurduğu ve daha beşikten kurtulur kurtulmaz nikâh kıyılıp evlendirilen kızcağızları, yavruları… Teadüfün böylesi nerde görülmüş, çocuk gelinlerin kaderi deyip geçmemek lâzım, hepsi de kaptan-ı deryalarla evlendirilmiş…
 
*
“Toplumlar lâyık olduğu idareciler tarafından yönetilir” diye br söz var. Asında, bu söz böyle olmamalı. Bence, “toplumlar lâyık olduğu idareciler tarafından yönetilmezler” şeklinde olmalı. Suçsuz-günahsız memleket insanı, hangi usül ve yöntemlerle işbaşına gelirse gelsin, yöneticinin kalın saray duvarlarından içeriye giremiyorki. Seçilende veya koltuğa yapışıp gelende yöneten, bizim Şiirbaz Sultanımız gibi Deli İbrahimleşmekteler adeta.
 
Bakar mısınız, 40 küsur senelik mühendisim ben, aldığım maaşa bakın; bir de yukarıdakilerin maaşlarına… Keseri tutan el, hep kendine yontmakta. Bunun sebebi, tabanla tavanın arasındaki aynanın hep yamuk olmasından. Hep, aradaki aynanın system denen bir olguyla oynatılmasından. Düz ayna metodu olsa, yani, seçim sistemi dahil düzgün olsa, tabanın temsili tavanda aynen yansısa, böylem’olur bu ücretler? Bu ülke, bu millet böylem’olur acaba?
 
*
Eşleri
************
Turhan Hatice Sultan Valide Sultan :
“Sultan İbrahim’in hasekisi, IV.Mehmed’in annesidir. Turhan Sultan 1627 yılında Rusya’da doğmuştur. 12 yaşında Tatarlar’ın yaptığı bir akın sırasında esir düştü. Kız, çok güzel ve gösterişli olduğundan Kör Süleyan Paşa tarafından Kösem Sultan’a hediye edildi. O sırada IV.Murad ölmüş, yerine kardeşi İbrahim padişah olmuştu. Kösem Sultan, oğlunu memnun etmek için kendisine takdim edilen Rus kızını saray geleneklerine gore kısa zmanda yetiştirdi, ona Hatice Turhan adını verdi. Turhan Sultan’I yetiştirdikten sonra Sultan İbrahim’e hediye etti. Turhan Sultan çok güzeldi. Boylu boslu, narince idi. Yüzündeki çiçek bozuğu güzelliğini bir kat daha arttırıyordu. Teninin cazibeli beyazlığı, gözlerinin kadife gibi derin maviliği, kumral saçlarının göz kamaştırıcı parlaklığı  Sultan İbrahim’I kendinden geçirmişti. (10)
“Turhan Sultan ilk zamanlarda diğer kadınları kıskandı; fakat Sultan İbrahim’e söz geçiremeyince onu kendi haline bıraktı. Turhan Sultan’ın nkamı, devlet idaresindeki önemli rolü, kocası Sultan İbrahim’in ölümü ve 7 yaşındaki oğlu IV.Mehmed’in padişah olması ile başlar. Oğlu padişah olunca Turhan, Valide Sultan olur; fakat tecrübesizdir. 21 yaşındadır. Saf, hileden, enrikadan anlamaz, hırslı olmayan bir kadındır. Kösem Sultan, onun bu toyluğundan faydalanarak Eski Saraya gitmez. “Valde-i Muazzama” olarak sarayda kalır. Devlet idaresini elinde tutar, bu yüzden iki kadın arasında bir çatışma ve yarışma başlar. Turhan valde içağalarını elde ederek Kösem Sultan’I öldürtür; sarayın ve haremin başı olur (1651). Yaşı 24’dür. Fakat saf olduğundan kızlar ağası Uzun Süleyman Ağa ile Meleki Kalfa’ nın etkisi altında kalır, devlet işlerini onların isteklerine gore yapar, bu suretle bir taım rüşvetlerin alınmasına, yolsuzluklaın yapılmasına, değersiz kimselerin iş başına getirilmesine alet olur. Aziller, tâyinler onun hatt-ı hümayunlarıyla olur. (11). Artık bütün idare onun elindedir ve yuvarlak mührünün üzerinde şunlar yazılıdır:
Mazhar-ı Lütf-i Samed
Valide-i Sultan Mehmed (12)
Ne var ki, Turhan Sultan temiz kadındır, iyi kalplidir, devlet işlerinin iyi yürümesini ister. Bu yüzden Mimar Kasım Ağa’nın tavsiyesi üzerine vezir-i âzamlığa Köprülü Mehmed Paşa’yı getirir. (13)
 
 
Saliha Dil-aşub Valide Sultan :
“Sultan İbrahim’in 3. Hasekisi olduğu sanılmaktadır. Şehzade Süleyman’ı 1642’ de doğurmuştur. “Safdil ve meczup meşrep” bir kadın idi.(14) Gelini Turhan Sultan’la çekişme halinde bulunan Kösem Sultan, Saliha Dilaşub Sultan’ın bu durumundan faydalanmak istedi. Bunun için ocak ağalarına Turhan Sultan’ı öldürtmeyi, IV.Mehmed’i zehirletmeyi tasarladı ise de Turhan Sultan tarafından haber alınarak Kösem Sultan öldürüldü. Saliha Dilaşub Sultan, kocası Sultan İbrahim’in tahttan indirilmesi üzerine Eski Saray’a gönderildi(1648). 39 sene burada kaldı. 1687’ de IV.Mehmed’in tahttan indirilmesi oğlu II.Süleyman’ın padişah olması üzerine Topkapı Sarayı’na geldi. Valde Sultan oldu. İki sene Valde Sultanlık yaptıktan sonra öldü(1689).” (15)
 
Hatice Muazzez Sultan :
Sultan İbrahim’in 2.hasekisi ve şehzade Ahmed’in annesidir. Şehzade Ahmed’I 1643 yılında doğurmuştur. 1648’ de Sultan İbrahim’in tahttan indirilmesi üzerine Eski Saray’a gönderildi. 1687’ de Eski Saray civarında büyük yangın çıkınca ondan cork korktu ve ertesi gün öldü.
 
Ayşe Sultan :
Hakkında yeterli bilgi bulunamamıştır.
 
Mahenver Sultan :
Hakkında yeterli bilgi bulunamamıştır.
 
Şivekar Sultan :
6. hasekisidir. Yukarıda anlattığımız  kadın olup, İstanbul’un en şişman kadını olup Ermeni asıllıdır. 1648’de Deli İbrahim’in tahttan indirilmesi üzerine bu kadında Eski Saray’a gönderilmiş ve orada ölmüştür(1693).
 
Hümaşah Telli Sultan :
Sultan İbrahim en çok sevdiği Kadın Efendisidir.Güzelliği, cazibesi ve zekâsıyla Sultan İbrahim’in gönlünü fethetmiştir. Saray geleneklerine aykırı da olsa, Padişah Hümaşah telli Sultan ile nikâh da kıymıştır. “Nikah töreni pek parlak oldu. Hümaşah’ın vekili Kızlar Ağası, Padişahın vekili de Sadrazam idi. Mihir olarak Mısır hazinesi verildi. Gelin alayı ise çok debdebeli ve tantanalı oldu. Protokola dahil olan bütün divan üyeleri, yüksek devet memurları ve İstanbul’un bilginleri merasim sırasına göre dizilip Davutpaşa bahçesine gittiler. Telli duvaklı gelini oradan alıp Topkapı yaınındaki Valde Sultan bahçesine getirdiler(1647). Bu tarihten sonra Hümaşah, teller ve duvaklar içinde getirildinden Telli Haseki diye anıldı.”  Telli Haseki saraya tamamen hakim olunca, Padişaha Kösem Sultan’ı Eski Saray’a sürmesini sağlattı. Kendi kızkardeşlerine ve IV.Murad’ın kızı Kaya Sultan’a da Telli yemek yerken ayakta durarak, sofa hizmetlerini yapmalarını istetti.  Bu hareketler, saray içinde huzursuzuk doğurdu. Padişah bunun üzerine Sultanları Edirne’ye sürdü. Bu şekilde Telli, saraın tek hakimi oldu.  Sultan İbrahim, musahibesi voyvoda kızından dinlediği bir masaldan etkilenerek, Telli Haseki’nin dairelerini kürkler ve samurlarla döşedi.
 
*
Sekiz yıllık iktidarının tam ortasında yaptığı bir şey vardır ki bütün bu yaptıklarının üstüne tüy dikmiştir.
 
Hadise şöyle:
Hümaşah Telli Sultan’ın kürk ve samur donatılmış debdebeli hayatı,rüşvetle tayin edilen makamlar ve müthiş israf… Ulema ve ocak ağaları baş kaldırma noktasına gelmiş durumda…
 
Cariyelerden Şekerpare, Padişaha yeni kızlar bulmakta ustadır. Mücevher kakmalı arabasıyla İstanbul’un hamamlarını dolaşır. Günlerden bir gün nefes nefese Padişahın yanına gelir. “İstanbul’un en güzel kızını buldum” der. Sultan, kızın getirilmesini emreder. Meğer bulunan kız, soylu bir müftünün kızıdır. Padişah, adamlarını göndererek kızı istetir.Müftü, bir takım dini gerekçeler ileri sürerek Padişah’ın bu talebine karşı çıkar. Kızın kendisi de istemez tabii ki… Sarayın adamları kızı takibe alır ve uygun bir vakitte kızı kaçırıp saraya getirirler. Kız, sarayda bir sure alıkonulur. Tecavüz dahil bazı cinsel uygulamalara maruz bırakıldıktan sonra, babasının evine geri gönderilir.
 
*
Bir gün Şekerpare, cariyelerden birisinin bir adamla aşna fişne halinde görüldüğünü Padişaha aktarıverir. Padişah Deli İbrahim, adeta çıldırır. Bu çıldırma onun da sonunu getirir. Nasıl mı? Anlatayım da dinle Oğul!
 
Harem ağaları zaten hepsi hadım. Ancak Hadım etme işlemi farklı yöntemlerle yapıldığı için bazılarında fiziksel olmasa da psikolojik olarak cinsellik kalmış olabilir. Haremağalarından daha sonra evlenenler bile var.
 
İbrahim üç gün boyunca sarayda homurdanarak dolaştı ve cariyeleri taker taker sorguya çekerek dedikodunun  aslını öğrenmeye çalıştı. Bu esnada henüz yaşı küçük olan oğlu Mehmet, kendisine bu konuya ilişkin şaka yollu takılınca İbrahim, mücevher kakmalı hançerini çıkartıp oğlunun yüzüne saplamaz mı? Yara ölümcül değil, ama ömür boyu izi kalıyor. Bundan birkaç gün sonra da tüm hareme ceza çıkıyor. Ancak cezanın büyüklüğü Kızlar ağasının bile tahminlerinin çok ötesinde. Öylesine bir cezadır ki, eşi ve benzeri görülmemiştir. Ölüm cezası…
Evet ölüm… Erkekler yağlı kementle boğularak öldürülmüştü ama, kadınların bir çuvala konulup ayağına taş bağlanarak denize atılmak suretiyle, boğularak öldürülmesi olayı gerçekleşmemişti. Sultan İbrahim, kendisine cariyeler getiren Şekerpare hariç, sarayda bulunan tam 280 cariyenin tamamına aynı cezayı kesmişti… Kadınlar, denizin ortasına kadar götürüldükten sonra taş bağlı çuvallarla denize atılmıştı. Tam 280 kadın…
Bunlardan bir tanesi çuvalın ağzı sıkı bağlanmadığı için suyun içinde çuvaldan çıkıyor ve Fransa’ya gitmekte olan bir tekne tarafından sudan çıkartılıyordu. Kadın katliamın tüm teferruatını kendisini kurtaran gemidekilere anlatıyordu. Bu olay,  hem Istanbul hem de tüm Avrupa’da çalkalanıp duruyordu.
Derler ki:
İstanbul’da o sıralar üç yüz kadar dalgıç var. Dalgıçlardan birkaçı dalarlar denize ve dışarı çıkınca, aşağısının çok sayıda çuvallarla dolu olduğunu ve akıntıyla ileri geri sallanmakta olduğunu anlatırlar.
 
Bunu duyan ve Sultan’a düşman olan Müftü harekete geçer. Şeyhülislamı ve yeniçerileri de harekete geçirir. Gayri, düğmeye basılmış ve Deli İbrahim’in saltanatına son vermenin zamanı gelmiştir. Padişaha karşı örgütlenenler, önce dikkatle Valide Sultan’a yanaşırlar. Nasıl olsa, Sultan’ın yedi yaşında bir oğlu olan Mehmet hazırda “veliaht” olarak bulunmaktadır.
 
Derler ki; “Padişah yağma ve zulümle Osmanlı dünyasını perişan etti. Hazine, harcamalara ve savurganlığa yetmiyor. Halk perişan. Düşman orduları sınır kentlerini kuşatmakta, Çanakkale abluka altında.”
 
Kösem Sultan, önce itiraz edecek olur. Ama sonra padişahın azledilip, yedi yaşındaki şehzadenin başa geçirilmesine razı olur. Daha sonra şeyhülislam ile müftü birlikte Ayasofya önünde kalabalık bir kitleye bir konuşma yaparlar. Söyledikleri hiç itirazsız kabul edilir. Yeniçeriler, saadet kapısı önüne yürür ve İbrahim’i şahsen görmeyi isterler. Kısaca verilen kararı açıklarlar. İbrahim kararı sükunetle karşılar. Yapabileceği başka bir şey olmadığından tahta çıkmadan önce de yıllarca yaşamış olduğu Kafese geri gönderilir.
 
Müftü için bu yeterli değildir. Çünkü, deli de olsa İbrahim’i düştüğü durumdan kurtarmaya çalışan bazı örgütlenmeler de vardır.
Diyanet kurulu toplanır. Eski padişahın katlinin vacip olduğuna dair karar alırlar. Padişah, kapısına geldiklerinde yine gelip kendisini iktidara götüreceklerini sandığından hiçbir direniş göstermez. Sevinçle karşılar. Sekiz yıl önceki gibi kapının önüne barikat kurmaya falan kalkmaz. Ama bu defa gelenler yağlı kementle gelmişlerdir.
 
Ülkenin ekonomik ve siyasi durumu berbattır. Hazine bitmiştir. Girit’te Venediklilerle bir türlü bitmeyen savaş çok yüksek maliyet getirmektedir. Kadınlar saltanatının da sona ermesi gerekmektedir. Yani iş artık sadece Sultanın boğulmasıyla da bitmeyecektir.
 
Kösem önceden uyarılır. Ve kaçarak Divan’ın arkasındaki araç kapısının yanındaki küçük bir odaya sığınır. Saray çapında bir arama yapılınca dört sultanın anası altmış iki yaşındaki pür iktidar dişsiz valide bir sandıktaki kirli çamaşırların altında saklanırken bulunur.
 
Oradan sürüklenerek çıkartılır. Yüzük, küpe, gerdanlık vb takıları üzerinden alınır. Elbiseleri yırtılır. Tamamen çıplak kaldığında ayaklarından sürüklenerek dış kapılardan birine çıkartılır. Bir perde ipiyle boğulur. Son ana kadar da cellatlarıyla boğuşur. Burnundan ve kulaklarından akan kan katillerinin elbiselerini lekelemiştir.
 
Şekerpare daha şanslıdır. Kocası Deli İbrahim’in ölümünden sonra bir evlilik yapmış, ikinci kocası da ölünce İstanbul’un en pahalı muhabbet tellalı olmuştur. “La Sultana Sporca”(Pis Sultan) adıyla ve genç köle kızları satın alıp eğitmek ve paşalara ve zenginlere pazarlamak şeklinde olan işiyle meşhur olmuştur. Ancak sonunda birçok düşmanından biri tarafından zehirlenerek öldürülür. Türk usulü denilen bu usulde kahveye kıyılmış saç ve öğütülmüş cam karıştırılmakta, bu karışım ince bağırsakları parçalayarak iç kanamayla uzun ve ızdıraplı bir ölüm vermektedir. Bu suikast, Cenova bankasının raporunda sevinçli bir haber olarak şu şekilde yer almıştır. “Le stata assasine aquella Sultana che si chiami la Sporca, che le fu una vecchia meterola” (Pis Sultan suikastta öldürüldü)
 
*
A Oğul!
Böyledir manzara Deli İbrahim döneminde. Benim anlattıklarım özetin özetidir. Zülfü Livaneli’ nin “Engereğin Gözündeki Kamaşma”, Zeki Alasya ve Metin Akpınar tarafından sahneye konulan “Deliler”isimi güldürü ve Turan Oflazoğlu’nun “Deli İbrahim” isimli tiyatro oyunu da bütün bu anlattıklarımı anlatan çalışmalardır.
 
Sultan Deli İbrahim döneminde yapılan mimari eserlerden en önemlileri;
-Topkapı sarayının içine yapılan Sünnet Odası,
-Yine Topkapı sarayında, Sünnet Odası ile Bağdat Köşkü arasına inşa edilen Kameriye (İftar yeri)
-Sarayın alt tarafında, deniz kıyısına yapılan yazlık Sepetçiler Köşkü'dür.
 
Özetle Oğul;
Akıl ve mantıklarını “saray” olgusuna kilitleyenler, güç’ü ellerinde bulundurdukları sürece asla tatmin olmazlar, olamazlar. Hele hele, kökten, aileden bir “varlık” görmemişse, yani “sonradan görme” ise, varın  o “tek adam”ın içinden geçenleri bir düşünün…
 
Eski Saray, yeni Saray; eski Köşk, yeni Köşk… Eskiyi istemez ağam benim. İllâ ki tek bir musluğu milyar lira olacak, kadehi altın ve gümüşlenmiş olacak… Çıkar gider eski köşkten de yenisinde “başkanlık” yapmaya çalışır. Üzerinde oturduğu koltuk tek ya, en üst makam ya bulunduğu yer, göğe daha yakındır hazret, kutsanmıştır. İki dudağının arasından geçer hazinenin  akarı. Mümkün mü, onun dediinin dışında kımıldasın bir karınca ayağı? Ve sonra, en yaın dostlarına da damlamalı yalı bulutlar. Bir tek ters söz veya ters bir öğüt, açıkça “darbe” demektir, isyan, başkaldırı demektir.  Bir işaretiyle üç torba yasa, beş asansör kararname ve yedi genelge yayınlanıverir de cümle aykırı sesler kesilir makasla bir anda.
 
Geçenden beş, geçmeyenden üç akçenin akıtıldığı havuz ve havuz medyası ile hazırdil tetikçi yağdanlık yorumcular gene hazırdırlar. Beyaz cam, her açılanda, tek adamın işaret levhasına göre hareket edecektir.
 
Eski Saray, eski köşk mü? Orası, artık dönülüp bakılmayacak bir yer olduğundan, hasbelkader hazretin atadığı kişilerden kim oturursa otursun, umurunda mı sanki?
*
 
“Şehenşâh-I yegâne Han, İbrahîm-i devrân kim
Safâ-yı adli nâr-I cevri gülzâr itdi dünyâya”
Neşâtî
(Biricik pdişahlar padişahı, zamanın İbrahim Hânı ki, zulüm ateşini adalet neşesine/esintisine çevirerek dünyayı gülbahçesine döndürdü)
Neşâtî(…?-1674), on yedinci yüzyılın önemli Osmanlı divan şairlerinden birisidir.Neşâtî, balıklara inciler atan Sultan Deli İbrahim’i “biricik padişahlar padişahı” olarak nitelendiriyor. Sultan İbrahim, gerçekten her bir bakımdan birincidir, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde bir ikincisi gelmemiştir. Sultan Deli İbrahim’in zulüm ateşini söndürüp nasıl adaleti gülbahçesine çevirdiğini doğrusu bilemiyoruz. Şairin müşâhade ettiği ya da bildiği bir şey vardır muhakkak. NeşâtÎ’nin Deli İbrahim’le ilgili bu aşırı övgüsü kendisine mübalağanın tek üstadı Nef’î’ den miras kalmıştır. Bu övgü hiçbir şekilde Nef’î’nin kasidelerindeki mübalağalardan geri kalmaz, hatta bazı yönleri onunkilerden daha ileridir. “ “Divan şairlerinin siyasal iktidara hoşgörüyle bakmaları asla hoşgörülemez ve bu kesinlikle affedilebilir birşey değildir. Yeryüzünde yanyana gelmeyecek iki sözcük varsa bunlardan biri şiir, öteki de iktidardır. Çünkü şiir güç sahiplerinin değil acizlerin ve mazlumların yanında yer alır.”(16)
 
 
------------------------------
KAYNAKLAR :
 
(1) : Yücebaş, Hilmi; a.g.e, 100
(2) : The harem: 189)Uluçay, M Çağatay; a.g.e 57
(3) : Uluçay, M Çağatay; a.g.e 57
(4) : Haremden Mektuplar, 105-106
(5) : Uluçay, M Çağatay; a.g.e 63
(6) : Alderson a.g.e
(7) : (Top.Arşt D.No: 855)Uluçay, M Çağatay; a.g.e 63
(8) : Top.Arş. D.No:7855
(9) : Uluçay, M Çağatay; a.g.e 65
(10): Kadınlar Saltanatı III,14;Samur Devri :27-28
(11): Top.Arş. E.No: 7001-7002
(12): Top.Arş.E.No:2457, 5948
(13): Uluçay, M Çağatay; a.g.e 58
(14): Kadınlar Saltanatı III.80
(15): Uluçay, M, Çağatay; a.g.e 59-60
(16):Aktaş, Hasan;Modern Şairlerin Perspektifinden Osmanlı Padişahları, Yortsovul Yayn,2005, 203
 
Cevapla
  


Foruma Git:


Konuyu Görüntüleyenler: 1 Ziyaretçi

Android Haberler | Ansansanat | Borsa Yorumla | Gülce Edebiyat | Türkçe Dersi